24 Mart 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

24 Mart 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası : 65 Yozan: Rahmi YAĞIZ Osmanlı İmparatorluğunda İlk Türk Casus Kadını İlk Osmanlı Entellicens Servisinde Meleğin Mühim Bir Rolü Ol&du Genç kadın kendi teşebbüsü ile © zamâna kadar mevcud olmıyan bir mesleğin temelini kuruyor, Os- manlı imparatorluğunda ilk defa casusluk mesleğine intisab etmek hevesile harekette bulunan ilk Türk kadını teşkil ediyordu: O zamanlar bir doktor elile ka- rargâhi umumi istihbarat şube - Bine mülhak sivil casus teşkilâtı şeklinde tedvir edilen bu servisde Meleğ'in mühim bir rölü vardı. Genç kadın hakikaten bir sefa- Tet kâtibinin kızı ve bir şehid yüz başının dul karısıydı. Ve.. ilk Os- manlı Entellicens Servisinde vazi- fe almakla maceraperest ruhunu fatmin, bir taraftan da bu mesle- ğin bol ve kandırıcı servetinden istifade ediyordu. Meleğ'in o gece Ayarpaşa'da bu- lunması Davust'u tetkik veya İtti- had ve Terakki ricalinin himaye ettiği gözel delikanlı hakkındaki şüphelerden ileri gelmiyordu. Karatgihı umumi istihbarat şu- besine bir hafta evvel bir ihbar yapılmış, bunda, o zaman İstan- bulda.bulunan bitaraf hükümet | sefaretlerinden birinde papaslık | eden bir Yunanlı'nın yerli Rum - ları isyana teşvik etmek için se- fzret vasıtasile getirttiği silâhları dağıttığını, bu adamın Ayaspaşa semtinde oturduğu, geceleri ya- nına gelip gidenlerden evinin ko- layea tesbiti mümkün bulunduğu lâve edilmişti. Doktor Metecer, bu tetkike zekl ve konpetan bulduğu Meleği me- mür etmiş. genç kadın da sevine sevine vazifesine koşmuştu. İlk iki gün yaptığı tetkikat, A- yâspaşada, mezatlık civarında kı- lık değiştire değiştire devam et - tiği gözetleme Müsbet bir netlce vermemiş, zaten o civarda Cihan- gire bakan sırtlar üzerinde mev- cud.bir iki ahşab evde ihtiyar e- dilen sefaret papazının ikametine delâlet edecek bir ize tesadüf et- memişti. Son gece geç vakte kadar orada lan Melek, gece yarısından son- va mezarlık duyarı dibinde otu- rürken uzaktan gelen Davusta te- sadüf etmiş, bu adamın mevzuu bahis föyan müşevviki papazla a- lâkasını tahmin ederek ona karşı | yorgun ve zavallı bir kadın tavrı- ni takınmış, sonta iç bildiğimiz şekle dökülmüştü. Osmanlı umumi — karargâhının “ noksan istihbarat servisi Meleğin beceriksiz ellerine vazife verirken bunun kadın olduğunu, görgüsüz. genç ve az bilgili bulunduğu ci No.BB dtök D Neticeye Doğru.. Evlenemezsiniz; çünkü — kurdeşsiniz!> Şekib Sinanın ölümünden bir hafta sonra.. Meral Sermedin e - vine geldi. Sermed bu ziyareti bekliyordu. Ayni şeyi de Meral Sermedden.. Meralin kararı daha sür'atli ve-| rilmişti. Sermed tereddüd içeri - sinde bocaladığından, kendisine bırakılan mektub muhteviyatına göre, nasıl hareket edeceğine daha| — karar vermemiş günlerin biraz hetle her kadın gibi mantık ve | şuurdan ziyade hislerile hareket edeceğini hesaba katmayışı mnale-| sef bu işte istifde — yerine zarar * tevlid etmiş, Melek isyancı pspazı' ararken en mü!hiş İngiliz casusu- nun eline düşmüş, genç, hariku - lâde güzel, eşsiz zeki olan Davus- tun elemanları arasına farkında olmadan katılmıştı. Ve.. Bu işde muhakkak olan bir. taraf da Meloğin Davust tarafın- dan kendi emellerinin aksine kul- lanılışı oluyordu. İkisi de yorgun bulunan İn, casusu ile Türk istihbarat memu- resi derin uykuyla sabahı' buldu- lar. Saat 12 ye doğru Davust göz- lerini açtı. Bileğindeki saate 'baktı, söylen- di: — 12 ye 20 var... Lüzumu ka « dar, hatta fazla bile uyumuşum! Sonra kalktı, karyolanın için- de oturdu, gerindi, başucunda dü- ran bir zil bitonına bastı. İki daki- ka geçmeden kapı vuruldu. 'De - Hikanlı seslendi: — Gelt İçeriye genç casusun — Rum hizmetçisi kıvırcık saçlı Hıristo girdi. Delikanlının karyolasına bir kaç adım yaklaştı, durdu. Bir re- veransla efendisine sordu: — Sabahlar hayrolsun kapiten emriniz! (Devamı var) MARCO POLO (5 tnci sayfadan devam) Bunlar çök garib giyinmişlerdi.| Ayaklarında kırmızı deri çizme- ler, başlarında samur ki pılmiş kalpaklar ” vardı. Çehrele- rinin rengi ayva sarısı gibi İdi İtalyanca kelimelere bir takım an- laşılmaz kelimeler karıştırarak meramlarını anlatmıya çalışıyor- lardı. Venedikliler birşey ânlamı- yorlar, hayretle yüzlerine bakıyor- Jarrdı. Yalnız bir kelime — dikkat nazarlarını çekiyordu: B — Polo!... Biz Polo!... Polo mu?... Buna imkân v maydı? Bu limon sarısı renkli a - damların Venedikli Polo'lar ol - madığı muhakkaktı. Az sonra. arkadan birçok bey- girlerin geldiği görüldü. Sarı renk- H adamlar yükleri indirdiler, san- dıkları açtılar. Gümüş ve altın meli ipek kumaş topları, mavi porselenler, fildişi heykeller, ye- şim, fildişi ve sedef biblolar, tür- lü türlü baharlar, kokular: Biber, tarçın, zencefil, misket. günlük, amber, misk ve buna benzer daha birçok kıymetli ve nacir şeyler.. Bu servet karşısında gelenlerin Polo'lar olduğuna kansat getirdi- ler. Polo'lar; —yitmi sene Kubilüy hanın sarayında kaldıklarını, çok hürmet ve ikram gördüklerini an-| Tattılar. MARKO, BİZE BİR YALAN DAHA SÖYLER MİSİN?. Marko ahlatıyordu: — Büyük Mogol İmparatorluğu| © kadar büyüktür kü bir bağtan bir başa beygirle ancak Üç senede irkten ya- Yazan: Nusret Safa COŞKUN - daha geçmesini, asabının biraz da-| ha yatışmasını bekliyor, salim bir| kafa ile en doğru neticeye var - mak için mütemadiyen düşünü - yor, düşünüyordu. Bu yüzden Meralle hemen her gün konuştuğu halde, Şekib Si - nanın biraktığı mektubun muh - teviyatına ald hiçbir şey konüş mamıştı. Meral da bir şey söyle » memişti. Henüz daha taze bir acı içindey-| di. Lâkin Sermedi tereddüde sev-| keden bu sebeb değildi. O hâlâ Şekib Sinanın mektubunda yazı- lanlardan hengisini tercih edece- #ini düşünüyordu. Meralle evlen- se türlü dedikodu yapılacaktı. Bu 4 Va B 2 y Bgidilebil Payıtahtında on iki mahalle, her mahallede on iki bin €v vardır. — Evlerin her birinde 10-40 kişi yaşar. Şehrin ortasında geçen nehrin üzerine 12 bin taş köprü atılmıştır. — Ey sonra Marko?.. — Sonram... Kışın, mermer ve altından yapılmış bir sarayda, ya-| zın da bambu ağacı ve ipekle ö - rülmüş bir köşkte oturan büyük hükümdarlar tanıştım. Hükümdarın — 5,000 fili, kısrağı var. Biz Çagtay diyarında neler gör-) dük, neler öğrendik.. Yıldızlara bakmeadan çelik bir iğne ile (pusla) olacak) yollarını buluyorlar, ki- tabları el ile yazmıyorlar. Madent| harflerle- basıyorlar,, Mektublar, İmparatorluğun bir köşesinden ö- bür köşesine — kısa bir zamanda götürülüp getiriliyor. Yüz binden| fazla posta tatarı var, Bazı hava - lide, isınmak için ocaklarda odun| değil, yerden çıkardıkları siyah taşları (maden kömürü) yakıyor- lar, — Taşları mı yakıyorlar! Olacak| şey değil bu, Marko... Yalan söy- lüyorsun, ulay ediyorsun bizimle!, — Bilikis, hakikati söylüyo - rum... ; 10,000 * Markopolo, servet ve ihtişam içinde yaşıyordu. Venediklilerle Ceneveliler arasında harb çıktı, esir oldu. Hapis edildi. Bu sırada hatıralarını yazdı. Altı sene sonra| Venediğe geldi, az sonra has - talandı, öldü. dedikodu dünyanın bir ucuna kaç- | salar yine peşi sıra gelecekti. Herkes neler demiyecekti ki?.. Belki de Şekip Sinanın intiha- rını bu sebebe bağlıyacaklardı. Meral için kocası — ölür ölmez genç hukuk müşavirine vardı, ken- 1 için de, adamcağızın daha et- leri çürümeden karısmı aldı, eve velden de aralarında bir şeyler olmalı! diyeceklerdi. Bu izdivöcın tarihi nekadar ge- rilere atılsa bu sözler söylenecek, türlü dedikodular yapılacaktı. Meralle evlenmek!.. Bu fena olmıyacaktı. Lükin yü- zünün korkunç çirkinliği aklına geliyor, kendisini Merale yakış - tıramıyordu. Merale, Şekib Sinandan kalan para ile bir kenara çekilerek mün-, . (4 üncü sayfadan devam) bi diğer devletlerin de hududları böyledir.» . — Vaziyeti tetkik eden bazıların- ca düşünüldüğüne göre Lehistan, Romanya ve Yugoslavya kendi ralarında bir askeri birleşme vü- cüde getireceklerdir. Rusya da buna zimni surette müzaheret gös-| terecektir. Bu suretle Almanya" - 'fin şarka doğru hareketine karşı konacaktır. Deyli Ekspres gazetesi Hitler'in hududların dalma değişebilece - lan sözünü naklederek 'e ettikten sonra «Kav: gam> da 754 üncü sahifeye gele - Tek şunu alıyor: «Alman milletinin siyasi vasi - yetnamesi şudur: Avrupa kit'a- sında iki kuvvetli devletin birden vücud bulmasına asla meydan vermemek.» Almanya'nın hududlarında i - kinci bir askeri devletin vücude gelmesi için vukubulbecak herhan- gi bir teşebbüse Almanya'ya bir taarruzdur. Böyle bir devletin vü- €ud bulmasına mâni olmak için her vasıtaya müracaat etmek ise yalnız hak değil, ayni zamanda vazifedir. İcab ederse silâh kul- lanarak buna mâni olmalıdır. E- ğer bu devlet daha evvel vücude | gelmiş ise onu yıkmak lâzım gelir. İşte Çekoslovakya'nın başına ge- Jen budur. Hitler'in şarkt Avrupa'da ikti- sadi bir zafer Ile iktifa edeceğine dair olan fikirler de «Kavgam» kitabının 158 inci sahifesinde ise sulhdan ayrılmıyarak iktısadi bir zafer elde edileceği sözlerinin ma- nasız olduğunu söylemektedir. Hitler'in takib ettiği politikanın anahtarı ise kitabının 129 ve 463 Üüncü sahifelerinde şöyle izah e - dilmiş: Zamanı gelince düşmeni intihab ediniz. Onun komşularile | dost olunuz. Ondan sonra tehli - keyi göze almaktan çokinmeyi - Niz!», Deyli Ekspres'in cenubi Afri - ka'daki muhabirinden gönderilen bir telgrafa göre Alman'lar Af « rika'nın © taraflarında de yerleş- mek için teşebbüslere girişmiş - lerdir. Müuhabirin bildiridiğine göre ce- nubi Afrika döminyonu Londra » ya geçen cuma günü bir telgraf göndererek, Almanya hüküme - tinin bir müracaatini bildirmiş « tir. Buna göre Alman hükümeti Afrika'nın cenubu - garbisindeki araziye gidecek olan Alman mu- hacirlerine kolaylık gösterilmesi. ni istemektedir. Afrika'nın cenu - bu garbisi Umumi harbden evvel Alman'ların müstemlekesi — idi. Harbden sonra burası İngiliz'lere Bgeçmiş ve cenubi Afrika'daki ae giliz dominyonu buranın Almı lara iadesine kat'iyyen razı ol - mıyacağını bildirmi; Cenubt Afrika hükümeti Baş- vekili General Hertzog parlâmen- 'toda buna dair söz söyliyerek de- miştir ki: — Alman hükümeti cenubu garbi Afrika'da muhacirlerin gel- zevi bir hayat yaşamak.. Cacib bir| fikir. Fakat ağır.. | Sermed kalabalık hir şehirde çalışamazdı. Tenba yerlerde, hukukçulüğu e- vini' geçindiremezdi. Meralin ge- lirile yaşamak.. Bunu nefsine ye- diremiyordu. Biuallim olmak en güzel yoldu. Lâkin çocuklar bu korkunç su- rat karşısında tiksinmez, masum bir çocukluk tezahürile alay et - mezler miydi' Yüzünü her zamanki gibi sarsa..! Hayır, hayır., İnsan içine kariş- | madan -çalışmalıydı!.. Herkesin acımasınaı, merhame- tine tahammülü yoktu. Tercümeler yâpmağı düşündü. Lisanı kuvvetli değildi. Çıldıracaktı.. Şekib Sinanın vefatile (......) de işler her halde başka bir şirkete devredilecek, vazifesi bilecekti. (Devamı var) Hitler'in Istedikleri | Muk Tahakkuk Ediyor mesine karşı mârti olan kanunlar- dan şikâyet eti Alman notası bütün cenubi Af- rika'daki İngiliz'ler üzerinde fona bir tesir bırakmıştır. Gazeteler buna karşı şiddetli yazılar yaza« rak Almanya'nın cenubt Afrika- nn dahili işlerine neden karış - tığını soruyorlar. Geçenlerde cenubu garbi Afrika sahillerine 157 Alman gelmiş, bun- lar oraya yerleşmek için muhacit olarak geldikleresi söyleyince ce nubi Afrika hükümetinin memur- ları kendilerinin karaya çıkması- na müsaade etmemişlerdir. Bunun üzerine Alman muhacirleri geri dönerek Şarki Afrika'da Porte - kiz'lerin elinde bulunan - sahile gitmişlerdir. Alman hükümeti ce- nubi Afrika'daki İngiliz domin - yonuna gönderdiği notada işte bu 157 Alman'ın kabul edilmelerini istemektedir. Orta Avrupa'da gitgide nüfuz ve tesirini arttırmış olan Alman- ya'nın şimdiden sonra ne iş yap- mak istiyeceği ve Ukrayna mese- lesini ortaya çıkaracağını ileri sürenler olduğu gibi, Ukraynanın €n büyük parçasının Rusya'da ol- düğu için bu mesele bir kere or- taya çıkarsa Rusya'nın lâkayd ka- lamıyacağını söyliyenler de var- dır. Hulâsa bugünlerde Avrupa gazeteleri sütunlarında böyle ye- ni tahminlere çok yer veriyorlar. Fokat Avrupa işleri varken bir de Avrupa haricinde meseleler başgöstermektedir. Cenubi Afrika hükümetine Almanya'nın müra - eaati eski Alman müstemlekole - rine yeniden muhacir göndermek maksadının Alman'larca nasıl ta- kip edildiğini göstermektedir. Bu mesele ise bütnü İngiliz impara- torluğunu alâkadar edocektir. |aAskerlik İşleri | Selimiye tümen askerlik daire- sinden: ç 939 nisan celbinde 316 - 329 do- | Bumlularla 380 - 331 doğumlu pi- yadeler askerliklerini yapmak ü- zere çağırılacaklardır. Şubelerde toplanma günü 30 mart 939 dur. Bedeli nakdi 29 mart 939 akşam:na| kadar kabul edilecektir. * Yabancı Kadıköy askerlik şu- besinden: » 1 Nisan 939 celbi için 316 (da- hil) 380 (dahil) piyade erleri sevk edilecektir. 3 — Bedeli nakdi 29 mart 930 akşamına kadar alınır. 4 — Yabancı şubesinde kayıtlı olan bu erlerin toplanma gününde| şubeye gelmeleri bildirilir. * Kadıköy askerlik şubesinden: 1 — 316 doğumdan 330 (dahil) doğumuna kadar hiç askerlik et- memiş olan sağlam piyade islâm erleri 1 nisan 939 günü kıt'alarına sevkedileceklerdir. 2 — Şubede toplanma günü 30 mart 939 dur, ,3 — Bedel vereceklerin bedel- * Beyoğlu yerli askorlik şubesin- den: 1 — 8316 - 383 (dahil) doğumlu- lardan henüz muvazzaflık hizme-| fini yapmamış olan piyade, istihkâm. muhabere, nakliye ve mızrka sınıflarına — mensub erat derhal askere sevkedileceklerin - den 29 mart 939 sabahı şubede ha-i zır bulunmaları. 2 — Bunlardan nakdi bedel ver-i mek istiyenlerin bedelleri 28 m: 939 günü akşamına kadar kabul edileceği ilân olunur. l HALKEVLERİNDE I Beyoğlu Halkesvinden; * Cumartesi günü saat 16 da B - si profesörlerinden Mazhar Gök- nil tarafından eİleri deniz ticareti| hukukunun — seyri> mevzuunda mühim bir konferans verilecektir.İ(BİR MUHASİP ARANIYOR) ($ inci sayfadan devam) — Peygamberlerle ayazmanın alâkası ne? — Babalarımızdan, —dedeleri - mizden işittiğimize göre, çok eski bir zamanda, bir kış günü kırk peygamber, bu suda yıkanmışlar..| - Biraz evvel ayazmanın su - yunu içtiğinizi söylediniz, bunun ne faydası var?, ar: — Çoook!... dedi. Ve anlatma- Ha başladı: — Bu su, o kadar faydalı, o ka- dar şifalıdır ki, ondan birkaç yu- dum içtikten sonra, vücudünüz - deki bütün ağrılar, sızılar derhal kesilir. Artık! korkmayın, ne ba- Şınız ağrıyacak, ne dişleriniz sız- layacak ve ne de midenizden muz- tarib olacaksınız. Bütün derdler- den, ağrlardan kurtulacak, sıhhat ve zindelik kazanacaksınız. Şen ve neş'eli olacaksınız! * Şimdi ayazmanın önündeyiz. A- yazmanın etrafındaki tahminen on, on beş metre mutabbalık sa- ha tahta korkuluklarla çevrilmiş. | yüzlerce ziyaretçi korkulukların etrafını kuşatmışlar, içefiye gir- meğe çalışıyorlar.. Ayazmanın byr-! lunduğu yere gidebilmek için Rü- çük ve dar bir kapıdan — geçmek Tâzım. Kalabalığın arasından müşkü - lâtla geçerek, nihayet kapıdan gi- rTebildim. Dikkat ettim, şol ta - rafta, büyük bir masanın yanında yaşlı bir zat oturuyordu. Masa - nın Üzeri ince ve beyaz mumjarla dolu idi, İçeriye girenler evvelâ bu ihtiyardan birer, ikişer mum satın alıyarlar, sonra — ayazmaya giriyorlardı. Mumcuya soküldum, konuşma- Ba başladık: — Bu mumları niçin alıyorlar? — Buraya gelenlerir. ekserisinin| bir dileği vardır. Aldıkları mum- ları... İhtiyar; parmağı ile biraz İleri- deki duvarın yanında, birkaç ka- zığın üzerine tesbit edilmiş uzun bir tahtayı gösterdi: — İşte şu gördüğünüz tahtanın üstüne dikiyorlar ve eğer bir se- YENİ ESERLER Çocuk Esirgeme Kurumu genel merkezi tarafından çıkarılmakta olan (Çocuk) adlı derginin (130) sayısı çıkmıştır. Yurd yavrula - rının sağlık, sosyal kültürel du - Tumlarının inkişafına hizmet e« den bu kıymetli dergiyi çocuklara, çocuklu ana ve babalara tavsiye ederiz. Dünkü ve Bu kü Çeko « Slovs;ı 'Türk lisanile ük defa neşredilen bu eserin müellifi, Çeko-Slovakya- daki terakki ve inkişaf hareketle- Tile anün mukadderatırdan bah- setmektedir. Bu eserde: Çeko-Slo- vakya kaç yaşındadır? Bu ve bu- ma benzer birçok sorguların cevab-| larını bu kitabda bulmak kabil- dir. Bu eserin müellifi Dimitrij J. Toseviç Yugoslavyalı bir gazete- cidir. — Dilimizi iyi bilmektedir. Kendisi radyodü' (Atatürk ve ide- ali) mevzulu konferanslarile mem- lekeyimizde tanınmıştır. 1655-1656 da Türkiye ve İstanbul Geçmiş asırlarda memleketimi- ze gelmiş olan ecnebi seyyahların Türkiye üzerine yazdıkları eser - Jean de Theveno'nun Tüçkiye se- risle adı altında dilimize çevir - meğe başlamış olan Reşad Ekrem Koçu bu serinin 4 cü kitabı olan Jean de Theceno'nun Türkiye se- altında neşretmiştir. KLokman Hekimin (27) inci sayısı çıktı. Çok küymetli makaleler vardır, . Tepebaşında Şehir Tiyatrosu 4P addes Ayaima ; ' SERN —4 | | neye kadar dilekleri yerine getim — rilirse, gelecek sene, kırk peygam- — bere kırk mum getireceklerini va» dediyorlar. Mumcudan ayrılarak, mum di- kilen yere doğru yürüdüm. Dike kat ettim: — Herkes bir veya iki mum dikiyordu. Tahtanin üzerine kark mum sıralayana hiç tesadüf — etmedim. Bunun — üzerine kendi kendime şöyle düşündi — Bunlar ayazmayı ya ilk defa — ziyaret ediyorlar, veyahud - pey- gamberler tarafından dilekleri yes — rine getirilen kimse yok. ğ Ziyaretçiler mumları yakarak, — diktikten sonra, mukaddes ayaz- maya yaklaşıyorlardı. Bu sırada — , Meum dikilen tahtanın yanında du- ran adam da, bütün mumları sön- — dürüyor, sonra onları toplıyarak, bir sepete dolduruyordu. Ayazmada üç delikanlı teneke — maşrabalarla halka mukaddes su- dan veriyordu. Herkes birer, iki- şer maşrapa içtikten sonra, köşe- — | deki papazın elinde tuttuğu haçı | öpmek için ona yaklaşıyordu. Dışarıya — çıkabilmem için, iki tarafında yine tahta korkuluklar bulunan dar bir yoldan geçmem icab ediyordu. Yolun sağ tarafını beş altı kişi tutlmuştu, her birinin elinde bir'kutu vardı. Ziyaretçi « — lere birer sarı çiçek takdim edi- yorlar ve sonra içine para atma- ları için, ellerindeki kutuları ön- lara uzatıyorlardı. F Ben de herkes gibi bir sarı çi- çek aldıktan ve kutulara para at- ftıktan sonra nihayet dışarı çıktıni. * Bu seneye kadar diş ağrısı ne- dir Bilmiyordum. Bundan bir ay evvel bir gece, birdenbire azı dişe lerimden biri ağrımağa başladı. O gece bu dişimin ağrısından sa- baha kadar hiç uyuyamadım. Dür gece, bu dişim gene beni birkaç saat acılarla kıvrandırdı, Bugün bu yazıyı yazarken, g gün mukaddes ayazmaya gider - ken kendisile sokakla konuştu ğum yaşlı adamı — hatırladım ve kendi kendime söylendim: — İhtiyarın tavsiye ettiği âbr h yattan da içdim gene bu diş ağr sından kurtulamadım!. HİKÂYE: Azametli Oyuncaklar. (4 üncü sayfadan devam) — İşin fena tarafı, iş ve a$k © #im olan adam, kavgacı, kabada- yılık kafasında ve çok asabi mi- Zaçlı idi. Eğer bir şey sezerse iki- mizi de birden öldüreceğini bili- yordam. Fakat kadını şiddetle se« viyarum, — terkedemiyordum dü.. Bir gün canımı — müdafaa etmek mecburiyetinde — kalacağım ih « timalini — düşünerek bir edindim. Nitekim — döşündüğüm Bibi de oldu. Bu silâh — beni her kurtardı, hem de mahvetti. — Nasil oldu, anlatsana... cası nasıl anladı işi?.. — Bu gibi şeyler ilelebed gizli kapaklı kalır mi hiçi.. Bir gün bi yerde ikimizi bir arada silâhma davrandı. Can havlile daha el çabukluğu yaparak onu yere serdim. İnanın ki böyle olmasını iste mezdim, ne arkadaşırıın karısın sevmek, ne de onu — öldürmek... Fakat ne çare, Ne fayda... İste - mek veya istememekle iş bitmi - yor ki... Bizler, hayatın elinde | rer oyuncağız... O, bizi, ist tâbi olmaktan başka bir şey yapıı H miyoruz. Hepimizin dağları dev | Tecekmişiz gibi gurur ve | fimiz yardır. Azametli | Bu bir görünüş... Hakikatte Sahtbi ve neşriyatı idare eden Baş muharriri

Bu sayıdan diğer sayfalar: