24 Ocak 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

24 Ocak 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Amerikada Hazırlık -— Amerika, Alman Ve İtalyan Tehlikesinden Çok Korkuyor İlkbaharda Harb Olacağı Düşüncesile YenıTedbırlerAlıyor eisicumhur Ruzvelt tarafın- dan kongreye gönderilen hitabede derbal 552,000,000 doların yeni gemiler yapılmak ü- zere tahsis edilmesi istenmekte- dir, Amerikanın hazırlığı ne şekil- de olacağına dair verilen tafsilâta göre, bu paradan 450,000,000 or- düya, — 65,000,000 — donanmaya, 10,000,000 — sivil — tayyareciliğe 27,000,000 de sulh zamanında Pa nema kanalımın muhafazası için mevcud kıtaatın daha ziyade kuv- retlenmesi masarifine ayrılacak- &r. Orduya ayrılarak para ile ye- nidon birçok tayyareler de yapı- lacaktır. Bu yeni tayyarelerin mik: tarı 3,000 olacağı söylenmektedir. Fakat yeni inşaatın bu miktarı aş- ması daha muhtemeldir. Bilhassa Alaskanın, Havayın, Portoriko - nun ve en mühim olarak da Pa nama kanalının icabında müdafa- Amerikanın müdafaasına bilhassa ehemmiyet verdiği Paoama kanalı ve kanaldan göçen bir gemi ası için pek büyük tertibat alına- caktır. Bu hususta verilen tat- silâtı burada tekrara lüzura ol - kalıları pek düşündüren bir me seledir. Yeni istenen tahsisatın donan- maya ayrılacak olan kısmına ge- masa gerek. Burada nazarı dik- | lince; 65 milyon dolardan 44 mil- kati celbeden cihet şudur: Pana- ma kanalının müdafaası Ameri- Krallar Kralı Papa yonu yeni üssübahriler yapılma- Ha tahsis edilecektir. Vatikan'da Nasıl Yaşıyor , Memurları, Âskerleri, Pulu, Sikkesi, Tolgraf İstasyonlazı ile Vatikan Başlı Başına Bir Âlemdir. emberlayn, Romadan ayrıl- mazdan evvel dünya hıris- tiyanlarının en büyük ru- hani reisini, «Krallar — Kralinı» «Papa» yı «Vatikan sarayı» m zi- 21 milyonu da yeni deniz tay- yarelerine sarfedilecektir. Diğer mühim nokta da şudur: Yukarıda söylendiği üzere sivil tayyarecilik için ayrılacak 10 mil- yon dolar ile Ünivetsiteli genç. lerden, 10 milyon dolar ile her sene 20,000 tayyareci yetiştirile cektir. Amerikalıların bu suretle mü- dafan tertibatını arttırmağa ka - rar vermiş olmaları gerek Alman- yada ve gerek İtalyada akstilümel uyandırmaktan geri kalmamıştır. Almanya, İtalya ve japonya ta- rafından Amerika kıt'asına taar- ruz edileceği fikri yeni dünyada gitgide efkârı umumiyeyi moşgul eden bir ihtimal ve imkân halinde görülmektedir. Amerika kıt'asının — müdafaası için Lima konferansında kabul e- dilmiş olan esas üzerinde filiyata geçilmekte ve şimali Amerika bu hususta göze alınması lâzım ge- len masraflardan kaçınmıyacağı TİMURLENK VE NASRFEDDİN HOCA ürlenk, Kişmiri mahasara al- ıuı.ııuııı—..nıınııuı de mahsur bulunan ahali mü- zakere için Nasroddin Hocayı gönder- ameyi münaslb bulurlar. Hca, üdel veçhile hükümdara bir hediye gölürmek lâzım geldikini dü- günür, karısının reyini sorarı — Bir sepet incir mi, yoksa bir kü- fe kavun mü götüreyim?. — Kavun götür. Büyüktür, daha çok Köze çarpar! — Pekklâ,. «Kadının sörünü dinle, fakal yapıma...» derler. İncir gütürece- Him. Timürlenk, hediyelerin ekemmiyek- six olduğunu görünce kızar. Adamla - Tına emreder: — Atınız, gu incirleri biror hirer su- ratına. Hoca, incirler yürüne çarptıkça tek- var ederi — Allaba şükür!, Timurlcak merak eder, böyle söy- lemesinin sebebini sorar, Hoca da ça cevabi verir: — Karım, kavun getirmemi tavsiye elmişti. Onun için Allaha şükrediyo- rum. Eğer sözüne uysaydım haltm ha- rab olacaktı. ROMANYA KRALİÇESİNİN YÜREGİ Romanya ana Krallçesi Marf'nin yü- refi kavanoza konulmuş, kavanoz da, Kraliçenln Balçıktaki sarayının kili - sesi Siclla Mariye vazalunmuştur. Bu saray, Karadeniz sahilinde kü- Çük vir koyun kenarındadır. Balçık şehri, bağlarının güzelliği. ü- sümlerinin nefaseli ile eski Yunanlı- ların çok sevdikleri bir yerdir. Cami- leri, çeşmeleri, Türk ve Tatar ahalisi fle çok şirin ve güzel bir şehirdir. Bir moelisle, umuml bir yende kür- süye çıkıp da nutuk iradetmek, irtica- len söz söylüyebilmek yüksek bir ikti- dar, kuvvetli bir hafına ister, En maruf hatibler bile bazan ken - feranslarmı, nutuklarını yarıda bıra- kıp kürsüden inmek — meobariyetinde kalırlar. Kaatlerce söz hakla bir ketlmede takıtıp > düşlümürler, düşünürler bir fürlü bu kelimeyi bu- lup da sözlerini tamamlıyamaz. — Bir ankalı Fransada imparatorluk devri meb- ualarından Lafom, bir rün meeliste u- zun bir nutuk söyledi ve pek çok al- kışlandı. Aradan birkaç güu geçti. Fi- garo göüzelesi müuharrirlerinden — biri, bu nulkun, tcceddüd devrinde, Ben- yamin Konstan'in söylediği bir metkun aynl olduğunu yazdı. Lafon yü sade cevabi. vermekle ik- tifa oti «Benim hafızam çok kuvvotildir. Bir geyi bir defa dinledim veya okudum İ ulusiye karısı bir çocuk gibil ihtimamla bakardı. Fakat Hulüsi ona karşı pek sert davranırdı. Sabahları kahvaltı - sında kahvesi biraz soğuk — sütü fazla sıcak, ekmeği kâli derecede kızarmamış, tereyağısı ekşimiş o0- lursa, bunun için karısına ağzına geleni söğer sayardı. Hulüsi, son lokmayı yutar yut- maz, peçetesini katlayıp - kalktı. Karısı da ona imtisal etti. Diğer Odaya geçtiler. Hadiye kocasına pardesüsünü tuttu, giydirdi, temiz| fırçalanmış şapkasını uzatirken: — Mendilini, çantanı, anahtar- larını aldın mı?.. Birşey unut - mayasın... Hulüsi sert bir tavırla: — Hayır, hiçbir şey unutma - dım. Dedi. Kapıyı açarak, çılap git- fi. Karısının gösterdiği sevgi, alâ- ka ve ihtimama karşı 6 datma böyle yapardı. Apartımanın dördüncü katında oturuyorlardı. Merdivenleri indi. Alt katta kapıcıya sordu: — Benim için bir şey var mı? Mektub filân?. — Var zannederim bayım, dur bakayım. Bir mektub çıkarır uzattı; fakat, Hulüsi, elini uzatıp mektubu ala- HİKÂYE Kendini Sevdirmek İçin. cağı sırada, kapıcı el çabukluğile | geri çekti: — Affedersiniz, dedi. Yanlış, bu! mektub sizin değil, Kapıcının el çabukluğuna rağ- men, zarfın üzerinde karısının â- dinı ve adresini okumuştu: — Bu mektub, benim karıma aid değil mi? — Hayır, hayır.. Karmıza değil, başkasına, burada oturan kiracı- lardan birine aid! Hulüsi, ısrar etmedi. Fakat bu hâdise akşama kadar çalıştığı bü- roda, bir sürü iş arasında, hiç ha- tırından çıkmadı; zarfın uurlndkl okuduğu, muhakkak ki karısının ismi ve adresi idi. Fakat kapıcı onu niçin müdafaa etmişti, eve geldi. Karısı cana yakiıt bir şefkat ve Ihtimamla ter-i liklerini getirdi, Bu sırada Hulüsi: — Zannerim ki bu sabah kapıcı- da sana aid bir şey vardı. Getirip vermedi mi?.. Diye sordu. Hadiye: — Hayır.. dedi. Birdenbire yüzünü, hafif bir kızıllık kaplamıştı. Hulüsi «yalan, söylüyor!. diye düşündü. Gitgi- de hayreti artarak, lâkayd bir ta- vırla: — Evet, evet.. Bu sabah kapıcı- da, senin adına gelen bir mektub yaret etti. Dünya katoliklerinin büyük re- isinin bu kocaman sarayda nasıl ömür sürdüğünü, ne ile meşgul olduğunu biliyor musunuz?. Vatikan sarayı büyük bir âlem- dir. Bizçok ricali, memurları, za- bitleni ve askerleri vardır. Ken- dine mahsus posta pulu, sikkesi, telsiz ve telli telgraf ve radyo is- tasyonları, — birçok muhafızları mevcuddur. Papanın, büyük devlet nezdin- de büyük ve orta elçileri de var- dar. Bunların otomobillerinin üze- rinde «Vatikan hükümeti» mar - kası görülür. (Devamı 7 inci sahifede* — Hepsi de körkandil olmuş galiba. Tam sızdırılacakları çağ'. Pazarlık yüz elliye ama bakalım kaç lira ç- karırıa?. Nevin, zengin adam, güzel adam filân dedi ama, kim olduğunu söylemedi. Bakalım ne olacak?, Genç kadın bu düşüncelerde iken kapı açıldı. — 0 Nezi, nerelerde kaklın? Artık umudu kesmiştik. Kapıyı açan evi tutan kadındı ve. burası söz de bir karı kocanın, fakat, gerçekte bir gizli rande- vu evinin tâ kendisi idi. Ve yine toplantının adı da her lüks randevu evinde olduğu gibi afle dostlarına şölen ve danslı, çalgılı bir eğlenceydi. Ve yine her gece yüzler değişiyor. Adlar değişiyor, fakat, o: — Bizim bildikler... Demek değişmiyordu. Yosma kapıdan içeriya adımını atar atmaz ken- di kendisini değiştiren bir benliğin ve burada ta- ninacak adının kalıbına girerek: — Aman sorma Nevin. Hiç gelemiyordum! Dedi, birçok lâflar saydı, döklü. Biraz sonra Nezi makiyajını bitirdi Ve,, yine biraz sonra ikisi de salonı Nevin, önu tanıttı — Nezihe. Cemilin aydılar. ni göstermektedir. Alman gazeteleri bir gün olup da Amerika kıt'asının Avrupa ci- hetinden, yani Almanyadan bir tehdide uğraması ihtimali olma- dığını, hattâ böyle endişelerin bi- rer masaldan ibaret olduğunu, coğrafya itibarile bunun imkân- sızlığını söylemektedirler. Geçen çarşamba günü Vaşing- tonda âyan meclisinin haricl iş - lerle meşgül encümeni ile mü - messiller, yani meb'usan meclisi nin hariciye encümeni birlikte top-i lanmışlar ve uzun uzadıya müza- kerelerde bulunmuşlardır. Bu iç- timada ne konuşulduğu son de- rece mahrem tutulmuştur. (Devamı 7 inci sahifede) Cemil, diye yerinden doğrulan esmer, kuru, çe- limsiz, orta yaş bir erkek; — © bayan Nevin, sürpriziniz harikulâde enfes.. Diye osmanlıca, fransızca karışık ağdalı bir cümle ile sevinçlerini bildirdi ve.. bütün gözler sa- londa 1931 güzellik ecesini de gölgede bırakan bu güzel kadın üzerine çevrikdi. BİR İKİ SAAT GÜÇİNCE Sofra mükemmeldi. Mezeler boldu. İçki çeğitli idi. Bir alaturka saz takımı, piyasanın en iyi oku- yucuları getirilmişti. Radyodan, seçilimİş gramoldon plâklarından alafranga müsikiyi de alıyorlar, ara- da bir tango, fokstrot yapıyorlar, arada bir de yan larındaki kadınlarla karşılıklı yerli oyunlar oynu- yorlardı mu, aradan yıllar geçse bir cümlesini Geğii, bir kelimesini bile unutmamı. Bu | mutka birkaç sene evvel okumuştum, | Müzakere esnasında sırası geldi, söy- ledlin. Kendimin sanıyordam.. Üzüm gönelerden sonra âyan kürsü- sünde de müskül bir vaziyetle kaldı. Kürsüde bir nutuk söylüyordu. Bir- denbure dürdü. Bir kelimeyi buimmu- yordu. Düşündü, düşündü. Herkes bir- birime bakıyordu. Ayan reldi Reye ku- dadına yetişik Hatibim rahatsızlığı de- Tayısile celseyi bir xaab tatil ettiğini » söyledi, İkinel celsede Lafom tekrar kürsüye çıktı. Aradığı kellmeyi bulmuştu. Bir. aa V0 53 gaa YAZAN: ETEM İZZET BENİCE Ça zanmcamıma Cemil, Zeki, Lütfi alaturkaya bayılıyorlar, ba- yıldıkça da; — Yaşa, Bravo.. Diye okuyanları ve çalanları coşturuyor, ken- dileri de durmadan içiyorlardı. Cemil bir kasap şirketinin müdürü imiş. Ona: — Kasap.. Diyorlardı. Zekinin adı: — Kaptan... Lütfinin adı: — Yavrum.. Necibin adır — Diplomat.., Rizanın adı; — Telgrafçı... idi, Hole Tolgrafçoı ile Yavrum Lütfi karmı karerva Önümüzdeki PERŞEMBE BKŞAMI iPEK ve SARAY TÜRKÇE SÖZLÜ — ALATURKA MUSİKİ ve ŞARKILI ŞEYI-IIN Nİ Sinemalarında birden Eöbek atıp çiftetelli oynamağa canlarını veriyor - lardı. Bir iki aaat geçince saz çalanlar da iyiden iyiye içmişlerdi. Artık vur patlasın, çal oynasın.. dedik- leri gibi hepsi koyu bir eğlenti evreninin içine dal- mışlardı. SABAH OLURKEN Sabah olürken her âğızdan bir söz, her telden bir hava çıkıyordu. Kadınlar da sarhoştu, erkekler de. Hem de crvık sarboş. Her erkeğe bir kadın vardı. Cemile Nezi, Lütfiye Sevda. Zekiye Şirin. Necibe Selma. Rizaya Cavide, Riza ve Necibin kadınları temelli, kendilerinin metresleri idi. Zeki, Lütti beraber getirmişlerdi. Cemil için de Nevin Yosmayı bulmuştu. Fakat, Nezi hepsinden baskın güzeldi. Hepsi birer birer içip normal düşünüşlerini kaybettikçe gözlerini Neziye dikmişlerdi. Telgrafçı ile Yavrum Lütfi her oyuna kalktıkça ilk önceleri Cemilin gözleri içine baka- rak, sonraları hiç aldırmıyarak, Yosmayı da boyuna oyuna kaldırıyorlar, ka:şıhklı giftetelli, kasap, ar gördüm gibi geliyor bana... Hadiye: — Aldanıyorsun! Dodi ve bu defa hiç kızarmıi Hulüsi düşünüyordu: Muhâ kak ki o yalan söylüyordu. Ki da ona yardakçılık — etmekte Fakat, niçin niçin yalan söyl Kendisinden bu kadar ehemrmi le saklanan mektub ne olabil Bir aşk mektubu mu?.. Bunu defa düşünlü ve gülmekten $ dini alamadı. Hadiye aşk mt fubları alıyordu, bu hakikaten tuhaflı! Fakat ayni zamanda le düşündü: — Neden olmasın?. Dedi. Gençliğinin hararetli larında karısı gibi kocalarını | datan birçok muti ve güzel Kai lar tanımamış mıydı? Hadiye zeldi. O ,ıımıy. kadar bunu düşünmemişti. O ta.. bal aylâf| yaşadıkları gündenberi bu yi telâşa düşmemişti. İnsanı kudi tan saf ve sade bir güzelliği V Sonra, o, zannedildiği hakikaten sade ve basit bir /| dın miydi? Bu saf Ve masum ? bir hilekârlık ve ahlâksızlığı lemiyor muydu?.. (Devamı 6 meı sahifed| Radyo Program! Radyo5| BUGÜN 18,30 Proğram , “ 18,35 Türk müziği (Hilosz i o.ı..ıeınıııı-—.ı.d riri, Hasan Cür, Hamdi MN Anka 1920 Konuşma (Türkiye pestaf 19,35 Türk müziği. — GCevdet Kozan - Taksim. £— Suphi Ziya - Uşgak çarkı © lami haşımdan alan. a $— Lem'i - Uyak şarkı - geçiyor. O—MI“-M' 5— Türkü - Güneş yüzlü. G— Türkü - Meaekşalar. Okuyanı Müzeyyen Senar Çalanları Vecihe, Reşad Exor, Kam, C, Kozan. 'Mİ—.-—_# "

Bu sayıdan diğer sayfalar: