17 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

17 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— En Mühim Gürümler: Casusluk, Musevilere “Yer Satmak, Musevilerle Her Nevi Alış Veriş Ve Hatta Ahbablık Başlarında Agel Yüzleri Yarı Kapalı Mechul Adamlar!.. Polislerin Gözü önünde Dağa ar Kaldılş!înl ilistin meselesi için bu ay içinde başlıyacak müzake -« renin yine geri kaldığı anl: şılıyor. Filistindeki mücadele ne vakittenberi devam ediyor! Şim- diye kadar, yani Filistinde bir Yahudi Yurdu tesis edileceği ilân edilerek Umumi Hazbden sonra da bunun tatbikatına geçildi, ge- çileli yirmi sene oluyor. Şu son devredeki kadar isyan hareketi sıkı bir zabtü rabt altına alınmış değildi. 937 yazından bu zamana kadar Filistinde Arabla- rin teşkilâtı, faaliyeti etrâfında çok şeyler söylendi. Gizli komi - tadan da bahsedildi. Bu harekete uymıyanların, milli gayelere mu- halif olanların faaliyette bulun - masına imkân bırakılmadı. Müca- dele çetin oldu. Hâlâ öyle çetin e- larak devam ediyor. Bir İngiliz muhabirinin yazdı iğana göre Filistinde işi gücü ye- rinde, kazancı iyi adamlardan;, baş- hyarak muhtelif tabakalardaki - lere kadar birçok kimseler vardır ki teşkilât tarafından yakalanarak götürülmüşler, ceza görmüşler, ÖmEm Di Meraklı Şeyler KAÇ YAŞINDA İDİLER? erkezi Avrupada yeni bir oyun icad olummuş ve pek çok da rağ- bet görmüş. Bu eyun hem eğlenceli, hem de is- tifadeli. Bakınız nasıl oynanıyor. Oyunculardan birisi elebaşı oluyor, Sıra ile oyunculara soruyori — Hül Sezar, kaç yaşında öldü, di- yor. Hepsi sıra ile cevab veriyorlar, Doğruya söyliyen, yanl 66 yaşında di Diyen 10 puan alıyor. Bir sene yanlış söyliyen I, iki se yanılan 2, ilâh puan alıyor. Orunu idare eden bü süretle bes, altı sual sorüyor. — Nihayet pusnlar hesab ediyorlar. En az puan alan par- tiyi kasanıyor. Ortaya konulan parayı veya meyva gibi, pasla gibi şeyleri alıyor Sonra yeniden bir elebaşı seçiliyor, yenlden oyunu başlanıyor. Ayni sü- retle devam olunuyor. Sayın okuyucularımızdan bu oyunu tecrübe etmek istiyenlere kolaylık ol- mak için büyük adamların kaç ya - şında öldüklerini açağıya yazıyoruz: Mark Örel 6i, Fredrik Barburs 6T. Şarlman 72, Mari Stuar 45, Hanri IV. 38. “Toskan Dokasi Loran 9, Napolyon 5. V. Emanuel L 58, Pransua jozef SA Filistinde yanaarmalar ve tedhişçiler tarafından vurulan birisi sedye ile kaldırılıyor hapsedilmişler ve kaçmağa mu- vaffak olmuşlar ise de, bunlar lar başlarına gelenleri anlatmak- 'tan çekiniyorlar, İngiliz muhabi- ri bunlardan birşey öğrenmenin zorluğunu söyliyerek ancak pek tenha ve emin bir köşede böyle bir adamın fısıldıyarak bir şey söylersek herhalde isminin, hüv yetinin gizli tutulmasına san de- Eli Kelepçeli Arabı Nasıl ve Niçin öldürdüler? udüsteki İngiliz mahkemesi K dört İngiliz polisinin muha- kemesine başlamıştır. Bun- lar Yafada Mohmed Hüdad ismin- de bir Arabı yakalamışlar ve hiç bir sebeb olmıyarak öldürmüş - lerdir. Polislerin iddiasına göre Mehmed Hüdad yakalanarak gö- türülürken yolda kaçmağa teşeb- büs etmiştir. Halbuki tahkikat ev- rakında bu iddiayı doğru gösle- recek bir delil bulunmamıştır. Mahkemedeki dört polisin vazi » yeti ayrı ayrı şayanı dikkat idi. İngiliz gazetelerinin Kudüsteki muhabirleri tarafından — verilen tafsilâttan anlaşılıyor ki bu polis- lerden biri sakin bulunuyor, di- ğeri başını önüne eğmiş bekliyor, diğer biri çenesini tutmuş dinli- yor, diğeri de gelen şahidlere ba- kıyor ve bir Yahudi avukat da bunları müdafaa ediyormuş. Şa - ——— —— Şimdi Lübnanda bulunan Filistm ğ Müftisi Hüseyin hidlerin ifadesine göre Mehmed Hüdad yakalandığı zaman elleri- (Devamı 7 inci sahifede) Güney yatağın içinde olduğu gibi büzülmüş kalmış, gözlerini bir yere bağlamış düşünüyordu. i O, doktorun kimsesiz olduğunu biliyordu. Bir kız kardeşi ve bir yeğenini biliyordu. rece dikkat ediyor. Böyle zengin fakir, memur muhtelif kimseler arasında Filistinin milli emelleri- ne aykırı olanlar ve yahud kendi- lerine tenbih edildiği halde yine bir takım yabancılarla münase - beti kesmemiş bulunanlara pılan muameleye gelince: Şehrin kalabalık bir yerinde, resmi bir dairenin önünde böyle bir adam yalnız bir yerde bulu « nurken yanına yarı yüzü kapalı bulunan köylü gibi bir adam ge- liyor ve onlara: — Geliniz, sizi dostlardan biri arıyor!. diye çağırıyor. Derken çağıran adamla çağı - rılan adam yola düzülerek şehrin ne kadar dolambaclı yolları varsa oralardan gitmekte ve eğer ne - reye götürüldüğünü öğrenmek is- terse kendisine bir tabanca gös- terilerek o kadar meraklı olma - Ması hatırlatılıyor. Teşkilâtın mer- kezine girerek kendisine sorul: cak suallere cevab vermesi söy- lenir ve götürülür. Diğer bir adam da dükkânında aranarak: —Sen filân oğlu filânsın değil mit Benimle beraber gel!. dene- rek çağırılıyor. Eğer yolda gider- ken polise işaret eder veya işi bi dirirse öleceği kendisine söyleni. yor. Fakat böyle alınıp götürülenler arasında polisler de vardır. On- ları otomöbile koyarak götürü - yorlar. Hattâ yolda bu otomobilin içinde böyle bir polis memurunun bulunduğunu gören diğer zabıta memurları hiç birşeyden şüphe - lenmiyor ve başkalarının geçmesi (Devamı 7 inci sahifede) Andreo Dorla 92, Keni Molike 91. Ga- elbaldi 77, Mareşal Bozen TT, Mareşal Mak Mahön 85, Amiral Nelson 77, Papa Bikot V. 80, Papa Benlfat 86, Papa Pi 86, Bismark 83, Krispi &2, Meternik 86, Linkolu 56, Kavur SI, Verdi 68 ve Ambruaz Tomas &5. Müsiki usladlarından — Spentini TI, Rossini 76, Guno, Liszi, Kluk ve Me- gerben 12, Vagmer, Palestina, Pücini 67, Bak 65, Lülli S4, Donizetti Si, $o- pen 40, Mozar 15, Bellini de 4 yaşında ölmüslerdir. San'at ve edebiyal âleminin meşhur stmalarından: Bayron 35, Şiller 46. Anlanyo Al- Tegri 40, Demini Simarosa 47, Lö Tas- S0 Sİ, Şekispir 52, Makiavel ve Sal- valor Roza 53, Dante Aligleri 56, Aris- 10 ve Rasin 66, Arşimed, Ciceron, »- tan — Lüther ve Rütor dan fak Rusto ve Lesmar dö Viniçi 6, Petrak 70, Benve z Karduçi 71, Darvin 73, La Fonten T4, Göte 17, Korüey, Galile ve Vaha T8, Franklen Bi, Titini de 99 sene yaşa mışlardır. Şimdi sayın okuyucular bu yeni e- yunu tecrübe için kâfi derecede malü- aat sahibi oldunuz. Oynayınız. Haşça vakli geçiriniz. MADAM TALYEN 'VE GÜZELLİK Zamanının en güzel kadını elmak, ve bülün erkekleri teshir ederek çi- deden çıkarmakla maruf Madam Tal- yen'in züzellik hakkındaki fikrini öğ- renmek İsliyor musunuz?, Bakınız bu Gürel kadın ne diyor: Bir genç kızın Üç şeyi beyaz olmu hdır: Cildi, dişleri ve elleri. Üc geyi siyahı Gözleri, — kirpikleri, kaşları (Madam Talyen sarışınları hiç sevmezdi). Üç şeyi pembe: Dudakları, yanakları ve tırnakları. Üç geyi urun: Boyu, saçları ve elleri. Üç şeyi küçük: Tırnakları, kulakları ve dilk. Üc şeyl ince ve küçük: Beli, ağıı va ayak topukları. Üç şeyi dolgun: Kolları, bacakları 710 MİLYON MFKTUB Noel ve yılbaşı münasebelile Landra pastahanesine — verilen — mektubların, poslal ve vizik karilarının sayısı ne kadar biliyor musunuz?. Tam 70,000000 dur. 24 ilkkinunda, yani noel günü Lond- a telgraf merkerzinden 400000 tebrik telgrafı çekilmiştir. Bu mektubları, kartları ve telzraf- darı yazmak için ne kadar sarfolundu dersinle!. I DIŞ YÜZ VE İÇ Y amma, Ç hayat onu — ihtiyarlatmıştı. Kırk beş yaşını bulmadan, saçlarına ak düşmüş, yüzü kırış- mış, gözlerinin altı çukurlaşmış ve buruşmuştu. Bütün bir ömrün derin elem ve ıztırabını ölgün ve donuk bakışlarında okunurdu. Ha- yat niçin onu bu kadar çabuk, bu kadar insafsızca ezmiş, çökelt - ok ihtiyar değildi, mişti?.. Sosyeteden, kadından, in-| Gandan, kaçıyordu. Kımseyle ko- nuşmaz; sorulana kısa kısa cevab- lar verirdi. İstanbulun çok ıssız ve sessiz bir köşesinde bulunan &- winin matemli havası içinde bü- tün bir ömrü yalnız ve kimsesiz geçirmişti. Bu çatının altında din- lediği tek ses, kendile beraber ihtiyarlıyan, eskiyen udunun dertli tellerinden coşkun mızrabile çı- kardığı hazin nağmelerdi. Niçin bütün zevkleri sönmüş, körlenmiş?.. Neden hayata karşı bu kadar küskün, bu kadar bez - gin bu adam? hayat mi ondan, o mu hayattan intikam alıyor * İzmir doğduğu, büyüdüğü yer- di; Çocukluğu ve tahsil çağı ora- da geçmişti- Anası, babası çoktan ölmüştü. Fakat eşi dostu, akrab- ları, hatta,zengin bir tüccarla evli olan kızkardeşi orada idi. Yirmi senedir İzmiri, oradaki eşini dos- tunu, akrabalarını, — kızkardeşini | görmemişti; bütün bu uzun yıl - Onda o güzellik varken seçer seçer de en güzel, en paralı erkeği alır. Onun bir gülüşüne bin gönül bağ- lanır... Ne diyorsun doktor?. — Haydi dediğin olsun!. ları, o evde, o çatının altında, o sessizlik içinde, o esrarlı sükütun koynuna gömülerek küskün ve isyankâr duygularının meçhul â- leminde yaşamıştı. Bu adamın anlaşılmaz bir ma- nevi büviyeti, düşüncelerinin sır olan bir mahiyeti mi vardı?.. Kimbilir... * . Köprünün kalabalık yaya kaldırımı üzerinde dalgın dalgın yürüyordu; birden birisile göğüs göğüse çarpıştı. İkisi de durdu; bakıştılar; hayret ve teessürden donakaldı Üstü başı pek düşkün, pek hırpani olan bu adam onun mekteb arkadaşı idi. Eminönüne doğru yavaş — yavaş yürüdüler. Mekteb arkadaşı, kısa bir zaman- da, bütün macerasını anlattı ve yatacak bir yeri bile olmadığını söyledi. . Yirmi senedir, tek bir ada- min sükütunu dinleyen evde, o gece, iki derdli arkadaş, başbaşa verip derdli kelimelerle bu derdli sükütu yarttılar, * — <.. Evet bu uzun yılları, bu çatının altında, kendi yalnızlığı - mın sessiz ifadesini dinleyerek günlük didinmelerimin yorgun - duklarını — dinlendirdim. Bütün gençlik heyecanlarımı, adeta bir manastır süküneti içinde zalim bir cebri nefisle boğdum, öldür- düm. Yurdun onun olduğunu biliyordu. Yurddaki odasında yatıp kalktığını biliyordu. Çok zengin olduğunu biliyordu. Fakat bir ayakkabıyı dört yıl pençeletip pençe- Ietip giydiğini, bir pantalonu on yıldır bacağından çıkartmadığını bilmiyordu. Bu bilgi hem tüylerini ürpertti, hem de onu uzun uzun düşündürdü! HAVADAN, SUDAN, KONUŞURKEN İki genç doktor koridorun önündeki balkonda hasır koltuklarına oturmuş, havadan, sudan konu- şuyorlardı. Facılın asistanı olan en genci: — Kış güneşi de cana değiyor. Dedi. Öteki doktor: — Asıl cana değen içeride yavrum.. Derken gözile işmat etti. Bunun anlamı: —- Hani sizin yitmi beş numaradaki.. Demekti. Toy delikanlı gür sesile: — Kah... kah... kahhh... Güldi — İkı gözüm güneşin tâ kendisi amma, yanına yanaşılır gibi değil. Çok alımlı, çok güzel, çok sıcak kanlı bir kız. Fakat, hiç yüz göstermiyor. Hani şöy- le konuşurken insan sözü saptırıverir de lâfı karşı- sındaki genç kadının güzelliğine filân getirir, sonra da birden birbirlerine kaynaşıverirler. Ben de ge- çen gön pek bu kâdar değilse de ufak tefek birşey yapayım dedim, hömen çaktı, lâkırdıyı bambaşka bir yola gölürdü. Yine birkaç deneme yapayım dedim, hiçbirisi elvermedi. Ondan bize ekmek yok... — Peki. Bu daktorun yakınlarından birisi mi oluyor? — Biümem. Yalnız Farıl çok özen gösteriyor. — Hem farkında mısın?. Ona karşı bambaşka.. — Evet. Hiçbir hastasına yapmadığını ona ya- piyor. En büyüğünden en küçüğüne kadar yurdun * OSMA —rrmman NO İ6Ğ aaaamamaa Yazan: ETEM İZZET BENİCK aa c içinde önun yapılacak ne var ise hep kendisi yakınlık gösteriyor, uğraşıyor. Moruk akşamları da yı at orada kasıyor. — Öyle... — Ne atesin, yoksa kıza tutgun mu?. Yok canım. Fazıl kim, tutgunluk kim?. O, kadar para ardında koşmaktan acaba bir zü bile görmüş müdür?. — Deme oğlum böyle, Kadın nedir bilmez, bil- mez de bir de bakarsın böyle son çağında hem tu- tulur, hem de turnayı gözünden vurur. O kızda Far — Parası var!? — Aldırma, kızın da var ki, en lüks yerde tıyor. Giyimine, kuşamına da baksana, Sade arka- sındak! gecelik su içinde yüz liradır. — Meteliksiz de olsa yine bizimkine bakmaz, gidip bir iki sa- Ve en genç daktor saatine baktı: — Oo, ben çıkıyorum. Geç kalmışım. Dedi. İkisi binden şakalı, kahkahalı, sentibenli, konuşa gülüşe kalktılar. SAAT BEŞ ÇAYI Doktor Fazıl çok şendi. — Nasılsın kızım?. Diye Güney'in odasına girdi. Ve sözüne ekledi: - Akşam çayını beraber içeceğiz.. Güney katmerli siyah gözlerinin bütün ışık - larını doktorun gözbebeklerinde topladı, tatlı, da- marları tutuşturan sesile: — Aman doktor bana: «Kızım.» demeniz ne kadar tuhafıma gidiyor bilseniz.. Dedi. Doktor genç kızın yanına biraz daha sokuldu, ellerini onun altın ışıklı saçlarında dolaştırdı, sor- du: — Ne diyeyim?, (Devamı var) ae IZ Hiç evlenmedin mi? — Hayır, — Kalana uygun bir kadın İ lamadın mı — Yalnız kadın değil, böyle insan bulamadım! İnsan, bu İF topluluğu içinde aradığını n bulur, görüştüklerinin, konuşt! larının manevi hüviyetlerinin İ kiki veçhesini ne ile, ne kudri hangi ölçüye, hangi miyara * rarak tanıyabilir?.. Maddi bir sikleti tartacak t zilerimiz, kantarlarımız. var; insanın manevi ağırlığını ne ölçebilirsiniz Röntgenle bir adamın kafa sında neler olduğunu görebily lar. Fakat ayni kafanı nneler ! şündünü bütün çıplaklığile gö terecek bir âlet, bir vasıta hef keşfedilmedi! İnsanlar, — şüzlerile, dış Y leri birbirine uymıyan mahlâ lar!... Hayat tatlı, güzel şey... Fah bu insan topluluğu onun saf temiz çehresine riyanın korkt maskesini geçirmiş.. Onu asıl ! zü, hakiki çehresile görebilir için tek çare insanlardan uz laşmaktır... Ooft.. Fiziyolojik ihtiyaçlaf (Devamı 7 inci sahifü Ank& 31 Radyos BUGÜN ğ 18430 Program, ğ 18.26 Türk müziği (faml bayeti © bayyer faslı). 19,20 Saat, ajans, meteoroloji berleri, ziraat borsası (flath, 19,30 Türk müzlğl (mubtellf bavaları). € i— Aç kapt eyun havası, — — Bartın oyun havası. # — Genç Osman eyün havasli #— Amadolu oyun havası, ö— Ödemiş zeybeki, G— Balıkesir seybeği. 7— İzmir Kordon veybeli. Culanlar; 8. Yaver Ataman, be, C. Koszan, C. Çağla, HL Gür 20 Konuşma (hukuk ilmi rumu), Ç i— Hüseynl Peşrev. l—lıııl—lııııiııh-1 nazende şuku. &— Suphi Ziya — üseyal #f Feryad ediyor bir gül. 4— Rahmi — Muhayyer şarki * rapa hüsnü ansın. 5— Reşad Erer — Keman 6— Mustafa Cavuş — Hisar şarkı - Dü çeşmimden gitmek hayall. T— Hacı Arif Bey — Hicaz Aman dağlar canım. 8— Halk türküsü - Bül gener, 9— Salâhaddin Pınar — Hicef şarkı - Kirpiklerinin, il— Bviç türkü — Aitadım İ ne girdim. Okuyanlar: Muzaffer İlkar, & Çalanlar; Vecihe, C. Kozan, B ” R. Kam, Z1 Konuşma (Türkiye postasi), 381,15 Saat, oşhamı, tahvilâi, Katf mukut borsası (flat), 4 21,20 Mürzik (radye orkestrasi ” | Hasan Ferit Alnar). 2230 Mürik komuşmaları (FP) | #İAS - M Son ajanıs yarınki program. 13 Saat, afamı, meteoroloji AT 1310 - 14 Müzik (Riyasotl (7 / bandosu - Şef: İhsan Küncet, 1357 Hicri Zilkade ' 26 4 4 1939, Ay, 1, Gün 17, Kastlit — Y7 İkincikânun 1354 İlkim Vakıtler |Vasati sada,| * Güneş a| 5 Öğle ıra| 14 tina e) f Akşam | 17 07 | * gi Yatsı e 4 İmsak s3g ' ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: