25 Nisan 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

25 Nisan 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e HUA HLi —— IAM (—SON TEL AN 1039 l ZAFER KOLAY DEğİL I Bir Harb Çıkarsa Çok Uzayacakmış! Çünkü Taarruz Vasıtaları Kadar Müdafaa da Sağlâmdır Bir Alman Muharririnin Kitabı Bir hava taarruzu na karşı en çok korkan şehirlerden : Londra Imanyanın bugünkü askeri muharrirlerinden ve millt Amnuu neşriyat şubesini idare eden albay Förç bir kitab neşretmiş. Yeni gelen Avrupa ga- zetelerinde buna dair malümat var. Yarınki harb için bugünkü Al manların ne dodiklerini öğren - mek az faydalı olmasa gerektir. Albağ Förç'ün kitabında ileri sür- düğü esaslar birer birer şöyledir: 1 Bundan sonra harbe kolay kolay girişilmiyecektir. Becerik « sizlik, âcizlik ve saire gibi sebeb- ler bundan sonra hiçbir millet her hangi bir hârbe sürüklenecek de- Bildir. Milletler bundan sonra an- cak büyük büyük sebebler ve ga- yeler için döğüşeceklerdir. Bir millet kendi mevcudiyetini mü - dafaa mecburiyctinde kalınea har- be giredektir. 2— Müstakbel harb uzun süre- cektir. Pek uzun. Muharririn bu tikri ayrıca şayanı dikkat görülü- yyor. Çünkü şimdiye kadar Al - manyada, İtalyada ileri sürülen noktai nazarlar dalma müstakbel harbin kısalığı etrafında idi. Şöy- leki: e Birdenbire harb açılacak, he - men hücum edilecek, Karşı taraf kendini toplıyamadan her iş ta- arruz edenin lehine olarak bite - cek, Halbuki albay Förç bunun ak- sini düşünüyor. Müstakbel harb uzun sürecektir. Bugünkü silâh- lar ne kadar mükemmel olursa ol- sun, taarruz vasıtaları ne kadar müthiş görünürse gürünsün bun- lara katşı da müdafaa vasıtaları korunma çareleri de o nisbette art- makta, ilerlemektedir. $— Bir de bundan sonra hiçbir memlekete birdenbire taarruz et- mek suretile onu şaşırtmak imkâ- na da kalmıyacaktır. Çünkü harb- den evvel bir rahatsızlık, endişe Hitler Maden Amelesi Arasında Hitler, Almanyadaki maden istihsalâtına çok chemmiyet vermek- tedir. Bu sebebden madencileri sever ve ouların iyi yaşamalarını te- min etmeyi düşünür. Yukarıki res''iâm Alman devlet reisini yolda bi-| ©7 döniyordu. sikletle gezen üç amelo ile bir arada görüyoruz. Güney kapının arkasında, doktor da - eşikten içeriye adımını atmaya hazır Genç kadın: — Yoo.. Olmaz.. İlk önce sen benim soruları- ma karşılık ver. Lâmbaların niçin kapandığını ça buk öğrenecek ve hemen sevineceksin.. Diyardu. Doktor: — Lümbayı aç ta içeriye gireyim bari. Dedi. Güney israr etti: — Yoo. İmkânı yok.. Söylemeden açmam!. Doktor: — Bir şey değil, karıcığım. seni di Dedi. Güneyi — Yalan. Bir başka şey için geldin!.. İnanmam.. Diye israr etti. Doktor da inandırmağa çalıştı: — Ciddi söylüyorum. Uyuyamadım. Seni gi mek. biraz yarlında oturmak istedim. Bunun için odamdan çıktur. Kapıdan lâmbanın yandığını da Börüncs uyuyamadığını anladun. niçin kapıyı açmadın, niçin lâmbaları söndürdün? bir “durumdaydı. —a VC Di yazammananan YAzin: ETEM İZZET BENİCE oo devri olacaktır ki o zaman her ihtimale karşı her taraf hazırlan- muş olacaktır. Öyle birdenbire bas- tırmak, hemen kısa bir zamanda işi bitirmek imkânsız görünüyor. 4— Birdenbire taarruz ederek harbi kendi lehine bitirivermek imkânsızdır: Böyle korkunç bir taarruzusu başarâbilmek ve har- LELELİ) ZAVALLI DOKTORLAR ı ki devirlerde doktorluk vek dehilkeli bir san'alı ve dekter- dar, hatalarımı hayatlarile öderlerdi. Orla çağ doktorları, todavi ettikleri mümtar hastaları iyl edemediler mi, ldürülürdü. İsa'nın doğuşundan 580 sene onra Borgonya Kralı Göntran'ı, müptelâ ol- düğu veba hastalığından kurtaramıyan döktorun kafası kesilmişti. Fransa Krallarından birlain bususi | doktorü da -737 de Öder nehrine mt- | larak boğulmuşlu. Kababati, — Krralın | gözlerindeki perdeyi kaldıramaması 1- | dL Nörveçte, reçetelerini okunaklı bir. | süretle O yazmıyan doktorlar Üç aya | mahküm edilir. Plin Ansiyen; Perlevsücün eski Se- neklerin icadı olduğunu söylüyor. Romalılara ald mezarlarda yapılan araştırmalarda bir çok pertevsüz bu- lunmuştur. 1618 de Fontana adlı bir âlüm, fenni telkiklerde perlevsüz istimaline buş- Tadı. Mikreskop, 1590 da Molandalı Za- hari Yansen tarafından keşfolunmuş- tur. İptidal mikroskoplar pek kücüktü. Alimler, pertevsüzü tercih ediyorlardı. | PERTEVSİZ VE MİKROSKOP 1 BANKNOTLARIN ÖMRÜ Framsa bankası; banknot imal eden amelelerin haftada 40 saat yerine 48 | sant çalışmalarına lüzum zörmüştür. | — Buna öu sebeb, küğud paruların pek çabak Cersudeleşmesi, ele alınamıyacak | hale zelmesidir. Son zamanlarda 100 ve 50 franklık bankmol bubrani başlamıştır. Bank - metların büyükleri de, küçükleri gtbl dört beş sene içinde cekiyormuş. ATEŞLİ MAHKEME İngilterede, yalnız canilerin dava- larıma bakan bir mahkemenin ismidir. Şüpheli siyasi müorimlerin davasını da bu mahkeme görürdü. bi kendi lehine bitirivermek isti- yen tarafın elinde hakikaten pek büyük vesait bulunmak lâzım ge- lecektir. 5— Fransa ile Almanyanın ara- rasında aşılması imkünsız görü - necek derecede tahkim odilmiş müdafaa hatları vardır. Müstak - bel harbde ilk iş öyle görünüyor- | ki böyle son derece tahkimm edil miş müdafa: larını ne yapıp yaparak delmek, geçmik olacaktır. Bunun için de mümküri'olan kuv- vet toplanacak, oraya yığılacak - tır. Ancak bu olduktan sonradır ki büyük harekâta girişilebile - cektir. 6— Bu noktaları gözden geçir- dikten sonra hatıra gelen sual şu oluyor: Müstakbel harbde acaba tayyarenin rolü ne olacak? Alman albayı tayyarenin rolünü o kadar mübalâga ettirmeğe lüzum gör - Mmüyor. Hava kuvvetlerinin rolü- nü öyle harbi neticelendirecek ka- dar müessir bulmamaktadır. Müs- takbel harbde de esas araziye hâ- kim ve sahib olmak noktasında toplanıyor. Toprak elde bulun - malhı. Toprak ise tayyare ile alı - nacak değildir. Müsaktbel harbde büyük büyük kütleler yerine küçük — motörlü kıt'alar daha çok iş görecektir. Ta- bildir ki bu küçük ordular çok iyi talim ve terbiye görmüş olacaktır. O zaman bunları istendiği — gib! sevk ve idare etmek — sayesinde maksada daha kolayca varılacak- (Devamı 7 irci sayfada) Güney bütün kadınlığını, seksapelini, delir- tenliğin! büyüleyen dişiliğini sesinde toplıyarak bir kahkaha salıverdi. Sonra: — Ah kocacığım lâmbaların sönmesini çok mu merak ediyorsun?.. göreceğim Dedi, sözüne ekledi: — Sana öyle bir sürpriz hazırladım ki?.. Döktor, henüz şaşkınlığı, merakı giderilmemiş her insan gibi titrek bir sesle sordu: — Nedir budesem?. — Dünyada aklına getiremezsin?.. — Yapma, Sevindim. Fakat, — Gerçekten söylüyorum.. Doktor düşündü: — Çıkamadım işin içinden: Dedi, ilâve etti: Açalım artık karı iğim şu lümbayı ve kapı- | Bu mahkemeye «Aleşlir denilmesi- nin ebebi ekseriyelle mücrimlerin Küteş cerasım na yanl yakılmak sure- tile idamına karar vermesidir. Mabhkeme düvarlarının siyah beyalı olduğu ve mey'alelerle aydınlatıldığı için bu fsmin verildiğini iddia edenler | de vardır. Ateşli mahkemelerin en meşhura «zehir meselesiz davasını gürmek İçin 1679 da Arsemalde toplanan mahke- | medir. | PoLİSE FARA UZATMIŞ! Lonâra gazetelerinden: — Seyrüsetor nizamına aykırı olarak giden bir ote- dnebil durdurulmuş, otomobili ldare e- den adam pelise bir kâğıd para ura- darak: — Burada bir lira var. Bununla bir #ery İçersinle; demiştir. Mahkemeye ge- Ürilen otamobil sahibi 20 İngiliz Hirası para cezasına mahküm olmaş ve hü- kim kendisine şöyle demiştir: — Polise rüşvet kabul ettirmek hip bir vakit mümkün olmamıştır. KEDİNİN TALİHİ VARMIŞ?, İskoçyada — Edimburg — hastanesine bundan dört buçuk sene evvel zengin bir kadın hasta olarak yalırılmış, o za- man da bir kedi haslanın yanına çe- derek dolaşmağa başlamış. Zeacin ka- dın dört buçuk sene hastahanede yat- mış, bakılmış, nihayel geçen gün öl- müştür. Vasiyeti açıldığı saman kedi- ye ölünciye kadar iyi bakılmak Üzere 500 İngiliz irası bıraktığı anlaşılmış- Ur, Yıı;:ı Şı;hııd:hıı FERAH Sinemasında HARP DÖNÜŞÜ Son 10 senenin en büyük Şaheser, Ayııca t 3 siâ şor. Kovbovar yı. Yüzünü göreyim.. Güney: — Olmaz olmaz.. Bil bakayım, ne yapıyordum.. Diyor, sözünü sürdürüyordu — Ne olduğunu bilmeden lâmbayı açmam. — Ben açayım bari.. — Açtırmam ki. Doktor sesini yumuşattır — Açayım karıcığım.. — Bilmeden olmaz.. — Olsun. — Olmaz.. Doktor boynunu büktü, sesini daha çok yumu- gattır — Ama senin yüzünü görmemeğe dayanamı- yorum. — Azıcık dayanıver. HİKÂYE ır K evdet, salonun bir köşesin- de, nişanlısına duyurarak, hizlı hizli oküyordü: «Yüreğin dolduruldu en şeyta- ni hevesten, Ey kadın, sen bombaşka yara- tıldın herkesteni Yarı sevda, yarı ruh, yarı şeh- vet, yarı et Kimine saadetsin.. Ve kimino felâket... şezlongtan Sabahat; uzandığı biddetle fırladı: — Yeter artık, Cevdet! Ben bu kadar hakarete tahammül ede » merm... - Hakaret mi bu a gözüm?!. Şairin biri böyle söylemiş. Ben de okuyorum... — İyi amma, beğenerek, tak - dir &derek, doğruluğuna inana - rak okuyorsun! — Nereden anladın bunu?... — Halinden... Sesinin tonun - dan... Noş'enden... O gün fazla konuşmadılar. Ceydet alaycı bir gençti.. Ni - şanlısını her sahada denemeden evlenmemeğe karar vermişti. Sa- bahatin sözleri kadar bakışları da onu tatmin etmiyordu. Babahat, Cevdet'in Çamlica - daki köşküne misafir gelmişti. On beş gündenberi orada - kendisine ayrılan bir odada - yatıp kalkı - yordu. Cevdet'in ihtiyar bir teyzesin- den başka kimsesi yoktu. Köşk, Cevdet'e babasından kal- mıştı. Cevdet çok temiz kalbli ve okumuş bir gençti. Mühendis mek- tebinden çıktıktan sonra, iki sene de Almanyada okumuş, Avrupa- dan döner dönmez bir ecnebi şir- ketle anlaşarak, ayda üç yüz lira aylık almağa başlamıştı. O, Sabahat'i eskiden de tanırdı. Almanyaya gitmeden, Sabahat'ı — Dönünciye kadar beni bek- Tersen, seninle evlenirim!. Demişti. Cevdet Almanyadan dönünce, Sabahat'i arayıp bul - muş, önün henüz evlenmediğini görerek, Çamlıcadaki köşküne da- vet etmişti. Sabahat de büyük annesile bir- likte oturuyordu. Anası, babası yoktu. İkisi de öksüz gibiydiler. Fakat, Cevdet, Sabahat'in son yıllarını nasıl geçirdiğini bilmi - 'yordu. Onu hâlâü eskisi gibi temiz, ve namus mefhumuna bağlı bir kız sanıyordu. Sabahat o gece, her kes yattik- tan sonra, odasına çekildi... Ba - vulunu açtı... Eski, kirli bir gece- lik çıkardı.. Ve kendi kendine mı- rıldanmağa başladı: — Kadın demek, yarı sevda, ya- Tı ruh, yarı şehvet, yarı et... de- Bil mi? Kimine saadet, kimine felâket getirir.. Öyle mi?, Fakat, Cevdet'in içine doğmuş... Benim ona felâket getireceğimi nereden biliyor? Bana bir türlü güvene - — Yapma. dana gelirim!.. Dokt. | | li Çamaşırlar | Yazant || isKENDER F, SERTELLİ miyor... Hakkı da var ya. Çünkü, ondan önce ben, kendime güve - nemiyorum. Cevdet'e: - Seni mes- ud edebileceğim! - demek için ken- dimde cesaret göremiyorum. Za- vallı çocuk... Beni hâlâ eski Sa- bahat sanıyor. Geceliğini tekrar bir kâğıda sa- rıp, küçük çamaşır bavulunun içi- ne yerleştirdi: — Bu gece, güneş doğmadan kaç- malıyım buradan, Artık taham - mülüm kalmadı. Cevdet'e haki- kati anlatmaktan çekiniyorum. Zaten bir genç kız, bu acı haki - kati, evleneceği erkeğe nasıl iti- raf edebilir? Nasıl diyebilir ki: Ben kız değilim... Ben, kirlenmiş bir paçavra parçasından daha mü- levves, daha bayağı bir mahlü - kum... Hayır, thayır... Ben-bunu göyliyemem. Kirli çamaşırlarımı benden başka kimse görmemeli.. Cevdet, ertesi sabah, bahçedeki kanteriyenin altında — nlşanlısını bekliyordu. Teyzesi bir aralık ko- şarak geldi: — A yavrum, dedi, canın sıkıla- cak amma.. Sabahat kimseye gö- Tünmeden gitmiş. Cevdet birdenbire şaşalar — Saklanmıştır, teyzeciği benden ayrılmaz. - Aldanıyorsun, Cevdet! Öyle bir ayrılmış ki.. Bavulunu da bir- likte alıp gitmiş. Bütün köşkü a- radım.. Bulamadım. Cevdet söyliyecek söz bulamı - yordu. Çay bardağı elinden yere dü- şup mermer taşların üstünde bin parça olmuştu. Biraz sonra, Âyşe - hizmetçi kadın - elinde galladığı küçük bir zarfla kameriyenin altına geldi: — Kapıya asılmış bir mektub buldum.. — Ondan... söylenerek zarfı açtı... Hızlı hızlı okumağa başladı: * *Siz, çok temiz ruhlu bir gençsiniz, Cevdet Bey! Ben ise, ölünciye kadar kirli kalmağa mahküm bir paçavrayım.. Size lâ- O, — Başka türlü olmaz.. — Peki noydi hazırladığın sürpriz?.. — Onu sen bileceksin!. — Bilemezsem.. — Bilemezsen mesele yak. Odana döner gi- dersin. Ben hazırladığım sürprizle beraber senin o- — Yoo.. Ben © kadar uzun — şeyle uğraşmam. Bon odumdan seni görmek için fırladım. Bir türlü Bözüm uyku tutmadı. Dedi. elini kapının tokmağına uzatlı. Güney, bir çığlık koparır gibi; — Yoo.. İmkânı yok olmaz. Diye haykırdı: — Açarsan bir daha yüziüne bakmam., — Neden karıcığım?.. — Busbayağı. Bütün hazırlıklarımı altüst ede- ceksin.. İyıklumnılıııyıq-l'.: lıyarak gidiyorum. Eğer batf fak bir iyilik yapmak isterset"| (Dnın—1|ndl1fdd Ankara Radyos” BUGÜN 1830 Program. 18,35 Müzik (Oda müsiği - Pi 18 Konuşma, uum-ucımııı—ıı:, v”| — Ali Rifak Beyin - Nihaveıt t6 - Zülfün görenlerin. 2— Lem'inin - Nihavent çarki * Ki » Yanılma ateşi aşka, 4— Vocihe - Kanun taksimi. 5— Rahmi Beyin - Nihâvent Süzüp sürüple ey melek, 6— Nihavent yürük semal - mezdim özüm ramzene, ?1 Konuşma (Çocuk esirgemt rumu), / ZLAS Eshamı, tahvilâi, — kambii” mukut ve ziraat borsası (fiat). 2126 Neş'eli plaklar - E, — Üi 21,30 Mürik (Radyo erkestrast - Hasat Ferid Alnar), 2220 Müzik (Neş'ell plâklar)- 23 Müzik (Cazband - Pi), * A # V| 1357 Hicr! Rebiülevvel — No hazırlığıt, — Görünce anlarsın. — Olmaz.. — Şimdiden anlarsam olmaz mıt. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: