3 Temmuz 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

3 Temmuz 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4—SON LG İtalya Yeni Mesele İle Meşg evlet Halkı Kahve-. en Vazgeçiremiyor HabeşistanKahveMemleketi Oldu- gu Halde İhtiyacı Karşılıyamıyor i Her YılBrezilyaya Verilen Para | yadar çok-kabve (çilir, Fakat ı ükileri- ispirtolu . içkilere a- lışık olanlardan çokmuş, Bu ba- kımdan İtalyartlar kâbve tirya - kiliğindeo -müteselli - oluyorlar. Çünkü ispittonun' ber halde da- ha fena tesir ve neticeleri vardır, İtalyada kahveden de halkı vaz geçirtmek için her çareye müre- caat edilmiş ise de nihayet bun- dan beklenen netice elde edileme- miştir. İtalyan gazeteleri bir manlar neşriyata girişmişler, kali- venin zararlı olduğunu çok yaz- mışlar, hele eski Romalılar zama- mında böyle birşey — içilmediğini, şimdiki Romalıların da burdan vaz geçmelerini ileri sürmüşler- dir. Bu kahve düşmanlığı neden fleri geliyordu?.. Romadaki Avru- palı muhabirlerden biri bunu an- latıyor ve kal karşı müca- delenin nasıl akim kaldığını söy« Tüyor: Şu son 6 sene zarfında İ- talyaya haricden 374000 kental kahve girmiş, buna mukabil ha- ricden 165,000;000 liret verilmiş - tir. Yeni sene başından mart 2- Za- LONDRANINKİBARHIRSIZLARI Üç Delikanlı Güzel Bir Kadının Mücevherlerini Çaldılar Bu yakınlarda İspanyayı ziyarete gideceği bildirilen İtalyan Hariciye| Nazırı Ko nt Ciano yının sonuna kadar kahve İthalâ- ta ise daha artmıştır. Yalnız üç ayda 58,000.000 liret ki bu kadar paranın harice gitmesi İtalyan - ları düşündürmektedir. İtalyaya en ziyade kahve satan memleket cenubi Amerikanın Brezilyası - yorsa da İtalyadan hiçbir şey t 'or Hatıra şu sual Habeşistan kahve gelmez memlek oradan — kâhve mi' | götltirek içmiyo! | misali de göste | Jeketi almak ba Harb dolayısile Habeşistanın kah- ve istihsalâtı alt ştur. Zi- rastte çalışan işçiler kaç zaman- | danberi İtalyanlara yol yapıyorlar.| Haheşistanda ziraatin düzelebil- mesi için daha çok zaman geçe - cek. Hulâsa İtalyanlar için kahve miili içki sayılıyormuş. Çayı sev- miyorlar, Günde herkes orta bir hesabla beş on kahve içiyor. Bu kadar kuvvetli bir itiyadın karşı- sında ise kalive ile mücadele pek | çok kâr edeceklerini düşünüy oodranın kibar tabakasımı ı L çok meşgül eden bir hır sızlık vak'ası olmuş ve tah kikat neticesinde — asılzadelerden birkaç genç delikanlı tevkif edi miştir. Bunlardan biri yirmi iki yaşlarında Hervey'dir. Lord Her- bert'in oğludur. Diğeri yirmi se- kiz yaşlarında Cofrey ile gene o yaşlarda Corc Heringdir. Bu üç asılzade delikanlı bir kadının 2,500 İngiliz lirası kıymetindeki mü » cevherlerini aşırmakla maznun o- larak tevkif edilmişlerdir. İki bin beş yüz liralık mücevheratı çalı- nan kadın Mis Polin Levini'dir. zordur. Nitekim kahve - tedariki cihetine gidilmektedir. Bir kere Habeşistandan kahve getirmenin çaresine bakılıyor. Tam 4,000 ken- tal kahve yola çıkarılacakmış. Di- ğer taraftan hükümet de Brezil- yadan kahve alma, fakat altın verip eşya ile takas etmek için Meraklı Şeyler DİŞÇİLERE MAHSUS MANKENLER Dişçi mekteblerine devamı eden tax Tebclere bidayetle, alçıdam — yapılmış geneler üzerinde dere verilir. Bilâhare dişlerini parasız tedavi ettirmek İcin meklebe müracasi edenlerin çeneleri üstünde tatbikat yaptırılır. Bunların vakık biraz canları acır. Fakal, para vermedikleri için seslerini çıkarmazlar. Maruf diş mütehassızlarından pro - fesör Raton, talebelerimin zahmetsizce çalışabilmelerini temin için bir man- ken icad ve sen dişci kongresine ar - zetmiştir.»” | Bu manken, odundandır. Üzeri insan cildine benziyen yumuşak bir deri kap-| hdır. Çenesi, insan çenestne benze - mektedir. Bundan böyle her türlü tat. bikat bu mankenler üzerinde yapıla - caktır. OPERATÖRÜN SEVİNCİ Amerikalı bir operatör hastaların - dan birine ikinel bir ameliyat yapar- ken, ilk amaltatta karmında unuttağu Tâstik eldiveni de çıkarmış — Çok şikür, eldivenimi — buldum. Hem aramadan, — hem de masraflan kurtuldum... Demiş. Fakat, dökteru — marür gö- rünüz. Çünkü dalçınlık yalmız dok - torlara mahsus değildir.. SEYYAR MUTFAKLARIN MUCİDİ İlk evvel Almanyada bilâhare bütün Avrupa devletleri ordularında kulla- | mılan seyyar mutfakların mucldi Otto Magirüx, 82 yaşında olduğu — halde Ülm'de ölmüştür. İtfaiye heyetlerinin — kullandıkları amargüs merdivenlerir ni de bu vat icad etmiştir. Alman askerlerinin «Gülaseh kano- nen> dedikleri ba mutfaklar için açı- lan müsabakaya 40 mühendis iştirak etmişti. Birinciliği Magirüs — kazandı. 1906 dan ölünciye kadar Alman ordu- sunum seyyar mütfak İhtiyacımı temin etti ve bu yüzden büyük — bir servet yaptı. Doktorun Öğütleri; Saç Dökülmesi Saçların dökülmesine en çok kepek sebeb olur. Bunun önü- ne geçmek için katranlı lüs- yonlar kullanmalıdır. Başını yıkadıktan sonra, sertçe bir fırça ile fırçalamalı, saçların diplerinde kalan — sabunları çökarmalıdır. Başı, sık sık sa- bunla yıkamak iyi değildir. BSaçların kırılmasına sebeb o- le Harardaki lenilen madde Itibar dar, Kate imiş, Mademki İtalya kahveden vaz geçemiyor, harice her sene bu ka- dar para vermek lüzim geliyor. Neden Habeşistan — kahvelikleri yetiştirmemeli, bundan kâr etme- meli?.. İşte bir zamandanberi İtalyada devam eden kahve aley- i mücadele nihayet neti « | cesiz kalınca şimdi işi bu safhaya | dökmek ve Habeşistan kahvesile zengin olmak ümidleri beslenme- ğe başlamıştır. Habeşistandan kah-, ve geldikçe artık yabancı yerlere İtalyadan altın gözdermek, kıy- metli cenebi parası yollamak ve saire gibi üzüntülü gelen. işlerden de vaz geçilmiş olacak. İtalyan al. tını, elindeki yabancı parası ken- dine kalacaktır diyorlar. | bize bağışlamasını istiyeceğiz. Baş Ezelı Masal ir varmış, bir yokmuş, evvel B zaman içinde, kanbur za- mnan - içinde, bir Akdeniz prensesinin amansız, dermansız bir hasalığa uğradığı görülmüş. Zamanın bütün hekimleri, münec- cimleri, falcıları baş ucuna top- lanmışlar, güzel prensese deva a- ramağa koynulmuşlar.. Prenses günden güne sararıp solmakta imiş. Barda ker ği kadar sert ve mor dudakları solmuş, yü- zünün gül, pembe rengi uçmuş, bir bahar çiçeği kadar taze gözle- rinin feri kaçmış ve prenses za - manin en güzel kadını imiş.. Bü- tün, Akdeniz sahillerindeki şöval- yeler, derebeyler, namlı şanh kar« sanlar; hep onun türküsünü ça « ğarırlar, onun hayalini kalble - rinde yaşatırlarmış.. Geceleri yıl dızlar, birbirlerine onu sorarlar, rüzgârlar, denizin dalgaları, sehar ve şafak renkleri, kuşlar, vahşi kır çiçekleri onu, onun — güzelliğini kıskanırlarmış. Güzel — prensesin yaşadığı şatonun geniş ve ıtır ko- kan bahçelerinde, artık neş'e zevk, eğlence kalmamış.. Tavus kuşla- ranın boynu bükülmüş, ceylânlar, karacalar yas tutmağa başlam Akdeniz incisinin hastalığı dün - yanın ta, öbür ucundan duyul - muş.. Yedi kat gök yüzündeki sul- tanlar, yedi kat yer altındaki şey- tanlar ve periler, onun hastalı - ğını düşünüyorlarmış.. Artık, onun bir gül goncası gi- i, açılmadan solacağı, toprak 0- Tacağı bile hatıra gelmeğe başla - maş.- Bir gün, güzel prensesin ko- Cası, yakut kabzeli kılıcını çek - miş, bütün tebaasını ve bende - larini sarayın bahçesine topla - mış, demiş ki — Güzel prenses ölüm döşeğin dedir. Yıllar var ki bütün Akde- niz korsanları onu kaçırmak - için uğraşıyorlandı.. Fakat, Tanrı on - ları muvaffak kılmadı. faiz kılmayan 1 şimdi, onu biz - zat kendisi elimizden alacak.. Bu akşam güzellik. mabudunun baş ucunda bir âyin yapacağız. Onu, nrı, kâhine emrettim. Prensesin has- talığına mutlaka bir deva bulma- Fızi söyledim. O bu gece çoban yıldızı e istişâhede bulunacak.. Kendisine bir gün, bir gece müh- | let verdim.. Eğer bu zaman için- de prensesi şifaya kavuşturmazsa, | vay, 6 baş kâhinin haline.. Onun başını cellâda vurduracağım.. Vü- cudünü, boğa güreşi hipodromun- da vahşi hayvanlara parçalataca- Bin.e Herkes bu sözleri dehşetle din- lemiş, kadınlar hınçkırmağa, ço - Cüklar. bağırışmağa - başlamış. Er- kekleri bir düşündedir elmış.. Halk sarayın bahçesinden dağıldıktan sonra, güneş” batıyormuş.. Gurub- dan sonra, güzellik mabudunun başucunda toplanılarak dualar o- kunmuş; o gece, baş kâhin, 99 mermer bazamakla çıkılan yüksek kulesine kapanmış, üç saat, gök yüzünün bütün yıklızlarile konuş- | rauş. Güzel prensesin hastalığına bir çare aramış.. Fakat, iyilik mabudundan, iyi- k perilerinden hiçbir haber, hiç Bir ses yokmuş.. Prenses, atlsa ci- | bindikli, gümüş kakmalı karyola- sında bir balmumu gibi bitkin ve halsiz yatı; nun yanaklarındaki kırmızılığı yerine, şimdi, sapsarı, muş. O - gül kurusu esmerle | arı arası haf, korkunç bir k düşmüş.. Görenler şaşmış - Akdenizin biricik prensesi bu | muydu, diye tanıyamamışlar yak ucuna bıçkira h da, * D lar. hinla boynunun vurul - | na yalrız beş dakika kal - mış.. Çünkü, verilen mühlet bit- Miş, ihtiyar bulamamış. zavallı hiçbir şi! esin kocası emretmiş: — Başkâhin gelsin. Huzura kabül edildiği vakit, ih- Güzel | | tiyarın yüzü sapsarı imiş. Bacak- | lacı titriyor, dili tutulayormuş.. Hükümdar, gökremiş: eni kurban edeceğim.. Niçin susuyorsun?.. Söylesene, neden susuyor - an?. 70 yalhk ömstün içinde, sa- 'nâ verilen en mühim vazifeyi ya- | pamadın.. Prensese deva bula - madın, Bastalığının ne olduğunu öğrenemedin.. Nazar, diyip geçi- yorsun. Nazar mabuduna 7 be - yaz, 7 siyah esire kurban ettik. HAtA, iyi olmadı. Demek ki, na- | sedi Akdenizin dalgalarına Diyişin, bir insanı bu kadar değiştireceğini, ap- tallaştıracağını, küçültüp maskara edeceğini hiç hiç düşünmemiş, aklıma getirmemiştim. Mübarek a- dam, ne iştahlı imiş. Demek, zavallı adamcağızın senelerdenberi düşünüp düşünüp te bir türlü raslı- yamadığı şey kim olursa olsun, fakat, adı: Filân olan birisinin yakınına düşebilmek, ona anuhatap olabilmek, onun sofrasına oturabilmekmiş. İhtimal onunla övünecek, onunla gururlanacak.. — Dün akşam paşada yemekteydik.. Demekle çalımlanacak. Ona her sözünde: — *«Hatndi nimet ve arzı minnet eylerim.» Diyip dalkavukluk etmekle büyüyecek, koltuk gurur, şeref, ün bulacak. Demek böyle oluyor ki, babam da onlara benzemek istiyar; bugünün ne ve. Bile ile olursa olsun geldiğine hükmediyor! Başka- ları yapmasa, babam da görüp örnek almasa nere- den bilecek, nereden yapmayı düşünecek?. Demek, yaradılış da uygun olunca insanlar çarçabuk bu gü- lünç, iğrenç hale düşebiliyorlar. Babam bütün bir hayat.. değildir, o, hayattan bir misaldir. Anlaşılı- yor ki, kendisi için de, kendi benzerleri için de kafa tasının içinde daima yaşıyan bir efendi hayali vare dır. O, hayal hakikat olduğu gün, bendelik te tahak- kuk ediyor ve... Bu bendelik: BES le DK — Bsirlik.. Dalkavukluk.. Riyakârlık.. Adlarını ala ala sahiplerini efendilerini eli altında birer «efendicik» yapıyor. O halde, vay birer efendisi almıyanlara! Fakat, nerede kalıyor bize öğretilen, alin teri?, Nerede kalıyor Fazllet? Nurede kâalıyor İrfan?. Nerede kalıyor Vazif?. Ben hai — Etfendi., Derim ki, kendi kendisini yaratır! Fakat, hep babamla uğraşıp dururken kendi- ” hiç düşünmüyorum. Yarın akşam asıl, ben de giyineceğim?. Haydi o, doğru ve.. ya yanlış — İstanbolinim. Diye bir şey tutturdu, gidiyor. Ben neyimi giye- ceğim?.. Sonra, — Cahit. mt A AA FTT DA SADAÇ D Ne olacak?. Babama işin bu tarafını anlatma- dıra. En iyisi ona: — Biz Şadanla bir sandalda idik, Kürekte tey- zesinin oğlu Cahit vardı. Kazadan sonra, yalıda paşa sordu. Cahit için, nişanlım.. Dedim. Paşa. şim- di Cahitle beni nişanlı biliyor. Sorarsa siz de, evet. Dersiniz.. Demek lâzım. Bilmiyorum, Cahit te bizimle ge- iecek mi?. Fakat, babam istemez. Hem ben de iste- mem, Ne olacak, gelmesin.. Daha iyi. Akşam.. Akşam olmazsa sabahleyin onu da ahı, bu meseleyi görüşmeli, Fakat, ya o da: — Ben de gideceğim.. Derse bulı Zavallı Rüştü Efendi! Eve kan ter içinde, elin- yük bir paket ile geldi. Annem daha, — Ne o bey?.. Demeden; o, oflıya puflıya, — Hanım sorma başıma gelenleri Dedi devam etti: — İstanbolinler.. Giyilemezmiş!. Bunu, kalın ve terden kat kat olup kızaran boy- | nunu öyle bir büküp söyleyişi vardı ki — Bizim daire müdürü beyden şöyle bir sora- cak oldum; sakın, sakın akşam yemeğinde İstanbo- lın giyilmez.. Dedi, Siyah bir elbise giymek lâzım- mış. Ne yapacaksın, borç harç bir elbise aldım. Daha sözünü bitirmeden, hemen paketi açtı, “çeketi çıkardı: — Bak amma, ne mükemmel şey.. Halis İngiliz! Dedi, soyunmaya başladı. Yine dünkü gibi ay- m karşısına geçti ve., Gevezeliğe koyuldu: — Hanım. Hanım. Merak etme, Bütün bu mas- rafiarı çıkaracağız. Devlet kuşu, bu.. Bir kondu mu arkası nasıl olsa gelir. Ne biliyorsun ki, o masıda Abuk Paşa Hazretleri daha bir kaç paşayı davetli bulundurmuyorlar? Hep onlarla dost olacağız, Ve.. Her biri: vGörüştüğümüze çok memnun - oldum, | Küştü Beyefendi Haaretleri.. İnşallah bize de buyu- | rursunuz.> diyeceklerdir. Ve.. Yino tabil ben hiç ni birisinin davetini kaçırmıyacağım. Elbise ise elbi- se, kıravatsa kıravat, iskarpin ise iskarpin!, (Devamı var) zara uğramış değildir. nin bu sarayda yerin ol maz. İhtiyar bgş kâhinin dudaklafi oynamış.. Şöyle demiş: Artık ölüyorum. tevdi. edeceğim. Günlerdenb güzel prensesin hastalığı ile şayorum. Bütün mabudları ziyi ım saat evvel, aşk budunun huzurunda bülunuy? Kulaklarıma, ta derinle! n hastalığı aşktır- end bir korsan delikanlıyı iyor. Fakat, ne yazık ki, bir gece, d okla katbinden vuruldu, aVi Ankara Radyosu BUGÜN 19 Program 195 Müzik (Rossini sevilya operasının üvertürü - PlL) 19.15 Türk müzlği ÇÜnce saz fi 20 Memleket saat ayarı, ajans ve tereloji haberleri. 20.15 Konuşma (daktorun santi) 2020 Türk müziği 2110 Koşma, 2L23 Neş'eli plâüklar - R. 21.30 Müzik (M. Ravel - Telli kuatf Çalan: Pro Arte Kuartet - PL) 29 Müzik (Küçük oekesira - #f Necip Aşkın) 23 Son adans haberleri, ziraat, € ' ham tahvilâi, kambiye - nukut w gaa (fiyat) 2220 Müzik (Cazband - Pi.) 21.55-244 Yarınki program. YARIN 1230 Program 12.35 Türk müziği 18 Memleket saai ayarı, alant " meteoroloji haberleri. 1315 - 144 Müzxik (karışık pet ” Size bir bah, güneşin doğul | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: