4 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

4 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Moda, Kalamış, Fener, ihsaniye... « .. Sandal Tıpkı Hint Denizlerinin Uçan Balıkları Gibi Deniz den Fırlayıp Bir Uzun Atlama Rekoru Kurduktan Sonra Tek- rar Dalgaları Yarmağa Başlamıştı Moda'yı çok severim. Bende | kunç olan benim için olduğu ka- bin hatırası vardır. İ dar sizin için de, onun için de, Kimisi tatlı, kimisi acı hatı | bütün Kadıköy'lüler ve bütün ralar... Fakat bu hatıralar mut. | Moda'yı sevenler için de kor - lâka ya tatlıdırlar (belki pek | kunçtur sanırım. Zira korku, in- tatlı), ya acıdırlar (belki de çok | sanlığın müşterek olan biricik acı) ama yavan olanı yoktur iç-| di dur, lerinde... ve, bir tanesi korkunç» Faraza, size desem ki: tur: “.— Bundan tam altı yıl önce Bence de korkunç, sizin için | bir gece, bu Moda'da dolaşırken de korkunç, onun ii onlar | Sabur Sami'nin köpeği bana sal- için, hatta ün Kadıköy'lüler | dırmış ve sol kasığıma şlerini ve Moda'yı sevenler için de kor- | geçirmişti...” kunç bir hatıra. Sanırım ki Tatlı ve acı hatıralar yalnız | çacık ürperir. onları yaşamış olanlar için acı Bu köpeğin kudurmuş olması veya yalnız onları yaşamış) ihtimalini düşünürsünüz. Ku - olanların görüşlerine göre tatl | durmaktansa, korkarsınız. süp- sayılabilecekleri için bunları bir | hesiz... Ve çaresiz, kuduza savaş kenara bırakıyorum. Fakat kor- | açmış bir doktorun kliniğine ko- em şarsinız. O anda vücudunuzun delik deşik olmasına çoktan ka- rar vetmişsinizdir. o Zira, riva- yeti bilirsiniz, kuduz aşısında kullanılan şırmgalarm iğneleri, İtalyan süvarilerinin filintaları- na mıhir süngüler kadar koca- mandır, Ve hergün kabramanlı. Zının derecesi yükselen bir ma- lâl gazi tahammülü İle kuduz kliniğine gide gele, gide gele getireceğiniz kırk gün, (bin hir korkulu rüya, ve kara kâbuslar içinde geçecek olan kırk gün) sizi dünyaya geldiğinize de, ge- İeceğinize de pişman eder. Uzatmıyalım. Moda'nn en güzel köşklerinden birinde bel- kide kuş sütile beslenmekte olan bu köpeği bekçi yakalayın- ca Kadıköy Belediyesine götür- müştü. Önun orada akranlık bir bodrumda geçirdiği on dört günü benim ne kötü kuruntular içinde yaşadığımı size anlatmak bir hayli zor olur. Bereket ver- sin hayvanın hasta olmadığı an- laşıldıydı da şırınga işkence- sinden yakamızı sıyırmak nasip Kuduz olmıyan bir köpek ve kudurmak | istiyen bir adam... Mania atlıyan bir | yelkenli sandal.. Ve, | Bir Bizans impara- ! toriçesi ki, gümüş di» ! rekli galerlerin, pem- ! be memeli kadın ku- laklarına kıvırcık bıyık li taze erkek dudak- larının en azgın can- lanışlarını en lık tısıl- tılarla ulaştırabildigini sezmiştir. olduydu. | Evet... Ne köpek kuduzdu, ne de ben kudurdum. Fakat şimdi size İtiraf ediyorüm; Ben o .gece kudurmak için Moda'yagıkmıştım. O bedbaht köpeğin kudurmuş olması ibet mali bile o gece içimde töpr miş olan kudurma ihtiyacının yanında pek masum kalırdı. — Moda ve kudurma. Ne münasebet! Demeğe kalkışmayınız. Bir parça Sabırlı olunuz. Size Mod nın bir başka masalını söyliye- | : | dar devam edebildi. Arslanlıkta lardan geri kalmağa bir türlü m: Nâzım Hikmet denize bayr- kır, Ben de âşıklarındanım de! gi 2 nizin. Bir gece beş altı kişilik bir kafile halinde eski Balıkçı nini önünde dolaşıyorduk. Deniz hafif hafif kırpışıyor ve havanın gittikçe bozacağı anlaşılıyordu. Ona takılmak için: — Nâzm.. « dedim - denize bak'ne güzel “Şahi be birader. — Töm yelken havası, — Doğru »âvledin.. “Şaka mrediyör2” ilerden yüzüne baktım. Hayır... Hazret inanarak söylüyordu. Ciddileş tim: — Delirdin mi yahu? Vazgeç! Sandalların nasıl sallandıklarını görmüyor musun? Belli ki dip- ten kaynıyor. Fakat o işi azıtmıştı bile. Zaten kanmak için alesta duran arkadaşlara: — Haydi binin çocuklar! Haydii! diye bağırıyordu - Ve sandallardan birine atlar- ken bana döndü: — İyi ki aklıma getirdin Ni- zam. Hay yaşıyasım.. Süt gibi deniz. İsrar edecek oldum: — Yahu! vazgeç... Bu havada altı kişi bir Hem altı kişiyi bir yana bırak, bir kişi de binemez. Şimdi ner- deyse dalgalar çatlamağa başlı- yacaklar. Topumuz * birde v€- nize döküleceğ wv. Laf anlıyan besi ! Nâzım ve dört ar- Tadaş bana yadırgayan birer ba- kış fırlatarak bir ağızdan murdandılar: — Korkuyorsan gelme. Ve ben, ben ki biraz deliliği we hükmedilen bir adamım. * Ben aralarında bir an dünyanın en aklı başımda adamı gibi kal drm. Fakat bu, işte ancakbu kadar göz açıp kapaylıcıya ka- gönlüm razı olmuycıdu. Atla ho- i5 e & e 045 dım sândala. Yelkeni açtık, Nâzim bir Bar- baros jesti ile dümen yekesini kavradı... açıldık, Sen misin açılan? Şifa'nm önünde o süt gibi deniz birden” İ bire ters tarafını göstermeğ& İ başlamaz mı? Ha battık, ha batıyoruz. Ta- bil az evvelki kahramanların benizleri birer birer solmağa başladı. Nâzım da işin farkına varmıştı ama babayiğitliği ek | den bırakmak istemiyordu ve: — Amma gidiyoruz haaaaa! - diye haykırarak başı açıklara veri Gittik, gittik, gittik... Ben şimdi bir ara büyüy gözlerle köprüden denize bakar gibi olduğumu hatırlıyorum. Ve telâşla bağırdım — Nâzım, iskeleye alabanda! Kulağıma gelen bir nâra bur na cevap oldu: — Neye bıraaâa?... Ve: — Taşlara bindiriyoruz! Nizamett n NAZİF lârkası 14 üncüde), 5 sandala binemez. * Ma m e

Bu sayıdan diğer sayfalar: