13 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

13 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

f ” arir L Tefrika Numarası : 29 Yozan: Rahmi YAĞIZ Ben, Bu İşde Hatam Yoktur Demek İstemedim Paşam İnsan Kumandan, Veya Her Ne Olursa Olsn Hatadan Maaf Kalamaz — Tecrübe ve bilgi bu çeşid suçlular htsab verdikten sonra da ö lerini tamamlamak için tüfekli bir. Manganın önünde boy gösterirler. Soşonun tüyleri diken diken ke- Silbmişti.. Enver Paşa kendisini divanıharbe vereceğini söylüyor, Ve.. ihsası reyde bulunarak diva- Tuharbde kurşuna dizilmeğe mah- kürm edileceğini ve son nefesini, Hamlularını göğsüne çeviren bir Piyade mangasının tülekleri kar- #isında tamamlıyacağını açıkça Söylüyordu. Amiralin betibenzi kül kesil « Mişti. Enver Paşanın ne kinci ne hatır gönül tanımaz bir adam ol- duğünü pekâlâ bilen Amiral ken- disini müdafaa etmek, asabi baş kumandan vekilinin hiddetini bi- Taz olsun yatıştırmak için bitkin Birsesle mırıldandı: — Ben, bu işte hatam yoktur. k istemedim paşam! İnsan, indan da olsa Peygamber ve Aziz de olsa hatadan muaf kala - TMaz, Yalnı itiraf etmek lâzımdır hoksan malzeme, kötü mater- Yal, harab bir donanma ile yapı - İacak iş, gösterilecek faaliyet be- nimkinden daha fazla olmaz. Ger- E—W hatam yüzünder. bir milyon Tingya Yakın bir servet düşman e- EKeçmiştir. Fakat buna kar - #ilik ben de Ruslara birkaç mil - Yon tutarında #arar &eri kalmadım. — Ne zararı bu? — BSıvastopol ve Odesayı tama- Ten tahrib ettim! — Bu bir muvaffakiyet sayıl « Maz amiral! — Ben de muvaffakiyet olduğu- TU iddia etmiyorum paşam sadece #rzediyorum! Mağrur başkumandan vekili a- :'l’illn bu aşağıdan alışına acıyan ir gözle baktı, muvaflakiyet sa- Sılamıyacağını ileri sürdüğü ye- İ bombardımanla Ruslara kâfi bir| *S€Vab verildiğini de kondi ken - Tn itiraf eden Enver paşa So- Yonu biraz okşamak, amiralin çiğ-| Tediği izeti nefsini biraz olsun ta- Tilr etmek için sözlerini hafiflet- Tek ihtiyacını hissetti. Sözü aldı: — Size biraz sertçe hitab edince N materyal, —çürük çarık sitlerle bundan fazla iş görü- İYcceğini ileri sürüyorsunuz! 'enizi istediğiniz sıraları biraz, Batırlarsanız bu İleri sürüşünüzün| pek fark etmezsiniz. Etseniz de | rum: _:z'î"hz olduğunu itiraf edersi- — Hakkınız var paşam fakat!, _:*'- de unutacağım. Senin sek- kişile aşk lâburatuarında yap- h:'!"l Unutmak ilâcım ben bir b © Ve bir kişi ile izdivaç eczane- Yaptırmak istiyorum, Bırak, Yaralarımı sarsınlar!.. kadını omuzu hiçkırıkla - ' Sengeline takılmış, sarsılıyor- ç Benden bu kadar mi nefret “İyorsun Sermed!.. başın isalladı: nefret edebilseydim < Sermed | — Enver Paşa Soşonun sözünü kos- W Mudanyada General vapurunda, ki çayı hatırladınızı mı? — Evet efendim! — Orada savurduğunuz blöfler arasında Yavuza koyacağınız iki tabur silâhendazla Odesayı işgal edeceğinizi, taarruzunuzu ilerle - terek ta Baltık kıyılarına - kadar Rusyayı bir. çırpıda fethetmek fırsatının elinizde olduğunu söy- lemiştiniz. Bundan vaz geçtik. Kavadenizde şöyle bir deniz hâ - kimiyeti bile temin etmekten â- cizsiniz!., Artık bu acze bir niha- yet verelim amiral! — Yine hakkınız var paşam! — Marmarada türeyen düşman tahtelbahirleri nerede ise Kâğdha-| ne deresinde karargâh kuracak - (8 inci sahifeden devam) Size güzel bir şey verelim... Der. Hakikatte dükkân kendinin değildir. Fakat Bitpazarında bu - lunan her dükkân seyyarların kendi dükkânlarıdır! Müşteriye bir komisyonculuk faaliyeti hi settirmemek için böyle görünür- | ler... Birbirlerinden pay istedik- lerini müşteriye sezdirmemek |- çin hiç kimsenin bilmediği bir ke- lime kullanarak anlaşırlar. — —— /— Meselâ, Bitpazarında bir esnaf- la &hbabsınız.. Bir gün buradan bir şey almak lüzumunu hissetti- niz Tabii aldanmamak istiyor « sunuz.. Bunun için gidip- o çok güvendiğiniz ahbabı bulmağı, bu işi onunla halletmeği düşünür ve münasip görürsünüz ve bu düşün- | ceyi derhal tatbik edersiniz, gi- der o dostu, o yarıvefakârı bu - lursunuz. Onunla beraber, aradı- ğınızı gönlünüze ve kesenize gö- re bulabilmek için bazan bir kaç kâünlara, arka tarafta, loş dehliz- | lere benziyen kıyı köşe yerlerde diyelerine girip çıkarsınız. Her pazarlık ettiğiniz yerde seyyarla ikkâncı arasında şöyle bir keli- | me, ağız çabuklığile söylenir, fa- kat, siz bundan bir şey anla - | dükkân bazan da bütün Bitpaza- | çonra - müşterisine göre - on, on rını dolaşırsınız... İrili ufaklı dük- | 3çi on beş liraya verilirdi. Bu ka- mağazaya benziyen loş elbise ar- | 4..6k pazarlığa girişirlerdi. Bu lar, Alibey köyünde müstemleke tesis edecekler. Marmarada seyrüseler imkân- ları kalmadı, her gün bir sahil şeh-, ri tahtelbahirlerin toplarile ce - hennem festivalleri geçiriyor. El- deki donanma bir iş görmüyor, gö- Temiyor... Karadenizde iddia et- tiğiniz deniz hâkimiyotimize rağ- men her gün birkaç gemimiz Rus tahtelbahirlerinin — torpidolarına hedef oluyorlar. Bizimki muha - rebe etmek değil, mayna oynamak gibi bir şey... Bunlara nihayet ver-, mek sıra geldi geçti bile.. Bundan sonra — Karadeniz ve Marmarada | düşman deniz faaliyetine karşı ilk alacağım tedbir sizi kurşuna diz- dirmekten ibaret olacaktır. (Devamı var) Kapalıçarşıdaki Bitpazarı öğrenseniz.. Bu kelime şu de - mektir: — Yaptığımız alış verişten pay isterim!.. Bu işte ben de hisseda « " rım!.. Ve size ön ayak olan Bitpazarı esnafından bir kimse ne kadar ca- nınız ciğeriniz olursa olsun ala- Cağınız «şey» mukabilinde vere- ceğiniz para; mutlaka cimşal» dır!.. Yalnzı dostluk ile yabancı - lik arasında, belki, azlık ile çok- luk gibi bir fark olabilir... Yani az dmşa, çok imşat.. Bu imşa usulü, yalnız Bitpazarında değil çarşı- nın diğer bazı esnafı arasında da caridir. Meselâ mobilyeciler, kar- yolacılar, somyacılar arasında da... Bir de, Bitpazarındaki alış ve- riş usulünün en bariz vasfı - pa- zarlık kalkmadan önce - malın de- ğerinden, aşağı yukarı üç misli fiyat istemekti; meselâ on lira- ya satılacak bir şeye 28 -30 lira - dan kapı açılırdı. 30 lira denilen bir şey, uzun bir çene çalmadan dim âdeti bilen gözü açık müşte- riler de dalma üçte iki tenzil e- hengâmede, Bitpazarının - cimşar sını, diğer âdet ve usüllerini bil- miyenlerin vay haline!... Acaba, pazarlıksız satış kanunu| Bitpazarını da bir «hale yola» mak değil, farkına bile varmazsı- | koydu mu?.. nız. Bu esrarengiz söz şudur: — elmşar... İmşayıml... Bunu kurcalamadan okuyucu- larıma şöyle bir tavsiyede bu - Evet bu kelimenin söylendiğini | lunmağı pek faydasız görmüyo - bunun ne demek olduğunu nasıl Bitpazarına yolu düşenler, cim- anlıyabilirsiniz?.. Bu lügatlık bir | şa» usulünü ve üçte iki tenzil ka- iş de değil ki, bir lügat karıştırıp Bibi Sermede çevirdi: — Beni affet sevgi * her şey bitmiş değildir; hayatı - mizi manasız vehimlere kurban etmiyelim.. Birbirimizin — olalım Sermed. Sermedin içi titredi.. Ooh 6 bu ümidle çırpınmış, bu ümidle par- çalunmış bedbaht olmuştu. ise.. Biran kendini kaybetmek Tikesini geçirdi. Hemen: — Pekil Diyip Belmanın boynuna atı - , Tacaktı. Göşünün önünden ;_. İhanet, kayanın KA vetli silâhını, iki büyük top ağzı | * Şimdi | ti. Şimdi şu tehe| sile annesi izdivacı kararlaştırı - #desini unutmasınlar!.. gördüğü mafızara. Hepsi, hepsi uçuvermişlerdi. Lâkin birdenbire kargısına İclâl dikilmişti: — Beni niçin ikinci defa bir ü- mide düşündün Sermed.. — Sevgimle ulay ediyor, ıztı - yaba yuvarlamakla zevk mi alı - orsun!.. Bu hayali kaybetmek için ba « | | Henüz | şını salladı. Gözünün önünde İclâlin bir gün| evvel sevincinden uçarcasına e- vine koşuşu canlandı. Bu genç kız, en temiz bir aşkla ona bağlı kalmış. mukabele görmeden sev- miş, ümide düşmeden beklemiş - dakikada belki anne« yorlardı. Ne çirkin , ne münase- betsiz bir vaziyet hası! olacaktı? — Hayır Belma diye ayağa kalk- tı.. Hayır.. İmkânsiz artık.. Herşey) bitti. Muvakkat ta olsa. ikimiz de) silin-| muhitte yaşıyamıyacağımızı Tederle | aa Pa mırn —- Cepheden Dönüş (4 üncü sahifeden devamı! — Senin sesin benden daha gü- zeldir, dedi.. Beraber söylesek ol- maz mi?, —Hay, hay.. Nasıl istersen.. Birbirlerine - sarıldılar.. Baş - larnı birbirlerine dayadılar.. Kol- larını - birbirlerinin - omuzlarına koydular, Ay ışığı denizin pulları, engine doğru uzanan şerid yolları, | üstünde raksediyordu, arka bah- çelerden partakal, gül kokuları geliyordu. Sular hafif hışırtılarla, sahiller. de aşk vo şiir okuyorlardı. Margerita ve Rigoletto başbaşa Tangolitayı söylediler.. Şarkının akisleri Akdenizin suları üzerinde akisler yapıyordu. Onlar, son defa bu sahilde bu - luştular, koklaştılar, öpüştüler.. Delikanlı ayrılırken: — Margerita adiyö.. dedi.. Yal- nız seni seviyorum.. Beni unut - ma.. * Harbin birinci senesi margerita sevgilisinin adresini kaybetmemiş- ti.. Rigoletto cepheden — cepheye koşuyor, bu arada, genç kıza mek- tub yazmağı ihmal etmiyordu. Harbin ikinci senesi, mektublar daha ziyade seyrekleşmişti.. Niha- yet aradan birkaç ay geçti.. Mar - gerita, delikanlının adresini kay- betti.. Son mektubunu kalbinin üs- tünde saklıyor, tekrar tekrar oku- yor, ağlıyordu.. Rigoletto acaba ölmüş müydü?. Rigoletto da genç kizi unütma - mıştı.. Fakat, artık ondan mex - tub alamıyordu.. Sevgilisinin son mektubunu aşker - Yaputunun iç cebhinde büyük bir itina ile saklı- yor, esans — kokan bu açık mavi renkli kâğıdı dudaklarına götü - rüyo, öpüyordu.. Rigoletto'nun mensub — olduğu ordu nihayet mağlüb — olmuştu.. Kaçıyordu.. Delikanlının alayı da geçenlerde Fransa hududuna ceb- ri bir yürüyüş yapmıştı.. Fransaya| mülteci olarak girecekti. Rigolet- to, Fransız hudud kapılarında bi- zarası, genç adamın kalbini sız - lattı.. İspanyol kadınları sanki de- Bişmişlerdi.. Sefalet, mahrumiyet onları büsbütün başka insan ha - Bir aralık sivil insan kalabalı - ğının arasında, onlara bakıp acı- yarak, yüreği parçalanarak dola - Şayordu. Birden gözüne inanama- dı.. Eski, çamurlu bir battaniyeye bürünmüş ihtiyar bir kadın, bir kaya parçası üstüne oturmuş, mü- temadiyen ağlıyordu. Delikanlı ha- fızasını yokladı. Bu margerita'nın annesi idi. Koşarak yanına gitti. Elini öptü.. Adeta bağırıyordu: — Margerita nerede?. Marge - rita. Beni tanıdın mı?, Ben Rigo- Tetto.. İhtiyar kadın ağlamasına fasıla, vermemişti. Feri kaçmış gözlerini kaldırdı.. Bu yorgun, bitkin, sa - kalı bir karış$ uzamış, yırtık el - biseli; ihtiyar görünen genç aske- rin yüzüne baktı.. Baktı.. Saniye- Belma Sermedi ebediyen kay - bettiğini analmıştı. — Peki Sermed, mes'ud ol!.. Dedi. İkisi de ayakta ve müteessirdi - ler. Belma sordu: — Beni son defa öpmüz misin! Sermed genç kadını omuzların- dan tuttu. Yaşlı gözlerle birbirle- Sermed, Belmayı kendine çek- Tine &; göğsüne bastırdı. Sonra avuç- larile başını tutarak dudaklarını, dudakları hizasında hazırladı. Uğruna hayatını verdiği güzel gözlere bakıyordu. Dudaklarını ona uzattı. Genç “kadının da vücudünü bırakmıştı, Öpecekti. Fakat birden silkindi: — Hayır, hayır diye bağırdı. Hayır.. öpemem.. Öpemiyeceğim, bağıra bağıra oradan fırladı, mer-. divenleri dörder beşer — atlamış, öni a Kitablar Arasında | . Dünya Ağlıyor tatürkün ölümü her gün yeni bir eser çıkı- yor. Avrupa gazete ve mec- mualarında da büyük kurtarıcı- mın hayatına sid yazılara el'an te- sadüf ediyoruz. Geçenlerde İsveç. te toplanan Türk muhübleri, Ata- türke ait konferanslar — verdiler. Amerikada da ayni tezahürat hâ- lâ devam ediyor. Geçenlerde Nevyorkta Türk ko- lonisinde ateşli gençlerden mü - rekkeb bir grup, Atatürkün mem- deketi ve gençliği nasıl irşad etti- iini tetkik ederek, bu büyük ada- mın arkasından «Dünya ağlıyor. başlıklı bir broşür neşretmiş. Bugün, muharrir arkadaşımız İskender Fahreddinin de bu nam- da bir eser neşrettiğini gördük. Muharrir, bu kitabında, Atatür- kün öldüğü günlerde bütün dün- 'ya matbuatında çıkan yazıları ve haberleri bir araya toplamış. «Taymis» gazetesinin Atatürk hakkında yazdığı bir başmakale ile başlıyan bu kitabda sıra ile Rusya, Almanya, İtalya, İngilte- re, Fransa, Macaristan ve bütün Balkan memleketlerindeki gaze- telerde çıkan yazıları ve ayrıca Çin, Hindistan, İran, Efgan, Suri- ye ve Hatay gazetelerinin teessür- lerini damla damla akan ve devam eden birer gözyaşı halinde sıra - Tanmış görüyoruz. «Dünya ağlıyor» adlı kitab; bü- tün beşeriyetin elile yapılmış bir mezar taşı gibi, o büyük ölümün n- dı ve hatıralarile beraber ebediy- yen yaşıyacak bir eserdir. M. B. lerce baktı.. Sonra: —İşte onun için ağlıyorum ya.. dedi.. — Ne oldu.. Margerita öldü mü? — Hayır.. — Neredet, Çabuk - söyleyin. rica ederim. Kadın elile, az ilerideki çinko barakaları gösterdi: — Orada işte. Rigoletta bir ok gibi fırladı.. Ko-| şarak birkaç yüz metro ilerideki barakaların önüne geldi.. Kapısı- nin önünde bir süngülü vardı.. Nöbetçiye: — İçeriye gireceğim.. dedi.. Mar- geritayı göreceğim.. Nöbetçi bir an düşünür gibi yaptı: — Ha, dedi, evvelki akşam ge- tirilen genç kız mı? — Bilmiyorum ne za:nan geldi- ğini. — Görüp ne yapacaksın.. O sen. tanımaz ki.. —0 benim sevgilim... Nasıl ta-| nımaz?,, Yoksa hasta mı?. Beni ta- nıyamıyacak kadar buhran için - de?. mi Nöbetçi gülmeğe başladı: — Yahu, sen ne diyorsun kaçır- mış kız.. Ben gelin oldum diyor, başka bir şey demiyor.. Başına gül- ler takıyor.. Beyaz ipekli kumaş parçalarını beline bağlıyor, omzu- na atıyor.. Kahkahalar savuru - ma ile ayni mevkide seyahat et- mek ve İclâlle karşılaşmalarını 'is- temiyordu. Karısına vaziyeti ol- duğu gibi anlatmıştı. (......) de pek az duracaklardı. Sermed gi- der gitmez istifa edecek, vazifesi- ni devrederek döneceklerdi. Sermed, ne kendi ne de felâlin YER : Kaysef'i 80inci ” Yıldönümü Münasebetile (4 üncü sahifeden devam) kinci Vilhelm bundan yirmi se- ne evveline gelinciye kadar Al- manyanın imparatoru iken dev- letten maaş ve tahsisat olarak bir şey almıyormuş. Buna ihtimal ve- rilmez değil mi?, Halbuki bunda şaşılacak bir cihet görülmüyor. Çünkü Alman imparatoru baba- sından, büyük babasından ve da- ha büyük babasından sürüklenip gelen servet ile zaten zengin ol- duğu için kendi iradının getirdiği parayı sarfeder ve bu paranın mü- him bir kısmını da arttırabilir - miş. Hulâsa devlet hazinesinden tahsisat ve salre isimlerile kendi- si için para almıyabilirmiş. Umu- mi Harpte Almanya mağlüp ola- rak Kayzer de 918 senesi sonba- harında —Almanyayı — bırakarak Hollandaya geçtiktenberi Alman- ya hükümeitnden herhangi bir i- sim altında hic & tahsisat alma-| maktadır. Kene'” — Almanyada hususi çiftlikleri, emlâki vardır. Bunlardan bir kısmından — gelen iradlar kendisine yollanmakta, o- nunla geçinmektedir. Hitler, eski İmparatorun iradla- Tına ilişilmiyerek parasının gön- derilmesine müssade etmektedir. İkinci Vilhelmin Almanyada kalan emlâkinin kıymeti 3.500.000 İngiliz lirası kadar tahmin edil. mektedir. Bundan fazla değilmiş. Onün için eski imparstorun dün- yanın birinci derecede zenginleri sırasında sayılması ârtık yerinde görülmemektedir. Eski imparator emlâkinin beşte birini hükümete bırakmıştır. Elinde kalan da işte yukarıda tahmin edildiği kadar - dir. Kayser ile Hitler arasında, gönderilen — memurların mü - zakereleri — sırasında — anlaşılan gu olmuştur: Kayser Almanyada bıraktığı emlâkinden irad oli (5 inci sahifeden devamn; Kalabalık arasına karışmak, dük- küönlara bakmak, etrafında cere- yan eden şeyleri merak etmek bu Çocukta derhal göze çarpmakta - dır, Herkesi merak eder, herkesin ne yaptığını öğrenmek ister. Eğer çocuğunuz buna benziyorsa dik- kat ediniz: Bu çocukta parlamak, yüksek makamlara çıkmak mera- kı başgösterecektir. Fakat daima zihni ile, fikir ile başararak var - mak ister. Böyle bir çocuk ame- N işlere, el işlerine, kol kuvveti ile görülecek işlere hiç gelemez. Hafızası çok iyidir. Zihni de çok iyi işler. Okuduğu şeyleri unut- maz. Onun için icabında nerede neyi okuduğunu söyler. Lâkırdı ederken karşısındakini ikna et mek ister, Onun için ellerile, kol- larile hareketler yapmaktan, kar- şısındakinin üzerinde müessir o- larak sözünü dinletmek arzusun- dan vazgeçemez. Sesine tatlı bir ahenk vererek karşısındakine din- Tetmeği de bilir. Eğer çocuğunuz buna benziyor- sa onda şu noktalara dikkat kıç tarafına düşüyordu. Belma bi- rinci mevkide olduğu için tesa - düf imkânı da yoktu. Karı koca küpeşteye dayandı - lar. Sermed elini İclâlin omuzu- na etti. Mümkün olabildiği kadar mes'ud, sırtına akşamın siyah har-, iyesini çeken İstanbulu kısa zaman sonra dönmek ümitleri-| le seyrediyorlardı: — Mes'ud musun İclâl? Genç kadın saadetin bütün am- pulleri içinde yanan gözlerini ko- casına çevirdi: — Çok, pek çok Sermedi Sermed karısını göğsüne bastır- için ebediyen kaybolmuş bir ü - mittin. Bir çok defalar söyledim (Arkası var) — | | -3 rük senevi 35.000 İngiliz lirası tue tarında para istemesidir. Halbuki Hitler bunu verdirmemiştir. Eg- ki #mparatora ancak senede 84 İngiliz lirası gönderilmesine mü- saade etmiştir. h Eski imparatorun bütçesine gö- re kendisine gönderilen bu pı man yarısını hayat arkadaşı o Prenses için sarfetmektedir. Halbuki eski imparatorun dım etmek, bakmak mecburiye tinde olduğu prensler, pret yoktur. Almanyanın hükümdar ilesi olan Hobenzolern haneda nından 49 kişiye bakması Jâzır imiş!.. Onuncu Vilhelm bu hane- danın reişidir. Fakat — Kayserin malı mülkü yalnız Almanyada bi taklığı emlâkten, çiftliklerden barel değildir. Pek çok kı; hisse senetleri vardır. Yab bankalarla alış verişi vardır. O « ralardan da kendisine paralar gel- mektedir. Yalnız bunun miktar belli değildir. Kayser eskidenbe- Ti tasarruf meraklısı, az para fetmeği sever bir adam olduğu çin biriktirdiği paralar olsa g rektir. Bir kere Almanyada Fıkara « perver cemiyetlerinden birisi Ho- landadaki eski imparatora bir mektup göndererek babası h te ölen çocuklara yardım için toplanan ianeye iştirak etmesini Ticâ etmiştir, yani para İstemiş- tir. Eski imparator namına bun bir çek yollanmış ve şöyle den « «İmparatorun muhtaçlara yar dım için ayırmış olduğu para çok- tan bitmiştir. Fakat imparator emirleri mucibince kendilerinin bir resmi zarf içinde tarafınıza gönderilmiştir.. « Bunu bir İngiliz gazetesi yazı- yor ve Kayzerin kimseye para- vermediğini göstermektedir. Çocuklarımızın Kabiliyetleri mek lâzımdır; Bu çocukta azi karar ve sebat vardır. Fakat Ğ ha ziyade heyecana kapılmak is- tidadındadır. Dostluğa ehemmi .yet verir. Fakat onu yalnız şeh - Tin her vakit değişen h a. gürültülü, çeşid çeşid renkli yat aldatabilir. Böyle istikbalde ne olabilirler?.. Bunla- rın büyük istidatları vardır: İyi bir aktör olarak sahne hayatın - da şöhret kazanabilirler, Sosleri ile de şöhret kazanırlar, Güzi şarkılar okuyarak birer artist o- labilirler. Kalabalık kendilerini de dinletmek mera kında oldukları için bunlar gide iyi bir hatib mükemmel b konferanscı olabilirler. Fakat ni zamanda bunların para - ne de istidatları vardır. Yukarı - da dendiği gibi en ziyade zihni İş lerden zevk duyacakları için m selâ para hesabı böyleleri —i pek kârlı bir iş olabilir. Fakat diğeri öyle değil (1) mu- maralı çocuk beden itibarile vetli olduğunu belli ediyor. Eğer iki oğlunuz var da bu ç cuklara benziyorlarsa dikkat diniz ki birinin yapmağa müstı olduğu işleri diğerine yesiniz. Bunların tahsi! ve terbi- yeleri birbirinden farklı o besbelli. Ziraat memleketi olan ve toprağa bağlı yerlerde çocı bu istidat ve kabiliyetini Gök iütüiea dir kaşfiyeti

Bu sayıdan diğer sayfalar: