19 Nisan 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

19 Nisan 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/— SONTFLGRAF — 19 Nisan 1088 —.. — Oo ——— Dünya üçüncüsü Mersinli Ahmed hayatını anlatıyor ! Küçükken çok 'güvenir dayak kıstırır, kıstırır arkadaşlarımı pataklardım Takdir,alkı karın doyurmuyor k baline mâni oluyor insanın.. Konusan : Suad DERVİS Evvelki gün Finlandiyaya müte- veccihen hareket eden milli güreş takımımızda, geçen yıl Almanyada yapılan dünya olimpiyadında, ken- di kilosunda üçüncülük kazanan, de- ğerli ve sevimli güreşçimiz Mersinli Ahmed de vardı. Berlinden şerefli bir netice ile döndükten sonra sırf - maddi sebebler yüzünden profesyo. nel olmağa kalkan ve bir müddet de Mersinde kalan Ahmed, nihayet, ihmal edilmez bir kuvvet olduğu hesablanmış olacak ki, tekrar takım- daki yerini almağa davet edildi, O da bunu, milli bir borç bilerek ica- bet etti. Şimdi Finlandiye yolunda, belki de Finlandiyadadır. " Şüphe etmiyoruz ki, bu temiz ve çevik çocuğumuz yüzümüzü güldü- recek neticelerden birini alacakla - rın başında gelmektedir. | Ka Diğer - güreşçilerimizin hayatına| *—Bilmem'» dedim. ald, gazetelerde pek çok yazı çık - mıştir. Tuhaftır ki, beynelmilel o-|Olduğumun galiba farkında değil - limpiyadda dünya üçüncüsü olmak şerefini kazanmış bulunan Morsinli Ahmedden hemen hemen hiç bahse-| YA da getir, getirebilir misin baka- dilmemiştir. Yakında zafer haberle-| 9---> dedi. | rine emniyetle muntazır olduğumuz! sevimli güreşçimizin hayatından bir, kaç safhayı, buraya geçiriyoruz: — Mersinliyim, Babam, kireççi idi... Annem, bi-|SUYAlı, evet... yüz kiloluk çare, bize zorlukla bakardı. «Bize, dediğim zaman, şöyle, az boz insan zannetmeyiniz; biz, bir| Diye sordu, ana ve bir babadan, tam on iki ço- cuk dünyaya gelmişiz. Beşi ölmüş, şimdi yedi kardeşiz. Çocukluğum, aşırı yaramazlıkla| TStirayım, klübe gir, Klübde jim- geçti, Kardeşlerim içinde en afaca-|Nastik yapıyorlar. Azıcık idman gör» dedi. Da, en yerinde durmazı bendim. Annemi çok üzerdim. Mektebe| - Erlesi gün beni, Mersin Ticaret gideceğim yerde deniz kenarına ka-| *dası baş kâtibi Lütfi Âli bükülme- çardım. Derdim günüm, kuş tutmak, Zıpzıp, doldurmaca oynamak, topaç çevirmek ve arkadaşlarımla durma- dan döğüşmekti. Kuvvetli olduğum için olacak, kolay kolay dayak yemi- yeceğimi kestirdiğimden, kstıtır kıs- tırır arkadaşları bir güzel pataklar- dim, Amma, sebebsiz değil ha!... Bu yüzden pek çok da dayak yedi- ğimi itiraf ederim. Azarla beni a - dam edemiyeceğini gören babam. baş vururdu; el'aman diyen annem dayak atardı; derse chemmiyot ver. mediğimi gören hocam dayak ata: di. Fakat, bana söylenilen sözlerin hepsi, bu kulağımdan girer, şu ku- lağımdan çıkârdı. Dünyanın en ta-, Sasız çocuğu idim. Besbelli sağlam olduğum için dayak da pok tesir etmezmş bana... Fakat bu yaramaz- lhk yüzünden-uzun zaman mektebe gidemedim. Meslek hayatına atıl - dim, Hayatta bir çok meslek değiştir - dim. Kuyumculuk, kunduracılık, st-) vacılık yaptım; kapısını çalmadığım meslek kalmadı ki... Elimden en iyi gelen iş, kuyumculuktur. Fakat şiri- di hava kurumundayım, — pilotluk| öğreniyorum. On yedi, on sekiz yaşında” iken Mersinde bir fırında hamurkârlık ediyordum. Kuvvetli olduğum için 24 saatte tam 1200 kilo hamur yoğu- ruyordum. Kollarım sıvalı filön ça- lışırdım. Orada, her zamanda bize| bir efendi uğrar, benden ekmek sa- tın alır, paranın üstünü bırakır gi- derdi. Ben de: «Bu adam beni dilenci zannediyor, ben ondan bahşiş bekle- miyorum» diye kızardım, Yine bir akşam fırında idim; o geçiyordu. Birden, fırının önünde durdu: «— Lambayı niçin şu tahtanin ya- nına koydun?» dedi. «— Sana ne?» dedim, Meğer adam İtfaiye kumandamı imiş. Neyse, böy- le lakırdıya başladı. Derken bana| garamazdım. Kuvvetli olmama yemiyeceğimi kestirdiğimden, |hi gözleri vardı. Onu eline uzattık- ları zaman bir kere dikkatle bakmış sonra henüz çıkmıya başlıyan dişle- HİKÂYE Sonuncu Bebeği Yazan: Suad DERVİŞ İlk bebeği lâstiktendi, Mavi boya-| Ve Rezzan, bu bebeklerle, başka bir şeyle meşgul olamıyacak kadar meşgul oluyordu. Biraz daha büyü- dü. Hayatı anlıyabilecek yaşa gel- İkastın ismini de Arabüzengi F3 Nar tanesi, Sonra, kaza ile ÜSÜN mürekkeb şişesini devirdiği bi PE du. Fakat kendisi büyüdükçt rinin yerlerini kaşımak için bu be- ş iyişey,hoş şeyamma attâ istik- oldum. Fakat maalesef, momleketto, bu kazandığım muvaffakiyete karşı — büyük bir alâka gürmedim. ) — Avrupada çok dolaştım. Gezdiğim yerlerin hepsini beğendim. Hele| Moskovaya bayıldım. Çok güzel bir gehir, Leningrad da güzel. Harko- | fu, Odesayı, Gorkiyi gördüm, hep- sini beğendim, amma Berlin de pek yabana atılamaz... Berlin de çok güzel şehir, Şimdiye kadar güreşte yaplığım| ğim maçlardan şöyle bir kanast e- ) dindim: En tehlikeli güroşçiler, Fin- landiya, İsveç, ve Estonyalılar, On- dan sonra Amerikalılarla Almanlar gelir. Güreşi severim. Şimdi yirmi üç yaşındayım. Tabii daha gencim. Fa- kat ömrümün sonuna kadar da gü- reşmek niyetinde değilim. Dünya üçüncülüğü ile geldiğim halde, tahmin ettiğim, özlediğim karşlayışı bulamayışım, bu busus- taki şevkimi çok -kırmıştır. Kendi kendime: «— Güreş, güreş, güreş... Sonu İne olacak?» diyorum. Ve birax daha ciddi işlerle meşgül olmak istiyo - rum, Yâni para kazanmakla... Alkış Viyi... iyi amma... Biz, alkış töpl lam diye bir meslekte tutunamadık. Durmadan — meslek — değiştirmemin) sebebi de bu oldu. Seyahatler, «şu- rada güreş var, gideceğiz, burada| |güreş var, gideceğiz> deyip, bir haf-| |ta, on gün çalışıp, on beş gün işi bırakırsan hangi usta seni tutar... |Kuyumculuğu sevdim — ve en çok /muvaffak olduğum sanat - olduğul halde, bu yüzden terk etlim, Şimdi askerliğim çıktı. Topçuya ayrıldık. İnşallah askerliğimi bitirs dikten sonra hayatımı, daha fazla |kazanmağa hasredeceğim. İstediğim, “|seçtiğim bir genç kızla evlenecek, , © zaman, öyle fazla kuvvetli «— Tut bana yüz kiloluk bir çu-| Azametime dokundu: «— Elbette getiririm» dedim; a - lınca çuvalı getirdim. İki elle... O, göyle bir eğildi. Dişleriyle — tuttu, çuvalı, dişleriyle kaldırdı. Ben şaşırmıştım: «— Sen spor yapıyor musun?>» «— Hayır» dedim, «— Senin gibi kuvvetli çocuğa ya- İzik değil mi? Yarın seni birisiyle ta- ze tamıttı. Bay Lütfi Bükülmez- «— Ver şu kolünu bakayım, dedi, hangimiz ötekinin kolunü yı A SÖ ei n Tei 3 İbir yuva kuracağım.. ünü dinledim, dirseğimi ma-| ” 1.tikbal için düşündüğüm budur. İ alrrğilniz Papan Ki ae |0 G ae aa a n Yumuşak başlı bir adamım, çok |birine geçirdik... Kan ter içinde uğ-|, , muşak başlı bir a: "r'ıı:.;kî;ı İraşum. O, benim kolumu yatırdı. ga |merhametliyim. Beni kza: beynelmilel temaslarda ve seyretli-| <: beği hemen ağzına götürmüştü. İşte, o günden sonra bu bebeği bir dakika bile elinden bırakmamıştı. Küçük karyolasında uyurken, u- anık olduğu zamanlar yine bebek elindeydi. Hattâ banyoya girince a- için de bu lâstik bebeğin kendisiyle | beraber suya girmesi lüzımdı. O - |nunla beraber yıkandığını görünce, yüzünün bin bir kırışığı açılıyor; ağlaması diniyordu. Daha gözleri yaşlı iken bile gülmeğe başlıyor, el- lerini sulara çarparak memnuniyeti- ni ızhar ediyordu. .. Onun bebeklere karşı büyük bir| meclübiyeti vardı. Daha büyüdük- ten sonra bin bir çeşidini almıştı. Ona alıman - oyuncaklar içinde en sevdikleri yalnız bu bebeklerdi, Kü- çük seleloldden yapilmişti. Taştan| Mısır kralının Kardeşi Misir kralı birinci Faruğun hem-! lerinden prenses Fevziyenin, y kında nişan merasimi yapılacağını, İngiliz gazeteleri yazmaktadır. Pren- sesin nişanlanacağı kim olduğunu bu gazeteler henüz yazmıyorlarsa Kai v haj isal, teban tü 'da, kral hanedanına mensub bir günci yük afnesi, bilhassa amcası, her olduğunu söylüyorlar, Prenseş Fev-| boyda, her çeşitle, her kılıkta bebek- ziye, on yedi yaşlarındadır. İler almışlardı. mamul olanları vardı. İçleri kuma: dolmuşları da ona alınan bebekler Jarasında mevcuddu, Senelerce | Altın yapmıya çalışan bir Polonyalı kiralamış ve amele de angaje elmiş- tir. Yeniden taharriyata başlıyaca- ğimı söylemiştir. Fakat, bunun için büyük bir para- .ya lüzum vardır, Söylendiğine göre, |Dunikovski masrafı temin edecek ortaklar bulmuştur. Mühendis, son zamanlarda usulü- nü değiştirmiştir: Altın yapmak eskisi gibi civa ve kırmızı bir toz kullanmıyor, bilhassa Mısırdan ge- tirilen kumlardan ve içerisinde al-, tın bulunan topraklardan istifadeye |aptal aptal bakan gözleriyle bir kir-| İç . | başlamıştı. lepiska idi. Birbirlerine misafir giderlerdi, Köra Rezzan ablalarından, ağabeylerin| İste bu iki bükümdar kadın den öğrendiği dans havaların. yan- mazdı. Bazıları zengin, bazıları ki- diği zaman evdeki Çerkes Tayaya rica ederek sanki onlar yetişmi - yormuş gibi değnekten — bezlerle renkli krepelerle ince belli garib| yüzlü Çerkes bebekleri yaptırmıştı. Evdeki başka çocuklar başka o - yunların peşinde koşarken o, bah- çedeki kiraz ağacınn tepesinde ki-| raz yemeğe bile bu sevgili bebekle- riyle oynamağı tercih etmişti. .. Ah, bu bebeklerin içinde ne çir- kinleri, biçimsizleri de vardı. Hele|lerinde biçimsizleri, çirkinlerir içlerinde bir tane başındaki sarı ha-| katları seçilmeğe ve tavan ! sır şapkasinın altından fırlamış kum| daki bir boş sandığa tıkılmağl ral kıvırcık saçları tekerlek yüzü, ladı. Ortada ancak en kıymetl kalmıştı, Kösem sultan mai bir şapkâ İj |yiyordu. Siyah tek atkılı min Jiskarpinleri vardı. Elbisesinin leri hep kırmızı ve yakası b Kısa çorabları vardı. Yanaklari mızı, saçları kınalı gibiydi, Ve leri simsiyahtı. Yatırılımca P ve ağır kapaklar bü gözleri yardu. Bir de Mari Antuanet vardi: Antuanet aşağı yukarı Kösem tan kılığında idi. dünya hakkındaki malümati Sü ettikçe, bu isimleri de yavif vaş değişmeğe başladı. Bir #f geldi ki bebekleri meşhur artistlerinin isimleriyle çağrıl başladı. .. Fakat bu isimler de değişti: zan mektebde tarih öğre: ladığı zamandan sonra beb ra ile Havva, Sare, Hacer, olmağa başladılar. Hem zateli mazı fistanlısı vardı ki, Rezzan hunu | bir bakışta hizmetçileri köylü Sıdı- kaya benzetmiş ve ismini Sıdıka kız koymuştu, Bu Sıdıka kızı, öbür bebeklerinin hizmetine tayin etmişti. İşte bu su- retle, Rezzanın bebekleri arasında da sınif farkı teessüs etmişti. .. | Ah,.. Bu bebeklerin hayatı... Bü- ir âlemdi. Rezzanın küçük ba- şının hayalperver mühayyilesi on- lara ne güzel bir hayat yaşatmağa tün Fakat, gözleri masmavi ve zanın odasının en müstesna bİf şesinde oturuyorlardı. Bazı rı biri diğerini ziyaret eder, hiç larını şaşırmazlardı. Bu iki h dar kadının, — kısa kısa - fist venkli şapkalariyle birbirlerinin * şısında oturup Rezzan vasil neler konuştuklarını bir dinlef idi. Kösem sultan: — Görüyor musunuz haşm nah, zaman ne kadar fena, Ö Size kadar gelmek için sarayda ) ya çıktım. Sirkeci garına kadâf başıma geldim, Paristo istas) geldiğim zaman, acaba kraliçe sayda mı, yoksa Tüyleride mi, bir hayli düşündüm. Nereye B lişsız terennüm cderken onlar rak- Si sederlerdi. İçlerinde birbirlerine dargın olan- ları, birbirlerini pek sevenleri vardı. Hastaları olurdu. Ölenlerin arkasın- dan matem tutulurdu. Evde büyük- lerin parça bohçalarında parça kal bardı. Tahir ağabeyin Beyoğlundan aldığı uzun boylusu, işte o, en zen- gin ve en kibarlariydı. İnce belli Çerkes bebekleri de onların cariye- leri idiler... .. Hepsinin ayrı ayrı isimleri vardı. Küçükken bu isimleri, en fazla duy- duğu masallardaki eşhasın isimleri atasından intihab ederdi. Bir tane| başlamıştır... yim diye üzüldüm. (Sonu yarıt) gülmez sultan vardı. Bir tane de Dunikowski lâburatuva- | Bu sene ŞEYH AHMET rında altın arıyor | laydır. Dün bana fenzlik yapan ve biptağ fenalık yaptığını bildiğim bir adam, ö İyarın gelip, kendi haline beni acın- d“g'n dan sonra benlmmle meşgul oi-| 173t bemen kanar ve affederim, İmağa başladı. Hâlâ da benimle mve. | « H*t anamı, babamı çok severim.| N ” * |Bir çocuk gibi anlara düşkünüm. (güldür. Onun baan yaptığı iyilikleri B Kİ ç unutmam, O, beni klübe yaydı L SAMYEĞ KOĞÜL dı; idman yaptırdı; Bir arada iki bin |beş yüz metreye koştum. Fakat işte hayet güreşçilikte karar kıldım. Ecnebilerle şimdiye kadar İğım temaslarda üç kere yenildim abaradır, — Diğer defalarda hep yendim. Beslin| İşte gider ayak, sevimli güreşçi- Bu adamda bir istikbal var» Hep onları di lorini isterim. Bilmerm herkese kendisininlei öyle mi gelir... Ammna bana öyle geliyor ki: dünyanın en iyi ana ve babası benim anamla benim babamdır. Dunikovski adlı bir Polonyalı mü| bendis, sun'i altın yapmak usulünü | bulduğunu iddia ediyor. Fakat, or-| tada henüz müsbet bir şey yak. Bu garib adam, dolandrıcılık cür- | miyle tevkif olunduktan ve bir kaç | mo'daki lâboratuarına kapanarak di-| çarelerini ararnıya başlamıştı. Bu inadcı adam, geçenlerde Nö - tilm. olimpiyadlarında dünya üçüncüşü 'mizin bize anlattıkları, senin viedanından şüphe etmem. Ancak. senin vicdanından şüphe etmem. Ancak... — Böyle bir şeyin aklında yer tutmasına çok te- essüf ederim Vecdet. .. Ellerimi Vecdet'in ellerinden çektim, odanın bir köşesine doğru içli içli yürüdüm. Vecdet de arkam- dan yürüdü, hüzün dolu bir sesle: — Nereye Vicdan?... Diye söylendi, omuzumdan tuttu, bir defa daha. — Vicdan sahi mi beni aldattın?... Dedi. Eğer: — Seni aldattım... Gibi bir şey ağzımdan çıksa çıldıracak. Aşkın ga- lip ye'si! günahı unutmuştu ne tesadüf benim Vecdet bütün bütün açıldı, Ömer'in her söyle. diğini söyledi. Ömer dün akşam Vecdet'i yolda gör- müş, — Biraz hana, benim odaya teşrif etmez misiniz?. Demiş. Vecdet'de gitmiş, Ömer gayet —me'yus, mahcup, af diler bir hal almış: — Vocdet bey, beni af edeceğinizi söylerseniz si- ze bir kusurdan bahsedeceğim. Demiş sonra anlatmış: — Yarın öbürgün nikâhınız kıyılacak, Vicdanla size söylemeyi bir Bundan sonra, alınmaz sözler... Vecdet Ömer'i sordu: #«— Sen kuvvetli misin?» hayat arkadaşı olacaksınız. İçimde ukde olarak kal- masın. Size itirafatta bulunmak isterim. Viodan on, en bir yaşında iken kaza ve kader benimle onun bir- leşmemizi temin etli. Aradan Seneler geçti. ben bu şin yanına on katarak bir çok şeyler söylemiş. Ağza ye'sinden hiç bir şey söylememiş, doğruca evine gel- miş, yatağa girmiş. ağlamış. dün bana gelmemiş, bu sabah da gçlükle evden çık- şatele gitmiş ve büyük bir fabrika uım. Fakat, bu son seyahatimde yi- onunla birleşmeme mâni olama- cağını şaşırmış!... dı. İlk zevk Vicdanda henüz tesirini muhafaza etmiş olmalı ki, evvelki gece de aramlızda temas vukuunun önüne geçemedi. Halbuki, siz Viğdanı bir bâkire ta- nıyarak evleniyorsunuz. Manevi bir vebal ve mesu. iyet altında kalmamak için ikimizin de günahımızı züm vicdan borçu telâkki ettim... benim mazimden bahsetmiş, be- * İN öyle mi Vecdet?... Oldu ve ondan sonra : — Genç kızlığımı Ulu derede bi dinleyince çıldıracak gibi olmuş, — terk ederken kollarımda sen vardın. ağlamış... Onun için — dar beni anlayamadın da böyle bir SÜMER sineması Yarın akşam senenin ikinci büyük TÜRKÇE SÖZLÜ VE ŞARKILI ARŞIN MAL ALAN T ğ San Re. fMeshur Şark Operetini takdim edecektir. Re 5x PK KŞÜ SEL © PYAN Şehir Tiyatrosu artistlerinden:HAZIM, MUAMMER, MAH - e . (İŞMUT. HALİDE, SAMİYE üc Bayan DİRADORİAN'ın va ve kırmızı bir tozla aitın yapmak ÜMARMARA STÜDYOSUNDA Türkçe Adapte edilmiş gayet güzel bir MUSİKİ — DANS — ŞARKI — NEŞ'E — KAHKAHA mış Düşünmüş, taşınmış, beni nasıl tanıdığını, na- sıl teerübe ettiğini uzun uzun hesap etmiş, ne yapa- Ömer'in ne söylediğini Vecdel'in bana — böyle yana yakıla anlatması çok işime yaradı. Derhâl bir cebhe aldım, kendimi müdafaaya baş! — Bütün bu sözleri sen de bir çocuk şibi dinler nu bilhassa sen çok tecrübe ettin, Eğer, şimdiye ka. sözlerinin tesiri altında kaldınsa çok teessüf ederim. dolanıyor. filmini göstermiş olan örü: SETRAK VART- iştirakile rek: — Ömer, benimle evlenmek için teklifte b du. Kendisini hem tekdir, hem reddettim. ta bulundu. Aldırmadım: Aşkımıza düşmanlığI Bunun için bütün bu iftira silâhlarına müracaat © miş, diye uzun uzadıya izahat verdim, bu mevz zerinde Örner'i yerin. dibine geçirdim Akşama kadar konuştuk. Vecdet, biraz buldu, alnımdan öptü: — Sevgilim sana itimadım var, Dedi, boynuma sarıldı ve dudaklarımdan emdi.... Son sözü: — Beni affet sevgilim.., Oldu. Yaşasın fazilet... Sabaha karşı Uyuyamıyoram: Saat gece yarısını geçti: ? lerim müthiş bir kargaşalık içinde: Halbuki bu çok uyumam lâzım değil mi? Yarın akşam düğün var: Fakat, gurür duymak lâzım: İhanet faziletle, © saslık hüsnü niyetle, düzenbazlık samimiyetle P boğuza çarpıştı durdu ve nihayet fazilet de: da, düzenbazlığı da, hiyanet ve alçaklığı da Kalb ve gnül sonuna kadar hükmünü sürecek. hakkak ki, cibanet'en son cebin olarların ayı ım. İlk sö- ir tutam toprağa değil mi?... Bu- Mu ahlâksız kerifin g

Bu sayıdan diğer sayfalar: