28 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

28 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

: SŞ N 4—SONTELGRAF — 28 Temmuz 1937 &ha ziyade tereddüde ne ha- ! geçtikçe daha Frankoya edilen yar - D larin sebebi, hikmeti ne olduğu şimdiye kadar çok söylen - miş, Almanların ve onlarla ber; ber İtalyanların oradaki demir ma- €enlerinden nasıl istifade edecek leri çok yazılmıştı. Fakat Franko yu meşru bir muharip addederek * artık apaşikâr ona her suretle yar - dım etmek İsteyenler Frankoyu ta- mımak için bir adım atılır atılmaz dahâ ziyade beklemiye lüzum gör- Mmemişlerdir. Bakınız bu iş nedir' Bir telgraf haberi görüyoruz: Ber- Jin Hükümeti İspafya milli hükü- eti olan Franko ile Bilbao'daki de- mir madenlerinin istihsalâtı — için ticari bir itilâf akdetmiş... Telgraf haberi işte aşağı yukarı budur. Bu anlaşmaya dair de tafsi- 1&t verilmiyordu. İşin iç yüzünü son gelen Avrupa gazetelerinin verdik- leri malâmattan alarak (Son Tel- graf) okuyucularına bildiriyoruz: Berlinden verilen haberlere gö- | te Alınan siyasi mehafili Valânsiya Hükümeti evvelce Almanya ile İs- panya arasında aktedilmiş olan an- laşma mucibince Bllbao ocakların- dan çıkarılan demirin mühim bir kısmı Alman sanayili için satın alı- nuyordu. Fakat şu son bir senedenberi İş büsbütün değişmişlir. Çünkü Fran- ko isyan etti. Hükümeti tanıma - dan hükümet âzilerle uğraşmıya mecbur oldu Dahili herp aldı, yü- rüdü, Hükümetin kendisi de bu mâ- denlerin istihsalâtına muhtşçtı. Hü- Kümet Franko ile uğraşırken Al - manya ve İtalya açıktan açığa âsi- | lere her suretle yardım etmiye başla dılar. Bunun üzerine hükümet de | Almanlara her ay Binleret ton kömür veren Melila mıntakasını gösterir harita Yapacak başka işim, gidecek başka yolum yok. Burada çok kalamam. Nefisenin waziyetini anladım. Kocası Şeyh Sa- it isyanında şehit olmuş. Üç ço « cuklü bir dul kadına nasıl yük ola- bilirim. Şimdiye kadar mukadde- Tin önünde sürüklenmedim mi? Rahmetli babamın her vakit de- diği gibi: Tanrı görelim neyler, ney- lerse güzel eyler. Ben güzel eyle- Mmesini istemiyorum, Bir şey eyle- sin de ister çirkin eylesin, ister kö- " tü. Devlet Demiryollarının ucuz bi- Jetlerinden üçüncü mevki, aylığına bir bilet aldım. Yarın gidiyorum. Nefise doğru bir şey sordu: — Ankara'da kime ğideceksin? Öyle bir afallayış afalladım ki.. DÜNYA MESELELERİ Almanyanın demir ihtiyacı Hitler Meliladan sonra Eilbao demir maden- lerini de ele geçirdi - İspan yadakı dahıh harbinmühim bir iç güzü olduğu günler | — iyi anlaşılıyor Ed;bî Reoman No: 70 Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz Bübav madun ocaklarından çıkarı: lan demirleri artık Almanyaya sat- maz oldu. Bütün maden ocakları | bulunan zengin yerlerin bir an ev- vel Frankonun eline geçmesi için hariçlen ne kadar gayret edildiğini söylemiye bavet yoktur. Bilbao tahliye edildi; oraya Fran - konün kuvvetleri girdi. Şimdi ha- ber âalınıyor ki, Almanlar hemen bir ticaret anlaşmasile işi kendi lehle- rine bir neticeye — bağlamışlardır. Buna dair neşredilen rakamlar az manalı değildir: 1935 te İspanyadan Alman sana- yi için Almanyaya gönderilen de - mirin miktarı her ay 110 bin imiş.. Bu miktara Pasın İspanya idare - sinde olan yerlerinden alınan de - mir de dahildir. Yalnız geçen 1938 senesi eylülünde Almaayanın İs - panya ve Fastan getirtmiş olduğu demirin miktarı 5738 ton imiş... 1937 senesi mayısında Almanya - nin İspanyol Fasından getirtmiş ol- duğu demir miktarı 100339 tan, İs- panyadan getirtmiş olduğu demir miktarı da 5232 ton imiş. Artık Almanya ile Franko arasın- da siyasi münesebat da başlamış, yerleşmiş olduğu için şimdi böyle bir de ticar! anlaşma yapılması şa- şılacak şey değildir. Geçenlerde im- zalanan bu anlaşmadan artık Ber- linde resmen bahsedilirken, Gene - ral Frankonun Margi dö Magaz na- mındaki elçisi de Alman payitah- fına gelmiş bulunuyordu. Almanyanın Bundan sonra yeni anlaşma mucibince İspanyadari ala- | cağı demir miktarının ne olacağı La- ) bil sonra meydana çıkacaktır. Al- İ manlar, İspanya dahili harbine bu | kadar karışmaktaki maksatlarını Evet, kime gideceğim? Bu para ile | han odasında bile aturamam. Birdenbire aklıma geldi. Nefise- seye dedim ki: — Aka Gündüze misalir gide - rim. — Elin adamı seni mişafir eder mi bakalım? — © elin adamı değil, bu topra- ğin adamıdır. Hem ben onunla bir kaç bakımdan tanışırım. Rahmetli Pervin hanımı tanımaz mısın? Ca« nım Cevizlikte sana komşu oturur- du. Hani bahriyeli Necati ile Kü- çük Zekâinin annesi., Tanıdın ya.. İşte o Pervin hanım akrabasıdır. Onun hatırı için beni kabul eder. Bu bir, bir de Ömer Seyfettin hem benim, hem onun arkadaşıdır. Ömer Seyfettini tanırsın. Hani bir aralık Nimayet |Bir kömür madeninde çalışam amele | an içinde sayısız denilecek - kadar babam beni ona vermek istemişti gizlememişlerdir. Alman sanayli için, bilhassa harp sanayii için me- vaddı iptidaiyeye, demire, kömüre, bakıra çok ihtiyaç vardır. Alman - lar bunları nerede bulursa ve eline imkân bırakırlarasa alacaktır. İspan- ya bunun için şimdi müsait bir sa- | ha görülmüştür. Geçen gün (Son Telgraf) ın bu sütunlarında, Berlinden gelen ha- berlere göre verdiğimiz malümat - tan anlaşılıyordu ki, Almanyada bugün sanayi tamamile erkâmıhar- biyenin mürakabesi allında bulun- maktadır. Bundan maksat ise istik- bülde çıkacak olan harbe hazırlan- maktır. Nerede kendi işlerine yara- yacak saha bulursa, Almanlar, ora- nın mevaddı iptidaiye istihsalâtın- dan kendi hesaplarına istifade et - mek maksadile harekel etmek za- ruretindedirler, İspanya dahil! har- binin mühim bir iç yüzü olduğu gün geçtikço daha iyi anlaşılmaktadır. Alman sanayti için demir lâzımdır. Bu da gerek İspanyada ve gerek İs- panya idaresindeki Fasla vârdır. O halde Fas tarafına hâkim olan Fran- | ko ile anlaşmak, onu bütün İspan- yaya da hâkim olacak hale getir mek neden bu kadar ısrarla isteni. yor* Mesele apaşikâr. Fakat İspanyolların böyle biribir- lerini kırarken, biribirlerinin ka - ranı dökerken öte tarafta bir ta- kımı yabancıların tşe karışarak de- mir madenleri için muharebeyi kı- zıştırmalarını İspanya milleti unut- miyacaktır, diyorlar. Açık hava kütüphanesi merikada kitap okuma merakı fazladır. Fakat yaz olunca her- kes gazinolara, plâjlara dağıldığı | için kütüphanelerin vaziyeti fena- laşır, Bir Amerikalı kilapcı bu vaziyeti anlamış ve derhal çaresini düşün - müş, bunu da bulmuştur. Bu yıl Amerikalı kitapçı büyük şehirlerde açık hava kütüphane - leri tesis etmiştir. Buralara güzel birer de şezlong koyan kitapcı iyi bir reklâm sayesinde yaptığı işi bü- tün Amerikalılâra duyurmuştur. Bu sene Amerikalı kitapeının a- çık hava kütüphanesine yüz bin - | lerce müşteri gelmiştir. Kitapcı bir aa çok para kazanmıştır. de ben budalalık edip reddetmiş - tim. — Tanırım, şu Kalamışta oturan muharrir. ” — Evet, onun hatırasından da bahsederim. — Bunlar hep hayal şeyler kü - çük Hanımcığım. Bugün dünya baş- kalaştı. — Yani maddileşti demek istiyor. sun. Onun da çaresi var, Ben Aka Gündüze bedavaya mi- safir olacak değilim ki.. Bir gün ge- lecek benim romanımı satacak. Bol paraya satacak. Misafirliğimde et - tireceğim masrafları bu suretle ö- deşmiş olacağım. — Bir insanın felâketini pazara çıkârıp satmak doğru, insanca bir şey mi? — Belki başkaları için öyledir. Fakat bir romanc, için öyle değil- dir. Bir romanen, realist bir romancı cemiyetin bütün yaralarını göste- | rir, Bu gösteriş o yarayı pazara çı- | karıp istismar etmek sayılmaz. Olsa olsa o yaranın gösteriş hazırlığında | yanlış ve haksız teşhise Akanın kal- AŞININ KERAMETİ Gıçeu haftaya kadar tifo apısı lmamıştım Bir gün gazetelerde baktım. Ölenler çoğalıyor, sal - gin artıyor, diye, büyük puntular- la yazıyorlar.. İçime bir endişe düş- tü.. Ne olur, ne olmaz, dedim.. Evo n yakın aşı istasyonuna gittim.. Aman yarabbi ©o ne manzara?., Kalabalık hıncahınç.. Herkes nöbet bekliyor.. Halk, biribirinin üzerine | yığılmış.. çok sıcak bir gün.. Boyu- nâa ter döküyörum. Doktorun yanı- na yanaşmıya imkân yok. Odacı- ya benzer bir adam gözüme (lişti: — Kuzum, dedim, bana bir is - kemle bulabilir misin?. Şuracığa o- turuvereyim.. Çok yorgunum.. İyi bir adammış, gitti, hemence « €ik bir iskemle buldu. Oturdum, te- Timi sildim.. Herkes bana bakıyor. Bu adam da kim, diye.. Çünkü, a- yakta santlerce bekliyenlerin haddi ve hesabı yok.. Bir de sigara tel - ; lendirmiştim. Terim kurudu.. Yor- gunluğum geçti.. Şimdi etrafımı daha iyi seyrede- | biliyorum.. Herkes tifodan bahse « ) diyor.. Burada kimler yok ki?, Ka- dın, erkek, çoluk, çocuk, genç, İhti- yar, şik, babayani, züppe.. Her cins insan. Hele üç kadın vardı, enfes parça- lardı.. Yarım saattir, hem aşı için nöbet bekliyorlar, hem de fıkır fı- kır, gülüşüp bana bakıyorlardı... Üçü de birilirinden güzeldi.. oy- nak şeylerdi. Hele biri, içimi çekti.. pek cana yakın bir kadındı.. Hey - kel gibi bir vücudü, gayet keskin bakışları, olgun bir göğsü vardı.. Ben tifoyu, ölümleri unutmuş - tum.. burada aşı olmuya geldiğimi bile fark etmiyordum.. Doktorun kapısı eğlenceli bir yerdi.. İşim, gü- cüm olmasa, saatlerce burada bek- | lerdim.. Yerimden kalktım. Biraz | dolaşayım, dedim.. Sağa sola bakı- nirken, üç güzel bayana doğru yak- laşıverdim. Şöyle bir yan gözle süz- düm, bana bakıyorlardı.. İçlerinden birisi, bana doğru gel- di: — AHfedersiniz, dedi, iskemlenizi alabilir miyim?. — Hay hay, dedim. Buyurun.. Hemen koştum.. iskemleyi aldım, getirdim, verdim.. İki udım ötede, benim en haşuma gitmiş olanı, oturdu.. Gülerek, ar- kâdağlarına: — Sıra ile, diyordu, beş dakika sonra Huriye, sonra Cemile.. Sonra bana dönerek: —Beyefendi, her halde müsaade ederler, değil mi, dedi — Aman efendim, ne demek.. Bu- yurun oturun.. Hattâ size üç iskem- le bulamadığım için müteesasirim.. Yanlarına yaklaştım. Konuşmayı Birinci aşıya mı, geldiniz?. Hepsi birden bir kahkaha v şırmıştim. Gülecek bir şey mi sö; kedim?. Cemile ismindeki cevap | verdi: | — İlk aşı, efendim.. Bir saattir bekliyoruz.. hava da öyle sıcak ki.. — Ben 86 ilk aşıya geldim efen- dim. Etine dolgun slan, diki . göz nurunun yarım yamalak bir hakkıdır. (*). n gibi yap küçük ha - mnımcığım. — Bilmediğim daha yolunda bir şey varsa söyle de onu yapayım. Bütün tren dolu idi. Üşüncü mevki'in şen yolcuları bans da bir yer verdiler. Keşke, peynir ekmek filân almasaydım. O kadar çok şey ikram ettiler ki.. Ankara istasyonundua bindiğim bir taksiye gideceğim yeri söyle - (*) Değerli karikatüristimiz Ce- mal Nadir bir gün Akşam gazete » sinde Aka Gündüz'ün bir karika - türünü yapmış ve yanına karaktle - Tini yazmıştı. Bu yazısında Cemal Nadir demek istiyordu ki, Aka Gün- düz beşkalarının felâketini, roman yapıp satmakla istirmar eder. Bu bi çok incinmişti. Zennediyoruz ki, buradaki muhavere o dikenli yazıyı telmih ediyor. — Son Telgraf — eç v 6 .C zan : Reşat Feyzi - Affedersiniz, dedi, sizi bir yer- den görmüş gibiyim.. Fakat, nere- den?,. Yüzünüz bana hiç de yaban- cı gelmiyor.. Hemen cevabı yapışlardım: — Ben de öyle.. Sizi her halde baş- ka bir yerde görmüş - olacağım.. Amma, nerede?, Gördük, görmedik, derken ah - baplığı ilerletmiştim. Dakikalar da geçiyordu. Yarım saat, bir saat ol- du. Aşı sırası bize gelmiyordu. Ben benüz aşı olmamış, fakat, Süheylâ ismindeki etine dolgun güzel kadı- na abayı yakmıştım. O da farkında idi.. Gözlerimin içine manalı ma - | nalı bakıyor, neler söylemek iste- diğimi, aklımdan geçenleri anlhı - İ yor, gülüyordu. Vakit epeyoe ilerlemişti. Saate baktın. Eyvah.. işime geç kalaca- ğım.. kadınlar da sabırsızlanıyor. - lardı. — Yarın gelsek, bari dedim, bu- gün çok gecikeceğiz. Sıcaktan, bunalmıştık.. Biraz di- gamı çıkmak, hava almak İçin, ons Jar da can atıyorlardı. Hep birlikte çıktık. Konuşa konüşa, tramvay is- tssyonuna kadar geldik.. Yarın bas bah saat 9 için yine aşı yerinde bu- Juşmak Üzere sözleştik.. Ben tramvaya bindim, matbaaya geldim.. Aklım, aşı yerindeki güzel kadınlarda idi. Arkadaşlarla konuşurken, mün - ha! iki kadın olduğunu söyleşince, herkes talip çıktı.. Ne ise, kur'a (e iki kişi seçtik.. Ertesi günü, erkenden aşı yerin- deyiz. Kadınlar daha evvel gelmiş- lerdi. Arkadaşları tanıştırdım.. Fa- kat, aşı yeri yine hıncahınç küla » balık. Bizim Çocuklar etrafa şüyle bir bokimeo, hayret içinde ağızları açık dı. Yavaşça kulağıma: u, dediler, İstanbulun-en güzel kadınları, aşı istasyonlarında miz aşışandık. Kadınlarla da ah » artık adamakıllı ilerlemişti. baplık Direr randevu aldık., İi gün son- ra, plâja gidecektik. konuşüyor, bem gülüyorduk.. İçi - müzden Ahmet Nuri: — Yahu, dedi, yarın yine aşı ye- rine gidelim.. başka parçalar da dü- şürürüz. Fazla mal göz mü çıkarır?. Ötekiler, çantada keklik.. Matbaaya geldik.. O günkü müce- rayı anlatırken, hetkes aşı yerine gitmiye hevesleniyordu. Ertesi günü yedi arkadaş birden gittik.. Yine cğ- lenceli bir gün geçirdik.. Birer bas. yan daha kafesledik.. Şimdi, her sabah, İstanbulun aşı istasyonlarını dolaşıyor, baş vakit geçiriyoruz.. Fakat, bu vesile ile de, bizim ar - kadaşlar arasında tifo aşısı olmıyağ kalmadı.. | Reşat Feyzi Vıyınıdan Tokyo- ya yaya! A güst Madri ismindeki bir Vi - yanalı 1940 senesi olimpiyadın- da bulunmak üzere Viyanadan Tokyoyâ'hareket etmiüştir. Fakat bu hareket ötomobil, mo- tör, motosiklet ile değil, yayadır. Viyanalının hesabına — göze, 1940 Ağustosunda Tokyoda yapılacak olimpiyatlara günü yününe yetişe- cekmiş. Viyanalı Avusturya Olim- piyat Komitesi Reisinden “bir de tavsiye almış olduğundan — geçtiği memleketlerdeki olimpiyat komi < telerinden de icabında yardım isti- yecekmiş! © 1937 satranç şampiyonu 1937 şatranç şampiyonluğu mü - sabakası Stokholmde 21 temmuzda yapılacak ve 15 gün devara ödecek- tir. Müsabika neticesinde kazanan - Tar dünya şampiyonu ilân edilecek- tir, Müsabak Hİf memleki n İşi ak için mühte - eu kadın ve erkek bir çok şatraı ancuları Stakhol- me gelmişlerdir. Bunlar arasında bilhassa 1926 dünya şampiyanu bir Amerikalı ile Avrupa şampiyonu Hollandalı Dolİttor Hove de bulun- maktadır. dim. Bilirim, dedi ve beni Keçiö - rende geniş bahçeli bir bağ köş - küne götürdü. Burası vaktile Ba riye vekilinin köşkü imiş. - Çiçek bahçesinin önünde durduk. Bir çok beyler, hanımlar oturu - yorlardı. Kimi bezik oynuyarz, kimi tavla.. Bir alay da çacuk.. Beni de kendileri gibi dâha sabahtan gel - me pazar misafiri sandılar. Araba- dan indim, fakat Bu düşkün kıyafetle onların arası« na nasıl girebilirdim. Durduğumu gören Aka geldi. — Kimi arıyorsunuz bayan? — Aldanmıyorsam sizi.. — Evet, Beni mi arıyorsunuz? — Bvet sizl. Sizinle görüşmeğe geldim. İçeriye buyurunuz. — Fakat görüşeceklerim kısa de- Bil. Açık söyliyeyim, size bir kaç gün için sığındım. — Sığınmak kelimesini bilmiyo- rum, Peki. (Yanındakine) Hüse » yin! Bayanı yukarıya çıkar, mar - divenin solundakl odayı hazırla, | ilerliyemedirn, , | Misafirimizdir. (Bana) sizin | net adımz Ağzundan gelişi gözel çıklı: — Düriye. Elimdeki küçük çantayı aldı. Eli- mi tuttu. Kırk yıllık tanış gibi mi- safirlerin yanına götürdü: — Eski tanıdıklarımdan bayan Düriye. Misafir gelmiş. Tanıtırım, Kimsenin şüphelenmesine sebep yoktu. Hüseyin odamı gösterdi. karşıdaki banyoyu gösterdi. Ve Cemile hanım adına ihtiyar bir ka- “dirı göstererek: — Ne isterseniz Cemile hanıma söylersiniz. Deyip çekildi. İçime rahatlık çök- tü. Ben kendi evimde iken bile bu kadar tabii karşılanmazdım. B * Ertesi güne kadar bir şey konuş- madık. Sabahleyin bahçede karşı kârçıya kahve içiyorken birdenbi. te konuşmağa başladı: — Yol yorgunluğunuz geçmiş ©x lacak. Beni aramanızın sebebini s0- rabilir miyim? Sizi hiç tanımıyo - Tum, Bunun için beni mazur görü- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: