29 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

29 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mazazz 10 Japon Ordusunun Kuvveti Japonya harp zamanında 4 milyon asker çıkarabilir? ML Japon bahriye silâhendazları Çinde bir sokakta muharebe esnasında ; Tapon donânmatının herhangi bü- yük bir devletin deniz kuvvetleri ile boy ölçüşmeğe kadir bir kuvvet hali. ne geldiğini son zamanlarda bilmiyen ka madı. Donanma hakkındaki bu malümat belki de istenerek ortaya vurulmuştu. Fakat buna mukabil Ja- ponya'nın kara kuvvetleri hakkında umumiyet itibariyle çok az şey bili- niyordu. İmparator Hirohito barış esnasın. da silâh altında 265.000 kişilik bir ordu beslemektedir. Savaşta ordu 4 milyona çıkarılabilecek surette hı zırlanmıştır. Deniz muharebesi ferle neticelendiği takdirde bu zat idame edebilmek için nihai ve kat'i rolü kara askerinin oyniyacağına gö- re 4 milyonluk bir kara kuvvetinin ne mühim bir âmi olduğunu izaha hacet yoktur. | Japon ordusu her yıl yaptığı ma- nevralarda ihraç gemileri, sallar ve ve iskeleler gibi vesaiti ile düşman toprağına asker çıkarmak hususunda itecrübeler yapmaktadır, Askeri depolarında bu gibi malze- ime son derece boldur. 1895 yılında Çin ile yaptığı savaşta Japonya kara- ya büyük kuvvetler çıkarmak husu- sunda gerek sürat, gerekse meharet itibariyle şayanı dikkat omuvaffakı- yetler elde etmiştir. Japonyanm ka- zandığı iki büyük zaferin karada kazanıldığını da unutmamak lâzım- dir. Japonlarm bile orduya “En genç, evlât adını taktıklarına bakacak olur- sak, orduya donanmanın üstünde bir ehemmiyet verdiklerini daha iyi anlarız. Garp müdekkiklerinin kanaatleri- ne göre, Japon askeri hakikaten hari- kulâde bünyeye mâlik bir mahlüktur. Bir altmış boyundaki Japon kara as- kerinin göğsü garbın boks şampiyon- larımı andıracak gibi müdevver ve sağlamdır. Yirmi yaşında asker olan Japon neferi geride bıraktığı ailesinin iaşe- sinden zerre kadar endişe duymaz. Gerek devlet, gerekse hususi teşki- lât, bir ihtiyaç olduğu zaman ona öz ailesiymiş gibi muavenetten geri dur- maz. İlir askere giren gencin &ine verilen ritaleden iki fıkrayı daha ilk günü ezberlemesi şarttır. 1 — Sağ kalırsan sana allahm her No: s0 da yatanların duymamasma dikkat etmek lâzım... İndi, merdiveni tahta kanadlardan birine dayadı, yine çıktı ve elini yü- rek biçimi delikten sokup, kanadı kapıyan çengelin telini buldu; bu işi oldukça çabuk başardı. Teli çekti; /kanadın artık serbest kaldığını ve çe- kilince açıldığını görünce anlatılmak- da bitmez bir sevine duydu. “Bunu yavaş yavaş açmalı, sesimi tanıtmalı. Kanadı başı girecek, geçecek kadar açtı; bir yandan da: “Yabancı değil, yabancı değil,, diyordu. İçeriye kulek verdi ve odayı kap- yan derin sükütun hiç bozulmadığı- na kanağat getirdi. Şömünede, yarı sönmüş olsun, kandil yoktu; bu hiç de hayır alameti değildi. “Aman kurşuna dikkat!,, biraz dü- şündü, sonra parmağı İle cama vur- du: cevab çıkmadı; daha hızlı vurdu. “Camı kırmak lâzrmgelirse ondan da çekinmem; bu işi sonuna götürmeli.,, Artık oçk hızlı vuruyordu; zifiri ka. ranlık içinde, odada kımıldanan bir beyaz gölge görür gibi oldu. Biraz sogra hiç şüphesi bulmadı, ağır ağır KIRMIZI VE SiYAH türlü ihsanı müyesser (Olacaktır. Ölürsen, mabette istirahati ruhun için dua edilecek ve ismin memleke- ti kurtaranlar arasına yazılacaktır. 2 — Korkakirk, ahlâksızlıkların en adisi, en kötüsüdür, Bütün kışlalarda #tın harflerle yazılı ve asrlr olan şu levha her Ja- pon gencinin askere gittiği günden çıktığı güne kadar gözüne çarpmak- tadır: “Ölüm tüyden daha hafiftir, Vazi- fe ise dağlar kadar ağırdır.,, Diğer taraftan Japon askerine im- paratorun kutşiyeti hakkında derin bir inanç usılanmıştır. Askerlik işin- de bir kutsiyet sezen Japon neferi köyden gelince iyi ve küdretii terbi- yecilerin elinde adeta bir manastır hayatı yaşamağa başlamış demektir. Ik askere giren Japon gencinin kaygusu ayakkabı giymesini öğren- mektir. Çünkü Japon köylerinin ek- serisinde henüz kundura bilinmi bir lükstür, Giyim hususunda kö; ne nazaran İark olmakla beraber gı- dada hiçbir ayrılık yoktur. Esas yi - talığına koymak “için, yulaf kullanılmaktadır. Japonların kullan- dıkları sebze çok azdır. Biraz da ba- İık kullanılmaktadır. Askerler kışlalarda iken haftada bir kere verilen et, manevralar cs - nasında üç kereye çıkarılmıştır. Pirinç ve balk ile beslenen Japon askerinin tahammül kuvveti hakkın- da tetkikatta bulunan bir ingiliz as- keri ataşesi, Japon askerinin tam ağırlıkla 24 saat zarfında ve arada onar dakikalık istirahatle arızalı ara- zide 48 ilâ 52 mil yol aldığını tesbit etmiştir. Bu harikulâde rekoru elde edebilmek için Japon neferi bütün gün tâlim halinde bulundurulmakta- dır. Askerler geceleri silâh temizlemek ve söylev dinlemekle geçirmekte, ga zete ve kitap okumalarına müsaade olunmamaktadır. Japon © askerinin kışladan çıkıncaya kadar harbiye da- iresince neşrolunan gündelik bir ga- zete ile, aylık bir mecmuadan bâşka bir şey okuması yasaktır. Askcre ailesi tarafından hiçbir yi. yecek, para, elbise yahut şekerleme gönderilemez. Buna mukabil askere devlet ayda bir dolar verir, bunun da yarımından STENDHAL ilerliyen bir beyaz gölge gördü. Al. nını dayadığı camın öte tarafında birdenbire bir yüz belirdi. Ürperip biraz geriledi. Fakat gece karanlıktı ki bu kadar yakından gör- düğü halde yine o yüz, madame de Rânal'in midir, değil midir, anlıya- madı. O gölgenin imdada Çağırma sımdan korkuyordu; deminden beri köpeklerin merdivenin etrafında do. laşıp homurdandıklarını duyuyordu. Oldukça yüksek sesle: “Yabancı de. gil, benim!,, diyip duruyordu. Yine cevab yok: beyaz hayalet kaybol. muştu. “Lutfedin de açın, size söyli- yeceğim var, pek bedbahtım!,,; camı kırasıya vuruyordu. Bir çıtırdı duyuldu ; pencerenin demir sürmesi açılıyordu; Julien ca- mı itip odaya atlayıverdi. Beyaz hayalet uzaklaşıyordu; Yu- lien onun kollarını tuttu ve bir ka- dın olduğunu anladı. Bütün yiğitlik düşünceleri uçuverdi. “Ya o ise, acc- ba ne der?,, Hafif bir çığlık ip da o kadının madame de Rânal oldu- ğunu anlayınca Julien ne hale girdi. İ., Onu kollari arasında sık; ma- fazlası sarfedilemez. Herhangi bir zamanda devlet kendisinden bir do- lardan nekadarını eğlenceye sarfetti- ği hakkında hesap sorması ihtimali vardır. İtaatsizlik, Japon ordusunda işitilmemiş bir şeydir. Bazı alaylarda 6 aydan bir seneye kadar tek bir ne- VE bile hapsedildiği görülmemiş- tir. Japon neferini terbiye eden en kü- çük zabit bile dört buçuk senelik na- zari ve ameli ders görmektedir. Za- bitlerden istidatları görülerer her sene yüzlerce gruplar halinde harice tahsile gönderilmektedir. Japonyada en küçük zabitin maaşı 30 lira raddesindedir. Fakat bunlar içtimai hayattan uzak yasarlar, Vakitleri daima askerlerle birlikte geçer. Bir miralay japon or- dusunda çok büyük bir şahsi; .ttir. Haftada birkaç gün alay kumandanı küçük zabitleri bafta arasında malü- matlarını nekadar Eerlettiklerini an- lamak maksadiyle imtihan eder, Japon ordusunun başlıca gayesi ameli olmaktır. Bugün japon ordu- sun n lar kat Hin Dir ET EYE Bi Girer mevcut değildir. "Toledo ve Şamda bile bu ayarda çelik imal olunama- maktadır. Japon ordusu erkân: süngü ile mü- cehhez japon piyadesinin her kuvve- te karşı koyabileceği kanaatindedir. Acaba süngüye bu derece itimat ne- reden geliyor? Bir Japon generali bu nu şu suretle izah etmektedir: Bizim asker tüfeğe alışık değil - dir. Onun için tüfeği bir silâh ola - rak kabul edinceye kadar y va kit geçer. Halbuki tüfekle birlikte süngüye ehemmiyet verirsek, süngü ile tüfeğin harp âleti olduğunu da - hâ çabuk anlar. Süngüye alışık ol- duğu için hiç vakit kaybetmeden tü- feği de çabucak öğrenmiş olur... 17 ile 40 yaş arasında vücudu as- kerliğe elverişli her fert Japonyada en kısa bir zamanda silâh altına çağ- rılabilir. Barış esnasında askerlik yaşı (20) den bayar. Japonyada her Sene 600.000 kişi bu yaşa ermekts- dir. Bunların 100.000 i her sene si - lâh alna alınarak iki sene müddet- le talim görürler. Diğerleri ihtiyat smıfma naklolunurlar, Gençler 1925 yılındanberi mektep - lerde ve fabrikalarda ordu zabitleri- nin idaresi altında günde bir saat or- TAN Zaimisin Başkanlığında (Baş tarafı 1 incide) nin bu veyahut şü şekilde halledil- mesinin sonuçlarını gözönüne alarak ona göre kararını verecektir. Eğer genoyun geriye bırakılması için cid- di sebepler ortaya çıkarsa bunuda parlâmentoya verip bir karar alacak- tır. Fakat bu dakikaya kadar genoy un tebirini icap ettirecek hiç bir se- bep başgöstermemiştir.,, Siyasal çevrenlerde başbakanı ge- noyun geriye bırakılmasının icap 6- dip etmediğini incelemekte olduğu ve tehir ihtimallerinin arttığı söy - lenmektedir. Zaimi: kararı Atina, 28 (Hususi muhabirimiz - den) — Dün Cumur başkanını ziya- ret e uzun boylu Xonuşan Kafan. dâris gazetecilere, Cumur başkanının memlekette normal halin getirilme- sine çok çalışmakta olduğunu, Yuna- nistanda rejim dolayısile ikiye ayrıl. mış olan siyasal kanaatlerin biribir. lerile çafışmasının önünü alacağını ümit etmekte bulunduğunu ve bütün partilerin liderlerini dinledikten son ra bizzat kendisinin önayak olarak bu işin başına geçeceğini söylemiş - tir, GCumuriyetçiler Atina, 28 (Özel) — Yunanistanda- ki münevverler cumuriyetin lehinde bulunmaktadırlar. Birçok avukatlar aretelerde cumüriyet rejiminin de- Eiştirilmemesi için yazılar yazmak - tadırlar.Şimdiye kadar bin kadar avu- kat cumuriyeti korumağa çalışmak Üzere söz vermişlerdir. Bunların i- çinde ve ahali partisine mensup olan- lar da pek çoktur. Hattâ bu partinin saylavları da vardır . Çaldar:s'in söyledikleri Atina, 28 (Özel) — Çaldaris Lon- dradan gelen Atina şarbayı (Koçyas) ım sözlerini dinledikten sonra ko- nuşmuş ve demiştir kiz “— Eski kralm Yunanistanda tek- rar krallığın iadesi için ne düşün - düğünü görünce şu kanaati hasıl et- tim : Eski kralın bu (husustaki düşünceleri bizimkilere uymamakta- dır, Estiya gazetesi Londradan aldığı haberlere istinaden Koçyasm mu- vaffak olamadığını, çünkü eski kra- İm nokta İnazarmın başbakanın si- yasasına tevafuk etmekte olduğunu yazmaktadır. Zaimis faaliyette Atina, 28 A.A. — Cumurluk başka- nt Zaimis, cumurluk partisi önderi Kafandâarisi kabul etmiştir. — lar ari i örüsme. Za» lela celal Ear ak zere siyasal partiler başkanları ile ta- savvur ettiği görüşmelerin bir baş” langıcr sayılıyor. Venizelosun yerine liberal parti başkanlığına geçen Sofulis, cumur - luk başkanı bee pazartesi gü- nü kabul edilecektir. Bundan sonra, bütün parti başkanları bir konferans halinde toplanacaklardır. Sanıldığına göre Zaimisin bütün uğraşmaları, krallığı yeniden kur - mak düşüncesinden vâzgeçilmesi i- şindir. Çaldaris, cumurluk başkan: - om parti başkanlarmı bir konferansa Şağırmak projesine karşı gelmediği dikkate değer bir ke: ği duya mahsus silâhlarla talim ettiril- mektedir. Fabrikalarda da vaziyet aynidir. Ancak bunların silâhları tahtadandır. Japon ordusunu tetkik eden bir ingiliz zabitinin raporuna bakacak olursak 15 ile 20 yaş arasmdaki jJa- pon gençlerinin askerlik hakkındaki ameli ve nazari o maümatlarını bu- gün İngilteredeki herhangi bir as- keri mektep talebesinin malümatı ile mukayese etmek caizdir. Japonyada ordu sisteminin hayret verecek neticeler doğurduğu muhak- YUNANISTANDAKi KEJiM Sahneye Çıkan A Bile Politika ile Uğ! Atina, 26 Dün gece yarısından bir şaat son- ra, daha doğrusu bugün saat birde, burada bir hâdise oldu. Hava kuvvet lerine mensup dört asker ile bir za - bit Attik İsimli artisti, kendi tiyatro- sunda patakladılar ve kimsenin mü- manaatine uğramadan çıkıp gittiler, kicddi zatında küçük bir zabıta va, kası hududunu aşmaması lâzımgelen | bu dayan hâdisesi, buranın sryasa ha yatı ile alâkadardır ve dünden itiba- ren Yunanistanın rövü sahnelerinde sıyasa ağamlarına karşı sözler söy - lenmesine, telmihler yapılmasına po- lis mâni olmalstadır. Li Politika, burada umumi olduğu ka dar hususi hayatın ve her ikisinin a- kisleri olan güzel sanatların da baş - ıca unsuru olmuştur. Yunanistanda küçük küçük bir ta- kım halk sahneleri vardır. Bu sahne lerin hemen hepsinde artistlerden bi- Tİ, sahnede politika yapar, günün si- yasa adamlarından bahseder, onları yükseltir, yahut ta yerin dibine batı rır, öyle ki, gazetelerde kronik yazan muharrirler ne ise halk tiyatroların - da da bu rolü yapan artistler odur. Attik isimli artisti İstanbullular pek iyi tanırlar. Bundan bir kaç sene evvel İstanbula gelerek “Saray,, sine- masında çok alkışlanan oyunlar ver - mişti. Bu arti üçük bir trupla bir - likte ismini “Mandra” koyduğu bir ti yatroda çalışıyor ve herkes tarafın - dan seviliyordu. Sıyasa ile hiç bir alâ kası olmıyan bu sevimli artist, seyir- cilerine hoş görünmek ve memleketin âdetlerine uymâk için Venizelostan ve kraldan bahseder bir şarkı yapmıştı. Bu şarkıda, artist, kralın geleceğini fakat kalmıyarak gideceğini söyMüyor, hafif tertip alay ediyordu. Fakat ayni zamanda Venizelos ile de alay ettiğin den buna kimse sesini çıkarmıyordu, nitekim, artist ayni şarkıyı bir aya ya- kındır söyleyip gidiyordu. Dün akşam, tam bu şarkıyı bitirir bitirmez, hava kuvvetlerine mensup dört genç doğruca sahneye çıktılar. Buna kimse ses çıkarmadı. Zira man- dra ismini taşıyan bu yarı varyete ya» nı tiyatro hakikaten mandra gibi bir yerdi, yani her önüne gelen buraya gi- rer, isterse sahneye çıkar bir şarkı ve ya bir şiir söyliyebilirdi. Yani halktan istiyen olursa, verilen oyuna iştirak edebilirdi. Bunun için askerlerin sahneye çıkı sını halk, şarkı söyliyeceklerine ham - İmleme PA gel EMİLE kerler bir an içinde Attiki al aşağı et- tiler ve yaşı elliyi çoktan aşmış olan bu zavallı adamın çıplak başını yara- rak onu kanlar içinde yere yuvarladı- lar. Bu ara balk kendini toplıyarak sahneye hücum etmek istedi. Fakat bir tayyare küçük zabiti hemen sah - neye fırlayarak tabancasmı çekti ve iki el ateş etti. Bu hareket halkı bir an durdurdu, mütearrizler, bu anı, or tadan kaybolmak için kullandılar, o İşte hadise, Bugün bütün gazete - ler bu işle uğraşıyorlar. muhalif ga - zeteler Attik lehine yazılar yazıyorlar, ifrit kralcılar ise “oh olsun,Venize kaktır. Japonlar çok erkenden genç- liğe askerlik aşkını ve bu uğurda ha» yatı istihkar etmeği aşılamaktadır. 1931-1932 harekâtı esnasında Ja- pon piyadesinin harp manevralarına şahit olan oAmerika erkântharp ze- bitlerinden yüzbaşı Betts çok haklı olarak: “Japon piyadesinin harekâtın gö- rüp de bu askerin harpte en kahhar bir tahrip makinesi olduğuna inan. mamak kabil değildir,, dediğini unut- mamalıdır. Nakleden: NÜZHET ABBAS ilanlar Bir zelistçiler lerdi, bu yapıl Hakikaten, bul beş on güne kemesine y nans bakanı ? Jan bir tiyatro nizelistler sil: tistlerden biri tanbulun çok İyİ reti kadar kra'© de meşhur ola tiyatrosunu, şağı yağma etiği mıyarak ona, Bİ re ane rikanın yi etmişler. Marikâ , bilmiş, İşte gazeteler tıyorlar ve mi böyle krala âkibetlerinin bü Netice şuduf Atina yi Tarı, yeni hi e Bom ri yasak, rın istedikleri – Yaş M İhrac& ği tanbul Tecimt eği Cemal, *ürkotif ği rektörü Mahi caret mümesi mizdeki Row ve konsolos lanmışlardır « i j yi Romen muf. dan İstanbul * acentesi diri mânyanm İs li Manliko il 1k Komisyon il şehrimizde but nel sekreteri “e. lığında yapa Komisyon Yök yaş mevya VE vel yasalara nakli Si zumlu olan * karşılıklı fikri nemli kararlâ” gl apainnt ir hemmiyet ve! : Romanya ile işliyen Rome? ücretlerinde #4 yapılacaktır. * rasımi iade rından da isö d kararlar veril Dakto Doktorları" re derecelere "£ epi Yarın yer gi Jantı ya; sl ve tahakkuk gi nan cetveller cak ve doktor celer bildiril&” a4 © Atina, 28 den) — Öne i ta kendi ken tenlim olan Vr nans De > da bulu: yabancı yerli tarafından dd dame de Rönal titriyordu, onu itme- ğe mecali yoktu. — Deli misiniz? ne yapıyorsunuz? Titriyen sesi bu bir iki kelimeyi bile güçlükle söylüyordu. Julien, © nun kızgmlığının bir yapmacık ol- madığını anladı. — Ön dört aydır süren bu acı ay- rılıktan sonra sizi bir görmek İste- dim. — Çıkın, hemen buradan gidin. Ah?! M. Châlan, mektub yazmamı ni- şin bırakmadınız? şimdi bu felaket başıma gelmezdi. Julien'i cidden umulmaz bir kuv- vetle itti; kesik kesik bir sesle: — Ben ettiklerime pisman oldun; Tanrı'm İutfetti de gözümü açtı. Gi- din! gidin! diyip duruyordu. — On dört aylık bu bedbahtlıktan sonra sizinle konuşmadan gitmeme ikân mr var? Bütün yaptıklarınızı bilmek isterim. Ben sizi çok sevdim, benden bu itimadı esirgiyemezsiniz... her şeyi öğrenmek isterim, Madame de Rönal'in bütün karar- larma rağmen bu amirce eda, kalbini zaptetti. Onu ibtirasla kucaklamış ve kur- tulmak için yaptığı bütün gayretlere karşı koymuş olan kollarını gevşetti. Onun bu hareketi madame de Rönale biraz emniyet verdi. Julien: — Merdiveni çekeyim, dedi; uşak- Yardan biri gürültüden syanıp bahçe- ye çıkmışsa merdiveni görmesin, kendimizi ele vermiş oluruz. lar de Rönal hakikiğ bir hid- te: — Merdiveni almayın, siz çıkın gidin, dedi. İnsanların duyup gör- mesinden banane? sizinbana bu Yaptığınızı Tanrı görüyor, beni 6 ce- zalandırır. Bir zamanlar size karşı beslediğim, fakat artık kurtulduğum hislerden alçakça istifade etmek İsti- yorsunuz. Duyuyor musunuz, mon: sieur Julien. Julien, gürültü olmasın diye mer- diveni yavaş yavaş çekiyordu. — Kocan şehirde mi? diye sordu. Böyle “sen,, demesi, madame de Rö- mal'e meydan okumak için değildi; sadece eski itiyadların etkisi ile i — Rica ederim benimle böyle ko- muşmayın, yoksa kocamı çağırırım. Ne olursa olsun diyip sizi koğmadı. İrma çak kabahat ettim. Size acıyo- tum... Madame de Rânal bunu, Julien'in gurutuna dokunsun diye söylüyordu, önun pek unurlu olduğunu bilirdi. Julien aralarındaki aşk bağına pek güveniyordu; madame de Rönal onu böyle hoyratça kırrvermesi, senli ben- Ni konuşmağı kabul etmemesi Julie- nin aşk heyecanmı bir ateşli sayık- lamaya döndürdü. Madame de Ri- nal'e ta kalbden gelen, soğukkanlı- Diş dinlenmesi pek zor olan bir eda e: sevmiyorsunuz. Madame de Rönal cevab vermedi; Julien ise acı acı ağlıyordu. Gereçkten, söz söylemeğe takati kalmamıştı. — Demet ki ömrümde beni sevmiş biricik insan da beni tamamile unut- tul Artık yaşamak neye yarar? Bir erkeğe raslamak tehlikesi kalmıyalı beri bütün cesareti silinivermişti; ar- tık kalbinden her şey, aşktan başka her şey silinip gitmişti. Uzun zaman sessiz sessiz ağladı. Madame de Rönal'in elini tutut; ka- dın elini çekmek istedi ise ibtilaci denebilecek birkaç hareketten sonra Julien'in avucu içine bıraktı. Karan- lık son derecede idi; her ikisi de ma- rg de Rönal'in yatağına oturmuş- gl “On dört ay önce böyle mi; v. diye düşündü; yaşları bir kat daha arttı. Demek ki ai İnsanm bütün hislerini mahvedebi- lirmiş, Ben kalkıp gideyim, daha iyi... En sonunda Julien bu süküttan sr- kıldı ve hıçlarıkların kestiği, keder- den snmliş bir sesle: — Lutfedin de size ne oldu, söyle» yin, dedi. Madame de Rönal sert bir sesle cevab verdi, her türlü histen uzak, Jülien'in başına kakar gibi bir edası vardı: — Ne olacak! dedi, -siz buradan — Yal dedi, demek artık beni | gittiğiniz zaman benim suçlarımı şe- birde du 3 reketleriniZdi ge. varda küt Ez yeisli bir “ig ğer M. Cod geldi, Urun meğe ŞB, ( alamadı. günah çı” ği akıl etti kendisi açti”. “Göz yaşlı ike ld dk mandi Slm sane âdil di

Bu sayıdan diğer sayfalar: