13 Mayıs 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

13 Mayıs 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4” SON TELGRAF — 18 mayI& wit HÜRMETSİZLİK Saat gecenin on birini vurdu. Salâhaddin, bir türlü uyuyamı. yordu. Bir saaten beri göz kapak- Tarını yummaktan — yorulmuştu. Selmayı uyandırmamağa dikkat ederek sağdan sola döndü. Ay, baş wcundaki pencerede durüyor gibi | görünüyordu. Dışarıda — lâcivert bir yaz gecesi vardı. Bir müddet kulakları ağustos — böceklerinin (yeknasak gürültüsile uğraştı. Son- Ta; gözlerini yıldızlara — çevirdi. Onlar da, kırpışan hallerile, sanki yyumıya çalışıyorlardı. Gözleri, bu sonsuzlukta takılıp kaldı. Saat, on ikiyi vurdu. Salâhad. Gin, yüzünü odaya çevirdi. Ay 1 #ğiyle beyaz duvarlar, şimşek pa- rıltılarile aydınlanmış ve öyle du- Tuyor gibi görünüyordu. Döndü, yyanında yatan karısının rahat uy. kusunu seyre daldı. Bir müddet sonra, gözünün önünden her şey silindi, Fakat; ne düşündüğünü bilmiyordu. İçinde yaşadığı âle. me, tamamen vicdani hükmedi - yor, muhakemesi; daha karanlık, silik yüzlü şüpheler, yarım kal - miş müvazenesiz fikirlerle karı. gıyordu. Dışarıya, yorganmm altından, karanlık bir kuyudan yer yüzünü seyreder gibi bakıyordu. Salâhad. din, bu gün; vaktile tahayyül et- tiği saadeti yaşyıordu. Selma ile beraberdi. Zaman o kadar çabuk, topkı tatlı bir rüya gibi gelip geç- mişti. Şimdi ise, bu rüyası devam ediyordu. Fakat, zamanın sağır ve karanlık perdeleri, maziyi ne, ne kadar örterse örtsün, vaktile ya- şadığımız bir aşk iztırabının, kal. bimizde, daima bir bıçak gibi krv- mıldığını hissederiz. Bu gece, Sa - Mihaddin için de böyle olmuştu. Şimdi, yanında sakin, ümidinden daha müsterih yatan karısı için, «€, vaktile büyük azaplar çekmiş. &. Onun için ıztıraplı günler ya- gamıştı. Hatta o kadar ki, beş se- nedir devam eden saadeti bile, on. ları telâfi edememişti. Gariptir ki, kendi hayatına — karışan, yah kendi hayatı demek olan bu kadın, hâlâ, bu ıztırabı bilmiyordu, bil. miyecekti. Uykusuz geçen bu gecede, dü- günceleri arasında, günler için e- hemmiyetsiz görünen herşey, ya. vaş yavaş büyüyor, genişliyor, o ©u tehdit ediyordu. Sanra, bir a- ralık gözünün önüne arkadaşı Fe. ridunun hayali geldi. Ona, bu - günkü saadeti bağışlıyan — oydu. © da, Selmayı kendisi kadar se- viyordu. Fakât bu büyük bir fe- dakârlık göstermiş, Selmayı Sa. Mhaddine bırakmıştı. Her şeyi, aynen — hatırlıyordu. Selmanın beş sene evvel alevler içinde yanan eyleri gözünün ö. nüne geldi. Halk çılgınca: — Selmayi kurtarın! Kızcağız, ıumen nerdeyse, diri diri yana- Dıyı bağırıyordu. Salâhaddin, tenha bir köşede, aciz dolu bir kız- gnlıkla, yumruklarını — alevlere doğru uzatmış ümitsiz yaşlı göz . lerle, dörtte bir tarafı ateşlerle çevrilmiş eve bakıyordu. Sel . mayı, kurtarmak lâzımdı. Fakat: herşey bitmiş, hiçbir Imkân kab- Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 61 TUNA BOYUNDA —— Yıldırım muahedeye riayet etmedi Yıldırım, bu teklifleri hoş gör- | dü. Yeni bir muahede akdetti ve Bizansa yeni bir emie verdi: — Andranikosu hal' ediniz.. Andranikos hal' olundu. İhtiyar İmparator Yani tekrar İmparator | ilân edildi. Oğlu Manoel de şeriki alarak gösterildi (H. 792) Fakat, bu muabedenin de ahirl- * mına Yıldırım Beyazıd riayet et- medi. Çünkü, aslında Andranikos | ile oğlunu mahpus tultacağını YI- dırıma vüdetmiş iken, bir kete an- “darı elde edinc | rafta, bir türbe seasizliği | Allaha dua ettl. Sonra, başını, yör. mamışti. Tam bu sırada bir alev bulutu gelm Teden: — İmdat! İmdat! Diye acı acı haykıran ve me- redeyse, kendini evin dördüncü katından sokağa atacak gibi gö rünen genç kızı alıp götürmüş. bu manzaraya şahit olan Salâhi tin, bırdcnbın mnefesinin kesilı d - kendini bırakıve! Aradan nekadar zaman geçmişti, | bilmiyordu. — Omuzlarını bir el salladı. Silkinerek kendine geldi. Karşısında Feridunu gördü, Sel. ma, kollarında baygın bir halde yatıyordu. Salâhaddin, hayret i. çinde bocalarken, Feridun, güler bir yüz, tatlı bir sesle: — Onu al ve Dedi. Salâhattin, anda, bir çok şeyler düşünmek istedi. Fa- kat, o kadar bitkin bir halde idi ki, ancak: — Ya sen? Dyebildi. Bu iki kelime, Feridun için çok, açık bir mana taşıyordu. — Hayır, - dedi . ben de sevi- yorum, fakat, o sana lâyıktır. Ka- Ganlar, benim gibi, büsbütün çir- kim adamlara, her çeye rağmen tahammül edemezler, * Feridun © yangin hidisesinden | sonra, bir daha ortalıkta görün - medi. Salâhaddin ile Selmanın dü. | #ünleri arifesinde, onun, yangın- dan aldığı yaralardan, bir köşede sessizce öldüğü duyuldu. O hâdi- seden sonra, Selma, o büyük fe- dakârlığına mukabil Salâhaddinin bütü Tağmen, teşekküre gitmedi. Salâhaddin, bunu )ııurl.ırıne.ı, wücudünü bir ürperme aklı. lıl daha fazla düşünmemek ııt.- oradan çekilmişti. Gökte kandil gibi birkaç yıldız parıldıyordu. Et. vardı. Salâhaddin, son defa, Feridunun hayaline doğru baktı, onun için gandan içeri soktu. Aradan, uzun bir zaman geçmişti. Kulağına bir ses takıldı. — Feridun.. Ferldun! Karısı sayıklıyordu. — Yerinde | doğruldu. Acaba, Selma, nasıl bir | rüya görüyordu? Biraz daha bek- ledi. Selma, gözlerini açtı. Salâ - haddin telâş dolu bir sesle: — Galiba, . dedi . bir rüya gö- rüyordun karıcığım?! — Evet... Çok korkunç bir rüya.. — Ya... Feridun diye sayıklı - yordun. Selma, evvelâ cevap vermedi. sonra, birden batırlamış gib — Ba. Evet, - dedi . Feridmu gördüm. Ne çirkin, ne soğuk yüz. Hü adam. Salâhaddin, bu sözler üzerine bütün vücudünün sarsıldığını his- setti. Bu netsizlik, onu tama. mile korkutmuştu. Karısına, çok şeyler soracaktı. Fakat, onun de- rin bir uykuya daldığını — gördü. Saate baktı. Durmuştu. Her hal. de sabah uzak değildi — Sür'atle nan birkaç mevkin anlara terkimi takep etti. Asıl muahedeyi Yıldırımın boz- duğu gibdi gö orsa da asıl işin içyüzü büsbütün başkaydı. Mancel güzel kızını bir Cene- vizliye verecekti. Buna mukabil de Cenevizliler Manaeli ve babası Yaniyi hapishaneden kaçırıp Yıl- dırıma teslim etmişlerdi ve bu süretle Cenevizlilere de Midilli a- dası verilecekti. Eııındn maydana çıkan — ve | kiz vapur.. Ocaklarda: | nin süvarisi Edvar Fegandır. beyaz bayrak taşıyor. Ön tarafın- Gemi kafilesi- ni kurtarmak için kendini feda eden mu- avin kruvazör Atlantikte kim bilir, günün 24 saatinde ne facialar oluyor, bir tanesini şöyle gözö- nüne getirebiliriz Şimali Atlantikte vapurlardan mürekkep bir alay ilerliyor, her çeşit milletin bayrağını taşıyan. her tondan ve her yaştan otuz se- çıkan otuz sekiz duman, Okyamusun dalga- ları üzerinde birleşerek, enginlere yayılıyor. On mil uzaklar- dan görünen bir duman bulutu. Buna «vapur kafilesi» diyorlar. 52,45 arz ve 32,13 tül derecesin- de olduklarına göre, hairtaya ba- kılınca, hareket ettikleri Kanada İimanı ile varacakları İngilterede- ki Mersey limanına ulaşmak için dolaşacakları İrlanda arasında tam yarı yola gelmişler. Tehlikeli se- yahalin yarımı atlatılmış. Griva direğinde nöbetçiler ufukları kol- luyarlar, İrlandadan 1500 mil uzaklarda tehlike o kadar yok. Alman de- nizaltıları ve bombardıman tay- yareleri bu derece uzaklara nadi- ren açılabiliyorlar. Bir gün evvel kafileye refakat | eden Kanada kruvazörleri, bay- raklarını direklerinin yarısına in- dirmek suretile «selâmetli yolcu- luklar, diliyerek geriye dönmüş- ler.. Ertesi gün Okyanusun bir tarafında, yine kendilerini himâ- ye edecek, bu sefer, İngiliz harp gemilerile karşılaşacaklarını — ve bersber yurda döneceklerini bili- yorlar. Fakat acaba nerede?, Kap- tan köprüsünde bir aşağı, — Bir yukarı dolaşan gemi süvarileri de bunu bilmiyor. DENİZ KURDU Fakat... Yalmız bir tek adam randevu yerini biliyor, O da «jer- wis Bey» ismindeki İngiliz gemii: Onun vapuru da ötekilere benzi- yor, Lâkin kafilenin en büyük va- puru olan 16998 tonluk Rangitiki wapurundan biraz daha küçük.. ejervis Bey» harpten evvel İngi- tereden Avustralyaya muhacir ta- gırdı. Arkaya doğru eğilmiş bir 'tek bacası var. Direğinde de harp gemisi olduğuna alâmet olarak, giyinmeğe başladı. Ne yapaca- | #ını bilmiyordu. İçinde, büyük bi ağırlık duyuyordu. Sokağa çıktı. Daha ilk adrmlarda gönlünün biraz hafiflediğini duy. du. Yollar, evinden uzaklaştıkça, kalbi, daha fazla — ferahlıyordu. Artık mes'ut olması için, belki de muştu. Sebebi de Midillinin Cene- verilmemesi maddesi! yetinden sonra, Yıldırım Beyazı- | dın şiddetile Osmanlı hükümeti Rumelinde hâkim bir vaziyete geçmişti. Bizansa bile emirlerini harfiyen geçiriyordu. x N Anadoluda Alaşehir, Türk diya- | rı içinde yalnız olarak Rumlar e- | linde kalmıştı. Sözde Bizana İm- paratoru namına, hakikat halde ! ise kendi menfaatine bir tekfur tarafından idare olunuyordu. Karesi ve Germiyan sancakla- rına yaki rinin hatırlarına riayet — içindi. Çünkü Alaşehir hâkimi anların himayelerine iltica etmekte idi. Bu defa Yıldırım Beyazıd kim- | senin hatırinı tanımaksızın ve Aydın, Saruhan Beylerine de 1 met vermiyerek devlet menafi =ıh-uünqıw fet- Iken bu şehre dokunul- | | maması Aydın ve Saruhan Beyle- e bekliyor. Yar Amiralin oğludur. yaşlarında ,kısa boylu, u bir adam.., Ge andan korkar; fakat kesin de ona itimadı vardır. Vapura kaptan olduğu zaman, güverteye toplıyarak şayet bir düşman gemisine ra: : kabele edeceğini ve gemide nanların hepsine de güvendiğini kısaca söylemi: Fegan küpeşteye dayanmış, hi- ye ettiği gemi sürüsüne bakı yor. Hava güzel.. Fıkı' iki saat- sonra güneş batacak, iki saat son- ra da kumandan Edvar Fegan kah- ramanca ölecek. DÜŞMAN GÖRÜNDÜ Kfilenin en başında giden İ: ru, birdenbire işaretler ver- meğe başladı: Tam ileride bir harp gemisi. Bu, bir hâdise değil, Çünkü At- ; Jantiğin ortasında, deniz üstünde bir harp gem gemisi olur. Fegan gelen geminin silvetini görmek için dürbüne sa- zildi. — * Daha iyice bakmamıştı ki, va- kırk be nİş orr herkes € rünmüştü. Gri renkte, kulesi mu- azzam büyük bir harp gemis taba bakmağa İüzum yok. Alman- ların o kadar besbelli «Graf Spe» gınıfından bir cep kruvazörü... Fegan ıux)arvlv*ru'm ve deniz- arken, tesadüf ka- şısına on dcfa dara | şman çıkarmıştı. | man bahriyesinin k. | rinden ya *«Admira! | «Lutzov> kruvazör rebede kuvvetlerin ölçüsüzli düşündü. Kendisinin 6 pusluk iki topuna karşı, düşmanın 11 pusluk İ topları vardı. Farzetse ki, öbüsle- gemisinin zırhlarını delmek mı seleydi. Halbuki kendi gemisi ap- açıktı. toplarını da ancak mce kal- kanlarının zayıf zırhı muhafaza &- diyordu. Fakat Fegan, o daxika Alman- lar da dahil olmak üzere, bütün dünya gemicilerinin kolayca anlı: yacakları bir karar vermişti: Ka- fileyi kurtarmak, Derhal kafiledeki bütün gemi- lere duman bulutu arkasına sak- lunarak açılmalarını emretti. Ge- milerin her biri hedefleri yaymak için birer istikamete açıldılar. Fe- gan ise ateşi kendi üzerine çek- mek için düşmana doğru atıldı. Makineler hızlandı. Fakat Al- man öbüsleri kolaylıkla bedefi buldu. Cep kruvazöründeki geniş telemetreler sayesinde obüsleri : elle koymuş gibi geminin üzerine bindirebilirlerdi. Nitekim bir ©- | büs, kaptan kulesini aldı, götürdü. Ayni zamanda kaptan Feganin bir kolunu da alıp götürdü. Fegan, | öleceğinden emin, hemen alt gü- verteye fırladı. İkinci kaptana ke- sik ve kısa cümlelerle en son e- melini söyledi. Dü şnanz 400 metr> kacar yak- laşmak... Bu mesafeden öbüsle . (Devamı 6 ncı sayfada) askere imdat olmak üzere Bizans İmparatorundan dahi müfreze is- temiş idi. Sözde kendisine sadık o0- lan bu şehrin aleyhinde hareket | etmek üzere Kayser yalnız asker lermekle iktifa etmemiş: 'ar Bizans Impırıuruııuı oğlu Mancel ile beraber ıru'ıısı— ra ordusuna iltihak - etmiş. hucum edenlere karışmak mı:m— besinde hulüs ve tabasbus göster- miştir. Bir Roma İmparatoru için her bir vasfın fevkinde bir zillet de- mek olan bu hal bir Osmanlı pa- | dişahı için lüzumsuz ve merdut bir 'tahkir ve terzil olmaktan kurtula- | Maz. Hattâ lekenin bunlardan han- | gisinin üzerinde daha mekruh ad- | | dolunmak iktiza edeceği kestirile- | mez Alaşehir fetholundu. Bunün ü- | zerine Aydın Beyi padişaha gelip | arzu ubüdiyet etti. Bundan sonra lakil bir hâkim sıfatını terkile | Osmanlı sancak beyi sıfatile ifti | hı(uımıın. beyan eyledi. Saru- acarak Ka: Amerika Cüm- hur Reisinin ilk Reisliği Şimdiki Am y nehri ke- vardı. — Müs çocukluğunda mürebbiyeler bak- guşlardı. Hudson nebhrinin iki kena- rındaki ormanlarda hür bir çocukluk | hayatı geçirmişti Liseye girince, orada komşu mali- kâneler sahiplerinin tanıdığı çocukları ile buluştu. Artık kendisini yalnız his- | setmiyordü. - Bunlardan birl Rodgers mektlebe Kiri sıkıntılı aylarını ona hisse Rüzvelt tâ :vmklığu İ sevimli, | konuşkan, kendisini herkese sevdiren | Bir insandı. Bu sebeple lişenin hemen | bütün talebesi kendisine karşı muhab- bet bağladılar, Mekteptle iki sene evvel tesls edilmiş ar Klübü>. vardı. Ruzvelt, takbel ne cühlen cesaret alarak, bu e göz koydu ve müca- Mücadele bayli çetin oldu. Başlıca Tükibi olan Ralf Çembers isminde bir talebenin genç Ruzveltten daha - kiy- | metli pul kolleksiyony vardı. Fakat bu kolleksiyondaki p | memleketlerine nit pullardı. Rüzvelt'in. kolleksiyonun! hemen bemen h lerine Halbuki pulların Amerika devlet- , Hati pulları.. tarafı şu bel Cümhurreisi o zamanki mücadele- içs, yani A merikayı Avrupa işlerine karıştırn mak politkarımı müdafaa etti ve genç Müntahiplerinden yüzde yüz Amerika- |h olmalarını istedi ve nihayet müca- delesinde muvatfak olarak rets seçildi. Bu kölleksiyon —zamanla, gimdi dün- yanın en güzel pul kolleksiyonlarından biridir. Fakat Avrupa pullarının çoğu eksik kalınıştır. ECSİNEMA )4 Neler, neler? Con Kravford en bir yaşında bir yavrucağı evlâtlik almıştır, Yavru, her fırsata kendi annesi imiş gibi, Con Kravford'a karşı muhabbet gözlermek- tedir, Diğer taraftan Coti yemin etmek Tâzın gelirse, çok — sevdiği eylâtlığının Başt üzerine yemin ediyormuş, Greta Garbo ile bir mukavele yapa- mamak! tık bikanı rejisör Loopa | Kavele yaprbaştır.. Üstadıin — sinemada-i yarattığı bütün mahlükat şimdi komu- #acaklardır. .. &Şirley Templ'i Sevenler Klübü> on bininci fzasını kaydetmiştir. Bir tek gehirde bu çeşitten bir Klübe bu ka- dar öza kaydedilmiş olması ilk defa görülmüştür. Bahsi geçen şehir Nev- yorktur. . © Errol Flin karısı Ldi Damlt: ha ziyede fşık olmuya başlamış nedir,| kendisiyle görüşmeğe gelen bir. gaze- teciye: «Bana, sanki Lli De yeni evlenmi- gim gibi geliyor» demiş, Doğrusu bie kadın için, kocasının - bundan — daha Kuvvetli iltifatı olamaz, Ceyms Stvart'a göre — Kocasının sigara içmesine müsa- maha etmek ve o sigara içerkin yüz buruşturmamak. — Kravatlarım — tenkit ek, «ben altaydım, zana çok yakçırdı. de” Tmemek — Diğer bir kadın eğer küzel ve se- Ki ite, bunları tasdik etmek. — İyi kâğt oynamasını bilmek. — Her hâdise karşısında Esima temkinli, “heyec ve soğukkanlı ( elmak, | mon! | yand Bey yanına iltica eylemiş- lerdi. Bu süretle Yıldırin Saruha- nı da Zaptetti. Saruhan sancağı da Şehzade Ertuğru! Beyin emrine 'ı verildi, | — Busuretle Anadoluda mevcut l olan on emaretten yedisi Osmanlı devletine filen ilhak olunmuş, yal- nız Karaman ile Kastamonu ema- Tretleri kalmıştı. Fakat Yıldırım pürüzlü şeyleri sevmezdi. Tuna boylyarında yapa- Lâkin Karaman oğulları rabat durmuyorlardı. İsfendiyar oğlu da böyle idi, | Bilhassa, — Karaman oğulları | Bizansla, Roma ile uyuşanak Oz- | ananlılar aleyhine fırıldaklar çe- viriyordu. - Karamanlılar, datma hiristiyanların ve bilhassa Bizans- Kların âleti oluyordu. Bu sobeple Yıldıram, Karamamı grladan kaldırmak istiyordu / ve rdularile te- lların çoğu Avrupa | Bilhassa Cenubl | | Stokovski gimdi Valt Dimey e bir mu-| Seni bu akşam saraya got ceğim, yemeği orada yiyecel Kapıdan içeriye bir adım atar atmaz Cazım gayet sakin bir ta- vırla: — Kolay gelsin yahu dedi, ne © kurban mı kesyorsunuz?. Kadınlar kaçacak delik ararlar- ken eli bıçaklı gaddar herif Caz- men üzerine atılmak istedi. Fakat beriki, zaten sapı elinde olan sal- dırmayı, koltuğu altından çeki onu ters tarafından ve olanca kuvvetile herifin bileğine indirdi. Bıçak herifin elinden düşer düş- mez yine saldırmanın tersini bü- tün hızile suratına yapıştırdı. Can acısı ile yere yuvarlanan — herif bem Cazım, hem Mustafa tarafın- dan karnına, beline, kafasına, su- ratına sekiz, on da şiddetli tekme yiyince kendinden geçti. Oda ka- pısından dışarıya fırlamak istiyen kadınlar kıyasıya yedikleri tokat, yumruk ve bıçak terslerile yerlere yuvarlanarak acı acı Lığırıynrlıı- dı. Yukarıdaki gürültü; aşağıdaki gözcüler de telâşla mer- divenleri çıkarak yukarıkilere il- tihak edince Cazım, onlara şu em- ri verdi: — Çözün şu delikanlının kolla- rındaki ipi de onunla şu keratanın kollarını sımsıkı bağlayın baka- yıml, Gürültü, patırtı, çığlıklar artık sokaktan da duyulmuştu. Hattâ aralık kapıya yüklenip içeriye da- lacak oldular. Fakat Mustafa he- 'nüz pencereyi açıp nâra atırodığı bundan vazgeçtiler, E * ünde pervane gibi dönmeğe baş- ladılar. Herifin elleri sımsıkı iple bağ- Tarılıktan sonra, ayni İşi evi ida- re etmek olan karıya da yaptılar. Onuün ellerini iplerle sardılar. Mustafa şimdi yapılacak başka ne iş kaldı ki gibi Cazımın yüzüne bakarken Cazım: — Bunları dedi, biz götürmiye- lim, zaptiyeleri buraya çağıralım, gelsinler, vaziyet ve manzarayı ol- duğu gibi görüp suçluları kendi- leri götürsünler, Mustafa pencereyi açıp bağırdı: — Hecey, Yamuk Osman, Bıdik Hasan, neredesiniz, geliniz bu- rayal, Osmanla Hasan, Mustafanın i- çeride müşkül bir mevkide kaldı- iim sanarak kapıya Fakat, onların kapıyı kırmasına meydan kalmadan Bekri pence- reden onlara şu emri verdi: — Çabuk fırlaym, bel tiyeleri alıp buraya geli canileri sımsıkı bağladık!, Bekçi ile zaptiyeler — gelinciye kadar Mustafa ile Cazım o surat- rifle kadınları adamakıllı isticvap ettiler ve biraz ünce boğuzlanacak olan mirasyedi delikanlının adre- sini ,kim olduğunu ve nasil desi- seler, doluylarla buraya düşürül- düğünü iyice öğrendiler. Ev sa- hibi kadın bu işi örtbas etmek için Mustafaya birçok paralar ve kadınlar vüdettiyse de Mustafa bunlara kat'iyyen yanaşmadı. Bir çeyrek kadar sonra bir zap- ftiye çavuşu ile dört nefer ve ma- halle bekçisi eve geldiler ve üst kattaki manzarayı görünce hp- cavüz eyledi. Karaman beyliği | mühim ve kuvvetliydi. Karaman Beyi Alâeddin Bey mevcut kuvvetlerile Tağiline çe- kildi. Osmanlı ordusu Konya şeh- rinin muhasarasile meşguldü. A- hali ve asker kale içine kapanmış- lardı. Yıldırım Beyazıt, ahalnin mak- ma tecavüzü kat'iyyen menetmiş olduğu için kıvama gelmiş olan e- kinler öylece tarlalarda duruyor- du. Diğer taraftan orduda zahirece kıtlık hissolunuyordu. Yıldırım, şehre haber gönderdi. Tarla sahip- Jeri çıkıp mahsullerini toplamağa davet olundu. Kendilerine ilişmi- yeceği, hattâ zahireyi satmak is- terlerse orduca bedelleri verile- veği vüdolundu. Emsalsiz olan bu semahate ipti- de birçak kimseler inanmadı. Lü- cin çıkan birkaç ihtiyar köylü ha- berin doğru olduğunu bildirdiler. Bunun üzerine halk - tarlalara möbsüllerini idieğ sinin de parmakları — ağıtl kaldı. Çünkü delikanlının içine uzatılan başı, leğenin ? daki keskin satır, ortadaki ralar, çuvallar, süngerler gibi duruyor ve zavallı hâlâ en derin uykusunda gl uyuyordu. * Mustafa sarayda K dini Padişah sa Bu dehşetli maceradan caniler, cezaların en ağır! pıldı. Ve Mustafa da Kapt ir kat daha gözüne şehirde cereyan etmesi mi olan bu gibi vak'aları tal kendisi fahri olarak mentlif di. Mustafanın bütün vak'ı ten sarayca da duyuluyor zısına gülünüp geçiliyor, na şaşılıyordu. Bu son vak'â rayda duyulunca başta padişahı olmak üzere saraf' nı, Mustafayı yakından tanımak istediler ve bumt işi Kaptanpaşaya havale Kaptanpaşa bir perşembe Müustafayı dükkândan çağıf? Seni dedi, bu akşam ? götüreceğim, yemeği sara) Tikte >iyeceğiz!. Saray sörünü duyunca acaipleşti: — Aman devletlim, nastl/ ben'm gibi bir yorgancı hiç sarayda yemek yiyel — Nene lâzım, bunu Hü AW Y'I" e ı:rı:.ıs-*.rı—— Wıu'm_ı—m.—ı——'ı—rw-v— | tiyor, kendisi irade buyurt? Aman paşam, bu işt aifedin!. — İmkânı yok!. — Ben yapamam, ben utanırım, belki de bir pot | maskara olurum!, — Aldırma sen, )'üuğll' eycik olmaz!. — Ayağnı öpeyim paşal ğını, gel bu işten vazgeç', — Kabil değil!, İradel böyle, hiç İradei Seniyyeyt gelinir mi?, ş Mustafa çaresiz: — Pekâlâ, ne yapalımı, kısmetde bu da varmış!. Deyip boynunu büktüktet| ikisi de arabaya atlayıp yolunu tuttular, Saraydan içeriye girip mükellef salonlardan Tmnca zavallı Mustafanın K h hizli çarpmıya, - başı gözleri kararmaya, dili tutf başladı. İşin farkına varaf, fanpaşa ,onu, sarayın en (6ÖŞ en mülevazı odalarından soktu ve orada önceden mış olan gayet mükellef sofrasının başına geçirttiz — Haydi bakalım, at bi me de biraz aklın başma g* raz neş'elenirsin — Aman paşam nasıl Tası saray, başımıza bir İf mıyalım sonra?, — Birşey çıkmaz, sen atf na bak!, Mustafa ilk kadehi yuv#"| Kaptanpaşa oda kapısına a Kısmı azamını Osmanlı © satlılar, Paralarını aldılar- Osmanlıların bu âlicen Tafa yayıldı. Bu adalet ve İf ) eserinin semereleri hem dü. Niğde, Aksaray, Ak$ leleri Yıldırım Beyazıda Ki açtılar. 'Bu gidiş ile bütün kaybedeceğini anlamış 0? eddin Bey sulha talip © şamba Suyu hudut itiba? (H. 793), Alâeddin Bey daima A! münasebatta bulunur, a9 manlılar aleyhine sev! re Bizans İmparatorlarile | ra rakabet edercesine çah İlci sene sonra AvrupadA ) lisallbin tertip edilmekt haber alındı. Ehlisalip © Rumelinde Tunayı aşarak” Türkleri üzerine yürürkt? man oğlu da Anadetudaf Üğ 'Türkleri üzerine yürüyet (P suretle, Osmanlı Türkle metini ortadan kaldıraci

Bu sayıdan diğer sayfalar: