10 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

10 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4—SON TELGRAF—İ1O Tei Teşrin 1938 ÇEKOSLOVAKYA'NIN PARÇALANMASINDAN SONRA Sıra Japonya'ya geliyor!.. ı ÇEMBERLAYN İNGİLTERE İLE JAPONYA ARA- SINDAKİ GERGİNLİK NASIL ORTADAN KALKACAK ? —— YİNE SULH SAHNESİNDE Tngiltere ile Japonya arasın « 1 gerginlik malüm. Evet, hör ! tarafın münasebatı Tesmi bir içinde cereyar. da bu gergiliğin, yine her veşile ile kendini göster- mekten geri kalmamaktadır. Ge- ne yazın — Japonlar Çi z edince Landra ile Tok- yonun münasebulı daha ziyade buuUıL Çinde Japan askerlerile t'aları nazik bir takım lerde karşılaştılar. Japon - lar aldıkları yerlerde kalmak, İn- gilizler de Çinde kendi imtiyazlı alarını bilhassa muhafuza etmek üzere böyle karşı karşıya geliyorlardı. Uzukşarkta Japonlar- la İngilizler arasında sonu nere- ye varacağı bilinemediği bir takım hâdiseler çıkacağından da kutkul-| madı değil, Bazı matbuat bir tara- fa bırakılırsa bu korkulu ihtimal- lere meydan verilmedi demektir. “ Yeni feni bir mesele — Süceler artık haklarını istiyorlar Kendilerine mahsus bir şehir kurmak istiyorlar.. İşte, kendilerine de bir arazi ve- rilmesini taleb eden yeni bir - kalliyet daha.. Fakat, erih olunuz, Bu e - kalliyet, istekleri yerine getiril - meyince silâha sarılacak, dünya sulhunu tehlikeye düşürecek de- Yakında Budapeştede, 60,000 murahhasın iştirakile bir (cüceler kongresi) akdolunacaktır, Bu kon- gtede dünyanın dört bir köşesinde bulunan cüceler hazır bulunacai- Bu köngrenin — mürettibi Ji Gont'tur. Bu adam, Peştenin ma « ruf tüccarlarından biridir. Boyu B0 santimetredir. Cücelere mah - sus elbise ve saire satar. Kendisine (cüceler kralı) ünvanı verilmiş - tir. Dükkânında — çalışanların 1 metrodan daha uzun olmamala « rına çok dikkat eder. Bunlardan birinin boyu metroyu aştı mı he- men yol verir. Jül Gont, Macaristan arazisi- nin çok vâsi olduğunu söyliye - rek ufak bir kısmın «cüceler e « kalliyeti ne verilmesini taleb e- diyor. Cüceler boylarının iki miali bü- . yük karyolalarda yatmaktan, boy- larından yüsek sandalyalarda o- JSurmak, kapıların tokmağını çe- | virmek için sıçramaktan usandık- Jarını söylüyorlar, — Hukları yok Çekoslovakyanın — parçalanmasına aid bir resim: İngiliz leiyonları yeni Çek haritası önünde Lâkin Japon - İngiliz münasebatı gün geçtikçe iyileşmiştir. İngiliz- lerin Çinlilere yardım ettiğinden ve bu suretle Çinlilerin mukave- metini artırdıklarından — bahisle Japonlar daima şikâyetçi görünü- yorlar, Hele Tokyoda — kabineye dahil olân bir amiralin İngilizler aleyhine söylediği şeyler hâlâ u- nutulmamıştır. Fakat bütün bun- lar böyle olmakla beraber politi- ka âleminde son zamanlarda gö- rülen ilretli hâdiseleri de gözö - nüne getirince bundan sonra Ja - panya ile Ingiltere arasında bir anlaşmaya varmak iç bir te $€bbüste bulunulmuyacağını iddin etmek — pekyanlış olsa gerektir. Şimdiki İngildiz Başvekilinin ele aldığı harici politikanın hedefle- rindenbiri de Tokyo ile bir anlaş- maya varmak olduğu işitilir. Bu- na şaşmalı, İngiliz Başvekili ge- çen sene yazın iktidar mevkii gelligeleli harici politikada adım adım ilerliyerek İngiltere ile kim- lerin arası iyi değilse bunları bi- rer birer kendi tarafına çekmek- le meşgüldür. Avrupada olan bi- ten şeyler gözönünde. Bundan son- ra bir taraftan yine Avrupa işleri. ni neticelendirmeğe çalışırken di-| ğer taraftan da Uzakşarktaki va- ziyeti gözününe ularak Tokyo ile Londranın arasıni — bulmak buü politikanın gayelerinden biridir. Bu hususta İngiliz Başvekili İn-, gilterede mühim bir cereyandan kuvvet almaktadır. Evvelce yine bu sütunlarda bu cereyandan bah- sedilmişti. İngiliz muhafazakâr - ları arasında gittikçe kuvvetlenen bu cereyana tâbi olanlar şöyle dü- wnuıi İtalya ile neden iyi geçinme- meli?, İtalya Haboşistanı aldı di- ye'ona dargin mi kalacağız?.. E- ğer İngildiz İmparatorluğunu teh-, did etseydi o zaman — kendimizi müdafaa ederdik. Yoksa Habeşis- tân için ve Milletler Cemiyeti mi- arkası arkasına sıralanan İstifhamlarını sildi gö- türdü. Aksine daha çok arttırdı, daha çok alevler- dirdi! Nimet, yürürken, yatarken, konuşur ve ge- zerken hep o geceyi düşünüyor; Refiğin bir başka kadınla geceyi geçirmiş olmasından başka birşeye inanmıyor! Ö zaman gayzından tüyleri ürperiyor, ürperiyor; beyninin içinde sancı yapan bir vehim bütün raşesile damarlarını dolaşıp kanına intikam kibritini çakıyor! — Nasıl olur?, Nasıl olur da bu kadar fedakâr- lik yaptığım ve kendime tahsis ettiğim bir erkek | sakı namına İtalaya ile aramız - daki münasebatın daha ziyade gergin kalmasına lüzum yoktur. 2— Almanya ile aramızda ne gibi ihtilâf var?, Almanya orta Avru- pada büyüdükçe büyümek istiyor. Doğrudan doğruya İngiliz İmpa- ratorluğunu tehdid eden bir hare-| — —. kette bulunmadıkça Almanya İle dost olmalıyız!. 3 — Japanya Çinde genişlemek istiyor. Bundan dolayı Japanya ile ihtilâf çıkarmak değil, anlaşmak yolüunu tutmalıyız. Japonya da doğrudan doğruya İngiliz, İmpara-) torluğunu tehdid etmedikçe ken- disile dost olmamıza Hiçbir mâni yoktur! 4 — Hulâsa bütün bu genişle- mek, daha büyümek ve kendile- rine yeniden bir takım — yaşama membaları bulmak istiyen bu mil- letlerekarşı İngiltere düşman va- ziyet almamalıdır. Bilâkis onlar girmiş oldukları bu yolda yürü - sünler, türlü türlü — müşkülâtla karşılaşsınlar. Bu suretle İngiliz İmparatorluğuna ilişmek için va-i kit ve imkân bulamıyacaklardır!. İşte bu fikirde olanlar herhangi bir mesele için olursa olsun İngil- terenin Avrupa kıt'asında bir harbe girmesini hiçbir zaman ca- iz görmedikleri gibi dünyanın baş- ka yerlerinde de başka vesilelerle harbe tutuşması doğru olmadığı kanaatini besliyorlar. Bunlar İn -| giliz İmparatorluğu kendi ken - | dine yeter, İngiliz İmparatorluğu ancak doğrudan doğruya tehdid edildiği zaman kendini müdafaa mecburiyetinde - kalacaktır. Hal- buki böyle doğrudan doğruya bir tehdid ortada görülmüyor. O hal- de varsın herkes İngiliz İmpara - toruna aid olmıyan yerlerde bü- yüsün, genişlesin, ne yaparsa yap- sın!.. Bugün bu sütunda temas edilen zım geliyor. mevzu Japonya olduğuna göre 'Tokyo ile Londra arasında nasıl bana hiyanet eder. O erkek ki.. Ekmeğini ben, su- yunu ben, cebinin harçlığını ben veriyor, ben ya- şatıyorüm. Bu nasıl olur?.. Diyor, başka birşey düşünmüyor Refik de: — Dalavere... Kelimesinin üzerine düştü, gece gündüz bu'- nun tahlil ve tefsirile meşgul. muhakeme yürütüyor! — Katiyyen, dalavere yoktur. ve.. olamaz!, Diyor, bunü isabt için bin misal buluyor, bin — Haydi Ferhundeyi boşamam için dalavere yaptılar... diyelim. Fakat, Ferhundeyi nasıl kandır- dılar da bir başka erkekle resmini çektiler?, — Tevkifim.. de mi dalavere?., — Hapis.te yatmam da mı dalavere?. bir anlaşma imkânı mesi bulunacağı inden harice çıkmamak lâ- Japon generalleri Asy akıt'a - sında, Çinde ilerlemek istiyorlar. Japon amiralleri de cenuba ine- rek Avustralyayı Japon nütfuz ve tesiri altına almak emelini bes - | liyorlar. Böyle bir tasavvur bu sene, gi sene olabilecek iş- lerdendelldir. Fakat — Japonların Avustralya için ne düşündükle - rini İngilizler tamamile biliyorlar. Böyle olunca İügiliz İmparator - luğunun bir parçası olan Avus - tralya istikbülde Japon tehdidi al tına düşecek?. - Amiralleri buna karşı kendilerince lâzım gelen ted- birleri alıyorlar, Fakat yukarıda | bahsedilen cereyanu tâbi olan İn- | gilizlerin tikrince Londra diplo - matları Japonya ile anlaşmayı temin ederek onuzn gözlerini baş- | ka taraflara, İngiliz İmparatorlu- | ğuna nid olmuyan yerlere çevir - meli!. Bugün Japonyada İngiliz - lere karşı ne gibi duygular besle - niyor?. Taymisin Tokyodaki mu- HER GÜN BİR HİKÂY AYŞE Kızıl bir kuşak yerle semayı ü - fukta bağlıyor, gök lâcivert pele- | Tinin dağların marla yeşilin bir - leştiği tepelerine serpiyor uzak - taki göl pök yüzünün yere düş - müş bir parçası gittikçe gölgele - niyordu. Fırtınayı enginler gibi kararan zeytin aPaçları akşamın yorgun rüzgârı ile sarhaş titreşi - yordu. Bu dekoru yırtıp uzanan köyün yeni badalanmış küçük minare - sinden etrafi kucaklıyarak çıkan ezan sesi bütün gesleri kendi a - hengi ile boğarak ufuklara uzu - yordu... İşte Gürle dağı ve ku - | cakladığı Gürle köyü! Araba yorulan beygirlerin son gayretleri ile sarsılarak şoseyi ke- sen bağ yolundan köye doğru i - lerliyordu. Ben ve bir de ihtiyar arabacı. Adetâ akşamın sessizli- ğini bozacağımızdan ürküyorduk ne o Ve ne de ben tek kelime söy- lememiştik. Akşam sanki insanı hayal enginlerine sörüklüyordu. — Hey gidi Ayşecik rubun şad olsun. Arabacının sükütu bozan bu sözleri beni kendime getirdi hay- retle yüzüne baktım. O gözlerini bir noklaya saplamıştı. sanki. Bende baktım burası oldukça yüksek çıplak bir kayalıktı. Bu kayalık neden arabacıyı bu kadar kendine bağlamıştı?. Ayşe kim- di? Merak ettim sormak için yü- züne baktığım zaman — merakım (Devamı 7 inci .mhx!ıde) Son zamanlarda Paris gazete- lerinin birçoğunda şöyle bir ilân Bgöze çarpıyordu: «Otuz beş yaşlarında bekâir bir adam. Eski bir oda hizmetcisi. Ö- len patronu kendisine mühim bir para bırakmıştır. Parasız, - fakat genç, güzel ve vefakâr bir fam döşambr ile evlenmek isfiyor. De- lâlet ve post restant mektup ka- bul etmez, Yalnız fotograflı ek- tuplara cevap verir, Adresi: De- vez, Felisite çıkmazı, numara 59. Edebi Roman No. 129 — Bunların hangisi dalavere:. Sonra kendi kendine bütün bunların cevfibini bülup veriyor: — Ferhundeyi boşamam dalavere olamaz. Mektublarını yüzüne çarptığım zaman kendini mü- dafaa bile edemedi! Hem, hapishaneden gönderdiği “mektubun neresinde dalavere vardı. — Milliyetperver bir gazetenin muharririyim.. diye tevkif edildim, Müddelumuminin — sualleri, Bursa gazetesindeki neşriyat, Damad Ferid aley - hine suikasd, o günlerdeki tevkifat... gi hepsi hakikat değil mi?. — Beni zindandan Nimet kurt d, o geldi, o yardım etti, 0 müşkülâtla çarpıştı, o Bunların hop- dı; © haber al- Wn_ınlkmqıdıııguoın_lım!udıhı_ı— daha fazla arttı. Çünkü o gözler- den sıyrılarak buruşuk yanakla- rını gezen iri damlaları kolunun eski yeni ile siliyordu. — Baba dedim.. Bu Ayşe kim? Ve bu kayalarla ne ilişiği var o- nun? Başını ağırca döndürdü - içini | çekerek: — Oğul dedi. Ayşe köy deli - kanlılarının, köy kızlarının bağ- rında kanı dinmiyen yaralar aç- tı, Ayşe kızın akıttığı göz yaşları kurumadı günlerce, Sabırsızlanmıştıra. Köy neden ağlamıştı Ayşe için? İçimde üğ - ORIJINAL BİR VARİDAT 'YOLU BULMUŞ Kurnaz bir serseri genç hizmetçi kızları evlenmek vadile paralarını alıyormuş!,. sabah yirmi otuz mektup alıyor- du. Bunların içerisinden yazısı, ifadesi düzgün olanlarını ve bil- hassa fotografların güzellerini se- | çiyor; yazı masasının önüne otu- | ruyor, şu tarzda bir cevap yazı- | yordu: «Madmazel, cenAtarihli mektübunuzu şim- di aldım. Lütüfkâr sözleriniz ve bilhassa güzel resminiz dikkat na- zarımı çekti. <Fakat, buluşup konuşmaktan evvel - biribirimizin — hissiyatını, emellerini ve arzularını anlama- mız lâzım geldiği kanaatindeyim. İnsan, söyliyemediği şeyleri ko- layca yazabilir. Hayatlarını bir- leştirecek iki kişi arasındaki mu- | habere âdeta bir itiraframe gibi- | dir. Bunda her şey, hattâ hatıra | gelmiyen, düşünülemiyen şeyler bile söylenir. «Şunu evvelâ arzedeyim ki ben, çok müşkülpesent bir adamım. Ne yapayım, kabahat benim — değil. Buma beni, vefat eden ük karım alıştırdı. «Binaenaleyh, ikinci karımın da birincisi gibi hareket etmesi- ni, bana hayatın zevklerini tama- Yazan! Etem İzzet BENİCE — Nimete evlenmeyi ben teklif ettim. O, beni zindandan çıkarttıktan sonra, haydi Taha ısmarladık... dedi ben: — Hayır, evlenelim.. demedim böyle mi olur?.. Daha bir sürü tahlil, muhakeme, mahtık, sual, cevab! Befik, odada kendi kendine asabt adımalrla'bir —daha yeni bir arzuya kapıldı: aşağı bir yukarı dolaşıp durur ve bütün bunları dü- şünürken tekrar birkaç gün evvelki his ve merak- — çocuğunu mukayese ederim. Eğer, yeni çocuk mile tattırmasını İsterim. Vakit olmadığı ve dışarı çıkılmadığı za- man cvde, evin samimi muhitin- de yapılacak çok şeyler — vardır. Ben, çoklarını bilirim. Bilmedik- lerimi de beraber ararız, buluruz. Yalnız sizin bundan hoşlanmanız, sıkılmamanız lâzım.. «Eğer bu ilk şartımı kabul et- tiğinizi yazasranız, gelecek mek- tubumda bunlara dair tahsilât veririm. Çekinmeyiniz, mektubu- | nuzda şimdiye kadar kimlerle münasebatta bulundunuz, — yazı- nız. Şoförle mi, oda hizmetcisi ile mi, yoksa patronla mı?... Karari- mı, bunu anladıktan sonra vere- ceğim. Anlaşırsak evleniriz. Mes- ud olacağınıza eminim, Bana ben- den bir şey esirgemiyenden, ben de bir şey esirgemem. Saygıları- mu kabul ediniz. «Hâmiş — Bu sene iptidasında aldırdığım fotograflarımdan — bi- rini takdim ediyorum...» Bu mektubu âlan hizmetci kız- lar, büyük bir ümide düşüyorlar, samimiyetle cevab renmek arzusu kıvranıyordu dum: — Baba dedim.. Ne olur Ayşenin hikâyesini anlat. İhtiyar yaşlı gözlerini göz rini gözlerimde dolaştırdı. — Dinle oğul dedi. Anla! ğam hikâye belki siz şehirlileri bir şey değildir. Fakat bizlef mürlerini toprağa hasreden ler için saadet mazmunu yi sevilen bir yavuklu teşkil ed Onun girmediği erkek kalbil lerini açtığı den — kapayad güne kadar Saadeti tanımadan | | üklenir. İşte bizler'onu tatut çin, insanlara hayatın bahşettiği varlıklan biraz olsun talmak nice gözyaşları dökeriz. Mefikil rimiz bir gün hakikat olursa (de kalan gözyaşları birer tatlı elur!'ar, fakat hakikat olmazsâ sanım ömrünün sonuna kadaf panmıyacak yaralar olur o göl ları .. Durdu, derin birkaç nefcs Sonra: — Oğul dedi. Ayşeyi hati İşu kayalarda ne-bahıtsız gö İrin parçalanmış cesetlerini b Fakat Âyşe onların hepsinden evde ihtiyar babasile ömrünüs sının bıraktığı hâtıralarla ağll rak göçirdi. Ayşe anasının kızl İBir zamanlar köyün en güzeli d İsonra da Ayşe oldu. Ayşe KSai ae İen güzeli olmakla en safı ve f © |de en güzel seslisi idi. Ağ d kopan her türkünün köye hâsl b meleri ateşli delikanlı kalpleti © birer alev oluyordu. Herkes İ gundu ona. Fakat o yalnız HEf &€ sevmişti. Çünkü Hasan da ö |1 dü, o da Ayşenin çekmiş oli * anasızlık acısını bir de baba f ©! rak tatmıştı.. Her akşam köyü |* mesinin başında - bütün kali — şakrak kahkahaları köyü dol rurken Ayşe testisini en arki durur, dağdan inen Hasanını lerdi. O Ayşeden sonra gelen? — “l gilisi, kavalını yalnız Ayşe içi K Bi lardı. Kavalın her içli sesi F 'nın Âyşeye sevgisini anlatan varlık olurdu. Âyşe ile Hassii — d Nihayet buluşuyorlar, gör zun zaman yalnız gözlerile — Y lar, Daha sonra. birlerini sevdiler. Biribirleri! (Devamı 7 inci sahifede) (Devamı 7 inci sahifel — içi yükamm n nnn0 5 bü etti. bli Ferhundeyi görsem ne olur A, Dedi ve.. birkaç saniye biribirini mütezad fi )) 've his cereyanları ile mücadele ettikten sonra, #7 zamanlar düşündüğü ve reddettiği bv mevzu y rinde kararını verdi: K — Ferhundeyi de görebilirim!, *N Ve.. bu fikri müdafaa etti: | — Hiç olmazsa bana tercih ettiği erkeğin # tul olduğunu öğrenirim.. le — Ne vaziyette olduklarını görürüm. sel — Eğer, benim kendisine temin ettiğim Su ve saadetlen aşağı bir hayatı varsa utandırırım! — bir serbestsin. Al- Yerin dibine geçer... 1 — Benim ne korkum var sanki?, y bu mi?, Dalavere Sonra, yeni bir merak birdenbire zihnine F tin cum etti: git — Acaba yeni çocuğu var mı?, dar Bunu düşündü düşündü, #iy — Herhalde vardır... Dört sene bu... dedi. ğ zar ı — Oooh... Onoh... Bu çok iyi, Meral ile larına avdet etti. En çok merak ettiği, en çok öz- — rale hiç benzemiyorsa muhakkak ki, o ben ” Bundan daha iyi ne olur?, Fakat, yeni bir yeis: Merali lediği şey: Meral...

Bu sayıdan diğer sayfalar: