13 Eylül 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

13 Eylül 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hayatından tam manasile tat ala- Bilenlerin pek çok olmadığını gösterdi! Bir İngiliz gazetesi pek nazik Meseleye temas ediyor. Oku- a sorduğu sual pek dü- ürücü: Bulunduğunuz — işten un musunuz?. bir muammadır. Buna cevab Titmek için İngiltere de dahil oi- İitu halde hemen hiçbir yerde “Mtulmuş istatistik yoktur. Ame - İllar bunu düşünmüşler; y Sene evvel Amerikanın Har - KBü Üniversit kişi arasında yapılan t Neticesi şayanı dikkatti TDeğe hacet yirmi &n ke yedi | orta yaşlı dar ne ol- Onün için u birkaç su- | i cevablar tasnif e - li manalı oluyor. kişiye sorulan su- | Gilince netice Bu beş y Sler söyle idi İ-. Hayatta mi M 2 vaffak oldunuz n mem n musü- Hay tüz? * — İmkân olsa da hayatınını İttiden değiştirebilmeği ister mi- Hiniz>, Verilen cevablardan çıkan neti-| 5 İ S töyledir: ©e 45 kişi mektebden O Şkarak hayata atıldıkları ve bir hîok sahibi oldukları — zaman lemiş oldukları ümidlerin ha- at olamadığı gibi ve intihab e*- "t oldukları mesleklere giremi - “"*hk başka işler kabul ettiklerini ölemişlerdir. & 25 1 tarafından 'ı'üiıxm cevabların hulâsası şöy - hi Mi lektebden çıkarak hayata a iBim zaman kendimin bir şey- | Hapy EPabileceğimi zannetmiştim. %b—ıki olmadı. Bugünkü işim - 'Nkımmmun değilim. Çünkü bu- Uğum şey benim — için artık Bün gidilip gelinen yeknasak #ey olmuştur.. | Geri kalanlardan alınan cevab- ie dâha iyidir. Bu cevabları ve- | ğ;_'erm içinde mektebden çık - MT sonra çiftçiliğe giri '.'d"('kım veya muallim olanlar Gç T Bunların çoğu işlerinden Pönun olduklarını söylüyorlar. | D y “Eiliz gazetesinin verdiği ma- Ha göre bu sene İngilterede | ,_““l'ru—ı-dr tahsil görerek çıkan “BMiş çocukların miktarı 50,000 & ;man ar işe girerek çalışmak Pay üriyetinde olan çocuklardır. Öi girecekleri işler hemen bir- ö Tİh ayni olacaktı. Sonra başku $ buldukları zaman yörlerini | K Hlar receklerdir. Bunun neticesi Tn SSüra — anlıyacaklardır. ki Tkşç, ** oldukları iş hiç de kendi- Pu * uygun işlerden — değildir. ıud" he çare ki bir gencin kendi —k:' Ve kabiliyetine göre bir Yeni darak kendisine büsbütün h PiT meslek — açabilmeiş için İ y “eki, hem azimli olması lâzıra | İan Ektedir. Bilhassa ihtisas isti- y İfleri öğrenmek için lâzım ge- | a çat herkeste yoktur. Böyle N > y 'sİiyan bir genç kendisinden k € daha büyük olanları ve on- y selâ on senedenberi ayri | wN"lklınm görür, Bu yaşlı iler kendilerine uygun ol - a beraber — yeliştireme - k.* #dir. Zaten bir değişiklik »- | Ot FEtidilerinin vaziyeti deği - | düşünerek — rahatlanmak * Halbuki yirmi beş vaşın- | dâ iken böyle bir değişiklik bek - leyenler otuz beş yaşına gelir - ler de yine ortada değişmiş bir şey göremezler. Yüksek tahsil görüp bitirerek hâyata tılmış olanlara gelince bunlar girdikleri işlerde devam ederek nihayet elli yaşına var - dıkları zaman iş hayatında en iyi bir vaziyet alamadıklarını gör « mektedirler. İngiliz gazeteleri soruyor: A ba hiç üniversitey lanlar ne hâldedir?. İngiltereda muhtelif işlerde çalışmakta olan- ların miktarı 20,000,000 - kişiden | azladır. Eğer yukarıda söylendiği gibi Amerikada Ür len çık mış be bugün kü işlerinden memnun olmı ların yüzde nisbeti İngilterede de tatbik edilecek olursa bu yirmi milyonda 5,000,000 kişi bugünkü işlerinden memnüun olmıyarak b ka bir işe geçmek istiyı de - mek olur. Bunu böyle farzedince ortaya müphem bir mesele çıkı- Ği işi sevmiyen, bir halde var demek istiyerek yapmazsa y hüde — küvvet sarfetmiş — olu: hem de yaptığı iş tam bir muvaf- fakiyet göstermez. Bu halde beş milyon İngilizin kuvveti hergü: beyhude yere sarfediliyor neti - cesi çıkıyor. İşi tamam görülme - yince çok da para ziyan edilmiş oluyor. İngiliz Kralının sarayındaki he- kimlerden doktor Buzard tetki - katta bulunarak geçen sene orta- ya şunu atm İngilterede bir - çok asabi hastalıklar vardır. Bir (Devamı 6 ıncı sahlfemizde) yorgun şan 5,000,000 kimse Talih deyince böylesi olmalı! Bir liraya yüzbin lira kazanan şans sahibi hangi ayda doğar dersiniz? Bire yüzbin verenler.. Dünkü keşidenin talililerinden sir', belki de en talililisi, Beşiktaşta, Viş- merade mahallesinde 18 numaralı ev- de oturan Bayan Zahidedir. Bayan Zahide yaşlı b'e kadındır. Fski kap- tanlardan olan kocası Ahmed Bey, u- zun zaman evvel ölmüştür.. Kocası: man ölümile BayBan Zahide dul, kızı Nezahet de yetim kalmıştır. Bundan sonra, küçük kızını büyütüp okut > mak vazifesi de kadıncağızın sırtına yüklenmiştir. işte bundan sonra, Bayan Zahide, evvelâ elindeki nakdi idare ile sarfa başlamış, bir taraftan geçinmesi, b'r yandan da kızının tahsilini — temine başlamıştır. Bir müddet sonra hazır para su - | ! | | ! | | | | İ YAŞ NE ZAMAN MANASINI KAYBEDİYOR BİLİYOR MUSUNUZ?.. İNSAN BAMBAŞKA BİR HAYATA, ÇÖPLÜĞE, SİGARA İZMARİTİ TOPLAMIYA DÜŞTÜĞÜ ZAMAN. e © o © © Serseri Yaşını, hayatını beğeniyor. İzmariti siga- Geces aat 24... İstiklâl cadde - sinde yürüyorum. Sokak çok ten- ha.., Hemen hemen yolda benden, bir de sık mesafelerle nokta bek- liyen polislerden başka kimse yok Bibi... Galatasaraydan saptım.. Tünei göddesini - geçiyorum.. Yan so kaklardan birinden iki küçük göl- ge çıktı. Caddeyi yürüyorlar. Gecenin bu saatinde iki çocuk... Yalnız başına sokakta ne arıyor?, | Bu suali kendi kendime sorar - ken bu, 10 - 12 yaşlarında tahmin | ettiğim çocuklardan birinin ağzın- yunu çekmiş, bu sefer sıra mücevhe- vat, antika eşya ve saireye gelmiştir. «Hazıra dağlar dayanmaz!» — derler. Bunlar da bir saman devam etmiş, ka- dıncağız, kızını, İsenin kinci sınıfına kadar getirmiş. getirmiş amma siha yet, iki sene evvel, satacak bir şey de kalmamıştır. Bunun üzerine, Bayan Zahide, kocasından kalma sekir oda- İvevinin üst katındaki iki odasına çe- kilmiş, diğer katları oda oda kiraya vermeğe başlamıştır. Bir senede ha | tabca olan evi <eaili inhidamdır» di- ye yıktırmağa karar vermişler. 'Zaten bu karar evdekileri korkutmuş, kira- cılar birer birer çekilmişler, ev boş kalmış, Bayan Zahide, evi, 450 liraya (Devamı 7 inci de) | 12 yaşında çocuk ve-. Sigara!.. | İşte, bu, bir ateş böceği gibi parlayışile beni hayrete düşürca sigaranın hasıl ettiği tesir de şu oldu: Küçük tiryakiye sokulmak onunla konuşmak. Küçük Hüseyin ile yanyana yü- rüyoruz. O, omuzuna attığı boş çuvalile elleri cebinde kasketi bir yana çarpılmış tam bir tip.-. Sigarasından büyük adam gibi çektiği nefeslerle hayretimi artıra artıra ilerliyoruz. Konuşuyoruz! - Hüşyin. . * — Ne var! — Annen yok müu senin?... O, belki şimdiye kadar rastla - | dığı insanlardan yüzlerce defa İşt- tiği bu sorguya her defaki gibi iü- kayid cevab veriyor: — Yok!., Öldü!; — Çok öldü mü öleli? Hüseyin pantolonunun ceplerin- deki ellerinden birini . çıkarıyor; havada sallar gibi bir işaret ya - piyor, anlatiyor: : — Epey oldu... İki sene evvel daha Nişantaşındaki hürriyet ma- hallesi yakınlarında oturduğumuz | sıralarda idi. Babam, o zamanlar haftada birkaç akşam eve gelirdi. Her gelişinde de fitil gibi sarhaş, tam matiz olurdu. Annem hem 0- nun gelmesini bekler hem de ba- bam her eve geldiği akşam evde mariz cümbüşü olurdu... Küçük Hüseyin öyle bol argeli bir dil kullanıyor ki bir çok kısyn- larını karine ile çıkarabiliyorum. O, anlamadığım durakladığım yer- leti izah ediyor. Meselâ, ben, - nun — Evde mariz cümbüşü olurdu. Diyişine anlamamış tavırlarla bakarken izah ediyor — Aval aval ne bakıyorsun be amca!', Senin — anlıyacağın evde Curcuna köpar, kocakarıyı bir te- | miz ıslatırdı. .. Kadıncağız bu küfürü bol sopa | ziyafetlerinderi-çok geçmedi, hafil| hafif öksürmeğe, — halsizleşmeğt başladı... Hani geçen büyük karlı | kışta bir sabah büsbütün uyuya - kalmış, konukomşu üşüştü... Belk-; çi, doktor, polis filân eve doldu- | lar. Muayene ettiler, anladılar ki | mort olmuş. — Anlamadım Hüseyin, ne ol- muş — Senin anlıyacağın cavlağı çekmiş!... — Peki baban! — Ha! Moruk o akşam yine bu- lut gibi eve düştü. Ben komşu - lardaydım.. Bir de baktım oraya | geldi. Ayakta duracak hali yoktu. | Beni istetti. Yanına geldim, o gece siftahı bende etti. Beş parmağin çüsünü yüzümde çıkardı, şama- rih sesi küçük evin içinde çınlar ken sordu Ulan... Kocakarı ne oldu?.. İnler gibi cevab verdim: FAKAT... Yürümüş!... Bu lâkırdı onun çok hoşuna git- miş.. Ulur gibi çıngıraklı bir kah- kaha kopardı.. Bir şamar daha aş- ketti. ediyor. | | Öyleyse dedi, gayri başının | çaresine bak!.. | Vi yürüdü gitti! Uzatmıyalım komşulardan.. » Allah rızı bakıyormuş gibi davı çekmediğim mi kaldı... Sabahlevin şlerinden akşam ev işlerine i bana gördürü- | çarşıya — pazara ni yanına aldı bal orlardı. . Sopa altında bu işken- celere dayanamadım. Canım yaa dı. evden çel tim... O gün bugündür dam.. Bir sene var ki kı a | zanıyor kendim yiyorum! Bu küçük yaşlı fakat çok çek * miş, çok görmüş ya düm. Ne iş yapıyorsun? Senin zancın ne olacak?. O, tazelediği sigarasından bir nefes daha çekti, dümanlarını yü- züme savururken karşılık verdi: — Ne mi kazanıyorum.. Günde bir papel kadar — çıkarıyorum.. Şimdi, rıhtıma ineceğim... Ora - daki gemilerden dökülen kömür parçalarını toplıyacağım. Sabahı kadar 15 kilo toplasam 30 kuruş çıktı demektir. Gündüzki işleri - mi sana söylemiyeceğim Saracak bir şeyim kalmamıştı.. Yüksekkaldırıma — kadar gel - (Devamı 7inci sayfamızda) di çocuj 5B —80 ı 4 2:5'—'!"!-0!-“ | Kadınlar niçin güzelleşiyorlar ? Şimdi, ben de anlıyorum ki; çirkin, ihtiyar kadın yektur. Hepsi güzeldir... Yazan:M Sami Karayel Brvelden; güzel kadın, çirkin ka- dın diye cinsi lâtifi ayrıdedici tavnif- ler yapardık. tasnife lüzum kalmadı. Çün ekit kadın diye ortada gözle | görülebilecek nesne yok oldu. iyar, çirkin, orta yaşlı kadınları, simasının buruşukluk larından, saçlarına düşen aktan, giyi- nip kuşanmasından farkedebilirdik. Fakat; yirminci asrın — ortalarına doğru, kadının ihtiyarı da, çirklai de, genci de birleşti. | Ben, maattessüf düne kadar bu İn- | ce noktayı farkedememiştim. Daha, hâlâ kadımı cski tasnife tâbi tutuyordum, Amma, diyeceksiniz kiz Hem genç,hem ihtiyar Filmde, kendi rolünü bizzat oy- nıyan belediye reisi Holanda, bayram yapıyor: Bir kaç gündenberi, Kraliçe Vilhelm'nenin tahta çıkışının kırkıncı yıldöaümü kut lulanıyor. Holandanın Kraliçeye takdim ct tiği hediyelerin ea kiymetlisi — «kırk yile adlı filmdir; mevauu, Holanda milli kayatından alınmıştır. Filmi sahneye koyan Feansız ceji - sör Edmoa T. Grevilis, filim hakkın- da gunları söylüyor: — Ekranda üç nesil (vak'a 6 eylül 1898 de başlıyor, 6 eylül 1938 de biti- yor.) gösteriliyor. İki ailenin çocuk. lacı birbirlerile evlenecekler, Bir doktor olan büyük baba, bir ka- Za neticesi tayyareden düşen torunu- bu sü- getle gançlerle — ihtiyarlar — birbir- lerine yaklaştırılıyor. Vak'aların ce- reyan ettiği devirlerin bütün hareket- leri, tarihi hâdiseler, harb, terakki nun — hayatını — kürtariyoc; | hamleleri, modern Holanda mimarisi, iki ailenin sevinçeri, atırabları, se - naryoda teksif edilmiştir. Eserin mu- harriri Ben Van Baselstiya'dir. Filmi çekmek, biraz zorca oldu. Çünkü si. nemacılık, Holandada pek fazla te- rakki etmemiştir. Fakat seçtiğim ar - tistler yüzümü kara çıkarmadılar. Baş rolleri Matmazel Ank Van der Moor- la Cess Lascur aldılar. İkisi de Holan- danın meşhur tiyatro artistleridir. Si. ze, çok enteresan bir habör vereyim. La Haye belediye reisi, evet bizzat La Haye belediye reisi, filimde, rol aldı. Filimdeki kendi rolünü, bizzat kendi oynuyor. | Kraliçe, kat'iyyen sinemaya git - med'ği, filim 10 Eylâl 1938 de, ilk defa olarak sarayda gösterilecektir. Akıris Ank Van der Moor'un ma- kiyajdaki muvaffakiyeti şayanı hay - rettir. Resimde gördüğünüz genç kızla ih- tiyar kadın, ayrı ayrı artiatler değildir, ayni san'atkârdır. «Kırkyıl» filminin yıldızı Ank Vander Noor Yahut insan bu gibi müşahhas ve içemal vakıâlar karşısında hemen bir günde fikir sahib- olabilir mi? | — Ehi Olur ya; dünya bu, her gün | binbir tahavvüle şahid oluyoruz!. Ka nadlanıp havada yedi yüz elli kile » | metre uçan İnsanlar devrindeyiz... | — Her gün yeni yeni icadlar karşısın- | dayız Neden olmasın?, V Bakmız, bende yirmi dört saatte bü. yük bir tahavvül yapan fikri anlata « | yam: Dün, akla yelken açtın, Adaları kucaklıyan Marmaranın sakin ve dık denizini arda bırakarak, Boğazın ba- şin ve akıntılı serin sularına doğru yükselerek Altınkuma uzandım. Altınkum; eski bir Osmanlı tab - yasının eteklerine sığınmış daracık bir yer... Kimsecikler yok... Bayağı gün olduğu için mi? Yoksa; Boğazın ey- lülden sonra serinliyen - havasından mı nedir bilmem? Beş on aile soyunmuş banyo yapı- yor.. Benim maksadım. bambaşka; — bir ağacın altına çekilip bir iki lokma va- batça yemek yemek, bir banyo yap- mak. Sonra, kollarımı sıvıyarak ga « zeteye yazı yazmak Soyundum; kuma çıktın. Vücudü. Mmü güneşe verdim batıyo yapıyorum. Kadın erkek suda, oyuaşıyor, bağı- sışıyorlar. Denizden gelen kadın kah: kahalarında hiç falso yok. Hepsi ce- tütaze, pürüzsüz bir hançereden çı- kiyor. Kıvrak, gün görmemlş on beş ya « gında bir kızın kahkahası ne İseş tıip- kı o munis ve cana yakın gülüşmeler gibi... Başımı çevirdim — bakıyorum; — beş altı genç ve güzel kız oynaşıyorlar... Amma, hepsi de güzel... Sarı ve lepis. ka saçlarını mavi denizin suları ta. İçimden bu gençlik şataretine gıp- ta etmedim dersem, yalan söylemiş ©. larum. Biraz sonra; sahile çıkan kızlar ku. ma uzandılar... Mayoları, en son moda, üstü boş altı var yok,., Cicili bictli şeyler... Saçları öndülâsyonlu... Vücudleri çikolata rengini almış .. Ne kadar uzun kirpikleri var?. de- döm yaş şen, şakrak genç dilberler vesselâm! Aradan birkaç dakika ya geçti, ya geçmedi. Gözümün kuyruğile bu kü- meye bir dikiz daha geçtim. İ *Ne göreyim? Başbaşa vermiş bir — şeyler fısıldaşıyorlar... Ellerile gözle- rile de beni göstererek gülüşüyorlar. Bu hal karşısında gözümün kuyru- ğonun zaviyesini büyületüm. Deha iri bakmağa başladım. Hiç tanımadı: ğim insanlardı. Fakat; beni yakından tanıyorlar - miş gibi hareketli idiler... Baktığımı hissedince gülüşmeleri ve samimi « yetleri çoğı Demek, beni tanıyorlardı. - Hafıza mı yokladım; tedai vetiremi toparlar — dım; ne gezer?, Bir türlü bu simala- rın üşinası olduğuma dair dimağımın (Devamı 6 ıncı sahifede)

Bu sayıdan diğer sayfalar: