21 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

21 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RBİNİN. LAİ ASAA İ icadele ve .. tüdahal, Ali Kemal SUNMAN celeri okunacak roman - ayali en ziyade meşgul Hanlar belki de Valter yazdıklarıdır. — Ehlisalip aden dönen şövalyelerin arı, uğradıkları türlü mah- bugünkü kolaylıkla - irine malik olmıyan bu n uğraşmaları İngiliz re- xn pek canlı tasvir ettiği dır. Okuyup yazmanın Av- valyeler arasında ayıp sa- evirler.. Eli kalem tula - zm ba şövalyelerce istih- kılan, vaktini boş geçir - ç kullanmayı öğreneme- Yâz makulesi bir mahlük tlerinde © kadar samimi 1 ?. — Hiristiyanlığın “mukaddes toprağını kur- davasına kimbilir ne ka- AP Jan sarılmış olanlar var- İ © böyle saf ve samimi o- yanıbaşında kimbilir ne aşka başka menfaat endi- harekete geçmiş, şark âle- Serine doğru giden Karp dan karışıklığından istifade «e düşmüş olanlar vardı. a taddesi almak e zamanki sali 9 dünyasının zaviyesin - Mövalye için en yüksek bir irdi. Bu uğurda canlar : $ ürine söyletiyor: O kak- i şövalyelerin en ileri ge- cesur bir. adamdır. iyup yazmakla hiç ülfeti bu kahraman az kurnaz İçinden neler geçtiğini bir sarak anlatmak İstiyor: $ın ,diğer şövalyeler inan- yi istedikleri gibl sarılsın- Ş leri ancak benim gibile- iHi 'erini husule getirmek i- " W fılmışlardır. semancısmın kahramanını x daha çok sonralara ge- görülüyor ki ortaya at- testanlığı kabul eder 4 işittiyse oranın dahilt N kalkışmıştır. ö kuvvetli bir devlet olan /an İngillereye tanrruza için de bir bahane yok çilterede protestanlık i- . Halbuki ikinci Filip 1 2Bİ ROMAN: 29 »r de Seveceksin ! Walter Skotun yukarıda bahsi ge- çen şövalyesinden daha az kurnaz | değildi. Maksat İngilierenin © | zaman daha yeni belirmekle olan deniz kuvvetini yok etmekti. A- çıktan açığa söylenemiyen — bu | maksada varmak için ise katolik- | proteslan mücadelesi en elverişli bir bahane leşkil etmişlir. Fakat maksadına varamadı. O bahis ayrı. Valter Skotun şövalyeleri kış gecelerinde yalnız hayali eğlen - dirmekle kalmıyor; fikri de meş- gul ediyor. Kendini kuvvetli gö- ren taraf gözüne kestirdiği zayıf | tarafa istediği gibi hâkim olabil - | mek için müdahale vesileleri bul- makta zorluk çekmez. Tarihin de masalın da öğretliği bu. Bu zabıta muam-, masını hallediniz Bayan Perihan Gücer kocası Palk Gücerin eve dönmediğini görünce, şüp- helenerek polise müracaat 'etti. Kara- kolun yaptığı seri' bir tahkikattan sonru,| Bayan Perihanın tarif ettiği bir adamın bir karaya kurban gitmemiş olduğunu öğrendi. Acaba Faik Gücer evini terke. dip gilmiş miydi? Bu, pek muhilemel görünmüyordu, 45 yaşlarında olan Faik oummmmuim.nmııy— zihanesine gidildi ve orada hayrelle öğrenildi nMNıMüM yen gelmekledir. Kendisi ithnlât ve ih- ecat işlerile uğraştığı bilinen bir adam. | dir. Bu yazıhanede memur olarak ta kör ve sağir bir müstahdemi vardır. Bayan Perihan, kocasının kendizini yede ziyaret etmemesini, hattâ oraya telefon bile etmemelni söylemiş. tir. Zabrta, Gücer müeeesesinin faaliyet- te bulunmadığını kolaylıkla tesbit etti. Bunun üzerine Faik Gücer'in ervia yessire kaçakçılığı yapıp — yapmadığı hakkında şüpheye düşüldü. Rakip bir çele tarafından kaçırlıp kaçırılmadığı #htimali araştırıldı. Fakat biç bir iz bu tahmini de teyit etmedi. '. Polis cinayet masası şeli bu musüa- mayı behemehal halletlmiye azınet « malşti. Uğraştı ve aihayet Faik Gücer'in Ai türtü hayat yaşıyan biz adam oldu- Buna kanaat hâsıl et ve nihayet düğü. Bir küstahlık ! Uzunçarşıdaki buzhanenin sa - hibi Alman tebaasından Lapol sa- tan aldığı emekli subuy yardım ce- miyetinin takvimindeki Türk bay- Tağı ve Milli Şef İsmet İnönü ile Ebedi Şef Atatürkün resimlerini | yırtmışlır, Bunu gören cemiyetin satış memuru Şükrü Yılmaz der- | | Gece klübü kim, | bir ihtiyaç olup olmadığını İstanbul kim ? Tahsim gazinosunda bir gece klübü tesis ediliyor. Ni zamnamesi yapılmak üzere imiş. Bütün belediye müdür ve erkânı bu klübe âza olacak, bittabi diğer âza da kuydedi- lecek. Gece klüpleri, bütün büyük ve medeni memleketlerin bü- yük şehirlerinde vardır. Bu - rada klül in âzası olan zevat gelir, yemek yenir, müzik dine lenir, oyun oynanır, dans edi« lir, hülüsa eğlenilir. Fakat, bu gece klüpleri, zengin, hali ve vakti yerinde insanlara mahsustur. Bu tip- ler, ekseriya, erlesi sabah sa- at dokuzda iş başında bulun - muya mecbur olmuyan insan- lardır. Gece yarılarından son- raya kadar klüpte hoş beş e- derler, İstanbul — malüm. Hayat malâm. Harp malüm. Kazanç: lar malüm. Şu Taksim gazinosundaki gece klübüne, bu şerefleri haiz kaç kişinin devam edebi. leceğini, böyle bir mücssese- nin İstanbul için hakikaten cidden merak ediyoruz. Hayat o kadar pahalılan - mıştır ki, ayda eline vergiler çıktıklan sonra, bilfarz 250 lira sağlam para alanlar, lüks değil, mütevazı ve orta halli bir hayat sürüyorlar. Gece klübünde safa süre- cekleri cidden merak - ediyo. BÜRHAN CEVAT Hasköyde akşamki yangın Hasköyde iskele caddesinde Mah- mul çavuşa sit kahvode dün ak- şam bir yangın çıkmış ve itfaiye tarafından oda yanıp söndürül - müştür. Emzirme bahsi aP a Çocuk doğduktan sonra, ana sütünün ve alelümüra #üilerin terkibindeki su, | şeker ve yağlı maddeler gibi, kendi neğ.| ümasıne müsait ve elzem bulunan maddeler bulur. Büt nine arandığı takdirde, bu kadın dü çocuğun yüşi ile MmüLeDasip yaşla olmalıdır. Yani çocuk bir aylık —ise, Sütninesinin de bir iki ay evvel doğur- muş olması lazamdır. Çocuk altı aylık ise, bunun emzirilmesi için, intihap e. dilecek sütnine de Altı, yedi ay evvel çecuk doğurmuş bir kadın olmalıdır. Ana Çocuğudu emzirirken kendi sih- hati için de fayda görür, Diğer taraftar çocakunu da besler. Çocuğun emmesi, momelerde hüsülü mühtemel çitihapla. Tn da önüne geçer. Fazla olarak süt- nineler emzirdikleri süle pek © kadar dikkat etmezler. Halbuki anne çocuğu- hal polise haber vermiş ve Lapol | | Yazan: ETEM İZZET BENİCE a aa aa eee eee u sual ve bu ikaz genç , kasırgası İdi. 3 erinde ai bir feveran GECE NÖBETİ tesiri uyandırdı. Hiç dü- | — Gittiler, gördüler, gesdiler ve. y ve lek muhakeme yü- | döndüler. K Şamda, akşam yemeği ezandan gidiyoruz.. sonraya pek kalmaz. Salihin de i- İstiyordu, gitmesi ile git aunda ne fark vardı?. bunlardan hiçbirisini dü- değildi. Ayakta bir göl ayalet gibi dolaşyor, bü- hücrelerini bir tek nek- selerber elmiş bulu - ta nereden geldiği, nere- Si beli olmyan bir sinir Ü fiyadı akşam mamazını kılıp he-| men yemeğe z Lüttiye evden u.:v- HİPeEe yatsı okunuyordu. Çok yergun, Kgün ve korkar bir haldeydi. Bu anda kafasısı tırmalıyan iki süal yardı. Biri: nün biricik gıdası olan sütünün bozul- mamasi için icap eden itinayı gösterir ve perhizlere dikkat öder Anne, çocuğunu ve zamam amzirtme. melit Bunu da yarın yazacağız. etmiş olmak için miydit?. Diyor, yine müsbet değil, duha ço- tin bir muadeleye açılıyordu. İkin- cisi için karşılığı hazır ve.. dilinim ucundaydı: — Naciye ile beraber gezmiye gittik. İtimat ettiğim bir aile. Kon- dilerine relakatten ve davetlerini |" kabul etmekten çekinmedim!. Nihayet, bunun kavgasına bile hazırdı. Faka, ouun bher iki vazi- yetten de daha mühim, halli da- ha güç bir davası vardı. O da, gü- nün başına doladığı hâdise idi ve. evinin kapısınan içeriye girerken üzerinde durmayı, düşünmeyi son- Evde karşısna ilk çıkan Arap | hizmetçisi oldu. Ondan sordu: — Bey nerede?, Suali ürkerek ve titrekli. Hiz- — Geldi ,yemek yedi, gitti. Cevabımı verdi. Genç kadım bu MAHKEMELERDE: Paran yok, a şapkan 'damı yok abirader? “Bira rakıyı açar mı dersin?,, “ Açar da öte yana bile geçer!,, Suçlu bir meyhanecidir. Mey « haneci de değil, mezecidir. Dük- kânında, ayak üzeri “tezgâhbaşı, yalnız şarap ve bira satmaktadır. Davacı bir komisyoncu kâtibidir. | Dava, hodbehod istifayı hak da - vasıdır. Davacı anlatıyor: — Arkadaşlardan Naci ile, ak- şamadan, içmek için yola çıktık, Şu-| raya buraya, birkaç yere uğradık. Sirkeciden başladık, ne Gedikpâa- şasını biraklık, ne Kumkapısını.. Artık, tam olmuştuk, — Ne olmuştunuz? — Sarhöş olmuştuk. Eve dönü- yoruz. Dönerken, bu adamın dük- kânının önünden geçiyoruz. Her- kes, tezgâhın başında sıra sıra di- zilmiş, bira, şarap yuvarlıyor. Ma- Jüm ya.. İnsanın ağzı kızışınca, boyuna içmek ister. Bizim Naci de: — Haydi gel, şurada birer bira içelim.. Rakının üzerine iyidir, a- çar! dedi. — Bira rakıyı açar mi? dedim. — Açar da öte yana bile geçer, dedi. — Açar amma, biraz fazla ka- çarsa, açar da kapar, dedim.. Gü- lüştük, İnsan hali bu, olur ya? Bende para yoktu.. Arkadaşım da bunu biliyordu. Birayı o ısmarlı- yordu, Girdik.. Biz de tezgâh başında - kiler gibi ayakta durduk, Bir şişe bira getirdi; içtik, Bir şişe daha getirdi; onu da içiyoruz. Arkadaş «gimdi gelirim» diye dışarıya çık- tı. Arkadaş ismarlıyor diye, ben, © şişeyi bitirdikten sonra bir şişe daha getirttim; onu da içtim. Ar- kadaş hâlâ meydanda yök, dükkân kapanıyor. Dükkâncı: — Vakit beyler, vakit! dodi. Ne yapayım? Gitmek lâzım am- ma, para yok, Dükkâncıya: — Efendi, dedim benim param yok, Ben bildiğin adamlardan de- Bilim. Yarın akşam getirir, paranı — Olmaz! dedi, ben seni tanı » miyorum, — Yahu, yemin edeyim, getir - Mmezsem eğer, ne dersen de,.. — Paran yoksa, şapkan da mı yok, a birader? dedi, Vaziyet fena.. Adamın - niyeti pek iyi değil... Başımdaki şapkayı alacak... — Etme! dedim, eyleme' dedim, dinletemedim. Başımdaki şapkayı çekip aldı. | — Haydi, dedi, şimdi nereye is- | tersen Ne yapayım? Kime dert yana - | yım? Düşündüm, taşındım, polise müracaata karar verdim. Gittim, söyledim. Bunu yakaladılar. Za- bit tuttular. Huzurunuza çıktık. — Peki, sen söyle bakalım, nasıl oldu bu iş? cevabı birden kavrıyamadı; hik- metçinin ne demek istediğini an- lamadı, tekrarlattı. Zeliha yine ayni arapça cümleyi söyledi: — Geldi, yemek yedi, gitti! — Beni sormudı mı?. — Sordu. — Neriye gittiğimi söyledin? — Naciye ile birlikte giltiğinizi söylediye. — Ne dedi?. — Hiçbir şey söylemedi. — Ne vakit gittiğimi, miçim git- tiğimi sormadı mı?. — Hayır, çok şeyler sorduğuna, fakat, hiz - melçinin bunları anlalmamak yü- zünden kısa kestiğini tahmim ©- diyordu. Asabi asabi: — Bana birer birer berşeyi an- Maznun anlatmağa başladı: — Biz, bunları, bunlar gibilerini çok gördük. İki kişi gelir, içer, biri| kaçar, öbürü kalır; sonra da, — Param yök, ne yapayım? Ca- nimı alacak değilsin ya? Sonra ve- ririm! der. Biz bunları bildiğimiz, alıştığımız için, çok ferah davra - mirız, Eğer üzerinde, içtikleri şe- yin parasını ödeyecek kıymetli bir şey var da verirse, bırakınz. Yok, öyle bir şey yök, yahut da var da vermek istemezse, iş değişir. Ona anlatırız ki pek öyle — kolaylıkla elimizden kurtulamaz, Kaç tanesi santini, — kösteğini, dolma kalemini, yüzüğünü, krava- tını, boyun atkısını bıirakmıştır bi-| 2e... Evet... Baktık ki aldırış et - miyor, parayı vermeden gidecek, sarılırız yakasına... Şapkası mı olur, ceketi mi olur, aliır, koyu « veririz. — Nasıl yaparsınız? Hiç öyle şey olur mu? — Tabil olur.. Biz her müşte- riye böyle yaparız, İçti mi, trink parayı vermeli. Vermedi mi, ne ya- pacağız? Tabti bir şeyini rehin ala- ğız. Parayı getirdi mi, geri ve- riri — Peki, buna ne yaptın? — Ne yapacağım? Baktım parayı vermiyor, mızmızlanıyor. Aldım başından şapkasını.. «Git şimdi be- Bendiğin yere...> — dedim, Bunda | benim kabahatim var mı, Allah aşkınıza?.. Dükkânda müşteri olarak bu - | dunanlardan bazılarının çağırıl - ması, şahit olarak dinlenilmesi icap| ı. Muhakeme başka güne * Dükkân sahibi, saf ve gafil bir adamcağızdı. O zannediyordu ki, birisinden alacağı olunca, gücü ye- terse, ondan alacağı yerine ceke- tini, şapkasını, yahut başka kıy - metli bir şeyini alabilir, bu su - retle kendi kendine hakkın) istifa etmiş olurdu. Göğsünü gere gere yaptığı ikrar, kendisinin aleyhi. neydi. Farkında değildi ki, ceza kanunu bunu menetmekte ve bu memnulyet «hodbehod istifayı hak> kı meneden bir maddei kanuniye ile müeyyoddi. Yine farkında değildi ki, ınsanın. arşınına göre bez vermezler, Zehiy gaflet!.. KULAK MİSAFİRİ Yapağı Tacirlerinin Müracaatı| Fiat mürakabe komisyonu elle- rinde yapağı bulunanlardan beyan-| name almıştı. Şimdi yapağı tacir- leri ellerinde bulunan yapağıları satıp satamıyacaklarını sormakta- gırlar. Bu hususta komisyona mü-| Tacaatlar yapılmıştır. Dedi, ilk sorusunu yaplı: — Salih eve ne vakit geldi? —| Hizmetçi bir filim şeritine bakar | ve.. orada gördüklerini birer hirer anlatır gibi bütün dikkat ve hafı- zasını harekete gelirerek cevap - larını vermeğe başladı: — Her akşamki gibi geldi. E- zandan yarım saat önce kapıyı aç- tam, kendisine relakat ettim, yu- karıya çıktı. Evde sizin sesinizi a- Tamayınca bana «KHanım yok mu? dedi. Ben de - evde olmadığınını söyledim. — Bunu öğrenince ne söyledi?. — Nerede orduğunuzu sordu. — Ne cevap verdin?, — Naciye Hanım geldi, kendisi- ni Dummar bağlarına yemeğe ve gezmiye davet etti. Beraber gitti ler.. dedim . — O zaman ne söyledi?. — Bir saniye kaşlarını çattı, el | hat Her sualime geniş, tek, keli - me ve tek hareket utlamadan ce- yap ver. l iııtııyııdıl'ıkııv“ıl.ylııı.w | dedi, başka birşey söylemedi. — | — Sant kaçla ııu.ı..ınıı—l HALK —— SÜTUNU Evelenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şi. kâyetler, temenniler ve müşküller İş ve işçi arıyanlarla herhangi bir mülş- külü olan okuyuçcularımızın moktup- Jarı bu sükunda müntazaman ve mmtcca- | Ben neşredilecektir. Gazetemiyin —.-İ Ve avukalı da sorulan'ara cevap verece. | klerdir. Clddi iadivaç teklifleri de bu sü| kunda parasın meşrolunacaktır. | İzdivaç Teklifleri — Tahsilim yüksek, me: zancı fevkalâde telâkki edilen bir mes- | lek sahil'cin. Yaşım 38 dır. Şimdiye | Kadar evienmedim. Her kadını - mesut | edecek karakterde, halini ve istikbalini | yapmış bir erkeğim, hayatta yalnızım. | Hayalımı birleştireceğim buyanın (kız veya dul) mütenasip endamjı orta boy- du, gayet beyaz tenli, kaşı ve gözü gü zel olması şartlır. Mesut yuva kurmak istiyen temiz aileden kibar bayanların Güzetede A, F, 1Y rumuzuna sarih adres ve tafsilütli mektupla lütfen müraca- atları adresim Halk Sötunu muharrir. Tiğinde mahluzdur. — Aylık kuzancı üç yüz lirayı geçen 've memlekelimizde henüz mensubu az olan makbul bir fen işinde çalışan 38 yaşında uzun boylu, mütebakkimı yüz- lü, üllesi zengin ve asli bir gencün. Un Bun boylu, güzel, mütenasip vücutlü ve yaşı 22 den küçük 33 ten büyük olmu- yan alif bir bayanla hayat arkadaş- li etmek istiyorum. Servet —mevzuu bahis değildir. Ahlâk ve vücut güzelli- kâldir. Taliplerin bu sütunda Sami aâresine müracsatlarını hürmetle dile. rim. — Temiz ve üsil bir wile kızıyam. Bir kadında bulunması lâzun gelen bütün meziyetlere sahibim, Kanaatkârım süse| düşkün değillim, Boyum L38€ yaşım 20 kumral ve oldukça güzelim, orin ve sa- mat meklebi mezunuyum. Güzel keman çalarım. Sesim de gözeldir. Yüksek tah. all görmüş İyi bir meslek sahibi veya ma. buy, evine sadık bir bayla meşru yuva | kurmak istiyorum (Son Telgraf Halk Sütunu (Nuran) adresine ciddi adresli mektupla müracant olunmasını rica e- derim. — 30 yaşında, esmer, uzun boyluyum. Memurum. Soempatik, şen tablatli, as- rlliği züppelik cephesinden görmiyen, dedikodu sevmiyen ve yapemıyan, evine bağlı, çocuk ruhundan anlıyan, edebi. karakteri kuvvetli, bir evi idareye mule» | tedir, muktesit, lüks ve ziyneta, göste- | zişe meyyal oumAyan, orta halli bir aa. ye mensup, tercihan — öğrelmen — olam (19-23) yaş arasında bir bayanla ha. yatımı birleştirimek istiyarum. Soraca ım birkaç suale cevap verdikten soam Ta mühabere ve Vemas elmek — üzere (Benç 2125) rumuzuna yazılmasını rica ederim. Gelen — mektuplar (Bay Cemal: Kadıköyünden ve B. renköyünden), (Bayan H. B.: Pangaltı ve İstanbuldan), (Bayan H. Ö Beya- allanı) (Bay B. 5. Ö Kadıküyünden), (Bay Y. R. K Beşiklaytan), (Bayan MOM, Yo İstanbuldan), (Hukuk me. zunu: Beşiktaştan) mektuplarınız vaz dir. Saat 15-19 arasında bebemehal al- dırmanız mercudur. Bu Vatandaşa İş Verecek Âlicenap Bir Zat Yok mu? 330 doğumluyum, İlk meklep mezu- nuyüm. Askerliğimi Jandarma karakel kumandanlığı ile (x ettim. Kaki harflş. ri ve oldukça daktilo da bilirim. Hesa- bum da işidir. Huvul veya rezmt bir mücasesede, herhang bir yerde kâtiplik yapmıya talibim. Çoluk çocuk zahibi ve muzlar vaziyette olduğum için âlice. nap İş sühiplerinin merhamet ve alâ- kalarını yeglne bir ümütle bekliyorum. Atideki adresime lötfen mektupla müra! eat edilmesini dilerim. — Eyüp İslâm.| bey Karlık dere sokağı 8l numarnda İ Şevki Aydemir. ler vardı, bu ziyaret niçinmiş?.. diye sormadı mı?. — Hayır.. —Gec kalışımı da merak elme- di mi?, — Bana sirin hakkınında teok kelime söylemedi. — peki, ondan sonra ne yaptı? — Adbest aldı, akşam mamazını kıldı, namazda uzun uzun dua etti, sonra her vakilki gibi yemeğini yedi. Erkeklerin başına belâ olan nedir ? Bir adamcağız bir suç işle miş, mahkemeye düşmüş.. h* kime, şöyle dert yanıyor: — Bay hâkim, aşk büyük bir belâdır. Başıma gelenleri sormayın.. Ne yaptımsa, hep, | bu kadın yüzünden yaptım. Fakat, maznun müdafaa s- ki, yakasmı kurtarr ak kabil olmamış ve işlediği u- Çun cezasını çekmek — üzere hıâi::ıuııyi boylamıştır. alarına göre, aşk, işte, böyle bir belâdır. B?ıılı:ııı göre de, aşk saadettir. Bu iki iddia da, hem doğru hem yanlıştır. Aşk, zamanıne göre insanın başına belâ, zar manına göre de sandet olur. Dir doktor, bundan bir müs det evvel, aşkı tarif ederken En hassas, içli ve yanık aşk — şairi olan Fuzuli bile, bir bey- tinde şöyle der: Ahu feryadın Fuzuli neldüptür âlemi Ger belayı aşkile hoşunt inda kavga me « Aşıklar, tatlı, hulyalı, pem- be demler yaşadıkları zaman, hiç şikâyet etmezler. Memnum durlar, kimseye su sızdırmaz- lar. Fakat, küçük bir ıztırap bilinemez?, Onlar, ekseriya, hislerini erkeklerden saklama sını bilirler. Severler mi, sev- leyen vapurlarının navlun tarife- inde değişiklikler. olaceklar, Ü- mumi vaziyet dolayısile yük lari- felerinin arttırılmasından — başka bu gibi bilet tarifelerinde de baza değişiklikler olacağı anlaşılmak- tadır. Bu husustaki proje Başvekik Tette tetkik olunmak'tadır. BİRİMİZİN DERDİ HEPİMİZİN DERDİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: