26 Nisan 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

26 Nisan 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

O—INT ı Yapılan Hazırlıklardan Sonra ı Tunus, Cibuti, Süveyş Kanalı Roma -Berlin Mihverinin İlk Sözü Bunlar Olacakmış Mukabıl Teklıfler Nelerdır Fransızların Tunus müstemlekesinde güzel bir şehir lman devlet reisinin ne di- yeceğine dair ortaya birçok tahminler, rivayetler çıkmıştır. Fakat anlaşıldı ki Hitler ancak a- yin 28 inde söyliyeceği nutuk ile Almanyanın vaziyetini göstermiş “olacaktır. Ondan evvel söylenen herşey rivayetter ibaret kalıyor. O zamana kadar geçecek günler zarfında ise gerek Almanyada ve gerek İtalyada gazetelere Ameri- ka devlet reisi aleyhinde birçok şeyler yazdırtmakla dolacaktır. Amerikalılar böyle tahmin edi- Altınlar Avrupadan AmerikayaKaçırılıyor Dünya Altınlarının Yarısından Fazlası Amerikanın Kasalarında on günlerde Nevyorkun Sdır sokaklarında belediye nizamatı hilâfina çılgınca bir süratle giden zırhlı ötomobil- lere sık sık tesadüf olunmağa baş lamıştır. Bu otomobillerin, yanla- rında motosikletli polisler git - moktedir. Acaba bu zırhlı otomobillerde ne var? Tehlikeli bır gangster mi, yoksa mühim bir şahsiyet mi?... Hayır! Bu otomobillerde vulunan ne büyük şahsiyet, ne de kaçmıya teşebbüs —edecek — bir gangsler vardır, Bu, <oltan» deni- len, ses bütün kalplerini titre - ten, bırslarını uyandıran bir ma- dendir. Bu sarı maden, küçük sandık - | larla, naklolunur. Her sandıkta 70 er kiloluk dört külçe bulunur. Külçeler, ince talaşa sarılır. Ta Taşlara bilâhare bakılır, temas su- retile kalan kıymetli tozlar alı - nır. Altın külçelerini ambalâj ya- panlar her akşam banyoya soku- hur, vücutlerine -saklanan tozlar Ve Güney bunu söyler söylemez, — Haydi, âer. şimdi doğru odana git, Beni bek- be. — Niçin?.. — Orada ber! görmen için. Doktor: — Vazgeç karıcığım bu sevdadan.. Dedi. Yerinden hsrekete geçti. çığlığı bapardı: — İmkânı yok olmaz. Haydi git adana diyorum!. Plânimi bozma.. Beni kırma.. Sonta binden öfkeli öfkeli söylendi: — Züten her günün beni kırmakla geçiyor, yapmıyorsun.. Şimdi yatağıma girip yatacağım!. Hiçbir dediğimi Seni sevmiyeceğim Doktor bunları işitir işitmez: — Allahım sen beklemesini ver... Diye içinden söylenirken: da çıkarılır. Sonra sandıklara ko- nulur, Federal Rezerv — Bank'ın mahzenlerinde hıfzolunur. Hükümete ait altınlar, — Ken - tucky'deki Fort - Knoks istihkâ - mına götürülür, yeraltındaki bir mahzende saklanır. Dünyada mevcut altın stoku - nun kıymöti 26 milyar dolardır. Bunun 15 milyarı, yani yarıdan fazlası, 96 57 si Birleşik Amerika- nındır. Hollanda. İsviçre gibi hükü - metler, Çekoslovakyanın uğradığı Bgibi âni taarruza uğrumak korku- sile bankalarda mevcut altınları- nt Amerikaya göndermiye başla- mışlardır. Altın stokunun artma- sına sebep budur. Yalnız bir haf- ta içinde gönderilen altınların kıy meti 79.391.000 dolardır. 1931 de İngillere, 1 milyar 186 | milyon, Fransa, 339 milyon, Hol - landa 324 milyon altın göndermiş- ti. Bu yekün, son üç ayda bir kaç misli artmış! ilâve etti: Güney yine o yorlardı. Nitekim böyle de çık - mıştır. Çünkü Alman ve İtalyan gazeteleri devamlı suvete — Reis Ruzvelt'in aleyhinde yazılar yaz- maktan geri kalmıyorlar. Amerikada mühim bir ekseri - yetin Reis Ruzvelt'in teşebbüs ve müracaatine müzaheret ettiği an- laşıldıktan sonra bahsin diğer saf- hası gözden geçirilebili Berlin - Roma mihverinin va- ziyeti Berlin ile Romanın Reis Ruzvelt'e ne cevab verecekleri de- Bil, Berlin Romanın her manasile tam ve müşterek bir politika ta - kip ettikleri noktası üzerinde dur- mak lâzım geliyor. Alman Mare- şali Köring geçen gün Romada bu- lunarakt lâzım gelenlerle görüştü. Artık Almanyaya döndü. Bu zi- yaret herhalde mühim bir za - manda oldu. Arnavutluğun işga- H, Tanca meselesinin tazelenmesi, Rüzvelt'in müracaat ve teklifi - dir... ve saire gibi. Daha birçok meseleler de buna ilâve edilerek sayılabilir. İtalyan paytahtından yazılan malümata göre İtalyan Başvekili ile Alman Mareşali arasında iki uzun mülâ- kat olmuştur. « Bu mülâkatlarda ise Reis Ruz- velt'in teklifi etrafında hararetli münakaşalar olmuştur. Çünkü Mareşal Göring Almanya namına söz söylemek mevkliinde bulunu- yor. Onun için Sinyor Musolini ile serbestçe herşeyi görüşmüş - tür. Yalnız şu var ki bu mülâkat- ların neticesine dair ortaya her - hangi birşey sızmamıştır. Gerek Mareşal ve gerek İtalyan meha- fili bu hususta tam bir ketumiyet gösteriyorlar. Bir de bu vesile ile şunu söylüyorlar: (Devamı 7 tnci sayfada) dığını duyar duymaz: — Atlattım tehlikeyi!, Diye geniş bir nefes aldı. Hem kızgındı, hem seviniyordu. Hemen soyundu: — Doğru banyoya Güney,.. Diyerek odadan çıktı. Durmadan söyleniyordu: — Geceleri uyanmıyordu! Bu gece nereden oldu bu böyla. Bütün işimi bozdu. Ya tutulsaydım?. Ya lâmbaları yaksaydı?. — Pek güzel. Odama gidiyorum . Dedi, yürüdü. Güney yine birden şenlendi: — Oh, canım kocacığım. Sen yürü, ben arkandan geliyorumu" -- Bi kadın Doktor odasına girli Yine böylesi iyi aklıma geldi! ne sürpriz hazırlıyor?. Ve kendi kendisine kızdı: Kentişyin BİR İSTASYON SATIN ALMAK İSTER MİSİNİZ? w şayanı hayret haberin Ameri- lıdın geldiğine hükmetiniz ise aldandınız. Zirab w, satılığa çıkarılan İslasyon- lar Amerikada değii, Fransanın Kalva- Gos şehri otvarında, Şimendifer istasyonları mi? — Evet, kırmızi kiremlili, yeşil parmaklıklı zü- zel islasyonlar. İntizar salonlarındaki koltuklar yeşil veya kırmızı kadife kaplı, yolcuların kendilerini tartabil- meleri için olomalik terazileri, saati, ilâh., hep mevcud.. Kalvados belediyesi, eski hatın reç- Yiği yerdekl istasyonları açık arttırma ile satmuya karar vermiş. Bunlardan biri Si bin franga çıkmış, biri de an- Gak 3 bin franga bir talib bulmuş. Bu istasyonları salın alanların, kü- pılarının önüne oturup, yapmadıkları ve yapamıyacakları seyahati tahayyül ile heş bir. vakit geçireceklerine ne güphe.. GARİB BİR TALAK DAVASI Nevyorkta jorj Simpson adir bir doktor mahkemeye müracaatla talâk Talebinde bulunmuştur: Zavallı doktor: — Karna, ikidedir. suratımı yum - rukluyor. Çocukların bezlerini — bana yıkattırıyor, O sokağa çıktı mı, ben ev- de kalmak, çocuklara bakmak mec - buriyetindeyim. Tuktım bu. candı Kartarınız beni bu. belâdi Demişiir, — Mahkame, kararını vermiştir. BU DA BAŞKA TÜRLÜSÜ Fragda, genç bir kadın mahkemeye müracaal ve talâk ialeb etmişlir. Mâ- kim sebebimi sorunca: — Kocam. göceleri yatarkes başı- ma bir gaz maskesi geçirmemi İstiyor. Ve bunda usrar ediyor. Demiştir. — Moğer — kocası, umumi harbde boğucu gazle ölmek tehlikesi- ne maruz kalmış ve e zamandanberi yanında bir maske bulunduruyor, re- celeri yatarken kafasma geçiriyormuş. GARİB HIRSIZLAR Finlandiyalı iki genç, ehemmiyelsdiz bir kusurda bulunmuşlar ve bunu ta- mir edeceğiz diye büsbülün başlarını derde sokmuşlar. Bakınız masıl: Kuplo Jimnas profesörlerinden birl bürosuna gelince yazı masasının göz- lerinin açıldığını, karıştırıldığını gör- müş, Birser girdiğini anlamış. Hakikaten bütün gözler boşaltıl - maş. oşyaların altı üstüne getirilmiş, kitabları yerlere atılmıştı. Masanın kültii gözlerinden biri kı- rılmıştı. Profesör, eşyalarını, kitabla- Tn sayınca heçbirinin çalınmadığını büyretle görmüş. — Kıymetli şeylerinin hiçbiri çalınmamış. Hattâ açık bir göz- de bulunan mühim bir paraya da do- kunulmamış.. Yahsız, talebelerden ba- Kılarına ald vazifeler kaybolmuş... Zabıta, az sonra vak'anın falilerini ele geçirmiştir. Vazifeleri kaybolan talebelerden I- | kisi tevkif olunmuş. Bunlar kasurları- vazifelerin hatalı olduğunu anladık - darını ve tashih için almak istedikleri. ni söylemişler ve mektebden larde - lunmuşlar, ( ma itiraf etmişler, Profesöre verdikleri - Bu kadının isteklerine bir türlü karşı koya- miyorum! Güney de banyoda hızlı hızlı, dakikaların işini saniyelerin yüzde birine indirerek gözlerini, yüzü- nü yıkıyor; düşüncelerini sıralıyordu: — Eczası olmayınce güç çıkıyor!. Ne şeker adam, gene ne yaptım ettim, sözümü dinlettim. Beni demdeğişik bir yüzle görünce ne söylesem inanmazdı. Yine epey yoluna koydum... Ve Güney yıkanmasını, arınmasını lâmbaları söndürdü, karanlıkta koridora çıktı. Yi- ne yatak odasına girdi. Bol kolonya ve esansla göğ- sünü, gerdanını uğdu, saçlarını kabarttı. Perde ye- rine kullanılan bir fileye sarındı, ayaklarının ucuna basa basa doktorun oda kapısına gitti, derbal tatik HİKÂYE Acı Bir Hatıra 20 Temmuz 1927 (S..) ki gündenberi, Anadolu » nun bu uzak kasabasında bulunuyorum. Bu sabah, daha pek erken bir çocuğun ince sesiyle uyandım. «— Peynir alan paraynan, pey- pir âlan buğdaynaaan!... Kalktım, pencerenin — yanına geldim ve dışarıya baktım: Bu - lunduğum otele bitişik, üstü bir karış toprak'a örtülü evin —damı üzerinde, (br adam, odamın pen- | ceresinden iki üç metre daha al - LÂLE'de Yarın Akşamdan İtibaren Ayaklarına bütün gönülleri takan, neş'elerine bütün hayatları bağlıyan, danalarile bütün insanları çıldırtan DANS PERİLERİ GİNGER ROGERS - HED ASTERN'in Boz UÇAN VALSLER YOSMA —a VO 112 yazaaamamın Yazin: ETEM İZZET BENİCE ea aa Güney kocasının yatak odası kapısının kapan- çaktı.) Bir kız çocuğu, sesinin bü- tün kuvvetiyle bağırarak peynir satıyordu.. «— Peynir alan psraynan, pey- nir alan buğdaynaaan! Pencereyi açtım, küçü ya seslendim: Peynirci kız, peynirci kız!» uk koşarak pencerenin altı- na geldi. Gayet tatlı bir sesle: « Beni ml çığırdın. emmi?» dedi. e— Evet kızım.» Bu çocuk, 10 - 12 yaşlarında a cak vardı. Pek beyaz değildi, fa- kat esmer de denemezdi. Uzun kirpikli, iri siyah gözlerinin — içi sanki gülüyordu. Biraz kalın olan dudaklarının arasından iki inci dizisine benziyen beyaz — dişleri görünüyordu. Çok zayıftı ve kan- sız yanakları birer solgun gülü andırıyordu, «— Peynir mi istiyorsun, em - mit» «— Hayır evlâdım.» Çocuk yine aynı *atlı sesiyle: «— Öyleyse, niye çığırdın be - ni?» dedi. Gülümsedim: «— Seninle konuşmak için ço - um,» Ve sordum: e— Adın ne kızım?» «— Zeliha.. Fakat bana - Zelo derler..» Ona: <— Peynir satıyorsun —amma, malını meydanda. göremiyorum.» dedim. <«Peynirin nerede?» Kız bir kaç saniye beni müte- cessis nazarlarin süzdükten son - ra: <— Sen» dedi. «Bizim kastaba- mın yabancısısın galibal» Ve an- lattı: «— Ben burada müşteri çığır- mak için bağırıyorum. Peyniri a- şağıda Emine bacım satıyor..» «— Emine bacı kim?s «— Babamın kadını.» «— Babanın kadını mı?» Çocuk, pencereye biraz daha yaklaştı, küçük ayaklarının par - makları ucunda yükseldi. Ve ga- yet yavaş bir sesle: <— Geçen sene, bobam onu a- namın yerine getirdi.» dedi. Zeliha, derin derin göğüs geçir- di. Birdenbire dolan kara gözle - rinin yaşını kolları ile sildi. Son- ra devam etti: «— Anam geçen kiş öldü. Za - vallı anam, beni o kadar çok se - verdi ki.> Başını önüne eğdi.. «— Fakat Emine bacı beni her ün döğüyor.. Babam bile, o e -« vimize geldikten sonra, benden so Budu. Oysa ki, anam vanken be- ni daima kucağına alır, yanakla- rımdan öper: «— Kızım, evlâdım, Zelom!» di yerek, severdi.. P k küçük yaşta, kalbi acılar, ve ıztıraplarla dolan bu bedbaht kız. ihtimal bana daha bir şeyler söyliyecekti. Fakat bu sırada yük selen erkek sesi gibi kalın, bir ka din sesi buna engel oldu.. Bu ses, çocuğu pek ürküttü. Za- vallı Zeliha, korkudan Yavaşça: e— Emine bacı,» dedi. titredi.. rak damın ortasına — doğru gitti. 'Tekrar bağırmağa başladı: «— Peynir alan paraynan, pey- nir alan buğdaynan!..: * M Şubat 1938, (S..) | — Bu sabah müayenehaneme bir | adam geldi, büyük bir telâşla: Doktor yatağına uzanmış, bekliyordu. Güney — Girdim.. Yumdum!. kâüpıdan seslendi: — Lâmbaları söndür!. Sen de yatağına gir... Gözleriği yum! Ve bir dakika geçer geçmez sordu — Yatağına girdin mi?. Gözlerini yumdun mu?, Doktor dilinin altından: — Allah Allah ne tuhaf şey!. derken bu soruyu karşılıyordu: / Bundan sonra taze kadın karanlıkta odaya gir- di. Doktor elinde olmaksızın gözlerini açtı, seyre daldı. Taylân, çıplak, bembeyaz, en güzel, güzelle- rin ecesi, ecelerin en görünüşlüsü kadın bir tülün içinde kollarını germiş, sihirli, tılsımlı bir klâsik «raks (lâhesi» gibi karyolaya doğru lerliyordu. bitirince sini tutamadı: Doktor bu raks perisine, onun odanın karanlı- ğına ışık veren durü beyaz görünüşüne, kıvrılışları- na, bükülüşlerine, dönüşlerine baktı baktı, kendi- — La femme nue,.. (Devamı var) | — Ve bunu söyler söylemez, koşa- —Bir döktorün hatıra detterindek”| «— Aman doktor!.. dedl. ıîf lâdım ağır hasta.. Onu ka yorum. Yavrumu kurtarınler Pek alçak tavanlı, bir duv-" da yalnız küçük bir penceresi P| lunan, içi güneş görmediği İf) yarı karanlık, ve küf kokan BF daya, kapısından eğilerek gıd Odanın sağ tarafında küçük hasir vardı. Hasırın üzerindt ce ve gayet kirli bir yatak.. YÜY 7 Bin içinde bir kızcağız. Hastaya yaklaştım, yanında * | çöktüm. Fakat gözlerim onun * ve ıztıraptan ışığı sönmüş, gözleriyle karşılaşınca, birden”” re kalbim titredi ve ga)"lıhll" ri: «— Zeliha!.» diye inledim. Kız da beni tanıdı. Ve gl tekrar gördüğüne pek memnüli du. Gülümsemeye çalışarak, bitkin bir sesle: «— Emmi!» dedi. .Boğazım 4, Çocuğu muayene etlim. Fakil bu muayenemin hiçbir — fayi yoktu. Önu — kurtaramıyacakti Kuşpalazı, bu menhus , kızcağırı — örlüne katmış götür '| yor. Serum da artık faydasız. ” vallı Zeliha, zavallı bedbaht #? | (Devamı 7 irci MAND'TU Ankara Rıdyıılu BUGÜN 1120 İnkilib tarihi derdleri - 1” evinden naklen. 18,30 Program, 1835 Müzik (Virtücalar - Pi). 19 Konuşma. (Çocuk esirgeme rumu) kukla, 19,15 Türk müziği (Fazıl heyetir, Çalanlar: n.ıııumı-ıııumi’ ri, Hasan Gür, Basri Ütler, Hamdi 17 | kay, Okuyan: Tahsin Karakuş. 20 Momleket saat ayarı, ajanl metcorolaji haberleri. 20,15 Türk müziği. Çalanları Cevdet Çağta, metik F | san, Zühtü Bardakoğlu, Kemal NW” , K / ”w e| Seyhun. Okuyanlar: Mustafa Çağlar, I— Ferahfeza peşrevi. Z— İsmall Hakkı - Ferahfera tesi » Çağlıyan cuyi sirişkile, 3— İsmall Hakkı Beyin - şarkı - Aleşi aşkınla. — İsak Varonun - Ferahtesa #” ka - Eyretmek için. 5 —Zühtü Rardakoğlu - Santur #Y TE rerlt 6 —İxmali Hakkı Beyin - şarkı - Mehlepla güzel. T— Ferahfera saz semalsi, 2150 Müzik (Neş'eli plâklar). 2? Müzik (Küçük — orkesira - Necip Aşkım). 21 Müzik (Casband - Pih. ZÜAS - 26 Son ağans yarınki program. YARIN 1230 Program. 1235 Türk müziği - P. # 1$ Memleket aat ayarı, ajant meteoroloji haberleri. 13,15 - 14 Müzik (Karışık .ıa/ PL) 1387 Hicrt 1355 Rumil Rebiülevvel Nisan 6 ı 1939, Ay 4, Gün 116, Kasım 170 26 Nisan ÇARŞAMBA Vakitler | Vasati | d *A da. | Güneş | 5 04 | 10 05 Öğle 1212| s 13 ikindi Ş16 01 | 9-02 Akşam | 19 00 | 12 00 | | Yatsı 2042| 1402) İmsak 315| s16)

Bu sayıdan diğer sayfalar: