12 Haziran 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

12 Haziran 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AM LA | MESELELERİ inik adası.. Ali Kemal SUNMAN çıktı çıkalı kavganın n çok uzak görünen yer- (& âdı türlü siyasi ve askeri dülara karıştı. Harita üze- Sörerek kimbilir ne kadar GK Yerlerdi diye uzaktan uzağa Rn adalar, adacıklar var ki Va birer deniz tayyre üssü Yahut muhariplerden biri- di altında ergeç istilâya diye artık rahat — ve kaybetmiştir. * Fransa geçen sene Avru- ılmasaydı Martinik ada- 'da bahsedilmiyecekti belki, Hindi garbi müstemleke- Olan bu ada Avrupa harbi- isından hariçtir. Fakat de- bir kere başladı, devam Bu adanin bugünkü sahibi Fransasıdır. Fakat Ame- daha evvel haber verdi- tiya ki Almanlar bu ada- Vesile ile sokulmak istesin- “aman Vişi ile Vaşingtonun açılacak. Çünkü adanın bütün o Hindi gar- ilekeleri gibi Amerika yacaktır. — Buraları nin birer — parçasıdır; adasına on yedinci â- olan Fransızlar oraya sokmuş olduklarını da kilerler. Adanın yerlileri Yamyammış. Ellerine ge- Üsz Avrupalıları kebap ede- kadar büyük bir saa- tliyen bu yamyamları or- lirmak, onların kökleri« ik Fransızların oraya 4 medeniyetin ilk ne- n olmuş. Buna muka- kaplıyan Fransız muha- — $ “ük oraya sahip olarak pa- ün, şeker kamışı ve kâh- zengin olmuşlardır. ' Yi tlerin siyah esirleri çalış- Tnj söylemeğe ise lüzum iltere ile Fransa arasında y lıı. gelen kavgalar sıra- K Y ti adasının Fransız- İıgıınım geçtiği zaman- A ünuş. Fakat 1614 der şim- n ir ada hep Fransızların | -"z- N da masal: Vaktile Marti- giderek yerleşmek ve a S einak istiyen Fransızlar ü ı!ııı.aımıııı birinin gü- ihtiyar bir kadının b le, falcılıkla şöhret kazar limişler, merak etmişler. kız gibi onlar da kendi- bir istikbale namzet Ni öğrenmek istemişler. Si Pransız kızının avuçla- tüş. Hepsi - mükemmel: istikbal sözü pek adi Çünkü Martinikli dilber- kllsa kendilerinin zengin İŞilYe tacirine varmak su- ; e bir ömür sürmekten ünmüyorlardı. Parlak hlarca adanın ufukların- tine hiç geçmiyordu bel- . Yerli faley onların güzel 1 çizgilere uzun uza- sonra hayalin fev- istikbali müjdelemiş: büyük, büyük biner ka- iş. lüğü o da anlatamı- SBİ ROMAN: 29 İ Çin de binbir kombine- İ 'ıı 'dü, Her gece ev misi luydu. Solraya altı dü- Yetmezdi. Ahçıya ay- bulaşıkçı bile — tutma Belmuştuk. Fakat hanıme- İ beyi çok sevdiği için ©, üzülmesin.. diye Nlıl yapardı. y kumar oynar miy- İline boş bulünarak — ve Salletle: Ne diyorsun: Gövam etti: bütün parasını baka- ti varmış. Yine böyle ai- şikâyetler, temenni- 3 h';:nm de başka blru:'ııı e di rülişkliller İr arada büyümüşler, ilk açtığı mektepte Lise 11le kadar okumuş ça- â Şar, Fakat günün birinde lışkan bir genç iş arıyor. 0 hılıı- yerli ahaliden kah- | — Lise 11 inci sınıfına lerfi elmiş, ça- Üat l lışkan, zekl ve yazısı, İfadesi düzgün Cinayet Davası Yazan : ETEM İZZET BENİCE komisyon işleri yapar- [ İki Fransız kızının bir gün nasıl parlak bir is- tikable namzet oldukları hikâyesi, yor, kızlar da anlıyamıyorlarmış. Martinik adasında yerli bir ihtiyar kadının nazarında büyük kim ola- bilir?. Ya kabilenin reisi olan yay- h, oklu avcı; yahut da daha bü- yük olarak adadaki Fransız valisi değil mi?, Kızlar gerçi kral nedir, imparator kime derler?. Bunları biliyorlardı. Bir hükümdarın sa- rayda oturduğunu da bilmez de- Billerdi. Fakat kendilerinin - bir gün bir hükümdarın yanında ya- şıyacaklarını, bir sarayda ömür süreceklerini düşünememişler, Lâkin fakcının dediğini de unu- tamamışlar. Aradan zaman geç- miş Bu kızların Avrupaya dön- dükleri olmuş. Zavallılar türlü mahrumiyetlerle — karşılaşmışlar. Bunlardan biri günün birinde Fran sada bir topçu zabiti ile evlenmiş. Doğrusu pek mes'ut bir aşk ile ev- leniş. Birbirlerini şiddetle sevi- yorlar. Fakat daha evvel başka bir kocaya varmış olan kadının ondan çocukları varinış. Genç top- çu bu genç ve güzel dulu şiddetle seviyordu. Kadın galiba yaşça da- ha büyükmüş Fakat bu yaş farkı onun aleyhinde olmamıştır; büâ- kis yeni kocasına karşı ayni za- manda şefkatli bir ana rolünü de kolaylaştırmıştır. Bir gün gelmiş © topçu zabiti Fransa İmparatoru Birinci Napolyon olmuş. Kadın da meşhür jozefin imiş. Diğer kız ne oldu?. O da bir de- niz yolculuğu esnasında Cezairin meşhur korsanlarının eline geç- miş ve çok para eder diye İstan- bula gönderilmiş. Esirciler yanıl- mamış. Onu saraya götürmüşler. Riyayete göre bu voman Birinci Sultan Abdülhamidin zamanında oluyor. jozefinin kocası imparator ol- Ymuş, jozefinin çocukluk arkadaşı kız da - adı Eme - imiş . ömrünün sonuna kadar sarayda yaşamış. Böyle rivayetler Avrupalı ve Amerikalı hayal erbabının kula- ğına bir kere değmemiş olsun, ar- 'tık ondan neler çıhnukhn tah- min edilebilir. HALK ÜTUNU İş Ve lnı Aııyııhr bir genç, kansatkâr bir — ücretle tica- rethane, yazıhane ve husust selerde bir iş aramaktadır. Talip darın lütlen Son Telgraf Halk — Sütu- nunda İbrahim'e yazmaları rica olun- maktadır. Daktile bilen orta mektep mezunu bir genç kız iş arıyor Ortamektep mezunu 20 yaşında mü- tevazi bir aile kızıyım. Yazım — düz- | Zgün, ifadem —muntazam olduğu — #ibi ayrıca daktile da bilirim. Mali — vazi- imin İmkânsılığı yüzünden — ça- | hşarak hayalımı kondim yapmak izti- | yarındayım, Resmi bususl mücsese- derde yözihanclerde kansatkâr bir üc- retle bana İş vermek lütfunu — göste- teceklerin lülten San Telgrst Halk Sütunünda — Muallâya bir mektupla müracaatlarını rica ederim. Gelen iş verme mektupları Bayan Şükran: Size bir iş verme mektubu. vardır. — Aldırmanız mercu- dün Hâükim bu izahat karşisında bir | saniye durakladı. Düşündü, Göz- leri karışık bir zihin muamması- mın hatlarını çözmeğe uğraşır gibi | fıldir fıldir dönüyordu. — Ferdi von günlerde de böyle | büyük bir para kaybetti mi?, Diye sordu. Ayşe: — Bilmiyorum. Diye cevap verdi ve devam etti: — Tabü ben bu kaypları rasge- le işitiyordum. Avukat Cemil hemen söz istedi 've söyledi: — Hâkim bey; herhalde Ayşe | dalgınlıkla veya bir zihin karışık- | lığile böyle si kes tanır, O, Fatih kazasında | ziyade böyle bir hâdise ile karşı- Tatil Lursları ı Maarif Vekilliği, tatilde örlünükterlerde talöla kare lart açmıya karar verdi. Bu kurslarda ders gösterilecek. den ikmale kalmış talebe, bu kurslara devam edip bilgisi- ni takviye edecek. Gazetelerde çıkan bir ha- . bere göre, bu kurslar, 16 Temmuzda başlıyacak ve 25 Ağustosta nihayete erecek. Kurslarda, dersler, sabah sa- | at 8,30 da başlayıp öğleyin saat birde bitecek. Bizce, bu saatler mahzur- ludur; Şunun için: Temmuz ve ÂAğusltos mevsimin en sı- cak aylarıdır. Biz, İstanbulu misal alıyoruz. Bu aylarda hararet derecesi çok yüksek- tir. Sonra, hararet muayyen bir dereceden daha yukarı o- h li bi ce ders yapılmaz. Talimat- nameyi bir tarafa bırakıli; maddeten imkânsız — olur. Çünkü bunaltıcı bi sıcak vardır. Kursları - haftada — mu- ayyen günlerde değil, her gün yapmalı, fakat, sabahın erken saatinde başlamalıdır. Şimdi yazdır. Her taraf ça- Buk aydınlanmaktadır. Kurs- lar saat sekizde başlayıp do- | kuzda bitmelidir. Herhalde, bu suretle, da- ha fazla randıman alınabilir, kanaatindeyiz. BÜRHAN CEVAT yapılacak yollar Fatih kazasında Dülgeroğlu, Kü- milpaşa, Dolap Şehid Kubilây, Mutemed sokaklarının ve Akdeniz caddesile Lâlelideki yolların hep. sinin yeniden yaptırılmaları Be . lediyece kararlaştırılmıştır. DOKTOR DÜd nun içindir ki, çikolatayı — günde- bir fincan çikolatanın büyük fay- dasi vardır. Terkibindeki — kükso sinirlerimizi de — kuvvetlendirir. Bu faydalarından dolayı çikolata- yı ifrat derecede istimal etmek te doğru değildir. Çünkü her şeyin ifratı zararlıdır. Sabah kahvaltısında bir fincan içmek, saat dörtte tablet halinde almak kâfidir. bir iki kere kumar oynamış ola- bilir, Fakat ona kumar denmez de salon mecburiyeti adı verilir. Ay- şe ihtimal bu tesadüflerin tesiri altında büyle söylüyor. Kendisine sorarsanız helki de bir iki kereden Taşınammış olduğunu — söyliyecek; hakikati aydınlatacaktır. Ferdinin umumi ve hususi hayatı üzerinde yanlış bir notun , bir söz izi- min bile kalması doğru olmaz. Hâkim Ayşeye dönerek: — Profesör bak ne diyor?. Dedi, Ayşe dalgın ve anuımu idi. — Rvet ben de böyle ıiylııııy— tüm zaten. Bir iki defadan fazla i- şitmemiştim!. Cevabını verdi, Hâkim, — Halbuki bana daha evvel Fer- | dinin çok para kaybettiğini, bütün | parasını hemen hemen kuma: tırdığını söylüyordun. Şimdi iki kere diyorsun; hangisi doğru? Dedi. Ayşe, yine silik bir karşı- ı yüksek seciyel bir vatandaştır. Belki -ömründe lama ve gerileme yaptı: bir | MAHKEMELERDE: Nereva şöhret için zem- zeme olmak bevval “ Şöhret âfettir.. Mes'ut yaşamak için gizli yaşamak lâzımdır!,, — Yezım mösETİN sazçar İ— — Yine sen bir ye de Allaha bin şükür et, O meşhur dediğin adamların bilir. misin ne kadar dertleri vardır? ,Bilmez misin?: «Şöhret âfettir!» derler, Tanın - mamak, bilmemek şey var mı? Bir firenk sözü var- dır: «Mes'ut yaşamak için gizli yaşamalıdır.» diye, — Geç azizim geç.. Bunlar zü. ğürt tesellisi.. Kedi ciğere yeti . şememiş de, murdar demiş, Şöhret hangi âfettir? Şöhret azizim, şöh- ret nimettir, kudrettir, fakat, hiç bir zaman âfet değildir. — Sende şöhret emareleri belir- meğe başladı. — Neden anladın? — Baksana.. Darbı meselleri de. giştirmeğe, bakimane lâflar söy. lemeğe başladın. — Alay etme yahu.. — Alay değil be birader., Sahi söylüyorum, Bu gidişle meşhur o. labilirsin.. Yalnız dişini sık biraz. — Sen alay ediyorsun ya.. Ken. dimi methetmek gibi olmasın, ben gok zeki adamımdır, Sade bir nok- sanım vardır. Şimdi pişmanım ya. Vaktile biraz okuyup yazsaydım. Şimdiye kadar, neler olurdum, ne- — Okuyup yazıp da ne yapacak. sın? Birkaç tane saçma sapan şiir yaz.. Bir kolayını bulup bir mec. muada bastır.. İşte sana besbeda- va şöhret... <— Ne reva şöhret için zemzeme olmak bevval'» — Bak bak... Neler de biliyar.. © da ne demek? — Herifin biri, meşhur olayım, tarihe adım geçsin diye, vakti'e, Zemzem küyusuna tebevvül et - miş, Tarihe adı geçmiş, geçmiş amma, kıyamete kadar, lânetle, nefretle yadedilecek... — Ay, pairlik fena mı? Şair, zemzem kuyusunu girleten adam gibi lânetle mi yadedilir? — Ne zannettin ya? Senin de. diğin gibi, okumamış, yazmamış, saçma sapan şilr yazan şairlere, okuyanlar «hay Allah belâni ver. sin!» der, — Ben sana başka bir şühret ve- silesi bulayım... Şimdi sen hangi neviden şöhret istiyorsun? — Ne gibi? — Şöhreti mutlaka mı.. Şöhreti izafiye mi.. Şöhreti — nisbiye mi.. Şöhreti hakikiye mi.. Şöhreti fa- side mi.. Yoksa şöhreti mahalli - ye mi? — Olur hokkabaz değilsin yahu.. Şöhretin de hakikisi, izafisi, niş. bisi mi olur? — Olur, yat Meselâ, zemzem ku- yusunu kirleten adamın — şöhreti şöhreti faside veya merdudedir. Bütün büyük şairlerin, hatiplerin san'atkârların şöhreti, şöhreti nis- biyyedir. Bütün büyük filozofların göhreti, şöhreli hakikiyedir. Ar. şimedin, Keplenn. Nevtonun, Pa olarak böyle söyledim. Mütl nardı dediğim.. hamımefendi için. Belki ben dalgınlıkla adları yan- lış söyledim, yahut sualinizi yan- lış anladım.. Hâkim tereddüt i Ayşe yalan mı söylüyordu, yoksa söyledikleri doğru muydu?. Zabıl kütibinez okuyun?. Dedi. Kâtip ayaen okudu. Hakikaten Ayşenin ifadesi müp- hem ve tevile müsaitti,. Hâkim bir kere duha ve şiddetle: — En doğrusunu söyle, Yoksa seni yalancı şahitlik suçile tevkif ederim. Dedi, Ayşe bu şiddet karşısın- da korkmuştu. Yuvalarından fır- lıyacak gibi büyüyen ve hâkimin bakışları içine dalan gözlerini hiç | eynmatmadan ve derin bir Ürperti içinde kelimeleri teker teker te- Tâffuz ederek: — Hükim Bey, sözlerim hanim- elendi içindi. Siz Ferdi diye sor- İ kadar tahat | — Ayşenin o kısma ait ifadesini w | kalın ve emsalinin, mevcut kâ - şiflerin şöhretleri şöhreti mutlaka. dır. Bütün zenginlerin şöhreti şöh. reti izafiyedir. Meselâ bir polis — komiserinin şöhreti ve bu neviden şöhretler de Şöhreti mahalliyedr!... — Uydurma, haydi! — Bir ayak üzerinde bu kadar | yalan bulunup söylenir mi azi - zim? Neden uyduracak mişim. Ben bunları eski bir kitapta okudum- du da hafızama nakşettimdi. — Ben şunu bunu bilmem.. Şöh- ret şöhrettir. Meşhur adamlar ya. şadıkça her yerde hürmet; itibar görür.. Ölünce de tarihe — geçer.. Asırlarca, dünya durdukça isim. leri anılır. Amma şöhretin böyle | taksimini, tasnifini -bilmiyorum.. Senden işityorum. - Sen beni dinle.. Şöh. | şöhreti mutlakadır. Meselâ, şimdi kalkıp da dünyanın dönmediğini, güneşin ve bütün kâ- | inatın dünyanın etrafında mun - tazam hareketlerle döndükleri - | ni; yahut, arzın cazibesi olmayıp da havanın merkezi arza doğru bir dafia kuvveti olduğunu, bütün ci- simleri bu kuvvetin merkezi arza doğru ittiğini iddia ve isbat ede- biliyor Musun? İşte sana şöhreti mutlaka... — Bu iddia adama şöhrete de - ğil, tumarhaneye — götürür. Ben şöhrete giden yolu bilirim ya.. Bu sırada, uzaktan bir ses du- yuldu: — Şahit Kâmil.. Kâmiüil! Şöhret meraklısı: — Ben gidiyorum Fazıl, dedi; O yürürken, arkadaşı arkasın. dan: — Kâmlil, diye seslendi. Çabuk gel de, sana bir şöret yolu daha anlatayım.. İyi ki aklıma geldi. Şöhret meraklısı: — Sen onu benim külâhıma an. lat! dive cevap verdi ve mahke- meye girdi. Şöhret meraklısının — arkadaşı, benim, konuşmalarını takip etti - Bimi anlamış, ara sıra güldüğümü görmüştü. Gülerek bana döndü: — Çok eskiden arkadaşımdır.. Çok da severim. Fakat — biçare, hasta.. dedi. Şöhret hastası.. Meş. hur olmak için çare arıyor. Şöh . retten bahsedildi mi hapı yuttu. İşte bu da bir hastalık... Belki her- keste şöhret merakı vardır amma , bununki ihtiras halini almış. De- ğil mi.. Meselâ sizde şöhret merakı yok mu? Bu sefer de acaba beni mi may. taba alacaktı? Sözü kısa kesmek için: — Ben tamamen sizin fikriniz. deyim: «Şöhret âfettir. insan de- diğiniz gibi «mes'ut yaşamak için saklı, yani herkesin gözünden u- zak yaşamalıdır.. — Zateri, şöhret kim, biz kim, diyip yürüdüm. Şükriye., sanmışım. Okunan zabit | da bu ifademi (6it ediyor, Fakat Ferdi Beyin de bir iki kere oyun oynadığını hatırlıyorum!. Dedi, Hâkim profesör Cemilin ve Ayşenin gözlerine dik dik ba- karak başka bir soruya geçti: — Güzin kaçtı mı, kaçırıldı — Biz kaçırıldı biliyoruza — Kaçırılmamış olması da var — İçyüzünü bilmiyorum, Tabil ne duydumsa onu söyliyeceğim. — Kaçırıldığını kim söylüyordu? — Evde hep böyle söylehdi. — Şüiikriye de öyle mi söylüyor- du?. — Evet. — Sen kaçırıldığımı gördün mü? — Görmedim. — Neredeydin © vakit? — Uyuyordum, — Güzinle daha evvelden bu meselcler otrafında hiçbir şey ko- nuşmuş muydun?, — Hayır.. — 0 gece uyuyuncıya kadar Gü- zini gördün müydü?. «Girit ricatine ve —tahliyesine mü- kabil İrak ve Suriyedeki muvaffak hareketler tablonun siyah lekeleri a- rasına biraz aydınlık serpecek mahi- yettedir. Maamafih Mister Çörçil faz- la sevince ve galebe türküsü haykırıl- maâsına hiç te taraftar değildir.» Mustölinin nutku- dİtalya Giktatörü barbin yıldönü- mü münasebeliyle irat ettiğ hilabesini daha ziyade harbin inkişaf tarzına ve bilhasısı bütün Afrikada İl Biliz ardu ve donanmaz karsı gösterdiği mükavemele — hastet- miş ve sözlerinin mühim bir kısmırı da Yunemistan harp harekâtini izaha hasreylemiştir. Ağansın — bize — verdiği kısmında İtalyanın umuml siyasetini alâkadar eden parçalar yaklur.> Demekte ve bilâhare şunları — yaz- maktadır. «Muharip iki hükümet relsinin da- ha ziyade kendi halklarına hilap eden bu nutuklariyle ayni zamanda Pransız hükümetinin Başvekil - Muavini Ami- râl Durlan da Wransızlara Vişi hükü- metinin takip ettiği politikayı izah et- miştir> CUMHURİYET B. Yunus Nadi «Mülarekeden mu- harebeye mi?.e isimli buzünkü bâş yae yamtda eğer karar ve hareket Amiral Barlan'ın etinde ol Pransanın — İn- göütereye karşı muahrebeye geçeceğini göylemekle ve: «Bunları kabul edip etmemek Fran- ganın bileceği bir iş olduğu için hariç- 'ten büyle bir mesele üzerinde Fransız işlerine karışmak şeklinde söz söyle- meğe kimsenin hakkı yoktur. Ancak hâdise garabeti nisbetinde ebemmiyeti | Baalx olduğu için derece derece heyecan karışık bir hayretle düşünmekten hâli kalmasına da imkün tasavvur — oluna- maz, Amiral Darlan sulhe kavuşmak için mütarekeyi terkelmek niyetinde oldu- Bunu gösteriyor amma hakikatte bu Bir nevi sulh demek olan mütareke- den muharebeye geçen bir harokettir. Almanya Hle sulh akdolunacak, fakat İngiltere ve Amerika ile harbe girişi- decek. Eğer bir de bu yeni harp felâ- ketli neticede karar kılarsa Fransanan vaziyeti feclin fecli bir şekil arzedece- iine şüphe yoksa da bir kaç dela açığı wurulan kanaatlerine göce Darlan İn- gilierenin bu harbi kazanamıyacağı fikrini taşıyor ve sulhü tesri etmek ü- zere dünkü müttefik Büyük Britanya- JA bir tekme de Fransa - tarafından vurulmasını pek yerinde buluyor.> de- mektedir. VATAN «Amiral Darlan, Almanların bu e- meilerini doğru ve Fransız emellerine uygun diye gösterecek bir nuluk söy- demiştir. Fakat Pransızların böyle bir idişe ne kadar muhalif “oldukları Darlan'ın nutkunun — satırları arasın- da bile okunmaktadır.» demekte — ve Ajlâhare şunları yazmaktadır: «Resmil Fransa pek çaresiz bir halde olmakla beraber Almanların ve Par- dan'ın istedikleri yolda bir sulh im- Kânsız bir şeydir. Zorlanarak — imza ettirilirse hem ölü doğmuş olacak, hem de DÖ Gol hareketinin bir ham- lede ortalığı hâkim olmasına yol aça- caktır, tıpla Sevr muahedesinin — biz- de yaptığı tesir gibi.> Kınalıada iskele boyunuün baş . tanbaşa beton rıhtım olarak inşası kararlaşmıştır. Bu iş için 5000 lira ayrılmıştır. İnşaata ay sonunda başlanacaktır. — Gürdüm. — Nasıldı vaziyeti? — Hiçbir şey söylemedi. — Halinde öyle bir kaçacak gibi görünüş var mıydı?. — Yoktu.. Sakin ve normaldi. — Güzinin kaçırılacağı bilimi- yor muydu? — O gece için kaçırılacağımı bi- len yoktu, — Bir başka gün veya gece için mi üyordu?. — Hayır.. Fükat Vedat, hanım- — Senin Güzinle dostluğun, sa- mimiyetin var mıydı?. — İyi konuşurduk. — Hiç sana böyle kaçmaktam, kaçırılmaktan, yahut da babasının gelme ve gitmesinden bahsettiği oluyor muydu?, — Kaf'i birşey söylediğini ha- tırlamıyorum, " İnsan ömrürü uzatmak.. Yıllar var ki, tıp âlimleri bu mevzu üzerinde uğraşıyor- lar. Bir meslekdaşın iddiası- na göre, bir çok medeni Av- rupa memleketlerinde, insan ömrünü bir hayli uzatmak mümkün olmuştur. Bugün in- sanlar, vasati kaç sene yaşı- yor?. Bu, muhtelif memle- ketlere göre değişiyor. Sıhhi ve fenni şartlara riayet ede- rek yaşıyan insan cemiyetle- rinde, vasati insan ömrü da- ha uzun oluyor. Meselâ, İngilterede ve Al- manyada insanlar daha çok yaşıyorlar. Meselâ, Fransa- da; insan önüru daha kısa olu- yor. Kendimize bakarsak, sıh- hatimizi düşünürsek, hesap: la yatar kalxar, yer, içer ve çalışırsak, bittabı çok yaşa- rız. Bizim memlekette, maa- lesef, vasati ömür çok tazia değildir. Meselâ, bizüc S0 yi aşan hemen herkeste bir ârı- za, bir hastalık başgösterir. Artık, ihtiyarllğın yorunu tut- muş sayılır. Çocuklugumuzda, — gençli: ğimizde iyi — bakılmıyoruz. Sıhhi ve fenni şartlara riayet etmiyoruz. Vaktiyle, bizde daha çok ve uzun yaşanırdı. Maama- fih, medeniyetin ilerlemesi de insan ömrünü törpuliyen bir hâdise olmuştur. Bugün, insanlar daha çok gaile, me- şakkat, düşünce ve iztırapla karşı karşıya bulunuyorlar. Bugünkü insanlar, daha çok çalışmıya mecburdur. Hayat ve geçim zorlaşmışlır. i yaçlarımız artmıştır. Bu ihti- yaçları temin için daha fazia çalışmıya mecbur kalıyoruz. Eski insanlar, daha nhıl yaşar, daha az çalışır, daha kolay yer içer, hayat kaza- mırlarmış.. riattâ, bundan DU- 60 sene evveline kadar, bü- tün ömründe muayyen bır 1ş | bir meslek tutmamış insan- lı: çoktu. Bunlar nasıl geçi- nir, nasıl yaşarlardı”. Diye- oılııııııı. Eskilere sorunuz. bu iddi- amı tasdik edeceklerdir. bu- gün, madem ki, hayat * daha yıpratıcıdır, o halde, canımı- zı, nefsimizi korumayı dana iyi bilmeliyiz. İş ve düşunce bizi yıpratıyor. Bunu önie- mek için muayyen istirabat zamanımız olmalıdır. Sıhha- timizi bozacak şeyler neler. dir, malüm.. Bunlardan ka- çınmalıyız. Çok ve sağlam olarak ya- şamak, memleket için de, ai- lemiz için de, kendimiz için de faydalıdır. R. SABİT Noksan ders malzemesi Şehrimizdek! Exalliyet oktulla. rında noktan — görülen bazı ders malzemelerile bu okullarda bu - lunması zaruri olan diğer bazı eş- yaların şimdiden yeni ders yılı için temin edilerek ikmal edilmesi Maarif Müdürlüğünce bir tehliğle dün mekteplere bildirilmiştir. Birîmiıinüîn' Bir türlü yapılamı- yan yollar! görmemiştir. Buralarda bazı — s0- kaklar elön elektriklen mahrum- dur, Lütlen — Belediye Resiliğinin bu hususla — ehemmiyetle nazarı dikkatini colbetmenizi dilerim » SÖON TELGRAF — Bu dileği Vali ve Belediye Rejstenlze arzederiz. K

Bu sayıdan diğer sayfalar: