28 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

28 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Artık Bitaraf Kalmıyacak İşte Amerikalılar Bütün Bu İhtimalleri Hesab Ediyorlarmış! vrupada bir harb çıkarsa Amerika buna seyirci ka - lacak değildir. Gerek Fran- saya ve gerek İngiltereye tayya reler yapılarak gönderildiği gibi buna devam edilecektir. Bu tak- dirde Amerikanın Avrupa harbin- de bitaraf kalamıyacaktır. Amerikalılar ergeç bir harb çı- kacağına hükmediyorlar. Amerikalıların çoğu bugün an- cak pek az bir zaman için harbin önüne geçilebileceği kanaatinde - lursa Amerikanın buna karşı ala- cağı vaziyet ne olacak? Bundan birkaç ay evveline ge- linciye kadar bu meseleye cevab dirler. Avrupada yeniden bir harb o- vermek Amerikalılar için kolaydı: Amerika tamamile bitaraf kalacak dünyanın başka taraflarında ko- pacak bir kıyamete karışmıyacak diyorlardı ve Hattı hareketlerini buna göre tanzim ediyorlardı. Bitaraflık kanunu bu endişeden ileri gelmiştir. Halbukı son za - manlarda Amerikalılar bitaraflık kanununu yeniden gözden geçi - rerek başka bir şekil bulmayı dü- şünüyorlar. Çünkü bitaraflık ka- nunu Amerikayı dünyanın başka yerlerinden tecrid ediyor. Böyle Az Kalsın Kral Olacakmış | l | | Son sistem bir Alman bombardıman tayyaresi tecrid edilmiş olmak Amerikalı- ların kendi menfaatleri aleyhine olduğu anlaşılıyor. Avrupada bir harb çıkar da A- merika bitaraf kalmak istese bile acaba sonuna kadar bunu devam | ettirmek kabil olacak mıdır?. Tayyarecilik bugün öyle ilerledi ki Avrupa kıt'asından uçacak tay- yarelerin giderek Kanadaya bom- | ba atmaları artık imkânsız görül- müyor. Aradaki koca Bahrimuhi- tiatlasi geçilmez gibi değildir. Ka- | nada bombardıman edilirse acaba bitişik komşu Amerika hükümet- leri bir bahane ile neden taarruza uğramasın?. Amerikalılar bu - ihtimallerde daha ileriye gidiyorlar ve faraza diyorlar, Avrupada 914-918 harbi gibi büyük bir harb çıktı. Netice geçen seferki gibi olmıyarak bu defa Almanlar tamamile galib ge- lecek olurlarsa acaba Avrupadaki zaler ile mi kalacaklar, yoksa göz- lerini dünyanın başka taraflarına mı çevireceklerdir? Amerikalıların çoğu bu suale cevab verirken herhalde Avrupa harbinde Amerikanın tehlikeden uzak kalmıyacağını düşünüyor - lar ve böyle bir bal olursa Ameri- ka kıt'asında kendileri için yerle- şecek daha başka yerler arıyacak- lardır. Almanların yerleşmek istiye - cekleri ve tabil servetlerinden is- tifadeyi düşünecekleri yerler sı- Tasile şunlardır! Meksika/ Brezil- Koca Atlas Okyanosunu Aşmak Alman Tayyareleri İçin İştenBile Sayılmıyacak | — Kurtar benit, | iııoı-—ıım—aı-—ı—ı.—.ı yer, | Doktor Villar müymüna, kanın pıh- | BİR AMERİKALI ALİMİN TECRÜBELERİ eshur fiziyalijislerden Rofl Vil- lar, çok sevdiği Sam adlı - bir maymunun tenetfüs cihasların- den rahatar olduğunu görür. Zayallı Samcığım! der, Seni kurlar- mak için bir ümidim var: O da, bir gün dnsanların selimetine — yarıyacak bir tecrübeyi senin üzerinde tatbik etmek. Bam, tabil bu sözleri anlamıyor, An- | Tamış olsa da insanlığın selâmetinden '#ona ne.. Gittikçe artan hararetin tesiri- | le büyüyen gözlerile sahibine melül | melâl bakıyor. Sankiı Demek istiyor. Az sonra vücudüne tılaşmasına mâni olmak için Nütrat dö Sodlum şırınza ediyor ve sıfırdan son- ra 14 derece soğuk bir odaya koyuyor. Maymunun nefesi kesiliyor, kendin- den geçiyor, tpkı bir ölü gibi yalıyor. Bir hafla sonra soğuk odadan çıka- rılıyor. Donmuş bir et parçası halinde. © kadar serileşmiş ki bir odundan far- ka yök. Fakal Profesör, Samın ölüne- diğine kanl.. — Sen ölmedin Sam... Sadece 80 - Kuktan sertleşiin. Eğer, 5.8 derece s0- Buk bir yerde bulunsaydın bir. daha gözlerini açamıyacaktın.. Doktor. Villar, maymunu yavaş ya- vaş isliyer ve onu canlandırıyor.; Bam, wzua bir uykudan kalktığını san- nediyor. Bronşları ve ölğerleri verem | basillerinden kartulduğu için rahat ra- hat nefes aliyor. Koh basilleri soğu- ia tahammül edemez, ölürler. Veremin, dondurma usulile tedavisi me vakli müyesser olacak?. BİR BAŞKA TECRÜBE DAHA.. Doktor Vüların maymun üzerinde fatbik ettiği bu tecrübeyi, Kaliforniya Üniversileri Profesörlerinden Doktor Korniş Lazar adlı bir köpek üzerinde Gatbik etmiş. Dekter Kornişin meltodu büsbülün Başka: Lazarı, azolla dondurulmuş bir | odaya kapatmıştır. Köpek, yavaş ya- vaş nelesi kesilmiş, düymüştür. Bir gün sonra kalbi durmuştur. Koralı, — köneği canlandırmak için | kan şırıngaları yapmıştır. Köpek kı- muldanmıya, kalbi çarpauya, — reeleri denetfüse başlamıştır. Ölümlünden iki AY sonra havlamıya, dolaşmıya baş - görüyoruz:; Üstübaşı . hurpani, kendini ka- | a5k mıf, İK Â nsan onun haline, tavrına | yanmıştı. Çünkü bana ilk defa on- bakıp da «iyi ve zararsız bir | dan Lahsedenler, iyi bir aile ev- adamdır» diyemezdi. Zaten insanları göcünüşlerinden tanı - mak ne zaman mümkün olmüş- tur?, Onun şimdiki halini şöyle lâdı ve yüksek tahsil görmüş bir adam olduğunu söylediler, İşte bende merak uyandıran budur, A- caba, hangi bilinmez sebebler bu | adamı bu derece düşürdü? — Bir Başka bir keder mi?. Vaktile İstanbul'da 'ya ve Arjantin. O zaman artık A- merika Amerikalılarındır!. gek- lindeki meşhur kalde nerede ka- lacak?. Amerikalılar şimdi şöyle Krallar dayısının Bulgar Kralı ola- Geçen Bir maması üzerine Bulgar prensliğine veçilen eski Kral Ferdinand — Mesele animarkalı Prens Valdema- rın ölümü Avrupa güzete - lerinde geçmiş senelere ai Birçok hatıraların canlanmasına vesile oldu. Prens 1858 de doğmuş olduğuna göre seksen yaşlarında | demekti. Bu Prense Avrupanın Tayısı derlerdi. Çünkü bugünkü Avrupanın hükümdar silclerin - den pek çoğu ile akrabalığı olan Prens Valdemar İngiltere Kralı- am da büyük dayısıdır. Prens Valdemar eski Osmanlı imparatorluğunun Avrupa ile mü- | masebatına taallük eden bir mesele- de de ijmi unutulmuyacak siyasi şahsiyetlerden olmuştur. -Yunan Krolı birinci Yorgi - şimdiki Kra- lan büyük babası - Danimarka Kral hanedanına mensub bir Prens | Geçenlerde ölen Prens Valde- marın küçüğü olan Core veya Yor- gi Yunanistana Kral olmuş,sonra (Devamı 7 inci sahifede) — Üzülme kocacığım. Ben ne tramvay altında kalırım, ne otamobile çarparım. Hiçbir şey olmam. Dedi, sonra daha çok-şenlendi, kocasının boy- nuna sarıldı: — Baksana benim gözlerime şeytan hiçbir şeyler olmaz... Diye kocasını güldürmeğe, barıştırmağa çalıştı: — Haydi bir gülücük yap bakayım., Bir gü - lücük! Ve ince, kadın ellerine örnek parmaklarile Fa- Zıl'ın yüzünü karıştırdı, karıştırdı ve gerçekten Pa- zl'ı güldürdü. Fazıl: — Amma bir daha geç kalmıyacaksın. En çok '€n çok on sekizde eve geleceksin. Derken, o da yeni bir gönül zaferi kazanmış kahraman gibi dilinin ucu ile: — Peki kocacığım. Dediğini yaparım. Diyor ve sözüne ekliyordu: — Haydi yemeğe gidelim! ON ÜÇ TELEFON Bana düşünüyorlar: Amerikalıların başka kıt'alarda olup biten şeylere karışmamaları kâfi değil. Başka yerlerdekilerin de“Amerikâa kıt'asına girip yer - leşmek istemekton vazgeçmeleri 1âzımdır, Mademki Amerikaye ge- lerek yerleşmek istiyenler vardır, © halde Amerikalılar da mukabil müdalfaa tedbirlerini almalı!. Amerikalılar bilhassa tayyare yapıyorlar. Bunu da havadan ken- dilerine edilmesi muhtemel taar- ruzlara karşı koyacak müdafaa si- lâbı olarak yapıyorlar. Diğer taraftan Avrupada İngil- tere ile Fransanın arasındaki teş- rik ciheti de Amerikalıları alâka- dar ediyor. İngiltere ile Fransa - nin müşterek kuvvetleri Avrupa- da en müessir rolü oynıyacaklar - dır. İngiliz donanması ve Fransız ordusu müstakbel Avrupa har - binde böyle müessir bir rol oy- narken Amerikayı da müdafaa et- miş olacaktır; diyorlar. — Sabahleyin erkenden mi?, — Evet, dokuzda filân... — Çıkarken hiçbir şey söylemedi mi?. — Hayır.. Fazıl birden telefonu kapattı. Kızmıştı. Sinir- den eli ağı titriyordu. Kendi kendisine söylendi: — Nerede bu kadın yine?, Bıktım bunun sokağından! Ve düşündükçe içerliyordu: — Gece, bana hastayım, kırıklığım var... di - Tamıştır. Fakat tamamile kendine ge- | Tememiş, ve bu ölüm yolculuğundan kalan garib bir ürkekliği mahafara et- aiştir. İnsanların ölümle mücadeleleri ne vaklt başlıyacak?. Belki yarın,, Belki de yarından da- ha evvel, Bir ameliyat masası üzerin- de saailerce cansır durarak — soğuyan bir İnsan yeniden canlandırılmışlır. Bir çok urımgalarla, bu cesede hayal ver- ah İusanlar, yavaş yavaş ölüme karşı Koymaya, ölmek çarelerini bulmıya ca- hiyorlar. Acaba muvaffak olabilecek - ler mi?, Muvaffak olurlarsa dünyanın hali me olacak?, pıp koyvermiş, sarhoş, eline avu- cuna geçeni, içkiye veren, dost « | larını, ahbablarını de kendine ben- | ziyenlerden seçen, onlarla da as- | la samimi olmıyan mesnedsiz, ga- yesiz, hedefsiz sadece, nasıl olursa olsun <gün geçirmek: için yaşı- yan, daha doğrusu, yaşamanın Manasını: «nefes alıp vermek» di- ye kabul ederek gövdesini sürük- leyip giden bir adam... Onu bir tesadüf bana tanıttı. Nedense benden çok - hoşlandı. Bende de bu adamın hâyatını öğ- | renmek hususunda bir merak u- Yoksa sadece irade zâfı mı?.. Bu- nu anlamak, öğrenmek isteğine kapıldım. * Onu dinliyorum; ânlatiyor: «— Tahsil hayatımı, daima, o- kuduğum mektebin en çalışkan talebesi olarak bitirdim. Kuvvetli bir irade ve sarsılmaz bir imanla hayata atıldım. Ben gençliğimde çok sakin ve herkese karşı mülte- fit bir adamdım. En büyük endi- şem kimseyi görüştüğüm, konuş- tuğum, iş ve vazife bakımından | temas etmek mecburiyetinde ol- Ab ve Hayat fışkıran çağlıyanların.. Hazsas ince / ruhundan kopan Yine o yedi günün içindeydi. Fazıl, yurttan eve telefon etti. Karşısına hizmetçi çıktı. — Güney yok mu? — Yok bayım.. — Neredet pordu. Sabahleyin ben çıkar çıkmaz, arkamdan nee reye gider?, Bana da hiçbir yere gideceğini söyle- he Sonra, odadan içeriye bir asistan geldi, ona dal- dı. Telefon öyküsünü unuttu. IYOSMA — Ne vakit çıktı? — Siz çıktınız, o da arkanızdan çıktı. Yazan: ETEM İZZET BENİCE —a Fakat, o çıkar çıkmaz yine telefonu açtı. Yine karşısına hizmetçi çıktı: — Güney gelmedi mi?. — Gelmedi.. Fazil bu kez de telefonu çattadak kapattı. Ken- di kendisine söyleniyordu: — Güzel kadın. Çok iyi kadın. Beni çok seven kadın. Ben de onu çok seviyorum. Bir dediğini iki yapmıyorum. Fakat, bu sokağına; gezginciliğine da- yanamıyorum. Gezmeyi, sokaklan eve girmemeyi çok seviyor. Ve kötü bir şüphe zihnini kurcalıyordu: — Acaba benim üstüme bir başkasile de sevi- şiyor mu?, Ve birden bu kuşkuyu kafasının içinden kovu- yordu: — İmkânı yok. Bunu aklıma bile getirmemeli- yim. Beni çıldırasıya seviyor. Biribirimize karsı o- ni eli e D ae ae egi ee llli DA z Bülbüllerin 'yuva kurduğu şairane ülkelerin. Şiirin, aşkın, musikinin terennüm ettiği güzel şarkın YAŞASIN AŞK... ABDÜLVEHAB 'in en son zafer âbidesidir. Pek yakında SÜMER ve TAKSİM sinemalarında | duğum şahısları, sert bir tavır ve- ya tartısız, ölçüsüz bir kelime ile incitmek ve gönül kırmaklı. Bun- ! dan kaçınmak, sakınmak için çok sakin ve sessiz, amma lüzumun- dan çok fazla halim, selim bir in- san olmuştum. Ve.. bu görüş, dü- şünce ve imanla hayata, vazifeye atıldım. Fakat.. Fakat, böyle bir insana hayatın aman vermez bir düşman oldu- Rgunu çok geçmeden anladım. İlk aldığım vazifede beraber ça- lıştığım insanlar, beni bu sessiz, | bu sakin adamı yavaş yavaş o ka- | dar ezmeğe, hiçe saymağa başla - lan aşkımıza araya herhangi bir güvensizliğin gir- Mmesini yasak edecek kadar kuvvetlidir. Onun ka. rakterine, sağlam moralına inanıyorum. Ve bu düşündüklerini perkitiyordu; — O, dünyanın en inanılacak kadı: belki, yine terziye filân gitmiştir. Öğleye yemeğe döner. Ve yine bir hayal gözlerinin önünden akıp geçti: — Belki öğle yemeğine beni çağıracak, yeni ur- balarile âofrada karşılıyacak.. Bu hayal, bu teselli onu avuttu ve bu avunma- nah tatlılığı içinde düşüne düşüne vizitalarına gitti. Saat on iki oldu. On İki buçuk oldu.. On üç oldu!. Doktorun -yüreğine bir sızı düştü. Kalbinden çıkan kırmızı kan damarı sanki burkuluyor ve bu burkuntu bir yara acısı gibi bütün sinirlerine ya- yılıyordu. İçinde bir ezginlik, tesellisizlik, kuskanma ile kızma arasında bir deprenme vardı. Telefonu yine açtı, yine karşısına hizmetçi çık- tı. Yine o konuşmalar ve yine telefonun o kapanışı oldu: — Güney gelmedi mi?, — Ne Erkek, Ne Kadın!.. dılar ki, bu hal beni bu yumuştk hüviyetimden ük defa biraz S0? rılmağa mecbur etti. Fakat bu hâl işimden çıkarılmama sebeb oldu. Başka bir yere gittim. Başka bif vazite aldım. Hani: «Nereye BÜ sen okka dört yüz dirhemdir'» df ye eski bir söz vardır. Her yerdt ayni hal ve ayni insaniar... Evet, ayni iş veya alle muhi € tinde tomas edilen bütün şahifr lar, arkadaşlar, dostlar, yarıvol kürlar hep kötü kişiler, kötü İW sanlar değildir. Fakat, içleri bir, iki tane «mikrobe bulunsa bi? © muhitte, sizin manevt şah” iyetinisi lekelemeğe, gözden dÜ” şürmeğe, «suyu geliren vaziyetif” de birkaç fiskosla «d€f” mevküne sokmağı mif vaffak olurlar. Dedikodu insan —topluluğunu ciğerlerini yiyerek gıdalanan mal bir hastaliktır. - Kendi herkesten üstün ve herşeyi yâF nız kendi menfaati zaviyesindef; ,gören hoyratlar da heyeti içtimi iyeyi kemiren birer mıkrobdurw( Suya sabuna dokunmadan, ketf iş ve vazifesile meşgul olarak dW ima ima dürüst ve faziletli yağf mayı kendine şiar edinmiş #i insanlar bu iğrenç hastalığın V" bu mikroblarım kurkanı olmui” lardır. Bu hakikati anladıktan sonf çok sert, aksi, hattâ Nemrud adam oldum. Sesi daima yül (Devamı 7 #nci sahifedik, Radyo Program Ankara Radyosi! BUGÜN 1825 Müzik (Dana - 19 Konuşma (Türkiye pastası). 1345 Türk müziği Çaalk musikli Tanburacı Osman Pehlivun). Sadi V ver Atamanın İştirakile, ğ 1935 Türk müsiği (İncesaz Cai Mahayyer). . 20 Ajar.s, meteoroloji haberleri, *?" 20.15 Türk müziği. Çalanları Vecihe, Roşat Erer, Okuyanlar; Mustafa Çağlar, Mf Tokgüz. 2— Haşln Be - Bestenizür çarki ” Bt borsası Ulat), getl Kam, Cevdel Kozan, 1— Bestenigâr peşrevi, — Balihaddin - Eviç çarkı « 4— Reşat Erer - Keman taksintk | Ö Acem aşiran şarkı - Dinle # kurumu). $ 2LIS Esham, tahvillt, — kambi' Bukut borsası (rlat), ' 21,30 Müzik (Radyo orkestrası *

Bu sayıdan diğer sayfalar: