20 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

20 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20.6-935 A ——— TAN ). eee BENCE Yaşama bilgisi ,, Bir gazinoda, trende, vapur- a veya her hangi bir kamusal yerde oturuyorsunuz. Neşeli ne şeli konuşüp gülüşürken birden bire yakınmızdaki bir külhanbe Yi grupu arasında sunturlu bir küfür veya çirkin, kaba bir söz Yükselir. Bu çirkin lâf o kadar Yüksek sesle söylenmiştir ki, bü tün arzunuza rağmen, işitme - Miş görünemezsiniz. Yanmızda ki - hele bunlar kadın veya ço- Cük olursa - yüzlerin ktpkırmızı kesilerek önlerine eğildiklerine dikkat edersiniz. Sanki şen gru punuz içinden soğuk bir rüzgâr esmiştir. Sırtınıza buzlu bir duş yemiş gibi bir zaman ağzınızı açamaz olursunuz. Gerçi bu ha- — rekette bulunanlar, ihtimal, size yaptıkları kötülükten habersiz- dirler ve ihtimal hiç bir kastleri yoktür. Fakat bilmiyerek yap - mak, yapılan terbiyesizlik için asla bir özür olamaz. Bu hal, yalnız dışarıda başr - nıza gelmez, ahlâksızlık ve ken dini bilmezlik hücumuna yalnız ir gezme veya eğlence yerinde Uğramazsınız. Bu küstah ses, €v sınırını da tanımaz,ailece top lanmış olduğunuz odanın açık penceresinden bir hırsız gibi gi- Terek sizin cn tabiiğ hakkınız o- lan rahat ve sükünunuzu boza - bilir, Yine sokak ahlâkındaki bu başıboşluk değilmidir ki, günün birinde ve bir yabancı yanında Minimini yavrunuzun ağzından bilmeyerek fırlayan çirkin bir Bözün sizi yerin dibine geçirme- sine sebep olur. Acmarak itiraf etmeliyiz ki, Yaşama bilgimiz çok eksiktir. Karşımnızda sıkılıp bükülerek si- » Ze “zattâliniz,, diye söze başla- n Nk'dıha yeni tanıdığınız bir a- Miğden “sen,, diye seslendiğin -- | “vde bulandıcır (5). en ve ikinci görüşmede de eli- Bi omuzunuza vurarak “halt et Te işte,, gibi senli benliliğin son ddine kadar - ilerlediğine sık #ik rastlarsınız. Bizdeki bu nezaket kuralları Ve yaşama bilgisi eksikliği se - bi, üzün asırlar kadının cemi Yet hayatımızdan uzak kalışile izah edilebilir. Şimdiki Türk ka dımnt artık erkeklerinin arasına karışmıştır, bu en kötü huyumu Zun yakında ortadan kalkacağı- Tit umarım, Herkes öğrenmelidir ki, so « kak bir şahsiğ malikâne değil- dir; ve orada yürümenin, konuş Manın, hareket etmenin usulleri Vardır. Bu usulleri, kısaca, baş- kalarına zarar vermemekle hü - - Jâsa edebiliriz. | , Sokağı kirletenlere karşı be - — lediye kanunları nasıl cezalar koymuşsa, çirkin ve kaba sözle No, 32 YOSMA! Etem İzzet BENİCE ,Diyen genç kız bunların hep- Bini yaptırdı, Hele belkemiğinin İçinden su almırken iğnenin acı- &t bir kor ateşi gibi gözlerinden o fışkırdı. Üst üste baygınlıklar Beçirdi. |— Ben artık bunların hiçbiri- Sine dayanamam doktor.. Dedikçe doktor ona: — Daha bir iki ufak tefek Araştıracağımız şeyler olacak. Çoğuna dayandın, bu bir ikiye de aldırma.. Diyordu. Ve... hergün doktor akşam yanına geliyor, bir iki saat onunla kalıyor, onu eğ- — İiyor, en çok ta benliğine dirlik - Vererek onun iyiliğine, kalkın - Tasına uğraşıyordu. Ve.. yine akşamdı. Hava kara Tiyor, günün ağırlığı insan ka- Ş son debelenmesini — Plyor, , fabrika düdükleri ö! © karanlık, güneşin çekildiği | BULMACA | Veit rüyam nni Bulmacalarımız öz türkçedir. Şek- limizin boş gözlerine karsılı.'arını yer leştiriniz. Yedi gün arka , kaya bul- macamızı doğru çözülmüş olarak gön- derenler arasııda kurga çekiyoruz. Armağanlar veriyoruz. Bulmacaları- mızı istediğiniz gün çörmeğe başlaya- bilirsiniz elverir ki yedi gün arka ar kaya çözülmüş olsun. Kargılıkları “Ts- tanbul (Tan) bulmaca servisine yol- layınız. e Birinciye: Gümüş saat. İkinciye: Maroken bir cüzdan. Üçüncüye: Bir stil>. Dördüncüye: (Tan)jın bir senelik abonesi. Beşinciden onuncuya ka”ar: (Tan) im altı aylık abonesi armazan edile- cektir. 34567891011 SOLDAN SAĞA 1— Ehemmiyetli (6), Bir av hay- vanı (4). 2 — Bir tenk (3). 3 — Nan (5), Sırt (4) 4 — Bir deniz adı (3). 5-— Trakyada bir nehir (9), Bir meyva (3). 6 — Ben değil, o değil (3), Kuşye- mi (4). ? — Ayı yuvası (2), Manikür (4) Çilt değil (3). 8 — İstifham (2), Dem (3). 9—Emmekten emir (2), (2), Berf (3). 10 — Bir çalgı aleti (5), İmdat (4). 11 — Bir iç deniz (4). YUKARDAN AŞAGI Nota 2.— Tecrübe (5). 3—Bir meyva (9), Nota (2). 4 — Siyah (4). $—LÂİ (7), Genişlik (2). 6 — Sığır yavrusu (4). | ? .— İplik sarılan şey (6), Bir kü- mes hayvanı (3). 8 — Ateş (3). Büyük çakı (1). 9 — Geç değil (5), Saç tarar (5). 10 — Efendi ile bereaber - gitti (3), Genişlik (2). 1i — Vahşi yuva (2), . ae S rile sokağın havasını pisleten | ve başkalarının kulaklarını inci | tenlere karşı da ayni şekilde ted | birler alınması lüzümunu ileri sürecektim. Fakat düşündüm ki, belediye kanunlarına konu - lan maddelerin, çoğun, sözden ibafet kaldığını görmekteyiz, Yaşar NABİ Kamuşal; Umumi; Kural: Kalde. Bir meyva her yere ve kırık yüreklere, boş âalplere yavaş yavaş Ççöküyor- . Karanlık en çok yoksul ve sevdalıyı sıkar. Uzun gecelerde yoksulun yüreğindeki dert ne kadar kabarır, taşar, ağulanır ütün damarları zonklatırsa sevdalıyı da delirtir, düşündü; rür, güçten düşürür, zıvanadan çıkarır, Tutkunların en bağlı saatleri geceleridir. Kadınlar gündüz görür, geceleri âşık olurlar. Vurgun erkekler en haşarı duygularını geceleri taşırırlar, Bağlının en aşırı fırtınaları ge- celeri coşar. Sini; karanlıkta gerilir, güneşte çözülür. Bir ke- manın sesi bile geceleyin kalbe akar, günün aydınlığında kulak- ta kalır. Gönlün bütün azgınlı- ği karanlıkta şahlanır. Güney de karanlıktan sakı - nanlardan, çekinenlerden, daha açık, korkanlardan biridir. , Güneş çekilir, ver'ni karanlı- ğa verirken gündüzün ilk — es- | dayalı kadına bağırdı : |eski ipek çoraplardan dokun - | Çatlak mermerli konsol.. Bu ne | geçmişti...Gelii merliğinde Güney bher vakit bir ürpetme geçirir, (TANIIN ÖYKÜSÜ |HİKÂYE| _Eski Arabda kapının önü mış, arabacı üstünden yere atla- | mıştı.. Pencerede eli çenesinde Evleri de burdan bin kat güzel.. | Kadın başını onun geniş göğ süne dayadı :. ç — Ne bileyim seni burada ilk — Ne oturuyon bet.. Hadi | gördüm. Bufradan — ayrılırsa kalk eşyaları indir bakalım.. kötü işler olacakmış gibi geli - Kadza pencereden çekildi.. | yor bana.. Küçük odasının içine üzgün göz lerle baktı. İki tahta sandıktan yapılmış mindeliği.. Üstünde müuş örtüsile demir karyola.. sevimli bir odacıktı.. Genç ka - dmın en güzel günleri burada in gelmişti bu evin, bir tek odasına...Sürüklenir gibi dışarı çıktı. Orada bir pencere içine yapılmış çinko —muslukta yüzünü yıkayan kocasına ses - lendi: — Araba geldi. Adam elindeki yeşil bulaşık sabununu çinkonun kenarına bıraktı. Sabun kadının açılan özleri önünde kayarak aşağı üzünün yeşil kö l:rilrıış ellerile l — Üzülme be dedi. Şu işler yoluna girerse seni daha güzel evlerde oturturum.. Kadın içini çekti.. — İnşallah dedi. . Kocası yüzünü çabucak yıka- | yarak içeri girdiler. Adamın yü- zünde kuvvet ve korkusuzluk | veren çizgiler belirmişti. Genç kadın ona bakarak: — Gideceğimiz kulube güzel mi bari? Diye sordu: Kocası ona alay- h alaylı baktı: — Görürsün. . Sonra karısının gözlerindekil yaşı görünce, kucağına aldığı yatak şiltesini yere attı. Onun belinden yakalayarak: — Kız Fatma dedi. Sen küs- tüm çiçeği gibi nazlı bir kadın - sın. Seni azarlamaya kıyamıyo- rum. Ama sende bana kıyma.. Bu odanın neresi güzel sanki.. Gideceğimiz yer hem ucuz, hem Yedinci günün bu akşamında da Güney hav.nın kararışmma baktıkça yüreğinde işte o ür- pertiyi Ccayuyor, doktoru bekli- yor, tek yataklı odasında yal- nızlığından sızlanıyordu! Usançlı bir günde Onuncu gün geldi Güney yurttaki günlerinden usanmış gibi görünüyor. Zili çaldı. Bir hastabakıcı geldi. — Yıldız, bana soğuk bir su getirir misin?. / — Peki bayanım. Yıldız, Güney'in en çok be- ğendiği bir hastabakıcı. Taze bir kadın, Terbiyeli, güzel, cana yakın. Suyü getirdi. Güney suyu içti. Bardağı ve- rirken: — Otursana biraz konuşalım, » Dedi, Yıldız: “ — Darılırlar bayanım.. İş vakti nasıl oturayım?.. Diye bu isteği karşıladı, Güney: —— Ben doktora söylerim. Ne — Boş lâkırdı. Niye kötü iş- ler olacakmış.. Yarım saat içinde evleri olan oda boşalmış.. Aşağıdaki araba dolmuştu. Arabacı kemikleri çe kik sıska atın ağzından yem tor basını aldı. Kuvvetli bir kamçı çarptı sırtlarına.. Hayvanlar zorla kıpırdanarak yüklü araba yı sürüklemeye başladılar.. Getiç karı koca sokağın köşesini dö - nerlerken, büyük eski evin per - desiz kalan tek penceresine bak tılar, Sonra önlerinde giden ara banın içindeki eşyalara daldı gözleri.. « Uzun tozlu yollar aşıyorlar dı. Şehrin dışma çıkmışlar bahı | çelikler arasından geçiyorlardı.. —| vi Havada Küçük bir sıcaklık Gı;ıî,adam_ yügündeki terleri si de hnimı’îöyluyordu: — Böylerdurma be ratman İçim sızlıyor be kız!.. Bu gide - ceğimiz yeri, daha çok çabuk se vecek ve ısınacaksın. Genç kadınım gözleri tozlu yo Tun ilerisindeki arabaya takıl - mıştı sanki.. Araba yolun sağı - na saparak gözden kaybolunca: — O bahçelikli sokağın içine mi gidiyoruz?, . Diye sordu. Adam ondan bir lâf gizliyormuş gibi güldü: — Götürsün şimdicik.. Dedi. Kadın adımlarımı sık - laştırmıs yolun dönemecini dön müşlerdi. Kadın arabanın durdu ğu bahçe kapısı önüne gelince durdü. Çit kapınm içinde görü- neh küçük ak köşke baktı. Göz- leri sevinçli, sesi inanmamaz- lıkla doluydu! — Burası mı bizim?, . Kocası basınt sallıyordu. Ka- piyı iterek şaşkın karısını içeri soktu. Sonra kapıda somurtkan tım artık yatmaktan,.. Dedi. Ve sordu: — Benim hastalığım için sen ne duydun?, — Hiçbir şey bayanım. — Doktorlar hiçbir şey söy- lemiyorlar mı?. — Sormadım. Onlar da söy- | lemediler. Bu başlangıçtan sonra ikisi de uzun tizun konuşmağa başladı- lar. Yıldız anlatıyordu: — Burası Miısir'li Atiye'nin konağı imiş. Atiye büyük savaş içinde ölmüş. Çocukları, torun- ları Misır'a gitmişler, oranın zenginleri imiş. Büyük oğlu Prens Safaettin, küçük oğlu da Prens Rıza Başarükneddin.Ben de bütün bunları büyük babam- dan biliyorum. Kendisi bunların yanında ve bu konakta uzun za- man ahçıbaşılık yapmış. O an. latırdı. Onlar çekilip Mısır'a gittik- ten sonra konak birkaç yıl tü- tün deposu olarak kullanıldı. En son, ki altı yıl oluyor, Satılığa gıkarıldı, bizi.a Bay, Doktor Fa» | doktoru olduğunu — bile bilmez- | yapayım canım sıklıyor, Bik- | zil aldı, işte bu yurdu yaptı. GÜNLER BOYUNCA S T aaşüR Bir karşılık Bay Peyami Safa, bir yazı- | sında münekkidin çoğu vakit şiir, roman 'alanlarında istedi- | ğini yapamamış adamdan çık- | " tığını, bunun için de daima ya- ratıcılık hasreti çektiğini söy- lemiş, bu arada benim adımı an- | mıştı. Ben buna karşı her sa- | natkârın değil, ancak - bazıları- | nn yaratıcı olduğu gibi bazı münekkidlerin de yaratıcı olabi- leceğini anlatmak istiyen bir ce- vab verdim. B. P. S. benim bah- sı değiştirdiğimi ileri sürerek o kendine mahsus böbürlenici üslübu ile bir şeyler söyledi. Bahsı değiştirdiğimi söylemek- | te baksız değildi, çünkü ilk ya- zısının asıl maksadı, ikincisinde de olduğu gibi, durup dururken, bana çatmaktı. | Ondan sonraki bir yazısında Brunetiğre'in “Tenkid, kıskariç- hk jlmidir,, dediğini anarak: “Bizde tenkid sadece — kıskanç- lıktır,, dedi. Buna da kısa bir cevab verdim. Şimdi tehdid ediyor; “ya sö- zünü geri alır, yahut dostluğu- muz kalmaz, ben ona gününü gösteririm gibi bir - şeyler söy- lüyor. İstediğini yapmakta ser- besttir; sözümü geri almağa zılarımda — bir müddet için ol- sun — kendisinden ima ile ol- sun bahsedecek değilim; mü- nakaşayı severim, kavgayı de- ğil. Nurullah ATAÇ duran arabacıya: — Hemşeri eşyalar senin ol - ssun. Çek arabanı dedi. Bikes arabacı şaşırmıştı.. Adam tek - Trarladı: — Duymadın mı? Çek araba Arkasında bir toz bulutu ya - parak gözden kaybolan eski eş yalara baktı. Çit kapıyı örttü.. Fatma yeşil panjdırlu ak - srvalı eve şaşkın şaşkın bakıyorduü. | Genç adam cebinden bir anahtar | gıkararak köşkün kapısını açtı. | Girdiler, İçi baştan başa döşe - liydi. odası bir mutbağı bir de küçücük yıkanma odası var- dı. Ak karyolalı yatak odası, ye ni kapkacağile mutbağı konuk ve oturu odalarile bu ev, iyi bir ev kadınını çileden çıkaracak kadar güzeldi. Kocası genç ka- dına bakarak! — * — Sana her gün söylemez miydim. Bir işim var. O olursa rahata kavuşacağız. İste oldu. Elden düşme bü evi satın aldım. Bundan sonra scnin de bir evin Vârı. Kadın kendini bir iskemle üs tüne atmış hıçkırıklarla ağlıyor du. Kocası onun başını kaldı - rarak sordu: — Ya şimdi niye ağlayar - — Bu yuürt demek - Fazıl'ın kendisinin?, — Evet kendisinin. — Hiç ortağı filân yok mu?.. d'_ Hayır. Doktor çok zengin- ir. hiç bir niyetim yok. Ancak ya- | yenİBE bğ İzagelerle konuşanlardan haz düye am. Askerlikte en yüksek erece hangi- sidir?” Çocuğunun ölümü, onu yüreğinden vuran bir çarpı olmuştur. Ne geverelik ediniz, ne de suskun olunuz. Sizin güzeyinizde ilerledim. Onun üslübunda herkesin hoşunâ giden bir akkınlık var. Bu adamdan alacağınızın bu kadar olduğunu gösterir bir belgitiniz var ? Dikbaşlık, ve başeğim, ikisi de bü- yük kusurlardır. İyi bir gazete aytarı yalnız ilgili değil, varışlı bir adam olmalıdır, Ordumuz düşman toprakları den bir yuvu gibi geçti. Barıştıllığımız, yurt savgası işlerini savsayacak dereceye varmamalıdır. Çiftliğin sınırı şu dağın doruğunda bitiyor. Bu misallerdeki kelimeler ve kat- şılıkları: — y Imge — Remiz Erece — Rütbe üne Örkün — Rükn Doğruluk, ahlâxın başlrca örkünlek rinden birldir. e Tutarak — Sar'a « Tutaraklı kedileri evde tutmayınız! — ——— AAA MNM ae mAR AĞN Hergün 5 Söz OTUZ ÜÇÜNCÜ LİSTE 1 — Havayici zarüriye — Ya- şatık Örnek: Hükümet yaşatık fiyatlarını indirmek — için elinden geleni yapıyor. Gıda — Besin İase — Beslev Örnekler: 1 — Çocuklar için süt en iyi besindir. 2 — Bir ordunun beslev meselesi, en başta gelen işlerdendir. Gıpta — İmren Örnek: İmren güzel bir şeydir, Haset — Günü Örnek; Günü en çirkin huylardandır. Lütfu ihsan — Kayra Örnek: Türk hava kuru « muna yardımınız, bir kay ra değil, bir ödevdir.. n sun eski odamıza mı?.. Kadının yaşlı gözlerinde bü - yük bir sevinç yanıyordu: — Hayır dedi, bu kes sevin - cimden ağlayorum.. ler. Kesesine sel gibi para akar, çıkarmağa gelince beş parayı verirken eli titrer, — Bu kadar parayı ne yapa- cak sanki?. — Ne yapacağını kimse bil- — Çok iş yapıyor mu bari?, | — Ne diyorsun bayanım. Tek yatak boş değil. Bütün servis- lerde yetmiş yatak var, Yetmişi de bir gün boş kalmaz. İçlerin. de gündeliği on' — lira olan ya- taklar var. Operasyon, lâboratu- var, röntgen bakımları parası da ayrı, Acaba sizden kaç lira ala- caklar?. — Hiçbir şey konuşmadık. Fazıl hastalığımın ne olduğunu araştırmak için beni yatırdı ama kaç lira alacağını hiç söylemedi. Yıldız gülümnsedi: — Size böyle yapmış. O çok | , cimridir. Yurdun dört odasını ayrı bir ev gibi bölmüştür. İki- sinde kendisi oturur, ikisi de bi- risi bekleme, birisi bakım odası- dır. Gündelik hastaları oraya ge- ür, giderler. Çokları yurdun mez. Yeryüzünde bir kız karde- şi, bir de onun çocuğu var, Ön- lara da metelik sıçratmaz. ; — Demek bu kadar para can- 1? — Para canlı da lâf mr baya- nım, Para için ölür. Bizi, bütün işçileri; doktorların hepsini bu- rada su parasına çalıştırır. — Bari kendisi yese, yazık!, — Yiyemez. Eğer bir gün pa: raları koynunda sarılı ölü bulu- nursa hiç şaşmamalıdır. — Oysam bu kadar cimri ol duğunu hiç göstermez de.. — Göstermez, göstermez ama nekesin nekesidir! Güney dudaklarını ıstra ısıra: — Şaştım doğrusu. Hiç *- böyle olacağını düşünmezdim. Dedi ve bir saniye daldı. AM Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: