27 Nisan 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

27 Nisan 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“TAN” m teltikam: 5 Yazan: Nizameddin. AR İle selin ind KR İKY A EAT NAZİF Bizans'ı Tirtir Titretmiş Olan EBedbaht Musa!, Onun da ba- şında bir Çandarlı belâsı vardı. Tıpkı babasının başma musal- lat olan Çandarlı gibi... Ve baş- vezirliğini yapan bu Çandarlı o Çandarlının, yani' Çandarlı Ali Paşanm oğlu idi de. Ve bu Çandarlı sadrâzam « ki adı İbrahim idi - İstanbul sur- larından içeri ayak basar bas - maz efendisine ihanet etmişti, Bu nasıl olmuştu? Gayet ba- sit... Çandarlı İbrahim Paşa da babası gibi servete doymaz, zen ginliğe, paraya ve mücevhere tapar bir adamdı, Emanuelin sa- rayma girer girmez, Bizansın eski debdebesinden artakalan son pırıltılar bile onu avlamağa kâfi gelmişti, Yoksa o Hmanucl Musanm kuvvetinden tirtir titremekte i- di ve istediklerini bir bir yap- mağa hazırlanmıştı. Fakat İbrahim paşanın ta - biatindeki alçaklığı ve gözlerin- de parlayan para hırsını çakıve- rince bundan istifade etmek o- nun için bir çocuk oyuncağı ol- muştu. Ve Musa Çelebinin bir Dilge- si olarak eee gelen sadrâzam “Çandarlı İbrahim, i üç dört gün içinde birinci smıf bir Bizanslı kılığına sokuver - mişti, Öyle ki Çandarlı İbrahim artık efendisini mahvetmekten başka bir şey düşünemez olmuş- tu, ve im; torla başbaşa ve - rerek tedbirler düşünmüşler, ni- hayet şu neticeye varmışlardı; Çelebi Musayı Çelebi Meh - mede tepeletmek... i Bunun üzerine İbrahim Paşa kavuğunu düzeltip o kaftanınmn etellerini” uç yollanmıştı. Çelebi Mehmet bu sıralarda pek gençti ve babasindan boş kalan tahta konabilmek için öl- çülemez bir hırs ile yanıp tu - tuşuyordu. İstanbula saldıra - cak derecede kuvvetlenmiş bir rakibinin sağ kolu olan Çandar- İr İbrahimi görünce sevincinden deliye dönmüştü. O, bu gelişi Musanın adamlarını iyi kullanamadığına ve elindeki kuvvetin dağılmağa başladığı- na bir delil sanmıştı. Hain İb- rahim bu sefer de ona vezir ol- muştu ve tabii Emanuelin arzu- ları da derhal yerini bulmuştu. 'Bir kaç gün sonra Bizans ge- mileri Bizansn Türkler eline geçmesini geçiktirecek bir kar- deş muharebesi yapmak için kı- uçlarını bilemiş olan Bursa â5- kerlefini Eyüp sahiline çıkarı - yordu. Bu sırada belânm birinden kurtulmağa çalışan Bizans, bir başka belânın bir başka felâkc- tin içine düşüvermişti; Veba başlamıştı. Müthiş bir Ve her gün yüzlerce şehirli- yi öldüren bu veba Bizansta korkunç bir panik uyandırimış- tı. Ama buna rağmen Emanuel, Çelebiye debdebeli ziyafetler, şenlikler, eğlenceler tertip et - mişti, Eyüp kıyılarına çıkarılan Türk askerlerinin sayısı arttık- ça bu şenliklerin o parlaklığı da arttırılmıştı.Hoş.. Veba salgını da şiddetini o arttırmıştı ama... Kimin umurunda ? Ve üç gün üç gece devam e « den bu eğlencelerden sonrâ, İs- tanbuldan kardeşini ezip Bizan- sı kurtarmak azmile uzaklaşır - ken Çelebi Mehmet, imparato- run kalesinde bir keklik oluver- mişti, Bunun üzerine Bizans iki kar- deşin biribirile gırtlaklaşmasını heyecanla seyretmişti. Ama, Musa öyle kolay kolay yılacak baba yiğitlerden değildi. İnceğiz civarında Çelebi Meh mede öyle bir yüklenmişti ki, İmparatorun askerleri de Bursa ordusunun on beş bin kılınçlısı Niğebolu'n İrem un Yıldrımı... Tisalya kalelerini ve Selâniği geriye veren Çelebi Mehmed, üstüne üstlük Bizansa yük yük altın vermeğe başlamıştı da darma dağın oluvermişler - | di. Hattâ Çelebi Mehmet bile bu saldırıştan paymı almış ralanıp atından yuvarla; parlayive: bir başka te; ratmış, nihayet ri Çelebi Mehmet Yıldırımın ye - rine oturup Yıldırımdan miras kalan imparatoı biricik €- İendisi ve hâki niden parlar g Çelebi “Eman öyle küçültüyo: Faraza tahta ç için imparatorun rile, yardımlari nuyorum, Sadı! sına hizmet eder, Ben de kendile: karşı samimi bir yeceğim, her fırsat ni memnun etmeğe mı baba saydığın ta ken ceği için ihtiyar Ema de fırsat bu fırsattır deyip başla - miştı tırtıklamağa... ler imparatorun a lim edilivermişti, Ç e geriye vermisti. mıyordu. İhtiyar imparator, bu budalalıklar karşısında, birden. bire, eski kuvvetli ve geniş hu - dutlu Bizansı diriltebilmek hul- yalarına kapılır gibi olmuştu. Karadeniz ve Marmara kıyı larında biraz genis bir nefes a- İverince Akdeniz üzerinde hiç bir mânası kalmamış olan Bi - zansa Akdeniz kapılarında es « kisi gibi dayantı yerleri kurmak sevdasma düşmüştü. bir türlü doyura- | Bolayır'ın Maarız körfi brafında ve İ noktada Emi İleri ve Selâniğ dırdıktan sonra Morada bir gö teriş seyahati yapmış ve'dö te Celebiye haber salıp bu is - i rar yaptırmak arzu- da olduğunu bildirmişti. En, Bizansa hem İdirnelile- re saldumakta ve Rem 'de tek - i rar'elihe geçen toprakları ve i- müdafaada kulla- eri ve s imparator - n sonü gibi u- 4 “xza - & yapılmış ve Ma- geçen gemiler, Bizans askerleri- e Bizans icin yeni ve talih belirdiğine i- hânmağa baslamışlardı. Aah... Ö Çelebi Mehmett.. Büt bunlara göz yumduk - tan sonra babasına her yıl on bin Duka altını baç veren şu Bi- onu almadıktan başka “300,000, rmekten bile çekin- (Arkan var) (1) Yeni Osmanlı tarihi — Şakir pasa, > (2) Altı değirmen, Bir mektuba cevab Bay Saki'ye 25 Nisan 935 tarihli mektu - le okudum. Eski tarım hakkında bir Zim nazik iltifatınız- dan mütehassisim, Üzerinde durduğunuz cümleyi göz önün- de tutarak tam bir bitaraflıkla diyebiliyorum ki: “Bahsettiğiniz gibi ortada | bir hürmetsizlik yoktur bayım.. j Zira ihtiram kelimelerinin kak | dırılmasından sonra hürmet an İ cak böyle ilade edilebiliyor., N,, Nazif Az-| AN HİKAYE havalar düzeldi Pendiğe kadar düzeleli şöyle açılıp ta tenha almak istiyorlardı. ma günü yanlarma on yaş- ti de olarak o köprüden vapura bindiler, Haydarpaşaya geçti - ler, oradan da tren safasını ta - da tada Pendiğe vardılar. Sabire Pendik dışında şöyle deniz kenarı, yahut kırlık bir yere kurulmak için mükemmel bir nevale sepeti de düzeltmişti, Seyahat o hayli uzun sürdü. Müveddet de oraya kadar yap - tığı yaramazlıklardan kaç defa babasindan azar duydu. Pendiğe (o varıp ta istasyona indikleri zaman, Müveddet pis bir fino köpeğini annesine gös - terdi: — Bak anne, dedi, değil mi bu köpek? Annesi hiç (cevap vermedi. Yürüdüler, yürüdüler, bir hayli terliyerek, emdikleri sütler bu - runlarından gelerek, hoşlarına giden tenha, çimenli, denize ba- kışlı bir ağacaltı buldular. Artık | hiç birinde de daha ileriye gide- i cek hal yoktu. Deniz, karşıların da Adalara kadar mavi bir şaf gibi uzanıyor, bun ve ortalığın köyü andır..ı bal içlerine yorgunluklarını hemen alıp götüren bir sükünet veri - yordu. Hülâsa,çok yürüdüler, fakat çektikleri eziyeti de çabuk ne tuhaf Va > J unuttular, Bir aralık Oo Müveddet başmı evirdi. Bir de ne görsün? İstas- , yonda rastladığı köpek yanla - rında değil mi? Hemen annesi - nin çteğini çekti: — Anne, dedi, bak köpek pe- şimizden gelmiş Nevale sepetinden çıkardığı öteberi ile kır sofrasmı düzelt - ge uğ i, hiç aldır « — Eeceh! N İse... Bay Refetin de karı acıkmış ti. eğe bakacak vakti yok - tu: İli Şunları bir srasına koyalım da, karnımızı doyuralım, diyor- du, üşlerden, zeytinyağlı dol- layıp ta evde ya - pılacak hoşa giden ne kadar kıt yemeği varsa hepsi yapılmış; 'a- acın altına serilen setcadenin | üstüne erralanmıstı. İ yalvarır gibi uzaktan kendileri- ne bakıyordu. Müveddet gene yavaşça annesine sokuldu; — Anne, köpeğe baki Bu sefer babası kızdı: — Hep kabahat - sende, dedi, istasyonda yüz verdin, buraya kadar arkamızdan geldi. — Baba, belki karnı açtır. Şu kemiği atayım mı? Annesi kurtulmak için; — At! dedi. Köpek kuyruğunu sallayarak Müveddetin attığı kemiğe sal - dırdı. Yemekten sonra karnını doyuran (oOMüveddetde artık hep köpekle meşgul oluyor, hep onunla oynuyordu. Anne ve babası da * şöyle bir uzandılar, hafif bir şekerlemeye vardılar, Oğle epeyce ilerlemişti. O zâ- man biraz kalkıp gezinmek ihti- yacını duydular. Fakat köpek de hiç peşlerini bırakmıyordu. Müvsddet hep onunla oynuyor, kâh kendini kovalattırıyor, kâh onu kovalıyordu. Nihayet ak. şam oldu. Vapurun hareket za- manı yaklaşınca, o yavaş yâvaş iskeleve irmeğe basladılar. Sa- bire ile Refetin o demindenberi ehemmiyet vermedikleri köpek şimdi müz'iç bir hal almıştı, Mü veddete — çikıştıkları için, o da köpeği bırakmıştı, Fakat köpek bir türlü onları o bırakmıyordu ki... Sağa saptılar olmadı, sola saptılar olmadı... Nihayet bah - BiR GEZİNTİ bir yerde sakin bir deniz havası i Bu kararı tatbik için bir cu - | | l Könek te | | karşılarına dikilmiş, © duruyor, ! TevisMeler ” Evlenme | Bir Kıskancın Mektubu larmda kadar kızları Müveüde- | (o HH. imzalı mektup sahibi, kadın mı, erkek mi olduğunu bildirmeden şunları yazıyor: “Çok kıskancım. Biliyorum ki bu, ayni zamanda, kendimi çok düşünüyorum demektir. Fa kat ne W: “ayım? Tabiatım böy- le. İsterse:. > bana hasta oldu - ğumu söyle, iz, darılmam, E- vet: Hastalık dercesinde kıskan crm, Hayatımda iki defa sev - dim ve bu yüzden iki defa bed- baht oldum, Gene bu yüzden, bir defa evlenmiştim ve ayrıldım. Gene buyüzden birdefa daha evlenmeğe cesaretim yok. Ne kadar kıskancım, biliyor musu- nuz? Yer yüzündeki bütün in- sanlar ölseler, yalnız sevgilimle ben sağ kalsak, gene onu kıska- nirim, Kimden kıskanırım? Hay vanlardan mı, ağaçlardan mi, duvarlardan mı? Hayır!.. Sevgi kıskanırım. limin hayalinden Ya benden daha güzel, daha'mü kemmel bir eş taşavvur ediyor- sa? Ya rüyalarında Onunla bu- luşuyor, görüşüyorsa?.. Ya be : ni ond-- “ha âdi buluyorsa? Bu im tıyor wm ki bu bir tabi- attir wisi yoktur. Fakat gene L.. &cre sizin fikrinizi me- İ rak ettim, Bakalım “ne hikmet yumurtlayacaksmız!.. Bu tabiri mi mazur görünüz, çünkü, doğ- rusu, gazete sahifelerinden şifa bekliyecek kadar saf değilim. Bununla beraber içimde küçük bir ümüt te var ki size bu mek- tubu yazıyorum. Yahut ta... Sa- dece biraz avunmak ihtiyacı!..., Kıskançlık tedavi edilebilir İki türlü kıskançlık vardır. Biri rakibimizin fena olmas: çlıktır ki bizi her türlü â- lere sevkeder; öteki de ra - kibimizden daha mükemmel ol- mak ihtiyacıdır ki onu düşür- mektense bizi ilerilemeğe, yük- selmeğe teşvik eder. Fakat bu iki türlü kıskançlı- s ihtimal beni çıldır öm zamaf zaman ruhumuzda belirdiği, hattâ ikisinin biribiri- ne karıştığı da olur. Kıskanmayan insan yoktur. Fakat bazıları bu hislerini ye- nerler ve kendi kendilerinden'de gizlerler. Sizin gibi itiraf etmek bu duygudan - kurtulmaya çok büyük bir istidadınız olduğunu gösterir.,, 27.4. 935 İer Nefsi kontro! etmek Emin olunuz ki, değiş. miyecek tabiat yoktur. “Can çıkmayınca huy çıkmaz” sözü doğru olsaydı bütün terbiye ki- taplarını kapamak, mektepleri kapamak lâzım gelirdi. Hayır! Fena huyları bir çürük diş gibi ruhun içinden çıkarmak kabil - dir, Fakat bunun için insanın kendi nefsini daima kontrol et - mesi lâzımdır. tedavisi için en Kıskançlığın iyi bu dı e mek İçin bir vazta gibi kalan: maktır, i niz bu size büyük bir teselli, bü yük bir kuvvet verir. İçinizde her kiskançlık hamlesi duydu - ğunuz vakit, bu rüzgârdan isti - fade ederek, işinize, vazifenize dört elle bir kere daha sarılmız. Göreceksiniz ki ilerledikçe, ra - W-te-inize karşı kıskançlık his- a azalacak, Alm ve onlerı küçük görmeye başladığı nızı anlayacaksınız. Sevemiyen bir kalb “Erdoğan” imzalı mektub sehibi, okunaksız bir yazile ve rücvzula alâkası olmayan şeyler £crduktan sonra ilâve ediyor; “Bende sevmek (kabiliyeti vok. Teeriibe ettim, muvaffak olamadım, Hiç bir kadın seve - miyorum, Sebebi nedir?” Sizde sevmek kabiliyeti olma- db ağn değildir. Trmiset m3 nasMe sevmeyen ınsan yöktür-” ve olamaz. Fakat romantik mâ- nesile, yani fazla hayale kapr'a rak sevemiyenler pek çoktur.Siz de onlardansınız.Mektubunuzun diğer kısımlarından da biraz an aşılıyor ki sizde “muhayyile,, vardır, Ameli ve maddi bir ada ma benziyorsunuz. İsterseniz bu şekilde devam edebilirsiniz. Fa- kat sevgisiz gecen gün kaybedil miş demektir. Biraz muhayylle- nizi besliyecek gıdalar alınız, Bunlar: Güzel sanatlar, bilhas- sa musiki ve şiirdir. Sinemanm da hayalinizi canlandırmak hu - susunda faydalarını görebilirsi- niz çesinin demir kapı Yarraşık| Boşluğa bir evin önünden geçerlerken, birden Sabirenin aklına bir şey — Durun, ben şimdi onun ko layını bulurum. Köpeği tuttu, okşadı, yavaş- ça açık kapıdan içeriye bıraka - rak, birdenbire kapıyı kapadı. Karı koca derin bir nefes al - dılar, Bu merhametsizliğe isyan edecek gibi bir tavır alan Mü - veddet te annesinden yediği bir tokattari sonra sesini kesti, Vapur iskelede (— duruyordu. Beş dakika düdüğünü o çalmış, son yolcularını bekliyordu. Sa - bire, Refet, Müveddet vapura bindiler, Arka güvertenin ten - ba bir Oköşesine kuruldular. Tam vapur kalkmak üzere iken Refet bir sigara tellendirdi. Fa- kat birdenbire sigarasını ağzın. dan çekti. Tam çimacı iskeleyi alacağı sırada, karşıdan bir san dalcı peyda olmuştu. Kucağın » Ga da ne zamandanberi © kaçıp kurtulmak istedikleri mahut kö pek... Sandalcı — kan ter içinde gelerek köpeği: Sabireye uzattı: — Bayan, dedi, sokakta si- zi araken buldum da, getirdim. Cabnk vapor kallımadan bahışi- şimi verin de gideyim. SEM Atlayış zevki Zyabeline ismindeki bir Sov- yet tayyareci paraşütle iniş re- korunu kırmıştır. Tayyare 4500 metrede yükseğe çıktığı zaman Zyabeline rel e ip bu mesafenin 3600 metresinde pa raşütünü hiç açmamıştır. Aşa « Zıya doğru olan bu müthiş su « kut 66 saniye sürmüştür. si DAY Mavi kanunlar Amerikada İllinois hüküme- ti dahilinde Sion şehrinde bir nevi din sülikleri, şehrin idare makinesinin başında bulunanla- rın çoğu bu dine mensup olduk- larından âdeta bir diktatörlük tesis etmişlerdir. Dinin reisi Woliva yirmi üç senedir şehir- de “Mavi kanunlar,, denilen ka- nunlarını tatbik ediyor. Sigara içmek, dansetmek, sinemaya gitmek, dekolte elbise giymek bu şehirde ağır suçlardan sa -, yılmaktadır. Bu dinin salikleri- ne göre yeryüzü yuvlrlak de - gil, düsdüzdür. : Maamalih Woliva bir aralık kurduğu dinde ıslahat yapmak istemiş, fakat dinin müminleri bu ıslahatı kabul etmedikleri i- çin, adamcağızı belediye reis - liğinden azletmişler ve yerine “imanı bozulmamış,, bir başka- sını getirmişlerdir. i

Bu sayıdan diğer sayfalar: