15 Mayıs 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

15 Mayıs 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sa ne olacak E l Cımlarını faciaşeklinde devam Maneviyat kalır mı Börüuyorsun... Siz - Malümatta bunu bin - Gösteriyorlar... Amma Zaylat yoktur) diye | Enver, sorarım "*lhmle vaziyet ne ola - t ün sonunu hayırlı Ü Tindeki tu- konuşmanın aldığı düyduğünu anla - haz Vekili sesini ağır- Cevab verdi: Üüşeni yaptım ya- da... Sen, Ce- ni benden soru. (Cemal) ismini du - Örperdi... Bu iki o-| Arsında ötedenberi ASInın mev - » Fakat, Mevzuu hahso -| Ümndelerine uyu - tilâfları bir tarafa Ş, bir zaman bu- deyani 27b bütün acıklı | N'::îip giderken iki —Münıu Tekabet da. | hızlaştığını ÜTt ülmlet sdan Aİş Ü H çL f T ihi Tercümı a kimse de polis mü- Sikar k 'm.“!”îaumhfnî:m;i ÜSS karşı 99 ö ihtimal ile| HAltha doktormmuz ge- de tabil ev sahi- ğ | İstad nasıl olsa v- ; ı'::':“&" Pazartesi günü. MU'Yİ bi K q—'iı.:“"nlu uradan u Ünüyoelaj | ti DN b irak b di | va-_ tan memnün| N"ı dedi. Böyle bir ö- — *Yuzmadan da o a- Muratlarına , drazam gençkumandana sordu ZN . Je « Enver, sorarım sana bu gidişle vaziyet İye nazırı gözlerinde tutuşan bir ihtirasın Müddetince Osmanlı İmparatorluğunun mukadderatımı — ellerinde oynatan İttihadcı sacayağı: Sadrazam Talât, Bahriye Nazırı Cemal, Başkumandan vekili Enver P aşalar Yazan : Rahmi Yağız Vesika, resim, malâmat ve not verenler; Eski Osmanlı donanması erkâ- mından miralay Remzi, Şükrü, komodor başkâtibi İhsan, batan gemi kaptanları, eski armatörler. Ve bugüne kadar gizli kalan vesikalar Pi gizlemiye uğraşarak anlattı: ZaRDA > olan Talât Paşa üzüm üzüm üzülü-/ne yapalım! Haydi idaresizliğini yor; fırısat buldukça iki arkadaşı- |itiraf etse de, kendi yalnız sandal. na da bu hale nihayet vermelerini |yasını muhafaza ve mütehassıs Al- ima ediyordu. Komitacılıkta birbi. man amirallerinin tavsiyelerinini rinden baskın iki şiddet olarak ta- icra etse ne ise ne amma; hem vu- nulan bu iki osmanlı nazırı bir tür. | kufsuzluk hem de inad böyle neti. lü uzlaşmağa yanaşmıyorlar, arala - celer verir tabil.. rındaki rekabeti bir ihtiras davası| Sirkeciye kadar gelen düşman halinde sürdürüp — düruyorlardı.. tahtelbahirlerinin hesabını vermek Talât Paşa, Bahriye Nuzırı ile son 'lâzımsa bu benden değil, Bahriye görüşmesinde biraz. şiddetlice dil Nazırı Paşa arkadaşımızdan soru- kullanmış; - sakallı nazır da ken -|lur... disine ayni şiddetle mukabeleden | Sadrınzam hayretle dinlediği ar- çekinmemişti ve, Sadrıazamın: — |kadaşının süzünü burada kesti: — Paşa, paşa... Bu iş böyle dez| — Cânim birbirimize telmih, ima vam edemez.. Nezaretten hevesini-| yahud başka — şekillerde isnadlar zi almış olsan gerek.., Artık ihli -| yapmaktan ziyade ortada dönen 1ş- sas sahan olan orduya dönmelisin, lere, hâdiselere el birliği ile nihâyet bunun zamanı geldi çattı demesine: vermeği düşünmeliyiz Şimdi bun -| — Boşuna yorulma paşa karde- | ları bir tarafa bırak! Sana göre bu şim... Beraber başladık, beraber yakın tehlikenin, bu korkulu işlerin bitireceğiz! Çekilmeğe lüzum gö. ortadân kaldırılması için ne yapa- rüyorsan onu da hep beraber yap. lım! malıyız! : Enver Paşa bir saniye sustu. Dü- Cevabını vermiş; adeta Sadrıaza- | Şünür gibi bir tavır takındı sonra: mi tehdid etmişti. , — İşte, dedi. Söz gene o bahse Talât Paşa, şu anda bunu hatır- ladığı için hafif bir ürperti duy - maktan kendini alamamış, sözlerine ara vermişti. — Harbiye Nözırı ilâve etti; — Görüyorsun ki üç gün bura. da isem, 15 gün cephelerde bulu . nüyorum... En akla, büyale gelmez işleri başarıyorum... Hususi haya- tıma hasredecek vakit bile bula - mayorum. Buna — mükabil Cemal ne yapıyor? Nezaret istedi... Ver- diniz; verdik!, Onu da idare edemiyor; buna geliyor... Cemal Paşaya söylemek lâzım.. Alman mütehassısı Amiral Şosonla görüşsün; deniz harb ka - waidi bakımından icab eden mü - dâfaa tertibatını hazırlatsın, tamim etsi Marmara ufacık bir deniz, iki ta- ralı da iki Boğazla kapalı, Devleti aliyci Osmaniyenin koskoca — do.. nanması herhalde bu iki uçtan - sı- kışık ufacık denizdeki düşman tah- telbahirlerini temizlemekten, tutup imha etmekten âciz değildir. (Devam: var) musunuz? Müfettiş yavaşça güldü: — Azizim Durkheim bugün bey-| hude yere şuraya buraya telefon et- tiğimi zannetmeyiniz. — Yedinci te-| lefonda meseleyi anlamıştım - ye- di uğurlu bir rakamdır - dün Biza | hastanesinin anfiteatrından bir ce- set çalınmıştır. Veremden ölen meç- hul bir adamın cesedi. Bu sabah ço-) cuklar onun üzerinde ders görecek-| lerdi. Neticeyi siz bulunuz. — Hırsızın kim olduğunu .bilmi- yorlar mı? — Oh... Oraya ne kadar çok tale- be, ne kadar çok stajyer gider ge- lir. Çalanın” -hiç ehemmiyeti yok. |Yalnız muhakkak olan bir şey halı tüccarının kendi başına böyle bir; 'belâ getirmek istemiyeceğidir. Bun- 'da bir başkasının menfaati olabilir. e eden: Hatice Hatib (damı buradan uz.klaştırabilirlerdi. — Belki halı tüccarı birşeyden çekiniyor ve evder dışarı çıkmıyor- du. Onun için böyle bir plân ta - savvur ettiler, Bilirsiniz kadınların muhayyelesi çok kuvvetlidir. — Kadınların mı dediniz? — İsterseniz kadının diyelim, ya- hut bir kadının diyelim. İtiraf edi- niz ki insan kendisi bir cinayet iş- lemeden bir başka adamı cinayetten suçlu göstermek için büyük bir/şacağımı zannediyorum. müuhayyeleye sahip olmalıdır. Bu| — A... Onun bu akşam buraya pek basit birşey... O kadar basit ki|geleceğini mi zannediyorsunuz? insan hayretler içinde kalıyor. — | — O erkek veya o kadının bu ak- Muavin şaşırmıştı: İşam buraya geleceğini - zannediyo- ? (keller vardır. Amerikalıların ümi- |barında bol bol'yiyecek buğday bu- Ve bu bir başkasile burada karşıla-! Avrupada Harb hazırlığı ! (& üncü sahifeden devam) di bunlardadır. Fakat yine yapılan hesaplara göre elde edilecek buğ - day harice satılacak ve Amerika| dahilinde yenecek clandan çok faz- ladır. Lâkin bu sütunda şu yazılardan maksat Amerikanın buğdaylarını hesap etmek hiç değildir. Ziraate ve iktisadiyata taallük eden ve A- merikalıları istedikleri kadar dü - şündürecek olan bu meselenin - na-| Sıl demeli? - politikaya da temas e- den mühim bir ciheti vardır.Evet, Amerikalılar fazla buğdayı nereye satacaklarını düşünerek — islikbali| karanlık gördükleri kadar bunlar a- rasında kendi hesaplarına nikbin o- lanlar da vardır. Banların düşün - düğü de şöyledir: — Avrupada ortalık karışık gö -| rünüyor. İhtilâflı meseleler hiç ek- sik değil. Birçok büyük memleket- ler var ki harp hazırlığı içinde uğ - raşıp duruyotlar. Bunlar için ergeç bir harp ihtimali göz önündedir. Böyle memleketlerin bir kısmı da| İyiyeceği buğdayı harçten getirlme- ğe mecbur kalmaktadır. Onun için | iyakında Avrupalılar tarafından A- merika zahire piyasasına müraca - atler olacaktır. İşte buğdayın fazlasını ne yapa-, caklarını dÜşünen Amerikalıları ü- mide düşüren bir tek cihet budur: Avrupalılar — müracaat - edecekler,| buğday alacaklar. Çünkü her taraf istikbaldeki harbe hazırlanırken am hundurmağı da unutmuyor. Buğday meselesi yalnız Birleşik Amerika hükümetlerinin — meselesi değildir. Kanadanın da bu seneki mahsulü çok olacaktır. Fakat Kana- danın mahsulü İngiltereye sevke - dilecektir. Çünkü İngiltere fevka « lâde ahvali gözönüne alarak şimdi-, iden ambarına buğday yığmaktadır. HİKÂYE Dolmiyan çile (4 Üncü sahifeden devam) kuyor. İki könüğü kız da ayak ucun- da sessiz seğstir'ağlıyordu. Dokotr, uğüHi'uzun — muayeneden sonra başıni saffadı. Doktorun gözü içine bakan anne| bu baş sallayıştaki ümidsizliği ta| içinde duyarak yere yığıldı. Bu sırada yataktan fırlıyan has- ta, saçları dağılmış, sesi yükselmiş bağırdı: — Anneciğim çilfen dolmamış.. Çileni doldur., Vo bir taş parçası gibi yatağa düş. tü... Kadınlar kendisini kaybeden an- neyi ayıltmağa çalışırlarken, genç ölünün yüzünü örten doktor başı. nı sallıyarak söylendi: — Romatizma kalbi sarmış- Kur- tulmasının imkânı yoktu. Zavallı yavru!.. |kardeşinin çocuğuna vermek lâzım. |yardım etsin!.> Y — SONTELARA" -— Karyolanın arkasında Gizlenen küçük yavru! (& üncü sahifemizden devam) bir rovelver vardı. Bir söz söyleme- den anamın üzerine ateş etmiye başladı. Anam bağırarak yataktan | fırladı. Fakat sendeledi, yere düş- | tü. O, üç defa daha ateş etti. Ben karyolanın arkasına saklan- mıştım. Beni de gördü. Yanıma yak-| laştı: «Vay piç kurusu: AL_bu da sana...» dedi. Parmağını tetiğc bas- , )n LA tı. Fakat rovelver aleş almadı.... | GU VDi Menfi bir netice Vak'ayı haber alan zabıta me - L ae L blamün bir murları hemen koşub - gelmişlerdi. p Zi7 LA ben Katlal evin kapısını kilidlemişti. netlocel AAT YA Dışarı çıkmak istemyiordu. » | Polisler bir hâdiseye — meydan n n vermemek için gündüz olmasını d:":_;“_ feticvaba. “_",:nî bekdemeyi muvafık gördüler. Evin | D S Eki b t etrafını ablokaya aldılar. 3 Fakat sabaha karşı evin kapısı açıldı. Katil, elinde rovelveri bera. HĞAMA COT “"”';:ıîyn ne kadar sıkıntıli. bir iş bu... —- Alınız bu rovelveri ve beni yi cusile, insaniyet namına bakı tevkif ediniz. Yaptığıma nadimim. y Ki oslu zabi me ” îîl :’"""’"":c "_:'”"““"Ğ_“' “|olunmak hiç arzu edilecek şey de- endüni de ÖdüResektma.. — palte, Dedi ve teslim oldu. Karakolda | Moaa . a kor, hastalıkları zama- mç'* yüzünden bu cürmü iş- | D4 yanlarında bulunduğunu, te- BU davilerine nezaret ettiği dostların. lediğini """k.'f.î.'.:...'*'ğ"im dan bir çoklarının isimlerini zik. Sti nün İretti. Ve: iki yerinden yaralanan kadıncağı -| e Ça n Kü zın vasiyeti ağırdır.. mam bir hâdiseye sebep oldu mu? Hatta bunlardan birisi, beni vasi. yetnamesine bile yazmıştır. | Sorgü bâkimi, bu sözleri merak- |a dinledi. Ve son söz olarak: — Artık adliye sizden bahsolun. duğunu istemiyor. İşte sizden iste- diğimiz bu... Halbuki, Madam Beker'den gene bahsolundu. Ölümü haber verilen kadın, sek- sen sekiz yaşında bir dul idi. Yatağının önündeki — seccadenin üzerinde ölü bulunmuştu. Bir gece evvel, midesi sancılan. | (Beşinci sahifeden devam) ve zabıtaya haber vermişlerdi. NETİCESİZ KALAN TAHKİKAT Zabıta derhal tahkikata başladı. Kadının vasiyetnamesi açıldı, o. kundu. Ve müteveffiyenin, tasav - vuratını yerine getirmeye — vakit |buna benzer bir cürümle görmiye- ceğimi zannederim. Görüyorsunuz Bir İncilin Yaprakları Arasında (Beşinci sahifeden devam) kendini toplar gibi olmuştu. Yazık!. Yalnız başına çalışmak. tan — yoruldu, hastalandı, — yal düştü ve öldü. Bir sene sonra, Tay- mis nehri kenarındaki sıraların bi- rinin üzerinde Rojenin ölüsünü bul- dular. Noter; Rojenin vofatını gazete - lerde okuyunca kâtibini çağırdı: Bover, dedi.. Rojenin kabul ct mediği İncili getir. Vârisine, yani güne hükmedildi. Son günlerinde, yanında bir gece bulunmuştu: 1a- dam Beker... Bu isim polisin ve adliyenin meç bulü değildi. Bir sene evel de bu. na benzer bir cürüm de - kendisine atfolunmuştu. Yeni bir tahkikat açıldı. Bu da neticesiz kaldı. Tesadüfe hamlolun- du. Fakat, 2 ilkteşrinde Vayis ismin. (de altmış iki yaşında bir dul kadın 'daha öldü. Ölüm âni olmuştu. Madam Vayiz hiç hasta değildi. Hattâ dört gün evvel de akrabasından birinin ce - maze merasiminde hazır bulunmuş. tu. Ve bu sırada Madam Beker'le tanışmıştı. Bu defa, ihtiyar kadının son dem- Birkaç gün sonra, Ceymis Hears Roddiye adlı genç bir mülâzim, no- tere müracaat etti. İncili aldı, açtı, yapraklarını çevirmeğe başladı. Ve hayretten şaşırdı kaldı. Yapraklar- dan ikisinin arasında 1,000 İngiliz liralık bir banknot vardı! İhtiyar Roddiye, XX'in mezmurun ilk âye- tinin altını karmızı kurşun kalemle |sizmişti: eSıkıntı günlerinde Tanrı Genç zabit, yaprakları çevirmek- te devam etti. XIT inci âyetin altı da çizilmişti: «Seni yaradanı asla aklından çıkarma. Daima ondan is- timdad et.» Bu sayfada da bir 1,000 lik banknot vardı. Hulâsa, Sör Artür Roddiye, her şeye rağmen ismini taşıyan serseri- yi unutmamış, belki ıslahı nefseder fikrile İncilin arasına beş tane bin İngiliz liralık banknot koymuştu. Fakat, serseri ruhlu çocuk, bizim paramızla kırk bin lira eden bu ser. leniyordu: Müadam Beker, dul kadının evine gitmiş ve mideyi temizleyici bir i. lâç bazırlamak - teklifinde bulun - muştu- Madam Vayis bu ilâcın lez. zetini biliyordu. İçerken tereddü - de düşmüş ve acılığından - şikâyet etmişti. Kırk sekiz saat sonra Komeren Komşularımn yardımile kalkan cenazenin arkasından: — Bırakın beni çilemi doldura - yım!. Diye haykıran anneyi bir hasta arabasile Bakırköye götürdüler, Sokaklarda mes'ud insanlar bay. ram yapıyordu. rada kimse olmadığına dair bir ka- naat getirmiş bulunması lüzımdır.| Bunun için kapıları mühürlettir. - dim. Ve yüksek sesle pazartesiye kadar hiç bir işle meşgul olmıyacar| ğımı söyledim. Maksadım bu söz -| lerimi işittirmekti. — Şimdi anlıyorum. Kapıdaki nöbetçi polisi açıkça — kaldırdığınız| halde bilişik eve girerek kafamızı| kırmak pahasına bizi damdan dama latlattınız. Müfettiş tâ yürekten gülüyordu: — Gayet doğru konuşuyorsunuz| dostum. Zaten sizin yüksek jimnas- tik kabiliyetinizi biliyordum ve bu akşam siz zannımda yanılmadığımı isbat ettiniz. Fakat işin esası bizim burada olmamızdır. Şimdi o kadı- /nın veya o erkeğin buraya gelip bir |dolaşmasını bekliyeceğiz. — Bu adam buraya ne yapmağa 2, İşte Durkheim ben de sizi bu- bunu anlamak için getirdim. Müfettiş yeniden kulak kabarttı. Jraş wetten, kendi hatâsı yüzünden isti! fade edemedi. Yukarıda söylediği miz gibi sefalet içinde öldü, gitti. * Maarif Vekâleti ilk, orta ve lise talebelerinin yekmasak bir kıya- dot taşımalarını kararlağfrmış, ye- ni kıyafeti/ tesbiti için tetkiklere başlamıştır. öldü. Tabiat, Madam Beker'den şüp belendi. DİJİTLİN ŞİŞESİ Kendisi aranmıya başlandı. Bu. kolay bir iş değildi. Zira, ayda bir evini değiştiriyordu. Nihayet, Ma- dam Lami'nin diğerleri gibi yalnız. | yaşayan yaşlı ve zengin bir dul ka- dının - nezdine giderken yakalandı. Doğru Polis Müdiriyetine götürül- dü. Üzeri arandı. Çantasında, men- dile sarılı küçük bir Dijitalin şişesi çıktı. Zabıta, böyle bir şey bülacağını ümid etmiyordu. — Bunu ne yapıyorsunuz? — Kalbimden rahatsızım, onun için kullanıyorum. — Size bu ilâcı hangi doktor ver. di? Reçeteniz var mı? Madam Beker, bir doktor ismi söyledi. Tahkikat neticesinde bu doktorun bir sene evvel vefat etti- #i anlaşıldı. Şahadetine müracaate imkân yoktu. Bu defa da kurtuldu. Fakat her- kes, Madam Vayis'in çok zengin ol.. duğunu, hattâ; çanta dolusu - sarı allını bulunduğunu — söylüyordu. Halbuki vefatından sonra yapılan araştırmada çanta, boş olarak bu - lunmuştu. Altınları, Madam Beke- | İgizlemeğe hacet görmüyordu. Esa- sen çıkan bu kata kadar çıkmadı. Müfettiş elektrik lâmbasını yeni - den eline almıştı ve yakmıştı. — Şimdi bize öyle bir yerde sak-| lanmak lâzım ki biz her şeyi göre-| lim, kimse bizi görmesin ve lâzım gelen dakikada meydana çıkıvere- lim, Apartımanı metodik - bir surette gezdi. Yatak odasında bir perde ile| kapanmış olan bir aralık tercih et- ti — Şimdi Durkheim buraya gire- lim ve bekliyelim ve fakat her ne pahasına olursa olsun ben size e- mir vermeden hiçbir harekete geç-| meyiniz. Ufak bir telâş her işi bo- zabilir. Oraya girdiler. O kadar uzun za-| man beklediler ki- muavin birçok| kere beyhude beklediklerini zan -| netti Hattâ uyumamak için cebri| nefsetti. Halbuki polis müfettişi en| büyük bir dikkatle geceyi dinliyor-'rin aşırdığı iddia olunuyordu 'du. Muavin birdenbire titredi. Mü-| Madam Beker'in, bu altınları ele Merdivenlerden — çıkıyorlardı. — ve) — Bu oyunu kım yaptı biliyor rum, Evet... Yalnız bu insanın bu- merdivenden çıkan adam kendisini| fettişin eli onun kolunu sıkıyor, geçirmek için Vayis'i zehirlediği ve (Devamı var) | — Madam, dedi. Sizi, bir daha İmış ve kusmuştu. İhtiyarlıktan öldü- | lerine dair cidden garib şeyler sÖY-| gider. Jarzusuna muvaffak olduğu muhak. | Mayıs 1938 On yedi ay devam leden bir sorgu ve.. kaktı. Zabıtanın kanaati bu idi. Fa- kat, isbat yoktu. Bu vak'alar tekerrür ediyor, ve her defasında Madam Beker, yaka- sını sıyırıyordu. Bir erkek olmak üzere on bir ki. şi zehirleyip öldürmekle ithamm o - lunmuştu. Buna, dört te zehirlemeye veşeb- büs vak'ası ilâve olundu. Bu kanlı listeye bir de on altıncı kurbanın ismi de ilâve olunacaktı. Fakat, aradan çok zaman geçtiği i- çin sarfınazar olundu: Kocasını ze. hirlemek suçu... Bon Nuvel sokağında bir biçkici dükkânının sahibi olan Şarl Beker, yani kocası 52 yaşlarında, sağlam vücudlu bir adamdı. 1927 de iflâsı. ni ilân ve az sonra vefat dtti. Şarl Beker neden öldü? Karısı, kanserden diye iddia etti. Halbuki Şarl'in böyie bir hastalıktan şikâyet ettiğini işiten yok. Belediye dokto- ru verdi. BU DA MI TESADÜF?! Dahasi var: Madam Beker'in kur banları, ekseriyetle umumi bahçe- lerde seçtiği iddia olunuyor: 1936 senesi sonlarına doğru vefat leden 86 yaşındaki Madam Lanj, 70 yaşındaki Madam Bülte ile umumi bahçede ahbap olduğunu kendi de İsaklamıyor. | Ya Şerovua sokağındaki bakkal Madmazel İstevarin ölümü?., Buru, silesi lisanından dinliye - lim : — Madam Beker, kızımızla dük- kâna gelip gittiği zaman ahbap ol- muştu. Her gelişinde gevezelik edi. yor, güzel sözler söylüyor, güldü - rütordu. Ona (yavrum kızım), bize de (ana), (baba) diye hitab ediyor- du. Az zamanda teklifsiz, samimi olmuştuk. «Kızımız birdenbire — hastalandı. hemen doktor getirdik. Üremi krizi «Sonradan öğrendik. Madam Be. ker, kendisinden 20 bin frank ö . dünç almış! ÖLÜMDEN KURTULANLAR Madam Beker'in öldüremediği dört kişiden birini anlatalım: Bir gün, Madam Giçnen isminde bir tanıdığına tesadüf ediyor. Ka - dıncağız ağlayarak kocasından $i - kâyet ediyor. — Kocanız size fena muamele mi ediyor? Çekinme.. Ne zaman ken. disinden kurtulmak istersen bana haber ver. Bende gayet müessir bir zehir var. Hiç te belli olmaz. Bir fincan içirrdin mi canı cehenneme Diyor, Madam Giçner bu sörü, ! gece kocasına anlatıyor. Gülüyor- lar. Bekerin bunaklığına hükmedi. yorlar, ğerl | deri de buna müşabih. Yal. * tız bütün ölenlerin evlerinde para” (elmas namına bir şey bulunamı; Herkes kendisinden şüpheleni £ 5 yar, herkes kendisinden nefre yor, kaçıyor: diyor. h Bakalım, mahkeme ne karar ve. vecek? Bu defa da mi kurtulacaki.. lstanbul - Edirne hat- tında tuz kongresi Devlet Demiryolları ve Limanları İşletmesi Umum Müdürlüğü bütün istasyon ve liman müdürlüklerine iyaptığı bir tamimde Sirkeci - Yeşil- İköy kısmındaki istasyorlardan Av- rupa hattının herhangi bir noktası- 'a veya istasyona tam vagon mua- melesile nakledilecek tuzlardan; en 4Z (5) ton ücreti verilmek şartile ton ve kilometre başına 1,50 kuruş 'nakliye ücreti alınacağı bildirilmiş- tir. * Deniz Ticaret müdürlüğü li. man kontrol heyeti emrindeki de- niz vasıtalarını araştırmıya karar vermiştir. KONFERANS Eminönü Halkevinden: 17/5/938 salı günü - saat 17,20 da Evimizin Cağaloğlundaki merkez salonunda Üniversite doçentlerin- den Haldun Terem tarafındar (Gü- nün düşüncelerinden: Ulusal ya . kacak ve sentetik petrol) mevzulu bir konferans verilecektir. Davetiye yoktur. Herkes gelebi. lir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: