2 Ağustos 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

2 Ağustos 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4-SONTELGRA DUNYA ME Ingılız plânı Başvekil hâdiseleri beklemeden | cesurane teşebbüslere girişebile- ceğini Başvekil Çemberlayn | Bu kere Londrada sa cephesi vücude -| ugün Avrüpanın | arduğu müşkülâta karşı dasından, fakat bu defa dahn ciddi surette bahsedilmekte - dir. Başvekil Neville Chamberlai şindiye kadar hâdiselerin kendisi- ne'ne süretle hareket etmek lâzm | göleceğini telkin etmesini bekle - | medeh kendiliğinden cesurane te- | şebbüslere girişebileceğini — ispat etmiştir. Büyük Britanya İmparatorluğu- ; nun harici siyasetini bizzat ken - disinin idare etmekte olduğunun bi- Tinmesini istiyen Başvekil Hariri- | ye Nezaretinde, Londrada geldiği | gündenberi günün adamı olarak ta- | lan, İtalyan Sefiri Grandi uzadıya görüşmüştür. nınmış Jarnal gazete- sinin TeleAvivde bulunan — muha. biri yazıyor: Mareşal Lyaü- tey, İslâm — âle. mi büyük — bir aksi sada tram: beti demişti. Hâdisati, kendisi- nin bir defa dae ha haklı olduğu- nu İspat etmek- tedir. — Filistinin taksimine ail ©- lan proje — ilân edildiğindenberi bütün Garp âle min o kadar büyük bir heye. can bâsıl olmuş- tur ki, 1936 se. nesinde — olduğu gibi . İarail yur- dunü kana ve ae teşe veren kaüe ıkların yeniden çıkmasından tadır. Hattâ bu yeni is- yan hareketinin Suriye hudutları - İ ha kadar uzanmasından da endişe İ edilebilir. Fliştinde muhtelif unsurların bu- lunduğu bu devirde siyasi fırka - ların vaziyeti nedir? Bugün Flis- tinde, Avrupada mevçut tırkala - Tb.hemen bhepsi mevcuttur. Mu - sevilö» Kakikatte yalnız. Araplara karşı müttesjt! bir cephe teşkil et. işlerdir. Buğta Fistinde bir $i- yasi fırkaya mensüpplmıyan tek bir kısım Musevi kalniYsar, O da ihtiyar sofu olan Musevilerdi>.Bur - dar etraftaki mevcut asrileşme ha | Pu F —2 Ağustos 1937 | her iki tar | müdafaaya elv ŞA KA AAA LAY Filistinde musevilerin Araplara karşı ittihadı Masevilerin yent şehirlerir Telavlu AAA gösterdi Bu görüşme esnasında neler ko - nuşulduğunu, ne İngiliz başvekili, ve ne de İtalyan sefiri açıkça söy - liyecek vaziyette değillerdir. Bununla beraber şurasını hatır « Tamak lâzımdır ki, Eden Avam Ka- marasında son irat etmiş olduğu nutukta İngilterenin, Akdenizde - ki menfaatlerinin diğer milletlerin menfaatlerile mükemmel — surette telif edilebileceğini söylemişti. Ay- ni zamanda Amirallik Birinci Lor - du Duff Cooper de maziyi, bil - hassa İtalya ile İngiltere arasında son zamanlarda çıkmış olan nok - tai nazar ihtilâflarını unutmak lâ- zımgeldiğini söylemişti. Bundan başka ğeçen pazar günü İtalya Ha- ticiye Nazırı Conte Ciano, İngilte- renin Roma Elçisi Sir Erie Drum - mond ile uzun bir mülâkatta bu - lunmuştu, Bunlardan istidlâl edildiğine gö- re İngilizler İngiliz - İtalyan dost- | ğunu yeniden tesi: n yeni bir | plân düşünmektedirler, Avrupa - | Tecek ve iki merhale de gerçekleş- lecek ve iki merhalede gerçekleş- tirilecektir. Bul lardan birincisi şudur: za edil: dürüst tir. ği kakkın- ine teminat ver- mebledir ve kale alını ki hâkimliğini ta ün müddet gecikmiyecek- tir. Bundan başka İspanyada ade - mi müdahale siyasetini tatbik için ıin mütekabilen feda- kârlıklarda bulunması lâözüm gel- mektedir. Plânın tkinci merhalesi şüdür? Bütün bulütlar dağılınca ve İn- lere ile İtalya arasında tam bir anlaşma hasıl olunca yeni bir Stre- sa cephesi teşkilinden bahsedile - bilecektir. Bu nokta bir çok İngiliz meb'us ve diplomatları !ar:l:ndan Avrupanın hakiki menfsatlerini | işli bir ittifak şek- li olarak ad ve telâkki edilmekte - dir. Ü AAA L LA LA | reketlerine rağmen siyah fesleri ve tilki derisinden yapılmış 13 kuy - | ruklu kadife takkelerile Kudüste ağlama duvarı önünde dua etmek < tedirler. Bugün Tel-Avivde oturan genç ve yeni - fikirli Muse« viler, bu ihtiyarlardan âdeta hicap duymaktadırlar. Onlar bu ihtiyar - ları bu garip kıyafetlerile ve geri b kalmış fikirlerile üdeta bulmaktadırlar. Fakat şurasını unutmamak lâ - | zamdır ki, bugün müzelik addedi - len bu eski kafalı Museviler, Mu- SeVi arkını 19 asır kadar Kudüste yaşatmıya muvaffak olmuşlardır. Bugün Müsevfler ve Araplar Tah-| ridikörl Avusturyanın da Şirleyi var! Traud Stark tamindekt Avustur; Almnnyı ile Avusturya arasın - da yeni bir ihtilâf.. Sakın siya- & bir hâdise çıktı, yeniden Viya - n.da nazi propagandası vapıliyor zannetmeyin!. Bu hâdise Alman sinemacılarile Avusturya sinema - cıları arasında yedi yaşında bir cuk yüzünden çıkmıştır. Geçer lerde çevirdiği bin filmde büy kazanmış k, sinema Şlemind ley Tem Henüz y ocuğu şimdi Alr rupanın Sh v film şirketleri bir tür- lü pâylaşamıyorlar. Bu küçük kızı bulup İlk defa o- larak sinema âlemine tanıtmış olanı Viyanalı bir film şirketi, bunu ev - 00 bin frank mukabilinde an- gaje ederek bir film çevirmiş, fa - bilâhare iflâs etmiştir. Bunun zerine, Çocuğun Avusturya ordu- unda zabit olan babası bir Alman şirketine müracaat ederek kızı na- mına senede 250 bin frank muka - bilinde bir mukavele imzalamıştır. 4 Şirleyi Viyanalı şirket bundan haberdar olunca küçük artisti sinema âle - mine tanıtmak için pek çok ma: raflar ihtiyar ettiğini ileriye süre - rek - Alman şirketini protosto - ve dava etmi Fakat Alman şirkett de Avusturya şirketinin artık faa- | lnm'r bulunmadığını ve un üzerine | rışmış, Almanlar küç! tin ılın salın almak iste- Avusturya dince Alma redi tin Avusturyada sı min Almanyada gösterilmesifli ya- aNT sak etmiş! ele bir türlü hal- ledilememiş; Avusturya ve <Al - | mâanya sinemâ âlemi arasında esa- sen mevcui olan rekabet, bu küçük artis$ yüzünden bir-kat daha art - maştir. Simona Simon gidiyor! İnsanın sevdiklerinden 8000 kilo Bir müddettenberi Pariste bu « lunmakta olan meşhur Fransız sinema artisti Simone Simon, ahi« ren tekrar Holivuda dönmüştür, Fransızlar, bu sevimli artisti istas- yonda pek samimi surette uğurla- maşlardır. Simonâ Simon, Fransız gazetecilerine demiştir ki — Fransada ümit ettiğimden faz- la kaldım. Bundan dolayı asla mü- teessif değilim. Hattâ şimdi Hol vuda gitmek bile istemiyorum. Çünkü evimden, sevdiklerimden 8 bin kilömetre uzakta bulunmak r. Bununla bera - toplayarak 'orum ve h pa- hasına olursa olsun güzel filmler çevirmek azmindey Artık gelecek sene görüşürüz. Her şey yolunda giderse tekrar Fransaya gelirim. Fox şirketii yapmış olduğum mukavele bir se- ne daha temdit edildi. — Bu sene Sülveyş kanalınm ta- rihini tasvir eden bir film çevire- ceğiniz hâberi doğru mudur? Bu hususta henüz hiç bir şey bilmiyorum. Ben de bunu Patiste üşittim. Bu havadis esasen Holivut- tan çıkmıştır. Bunların hepsi sine- ma âleminin dediköduları!.. Şimdilik Allaha ısmarladık.. Ge- lecek sene görüşürüz. Ondan evvel de perdede!.. kik - Komisyonunun — tekliflerine muttali olunca, acaba ilerde ne ola- caktır? Bugünkü karışıklık bu teklifle - rin pek yerinde olmadığını göste- riyor. Çünkü bundan hiç bir taraf memnun değildir. Bu hususta bir Musevinin fikrini Sordum; bana şu cevabı verdi: «İn- vilizler başımıza gelenlere karşı pek lâkayt davranıyorlar ve hiç bir şeye karışmıyorlar.» Bir Arap da bana ayni cevabı verdi: «İngilizler | | | metre uzakt 1 olması pek güç birşey Simone Simon bizi mahvediyorlar.. — — İngiltereye gelince, acaba 0 ne düşünüyor? İngilizler, Flistinde asayi: mini vazifesini doruhte edince, A- raplarla Museviler arasında tam bir tevazün husule getirmiye çalı- şıyorlar. Büyük bir müslüman devleti olan İngiltere, Hintlil bitaraflığını temin için Hin* 'Smanlarıı müzaberi -ni”e mec burdur. Bu sebe 'üstinde mür- n te - n EL ——— Lond rada bir aşk macerası Yazdhi: ondraya gelir gelmez bavulu -« mu bıraktım — Aman.. dedim, Haydparkın yeri: misiniz? Öteldeki kapıcı ile garsonlar tu- haf tuhaf yüzüme bakarak: — Aceleniz ne efendim.. soyunu- | u alınız.. istirahat e- | k gece ve gündüz | açıktır. İstediğiniz gibi görürsü - hüz, Ben, Pariste değil, İstanbulda Mmethü senasını dinlediğim Hayd - parkı bin bir şekilda tahayyül et - ol şu - meşhür bana gösterir miştim. Güzel ağaçlar, çiçekler havuzlar.. içinde kuğu — yüzen gölcükler.. kenarlarında binbir gü- zellikte İngiliz dilberleri. küçük çocuklar.. Hayalimde Haydparkı güzell tirdikçe güzelleştiriyor: — Ah.. diyordum. Acaba İngiliz kadınları burada gülerler mi? Bir taraftan da kulağıma çarpaâni sözleri hatırlıyordum. — İngilizler çirkindir amma.. bir kere de güzeline rastlarsanız.. dün- yada eşi bulunmuyan dilbetlerdir onlar... demişlerdi. Ben böyle dü- şünerek Haydparkın yolunu”tut - Şer burası"da bizim Gülhane evet.. — tıpkı. yaln olduğunu mxlrrsem kızmay Parkan çiçek tarlaları arasında muazzam ağaçların koyu gö altında cennette gezer gibi dolaş « adım. İngilizce bilmedi » yapayalnızdım. da. Ya » numdan bir çok güzel İngiliz ka- Gınları, gelip geçiyor, hiç birisi yan- larından geçen benim gibi bir ada- ma bakmıyorlardı bile, Ben de kızmıştım.. onlara bak « miyordum.. daha doğrusu onların âdetleri bana da geçmişti güliba. Somurtarak ilerlemiye başladım. Neş'em de kaçtı.. konuşacak kimse yok.. olsa bile dil bilmiyorum İlk defa olarak (Allah Allah) diye ba » Birmak istiyordum. Parkın içinde dolaştım, bir saat.. iki saat. artık hiddetim geçmişti. Ağzım açık, nebatat mütehassısı gibi yapraklar üzerinde etüdler ya- pıyor, sonra gülüp öteki ağaçlara atlıyordum, Ben böyle aptal aptal tetkikat flmiyede bulunurken uzaktan gü Zeki Cemal Bakı sirsiz kaldığını görünce hiddetften vazgeçm miy ladı. rak: dedi — Almanca biliyor muşunuz, de- dim — Eh.. şöyle böyle.. deyince — Bravo.. diye haykırdım. Şim- di anlaşırız. Filhakika mıştık, O güzel k versite talebesi imiş. Neb: sine devam ediyormuş. Benim nc- batata dikkatle baktığımı görünce bir meslekdaş oldüğümu anlamış, Fakat anlaşamadığımız için kızmış, Artık kızla tamamen anlaşmış - tık. Akşam kâhvede, gece tiyatro- da, gündüz muhtelif semtlerde kol- kola geziyorduk. Fakat kız bana nerede oturduğunu söylemiyor, yal- | niz beni gelip buluyordu. Hattâ bir gün garip bir şey ol « muştu. Söz #ramızda ben artık kızdan zet, şirin bir İngiliz kızı gördüm. Lonarada gazel Bir kadın göremedim Bana bakıp gülüyordu. Hayret.. ilk defa olarak bir gü: zel İngiliz kızının yüzünün güldü- ğünü, daha garibi bana baktığını görüyordum. — Hayretim - arttıkça arttı ve çok sevindim. Eğer böyle zamanlar sizin de ba- şınıza geldiyse sevincimin büyük- lüğünü takdir edebilirsiniz. İngiliz kızına doğru gayri ihtiya- ri yaklaştım - ve bildiğim yegâne İngilizce kelimeyi derhal söyledim. — T lave you (Ay lav yu — Seni | seviyorum). Kız benim böyle damdan düşer gibi (seni seviyorum) sözü karşı - sında gülmekten kırılıyordu. Kah- kahasını bitirdi. çantasından çı cık mendilile ufacık & sildi. Sonra İngilizce bir çok « söylemiye başladı. Ren her kelimenin sonunda (yes) | »s) diyordum. Kız benim müna- Mütemadiyon — yes, yeş diye söylenmeme kızmış ola - cak Kki, birdenbirfe” kaşlarını. çattı. Sert sert bir şeyler anlattı Ben kızın güzelliğine bakıyor - dum. Gülerken enfes olan kız şim- di kızdığı zaman harikulâde bir şey olmuştu. Boynuna sarılıp öp - mek için içimde beliren arzuyu zor- Ta tuttum. Kız söylemiş olduğu sözl. in te- lümanlara aleybhtar siyaset takıp edemez. Hakikat şudur ki, İngil - tere Musevilere taraftar görün - mekle beraber Flistindeki İngiliz Fevkalâde Komiserliği ve İngiliz memurları kalben Araplara taraf- tardırlar. Bununla beraber, bü - tün direktifleri Londradan almak - ta olduklarından hiç bir şey yapa- mıyorlar, Şarkta her hangi bir un- surün arlık teşkil etmesi iyi olma - dığı gibi bu azlıkları idare etmek de iyi bir sey doğildir yavaş yavaş bıkmıya başlamıştım. Sabah, akşam, öğle, ikindi.. illal » lah.. diyordum. Bir gün otelin kar- şısındaki mağazanın camekânına bakan bir kız gördüm. Boynunda fotoğraf makinesi vardı. Hemen kı« zın peşine düştüm. Kız da benim gibi salaâk salak etrafa bük her gördüğü kaydediyor Kizin yanına soküldüm. Hangi dille yazdığını görünce anladım. Bu Fransız kızıydı. Benim gibi bir yabancı idi. Oooh.. dedim. Bu gü - zel kızla artık ahbaplığa başlârız. bir kızlarının olduklarını Fransızların bilhassa ana yakın kındı Yavaş yavaş yürüdük kız yabancısı imiş. İki gün evs da bu. aya gelmiş. Ben daha ev- m için bir çok yerler öğ- — Haydi Ve — Olu Tramvaya bindik. Kızla ahbap « lığa devam ediyorduk. Tramvay - dan iner inmez benim İngiliz kızını karşımda görmiyeyim mi? — Seni takip ediyordum., dedi. — Sebep? Kulağıma yavaşça eğildi; — Senden ayrılmak istel rTum.. Bir Fransız kızı ile bir İngiliz kı- zı arasında derhal bir karar ver « mek lâzım geliyordu. — Ben de senden ayrılmak iste- miyorum.. diyerek onu tercih et- tiğimi söyledim. Çok sevindi. — O halde beraber gezelim. — Buyurun.. Fransız kızını da İngiliz kızına takdim ettim. Akşama kadar bera- (Devamı 6 nc: sayfada) stminstere gidelim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: