25 Aralık 1940 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

25 Aralık 1940 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

harbinin seleleri kalmak.. Kemal SUNMAN te bugünlerde Romuda meelisinin teplan - tatbüntmde az neşei- meuştı. Ortada bar- miş, bitaraf değil, p> bir İtalya iplerden — hangisinin Htrse harbin neticesi ü- bastıkça basacak. Ay- Muammanın karşı - yetiştirmek için nice ldu: İtalya harbe gi- iyecek mi eskidenberi usta dip- bir memleket ol- inenler bu sefer de (* bile kâr ederek çıka- iler, Genç ve ihtiyar ti ikiye ayıranlar da ak Almanya gibi bir beraber olarak har- finı ve galebeyi temin rmuşlardı. İşte e- İtalya gayrimuharip | Bugünkü hale geldi. İ- | kadderatında © kadar | * |itesiri olacak kararı ver- . n faşist meclisinde m ayrılmak isti - Tn ikisi orlası fi - gibi Almanya birkaç mü - İyayı ancak soradan ha-| ek süretile - kararımı geçmişti. Bu da gücüne — gidiyordu. heraber harbe girme- Yaftarı olmuyanların nok- 4 Hrle hulâsa ediliyordu: Ü 914 de de Almanyanın * müttefiki değil ü Berlin ile Viya- © zamanlar Sır - harp ilânına karar | “Zaman Romayı ancak en sonra haberdar 0 zaman İtalya da pe- etmiş, harbe karış - faraf kalmıştı. Ondan | sonra da - İngiltere, | * Rusya gibi müttefik -| olarak harbe girdi ymalı.. Bu cereyanlar herhalde Musolini- temin ederek e- vereceği kararın U c tayin e- ti bııkılndıı. Lüâ- bütün halk tabaka - dolaşarak soruşluran | Mahabirlerin yazıların- | iliyordu: İtalya Mu- vesile ile itimatlarını Herkes ontn vere- | | Ukarara itaat edileceğini | | Fakat bu kararın «harp> | OİRM“ bekliyor. Kendi yağile | ; vaziyetinde olan İtal- Rirmiyerek bir çok işle- K meeburiyetindedir: “huhacir gönderecek. Her Vin kişi yollıyacak. Habe- ©t menbalarını işlete- dusanması ve hava N J Sİ ROMAN : 6 tn de Seveceksin ! | vermekte fedecek. İtalyan bütçesinde 35 ı.u- yar liret sarüiyal var, Halbuki va- | Tidat ona göre Veğil kııyıı..ı.l girdiği takdirde bu masraflar art- tıkça artacaktır. Sonra da Afrika- | da tutunmak çok zorlaşacak | İşte İtalyanın gayrimuharip o- | larak geçirdiği aylar da süyleniyer, harbe girmemek suretile bir ta - | raftan kazancını aritıran İtalya nn bir gün sulh olurken de mü essir bir rol eynıyacağı hesap e- | diliyordu. Bundan çıkarılar ma- | na İtalyanların harbe girmek is- | temedikleri, girdikten sonra da | müharebe etmek için kendilerinde | hararet duymadıklarıdır. Bugüne kadar gelip geçen safhalar bu ne- | ticeyi çıkarıyor. İtalya hiçbir te- cavüze uğramadığı halde büyük | kürlar düşünerek harbe girdi. Hal- buki tocavlx ettiği Yunanistan e manevi küvveti duyarak çarpışıyor. KS Duıyınıı en pahalı ——— Bi kitabı Götenbergin bastığı İncilin bir nüshası Londrada geçen sene 30,000 İngiliz lirasına satılmıştı. Diğer bir| nüshası da evvelce Nevyorkta 25 | bin İngiliz lirasına satılmıytı Bu | incilerden şimdiye kadar ancak ııj nüsha bulunmuştar ve hemen hep- de umumt kütüphanelerde mah-, fuz tutulmaktadır. j Lüks dediğimiz — | böyle olur Dünyanın pahada en ağır elbi- sesini giyenler, akla gelebileceği Kibi ne Pariste, ne Nevyorkta ve Amerikanın diğer büyük şehirle- rinde değil, şimal — kutbundadır. | Groenlândda Snot — isminde medeni bir kabile yaşamaktadır. Bu Eskimoların arasında tetki - kat yapmış olan Amerikalı bir aey- | yah, buradaki kadınların Ameri- | Kada şık bir kadının 10 bir: dolar | tereddüt elmiyeceği | kürkler giymektedir. Her <sesi muatazam taklit eden bir org İngilterede Sen Ceyms Hal rad-; yo istasyonu, abonelörine dünyada, başka eşi olmıyan yeni bir musiki âleti dinlettireceğini bildirmi Bu âlet mevcut bütün musiki âlet- lerinin seslerini bir araya topla - maktadır. Bu vapurun dödüğünü, bir tabağın tıkırdısını, kirilan bir parselenin sesini bile hakkile tak- Kt etmektedir. İstasyonun bu mu- azzam âleti elektrikle işlemökte - dir. Orga benzemektedir. En uzun | borusu 9, en kısa borusu 3 metredir.| Orgun bütün baruları iki bine vav- maktadır. Yazan : ETEM İZZET BENİCE - | | Beldik. karanlık, izbe kori - c Şurada.. — | | İ ver güstecdi. Orada bi- E Nu | | Ç dey değil, hursızlık. , hırsızlık mı?, gece bir evi soyarkeu de hırsızları bilinmiyeon gun oldü. Onları da bu | nn? KS de, cpey luışeılınmlşî iziyor .Yüz sopadan ar- yedi, gene biçbir. şey | düye bak nasi! bülbül gibi tat | eder, İ Genç kadin büttin bu konuşum- ları dinlerken beyecandam titri yor, korku ürpermeleri geçiriyor, | kafasının içini ayazlı bir gecenin kuruluğu ve msızlığı gibi bomboş bulunuyordu. Dayanamadı, sordu: — Beni de düyerler mi?, Poli — Senin dayak yiyecek neyin kalmış a.. hatua!, Der gibi acıyarak ona baktı bak- | t — Herşeyin doğrasunu söyl « | yene ne diye dayak atsınlar. Dedi, — Çok korkuyorum. | vardır. vücuda getirilecek bir | faydası dokanacaktır. | âma olurup — gezinmemekten, çok | meşgul olmakları, zihni ıztıraplar- | | cekler, Onlar ne yapar ,me derler- | per. Kooperatif lâzım Geçenlerde, bir gazete kü- çük bir havadis neşretti: İs- tanbulda cv kooperatifleri şir- | keti adile bir mücssise huralı- yor. Sonra, bu havadisin ar- kası gelmedi. Ne dereceye ka- dar dağrudur, teşebbüslerin ciddiyet ve sıhhati ne ka - dardır, bilmiyoruz. Fakat, Ankarada olduğu | gibi, İstanbulda da bir ev koo- | peratifleri şirketi kurulmasını | çok şiddetle his edilen bir ih- tiyaçtır. Şu muhakkak ki, şe- hir, gittikçe hmnbmı.hh-şmah— tadır. Evki, ahşap evler'de bir | taraltan yıkılıyor. halk - da, | artık, yeni, modern ve hârgir ikamcigâh tercih ediyor. Bu bakımdan, İstanbulda lüzumsuz ve yersiz bir ika- metgâh buhranı ve pahalılığı yapı kacperatili, birçok va- tandaşları sühuletle ev sahibi | Biradan da kur- | Pin'jekrin imarina da Düyük BÜRHAN CEVAT Peklik İnkıbaz da derler, ha o, ha o! Bağırsakların gevşekliğinden, tahii elâstikiyetine halel gelmemesin - den safranın kâfi miktarda ifraz edilmemesinden, muntazam yemek | yenmemesinden, iştibasızlıktan, da-| dan İleri gelir. Peklik uzun müddet devam e - derse, karın Şişmeleri, sancı, mide- de rahatsızlık, yüzde” Kirmızılık, | baş dönmesi ve ağrıları, üyüşük- kuk ve fikir yavuşlığı da hasıl olur.! Tedavisi bağırsakları harekete | alıştırmaktır. Bunun için de taze ' meyva, sabze, bal, aleşte pişmiş el | ma pekliği giderir. | Sabahleyin yataktan kalkıldığı zaman, aç karrına veyahut yatar-| ken içilen soğuk — veya sıcak u, | sütlü kahve pekliği defeder. Pekliği müshillerle defetmekten ziyade, sebte ve meyvaya devam etmek süretile buna mani olmak | maha makuldür. | kat, dedik ya, dinç, bakımlı | değismemişsin. Gittikçe ihtiyarlı- | yacağma, günden güne gençleşiyor-| MAHKEMELERDE : 'İstanbula ev yapan bir ZÂ birader, hangi birini düzelteyim ? “Sekizinci,, Ibnirrefik'in midir, Ahmet Refik'in mi, Ahmet Vefik Paşanın mı? Dinç, bakımlı bir adasadı. Yü- zünün hatları, gözlerinin kenar - harındaki çizgiler, kır düşmüş şa- kakları, güsterdiğinden yaşlı ol- duğuna çehadet eder gibiydi. Fa- | bir adanıdı. Lâakal kırk beşinde e- ması lazım gelirdi. Fakat, dik yü- Tüyüşüne, edasma bakanlar, otuz beşinden fazla tahmin edemezdi. | Lâkin, otuzundakilere taş çıkar - tacak bir gençlik cevherine malik olduğu da muhakkaktı. Ağır, kur adımlarla, hukuk mahkeme- keri solasında, bir boydan bir bo- ya, gidip geliyordu. Bu mahke- | melerden birinde, bir işi olduğunu tahmin etmek güç değildi. Bir aralık, ufaktefek, zayıl, bu- ruşuk yüzlü, kırpık bıyıklı, muş- mula gibi bir adamla karşılaştı. İ- kisi de, karşılıklı, birer, — 00000! çektiler. Yün boyun atkısını başörtüsü gibi başına örttükten sonra üzerine şapkasını giymiş olan ufaktefek, muşmula gibi adam söze daha ev- | vel baştadı: -- Nerelerdesin Mahirciğim? Şa- kamaka, üç sene oluyor, bir defa, İzmitte, istasyonda görüşmüştük. Ondan sonra, daha daha nasip ol- marlı. Maşaallah, hiç bozulmamış, sun, Kırkbir kere maşsallah. Bak, me na hale geldim. Muşmula gibi çebresi bir şey i- fade etmiyormuş gibi, sağ elinin şehadet parmağını ağzına sokup avurtlarının içyüzünü tarıyarak ağzını açarak, dişleri döküldüktem senra tahtalaşıp diş yerine iş gü- zen diş etlerini güsterdi ve şöy- Te dedi: — Üstelik, ağzımda da diş kal- madı, Sanki, bu da kâfi değildi. Şap - kasını çıkardı. Başörtüsü gibi ba- swn <ordığlı beyün atkısın çekli. Dundırlak kafasını gösterdi: — Tepemde de, saç kalmadı. Dinç, bakımlı adam. >emhoyaz, munfazam dişleri arasındaki iki alin dişi güsteren bir tebessümle düdeğini ayamattir - ıı-, Nerihciğim.. Sen de, ken- | dine hic bakmamışsın, Zaten, &- | | tedenberi, içkiye, kumara düskün- | sündür. Rakı sofralarının, kumar | Halis ipeği nasıl anlarsınız ? İpekli bir kumaşın halis olup olmadığını anlamak için kolay bir | uSul vandır. Kumaşın parçasını bir mumun alevine tutunuz. Eğer ku- maş halis ipoktense ve hiç karışalı yoksa, derhal erir ve körnürümsü büyücek bir parça teşkil eder, ka- barıp şişer, lâkin parlamaz. Eğer | parlarsa pamukla karışık demek- — Peki bana ne yapacaklar? —| — Biçbir şey Çocuğunu koltu - âuna verip adliyeye teslim ede - — Beni hapsederler mi?. — Bilmem?. Polis: — Sen buradan kıpırdama sa - kın dedi, koridorun ötebaşına doğ- ru ilerledi. Bir polisle karşılaşi —0 Tahsin. ne ararsın burada?, — Sen nasılsın be Hüseyin?. — İyiyim, Niye geldin' — Birek canimi .Bir kadını ge- tirdim. Çocuğunu merarlığa bi - rakmış. — Ha. O çocuğu b buldum, getirdim.. İ — İşte, onun anası, Piripaşada oturuyormuş. Bizim mubtar bul- muş, komisere haber vermiş, ya- | kaladılar. Duruşma burada yapıl- | dığı için benim yannma verdiler, | ) bıırı_vı Mkı Zavallı kadı- 1 bunları!, Senlu ne işin var bura- dü!, | daşıtıyor. Va pişi mesası başında sahahlanan gece- | lerin sonu, işte böyle olur. | — Allak aşkına, şimdi. birak da — Benim işim uzun anlatmakla bitmez. Senin ne işin var”. — Ne olacak? Bir miras meselesi, Veraset ilâmi alacağım. Sahi vöy- le, senin derdin nedir?, Vine ka- | Tindan mt ayrılıyorsun? | Dine, bakımlı adam, kendini tu- tamadı, Bir kahkaha koyverdi. — Ha şunu bileydin! dedi. Bu eh llt öleyerden Ma & zarlığın içine daldığımız vakit ço | cuğunu bıraktığı yerden geçemedi. | Ağladı, ağladı, baygınlıklar geçir- | — Sormadımı, görünüşünden an- — Başka we alacak desene?, — E, sen masılsın?. — Polis masıl olursa öyle.. Ve., karşılıklı gülüştüler: — Desene tırhalli, hepbir halli. O sırada kemiserin odası boşe- liyordu. 'Tahsin: — Dur şu kadını bırakayım da, imzasını alıp gidevim. Geç oldu. | Dedi, Hüseyinden ayrıldı. İ — Sonra görüşürüz, j — Görüşürüz Hüseyinciğim!. — | KOMİSERLE BAŞBAŞA Geçkin yaşlı, ak bıyıklı, ak saçlı ak sakallı, Sultan Hamit idaresin- den meşrutiyet devrimine atla » [dılıhımlırkım!nımüu konüşü) kelimeler yedinci.. Her biri, bir türlü çıktı. | Kiminin israfına dayanamadım. Kimi kıskançti. Kimi ablâksrz çık- H, kün) başkasile kaçtı.. Kiminin dili, kiminin oynaklığı — Bu, çok iyi. herhalinden, her şeyinden memnanum, Fakat, bu da hasta. Şimdi, ayrılık davamız görülüyor. Pakat, bu sefer — bir tane buldum. Hiçbirine benzemi- yer. Güzel mi güzel, ahlâklı mı ahlâklı, mabenp mu maheup, muk- tesit mi mnktesit, on parmak ea | morifet, Ev işleri, elişleri, hepsi tamam, İnşaallah bununla mes'ut elur, bir yastıkta kocarız. — Yani, bu sekizinel.. Hani, ce> kiden, Benliy: bir öperet aynard. Ak !mıı. o ıı'l- di. Ahmet Refik paşanın mıydı, neydi?. — Ammada yaptın hat, *Seki - zinci» yi bea de bilirim. ci öperet değildi, piyesti. Sonra, İbnirrelik Ahmet Nureitinindir. Benliyanla hiç bir alâkası yoktur. Akmet Relik paşa diye bir sima mevcut değildir. — Yook!. Bu kadarı fazla. Ah- met Refik paşaya hiçbir şey diye- mezsin, Ben bilirim. Tarih filân da yazardı. Geçenlerde öldü. — İlâhi Nerih', İnsanı kalka - m çatlatırsı. Senin dediğin, Taribçi Ahmet Refik merhum. O, paşa değildi. Molyerden tereüme- ler yapan Ahmet Velik paşa vardır. amma, «Sekizinci» de onun değil- dir, Sen Ahmet Velik pasayı, ta- | rihçi Ahmet Refik merhamu ve İbnirrelik Ahmet Nuriyi biribi - rine karıştırıyorsun, «Sekizinci, yi de, öperet yapıp işin içinden çık- | tın. İyi amıma, herilin dediği gibi, | #ben, hanıgi birini düzelteyim?, — Hangi herifin dediği gil — Eiendim.. İki kişi konuşur- , malümatfuruşluk olsun ye: *Yahu demiş, şimdi, aklıma geldi: Nuh Peygamber, Kızı Sü- rayı kurban edecekmiş, bir dere kenarına gitmiş, tam bıçağı çıka- rıp ensesine dayıyacağı — sırada, Hak Tealâ, Miksille bir keçi yolla- mş. Nuh Peygamber de keçiyi kes- miş. Kırı Sâra kurtulmuş. Hey 2- zametine kurban olduğum Alla- ha. Öbürü de şt cevabı vermiş: «— Nuh Peygumber değil, İb - rahimdir; oğlu değil, kızıdır; Sâra değit, İwunildir; dere kenarına de- K, kora götürmüştür Ensesine de- Bil, bıcağı, gırtlağına dayamıştır; Mikâil değil Cebraildir: keçi de- ğil koyun gelmiştir. A birader, hangi birini düzelteyim?» İşle e- mum dediği gihi, ben de, hangi bi- rini düzelteyim?, İkisi de, uzun uzun, kahkahayla güldüler, Dinç, bakımlı adam, ne şen, ne gamsız, ne kasavetsiz adamdı ya- rabbim, hayran oldum. Biraz son- tane tane çıkıyor. Genç kadını kar- gısına oturttu, sordu: — Sen çocuğunu mezarlığa bı- rakmışsın?. Soluk benizli, bir deri bir ke- mik kadın çarşafının içinde biraz büzüldü, biraz daha ufaldı: Komiserin bu soruşu karşılıksız kaldı, bir daha şordu: — Söylesene. bu çocuğun anme- Si sen misinT. Geuç kadının solgun, sapsarı yü- zu, birden mosmer oldu, — Evet., Yahut du, — Hayır. Diyeceği yerde birden hıçkırılı- tan boğulacakmış gibi hüngür hün- gür ağlamıya başladı .Bütün göğ- sü sarsılarak, gözlerinden yaş pı- nardan gibi boşanarak, sesi inil- tilerle katılaşarak ağlıyordu. Ko- miser: | tupla mür | iddiasna göre, yeryüzünde 2786 dil | konüşülüyormuş. Bunların içinde HALK —a — SÜTUNU Evlenmek istiyenler, iş ve işçi arayanlar, şikâyetler, temen- niler ve müşküller 4 arayanlarla herhangi ü olan okuyucularımızın man ve meccanen neşredilecektir. Gazetemizin doktor ve avukatı do sorulanlara cerap — vereceklerdir. Ciddi izdivaç teklifleri de bu sütum- | da parasır neşrolumacaktır. | BİR GENÇ KIZ İŞ ARIYOR Orta mektep mezunuyum. Ya - şam 20. Yazıhane veya herhangi ir müessasede münasip bir İş a- rıyorum. Yazım düzgün, güzeldir. | Biraz da daktilo bilirim. Adres: sütunu — vasıtasile Muallâ | Derin. TECRÜBELİ BİR MUALLİM HUSUSİ DERS VERİYOR İlk mektep çocuklarına sant beş-| ten sonra en ehven — bir ücretle | İZDİVAÇ TEKLİPLERİ 22 yaşında & z ve talihsiz | bir kadırım. İki vvel evlen - | diğim zevcim vefasız çıktı. Beni | yüzüstü bırakarak kaçtı. Mahkeme| kararile boşandım, Bugüne kadat annemin, ölü babamdan bağlanan dul maaşile geçiniyorum. Anne - min ölümile bu maaş da kesildi. Muztar bir vaziyete düştüm, Fakat namusum, şerefim — tertemizdir. Meşru bir izdivaçla hayalımı ye- niden yapmak istiyorum. Güzel yemek pişirmesini, bir evi| idare etmesini bilirim. Hislerim he-, nüz taze, arzum kanaatkârdır. Ba-| na meşçru yuvasını açacak erkeğin küçük bir çocuğu da olsa seve seve! kabul eder ve evlâdım gibi bağ - on Telgrafın halk © adresine mek- | mmâ b sütununda at edilmesini dilerim, Bana istikbalini bırakacak olan bay istikbalimi ve serefimi de kurta » racağından ciddi bir teklifle mü- racaat edip hakiki adresini de be- Taber bildirmesini rica ederim..» — | Kaç dille konuşuyoruz. Amerikalı profesör — Lastingin 860 1 mühim olarak addedilen dil- lerdir .Bu mühim sayılan diller - den 48i Avrupada, 132 ü Asyada, 118 | Afrikada, 44 ü Amerikada, | M7 si de Avustralyada. konuşul - maktadır. Fakat bu diller yavaş yavaş a- zalmaktadır. Çünkü daha kuv - vetli diller zayıfları mağlüp et - | gmekte ve tedricen orladan kal - | dırmaktadır. |ra, yedimci karısından ayrılmak üzere, mahkemeye girecekti. Bir aralık bir avukat: — Neszih bey, çağırıyarlar! de- di. İki arkadaş, — İnsaallah görüşelim!. — İnşaallah! deyip biribirlerin- den ayrıldilar. KULAK MİSAFİRİ Ağlanacak birşey yok., Sorguma karşılık ver!. Diyor, sorgusumu tazeliyordu: — Bu çocuğu sen mi bıraktın? çkara hıçkira ağlıyan kadın, iniltiler urasında: — Ben bıraktım.. Diye murıldandı. ve.. bu miril- danışı gene sel gibi göryaşları güttü, Ve sarsıntıdan tulamadığı başı da kucaklarıma düştü, öyle i- ki büklün sızı, dert, açlığın kıvı- mıp kuvırıp da topeç haline soktuğu bir mztirap yumağı gibi ağlamıya başindı. Komiser yerinden kalktı, kadını sarstı: — Ne oluyarsın, we ağlıyorsun?, Ve çıkıştı; — Ağlamakla gör mü beyıya - caksın?. —- Bir saniye durdu, gene söylendi: — Bütün bu işler ağlamakla o- dup bitse, her gün karakola ge - mektupları bu sütunda muntasa- | M 95 Timci KÂNUN 14 —a Ha şelmmamın Mu BiK üi Pandoflacı kadınlar Canım sıkılıyor, biraz eğlen- mek, , gülmek istiyorum, değil Gazetelerin zabı berlerini okurdum. Siz de tec- rübe edin, tavsiyemden pek « memnun kalacaksmız. Dün, küçük bir havadis gö- | züme ilişti: «100 sabıkası olan, pandof. lacı bir kadın yakalandı.» Ayıp değilya, pandoflacı- nin ne demek olduğunu - bik: miyorum. Bilmemek ayıp de- ğil, öğrenmemek ayıptır, der- ler. Ben de, hemen koştum, | bu işlerin mütehassısı geçinen | bir arkadaştan, pandollacı- nin ne demek olduğunu sör- dum; bu süretle ayıbımı ört tüm. Eefendim, pandoflacı, bir | nevi dolandırıcı imiş.. Ma - î_ lümu ihsanmız, dolandırıcı- m, teknik bakımından bir çok şekilleri vardır. En usta- lar, gözden sürmeyi çekenler dır. Pandaflacı ekseriya ka - din oluyor.. İşin tekniğine göce, bu zümreye mensup do- landırıcı, aviamak üzere kes- tardiği müşterisini, muhab- betle kafese koyuyor. Yan bakışta, manalı bir gülüşle, işve ile, kırıtmak ile avını ev- velâ gaşyediyor. O, zaten, te- sisi münasebet ve ahbaplık için fırsat beklemektedir. Bir vesile bulup hemen yanınıza geliyor ve başlıyor konuşma- ğa, Siz, enfes bir parça yaka- ladım, diye, tabii memnunsu- nuz. Uzalımıyalım, muhabbe tin müteakıp safbalarında, aklınzı başınızdan aldıktan sonra, cüzdanınızı da alıp gi- diyor. Bu hale göre Pindoflacı sınıfına mensüp — kadınlar, şöyle, eline yüzüne — bakılır ensinden olmak lâzım. — okuyucularımdan söyliyeceğim; darılmasınlar. Ben, şu zamanda, pandollacı kadınlar tarafından — soyul- mamış erkeklerin halini, yu- karıda adı geçen sabıkalılar tarafından kandırılmış olan talihsizlerden pek Farklı bul- muyorum. Maksat, cüzdanınızın bo- şaltılması değil mi?. Bangi- miz, dolu cüzdanla geziyo- ruz? R.HALİT İskân umum müdürü seyahata İskân umum müdürü Dr. Ccvder Atasagun, bir tetkik — seyahatine çıkmıştır. Mumaileyh Konya sı.mu mücadele reisi Dr. R. Önella Ak- saraydaki göçmenlerin vaziyelle » | Fini tetkik ettikten sonra Könyeya Relmişir, Umum — müdür, Kaşınhan ve Çumradaki göçmenlerin vaz: rini de tetkik eylemiştir. —i — BİRİMİZİN NER9İ HEPİMİZİN DERNİ Su boruları ışığıya indir lmeli ! Kazımpaşada oturan bir o « kuyucumuz yazıyor: *Oturduğum semtin hemen bütün etvar evlerinin yağmur boruları aşağıya kadar Indi - rilmiyerek, yukarıda bırakıl - yuştır. Bu sebepten vaya kab dırimindan — geçenler, sanki yağmurdan islandıkları kâf değilmiş gibi, bu. boruların banyosunun altından geçmek- nİyamına .- 1 hndz H.t tedbir ı!ııımı.mı’

Bu sayıdan diğer sayfalar: