9 Ağustos 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

9 Ağustos 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NEDEN SÖZ ÇoK, iş YOK? Güreşsinlerde Görelim! BiR AYDIR BiRBiRINE MEYDAN OKUYAN LARIN SADE SUYA a Dinarlı Mehmet Amerikadan döne if aya yakın oldu. O zamandan le Büreşçiler biribilrerine meydan #suyüp duruyorlar. Tanımmış, tanın Amş güreşçiler durmadan biribirle z Fakat geçiniyoruz. Ortada söz $ yok. arlı Mehmet...derken Kara Ali, im, Çoban Mehmet, Mustafa, bir de şoför Halit, daha da kimler? Dün de Afyon Söz klübü güreşçi- “rinden Suayp'ten bir mektup al - Gk. Vakıa bu güreşçi Dinarlıya mey r amma, onâ meydan 0- şoför Halidi gözüne kes İş böyle yalnız sözle sürüp gide - “ek olursa, galiba Dinarlı Mehmet ve #ul iddinli rakipleri ortadan siline - tekler ve Dinarlı Mehmet iş de bi kubbede hoş bir sada” kalacak! Niçin böyle oluyor? fireşe ilgili ve meraklı bir arka- 4imız bize bunun sebeplerini anlat © Bu sebepleri, şimdilik bir düşünce *klemeden, aşağıda yazacağız. Fakat podan evel güreşçi "in mektü- nr koyalım 1-8-935 tarihli gazetenizin spor Mayfasın, çı ve şoför Halidin Di- . edi dı Yret ettim. Dü m Spor ve güreş hakkın- - bütün neşriyatı ve maçları takip Senlerdeniz. Böyle ulu İnari: ne cevap verecek âİnez sporun vücut terbi ı sizler iyi bil- rmiyen vücut» | Faiz #porda mevkii ve kıymeti he - ip hemen yok gibidir. Spor bir zekâ a olduğuna göre Dinarlı gibi teknik yada da kıy kazanan bir Dorcuyu defi etmenin mânasını iza- 2 hacet yoktur N Halidi tanırım. İstanbul kü, k€n bir grup arkadaşile onun dük dipimda bir seneye yakın yemek ye- ik. Halidin güreşçiliğinden malü » tam yoktur. Yalnız arasıra bana Wwvetinden bahsederdi, Ben arkadaş Yanımda çok def onun a k6r, dükkân bir.kenarma sıkıştı Tdim, Birkaç sene içinde şişmanla- ia Hlalit şimdi epeyce yağlanmış aş Üç dakika mukavemeti ol » Ayan Halitle usul dairesinde ve ha m önünde istediği güreş tarzında çağ yemeğe hazırım, Halit Dinarlıyı Brtışı şöhret için yapmıştır, yoksa Süreşecek vaziyette değildir. yilâlit Dinarlı ile değil, Istanbulun ü, fak alaturkacılarile bir deneme eyi Yapsın, acaba hayatında bir gü Kİ mağlüp etmiş mi? Sporcu olma- M. Rilreşin ne gibi teknik esaslara tayadığını bilmeyen Halide tekrar- B ray ne eksersirim vardır. Alafran- Ee! Ankarada Tayyardan öğrendim. mi, en Uzun zaman alaturka güreş - im. Halep orada ise metre bura- Ben aşçı büker, Afyon Spor klübü güreşgilerinden R Şuayp Hini“ güreşçi okuyucumuzun da dile ey gerine ketirdik. Şimdi gelelim ti Yan okumalardan niçin bir sonuç Arkagaığinm güreşe ilgili ve meraklı İeringapimızen anlattığına göre sebep ir Mehmet profesyoneldir. Bu türde 4 fazla bir çıkar görmedi teke hiç olmazsa şöhretli güreşçiler tini te aşmak ister ve kendi şöhre- kile Alikeye koymamak için de öte Sını, © Büreşmekten haklı olarak ka- Dinarlnn isteğ z : m İsteği ya alaturka ba Kaş ivan Kaca Ali yahut ta ve bil? reko - Romen Türkiye ve Bal n Sam, tüşmmak piyonu Çoban Mehmetle tu. | A Babul, albuki önümüzdeki başpehliyan - ta defilere | eN güreşi terkedeli çok oldu. Fa- | LÂFILE GEÇiNİYORUZ Aiyonlu Şuayip İ lk müsabakalarından evel Kara Al, |M im ve Manisalı Rifat aralarm- da anlaşmışlardır. Ve bir partidirler. Bunlara karşı da Tekirdağ Hüse - yin, Çoban Mehmetle bir partidir, Di narlı daha ziyade Tekirdağlıya t r. Bunun için, Kara Ali partisi ie ve hele ya Kara Ali, yahut lerine atarlar ve an Mehmede ge ye ve Balkan şampiyo: Federasyon onun Dinarlıya ye > sini tabiatile x. Dinarlı da bu- nun için önü yenmek ister ve ka hkl: şartlar ileri sürerler, Bu şartlar Dinarlının, kâh federasyonun işi elmez ve iş te yılan hikâyesi gibi böyle gi - ne uzar gider Geri kalanlar içinde ciddi sayıla - cak ve ilgi uyandıracak Mustafa var- dır, Dinark Mehmet - Mustafa maçı nın sonuç ihtimali ne olursa olsun Di narlı bu maça yanaşmaz, şöhretini tehlikeye koymaz. Yalnız ne olursa olsun, narlı İ rinden birile güreşsi ve yerini belirt. se, şöhretli güreşçiler siraya girse de herkes te zincirleme meydan okuyuş lardan kurtulsa? Galatasaray Yarın Gidiyor Sari kırmızılılar Macaristan ve Romanyada beş altı maç yapacaklar Birkaç ay evvel Istanbula gelmiş olan Seget Macar kulübü delâletile yaptıkları anlaşma üzerine Macaris - tana gidecek Galatasaray futbolcüle. ın hareket edeceklerdir. Öğren- ize göre Seget'e gidecek olan Macaristanın diğer bir iki ka- maç yaptıktan sonra | Peşteye uğrayacak ve dönüşte Bük- reşte de bir oyun oynayacaktır. On beş gün devam edecek bu seyahate kulüp idarecilerinden Muslihin baş» kanlığı altında (Avni, Osman, Lütfi, Kadri, Fahir, İbrahln, Necdet, Mü - den Şeref, Faruk ve Nurinin de Ga- latasaray takımını icabında takviye etmek üzere bu seyahate iştirak ettir tilecekleri söylenmektedir. Bununla beraber yukarıda . yazdıklarımızdan başka kimlerin gidecekleri bugün ta- mamile anlaşılacaktır. Galatasaraylılara uğurlar olsun der, yabancı topraklarda başarıklar dileriz. Eyüp - Silivri Maçı ide Eyüp idman yuvası ile Silivri gençleri arasında İmuştır. Iyi bir hava içinde oyranin bu maçta Eyuplular 1 - 0 iaeylar, bu & İki takıyı lerdir. Silivri gençleri, komuklarını çok iyi şekilde ağıla - emasların çoğalması isteğini göstermişlerdir. Yukariki resim Gençlerini bir arada gösteriyor. lâyimle güreşmek ister, Onlar. | ÜLTÜR Batı Edebiyat larına Bakışı — Kdourd Rod'dan kmaltarak çevirme — Modem edebiyatların tarihini büyük unsur arasındaki çatışman, değişik evreleri (safhaları) doldurur. Bu unsurlardan birine antik yah: klâsik, ötekine barbar yahut roman. tik unsur diyoruz, birinci unsur Yu- nan ve Roma medeniyetlerinden ka- lan fikirler ve kalıplar, İkinci uni yeni ırkların ve hiristiyanlığın eski âleme getirdikleri yeni rah, Devrimizin başlangıcında ikinci un. sur birinci unsuru silmiş süpürmüş gibidir. Altıncı asır biterken antik kültürün izleri artık görünmez olmuş- tur. Yalnız manastırlarda Virgile, Ciceron, Sönögue, Boğce, Tite-Live, Horace, Ovide ve daha birkaç lâtin muharriri iyi kötü tanınmakta, tefsir ve taklit edilmektedir. Yunan'lılardan yalnız Aristote'nun büyük adı kal - mıştı. Ellerinde doğru hiçbir metin yan ilâkiyatçılar ve yunanca irkaç bilgin bu ünlü Yunan'lı- yıgı ile konuşmakta ve uydurma rlar. Ötede beri- de Yunan efsanelerine ait yanlış ve mübalâğalı bilgiler dolaşmakta, eski Yunan kahramanları heristiyan kah- ramanlarla karıştırdılmaktadır. Hu - manisme başladıktan sonra bile yu- nane ve öğrenilmesi imkânsız bir bilgi sa- yıkıyordu, Bu garip dili öğrenmekten ümidini kesen Bocaccio, kendisine Homtre'i lâtinceye çevireceğini va- deden Pilate adi: sıkıct, asık yüzlü ve ukalâ bir Yunan'lının uzun zaman derdini çekmi: Devrin en büyük medeni kuvveti o- lan ve antik kültürü çekememek te, onu iman için tehlikeli görmekte idi. int-Basile ve Saint-Augustin bu kültüre karşı müsamahakör dav- ranmakla beraber büyük Grgoire grâmer öğretmek istiyen bir papazı kalsın aforoz ediyordu. 1209 da Aristote'nun “Physigue”i resmi ve bususi bütün mekteplerden kaldırı! « mıştı, Kilisenin böyle bir cephe alma- se humanisme o hareketinin Yedinci asırla on yedinci asır arasındaki ağır. liğını izah eder. Devrinin en müt cessis ve en bilgin adamlarından biri olan Dante eski medeniyet hakkında o zaman öğrenilebilecek her şeyi öğ- renmişti; fakat, öteki dünyada rast» geldiği Yunan ve Lâtin şairlerinin-az- ağına bakılacak olursa 6.da çok bir şey bildiyördu. Diğer taraftan, eski dünyanın ede- bi hazinesine bu taç kadar geç ve güç | giren yeni ırklar kendi ihsas, his ve fikirlerini ifade etmek ihtiyacını du- yuyorlardı. e Onların da kendilerine göre bir şiir zevkleri vardı; hatta | imaj ve sembol yaratmaktaki kabili- yetleri çok büyüktü. Bilgin rahipler yarı barbar bir lâtince ile eski edebi- yatların silik izlerinde dolaşırlarken, esini kültür merkezlerinden uzakta yepyeni bir edebiyat tiremeğe başlı" yordu: Halk dilinin kabalığile uzla- şan küçük, basit ve şarkılı destanlar; kâh halk kahramanlarının sergüreş lerini, kâh şehir hayatının bir yüzü Bü anlatan irili ufaklı ve ekseriya kacı hikâyeler ve “tarihler”; halkı k liselere sürmek yahut dinsizleri lâ; hetlemek için açık havada yapılan va» ızlar; dini efsanenin başlıca sahacle- rini temsil eden “mystöre” ler, halkın €n çok sevdiği azizleri, iyi kalpli Meryeim'i, mağlüp şeytanı sahneye koyan mucize temsilleri; rahiplerin kibirini, manastır rezaletlerini, burju- va hilekârlığın: alay mevzuu yapan halk komedyaları (“farce"lar); ara- sıra hükümete takılan, hatta bazan kiliseye bile hücum eden “yotie” ler (şahısları hep deli olan eski bir drâ- ma şekli) ;.. bütün bunlar ağır, kaba, acemi fakat gençliğin coşkun usaresi- ni taşıyan bir edebiyatın ilk verimle rtazamanın insanlarında güzellik hissi olmadığı çok söylenmiştir. On- lar şüpbesiz güzelliği eskiler gibi ve bizim gibi aramadılar; fakat her dev rin insanları gibi onlar da hislere ve muhayyeleye hitap etmesini bilyior- lardr. Ângle'lerin adasına giden Nor- mandiyalı şövalye Rolandın menki ini dinlerken, Odysseus'ün hikâ: yelerini süzülmüş mısralar içinde dinliyen Yunan'lıdan daha az heye - can duymuyordu. Passion (İsa ıstırapları) draması karşısmdaki küt- le, Promethöc'nin rstırapları yahut Atride'lerin felâketleri kütle gibi ürperiyordu. Dikenli tacı dindar ruhlara yaptığı tesir, spiritusl bir Atina'nın Phidias'ın şaheserle - rihden aldığı zevk kadar büyüktü. Bunlardan başka. Ortazamanların en büyük harikası olan cathedrale (bü- yük kilise) bütün bir devrin rüya ve Brzularını, kocaman ve yıkılmaz bir ahenk halinde taşımaktadır. Bugün Ortazamanların edebiyatı İ bizleri bilhassa tarihi vesika olmak itibarile alâkadar etmektedir. Onu duyabilmemiz için lâtin ve Yunan'lı- ların bize aşılamış oldukları güzellik telâkkisinder biraz uzaklaşmak, ve bu kaba, vahşi, karmakarışık eserlerin özündeki coşkun ruhu görmemiz lâ » zunidır. Bu ruh, © zaman haritada m YE hâlâ sihirbazlara ait tehlikeli | Mekanik bir disiplin? Hayır. Orga- nik bir disiplin? Evet! Yirminci asır sosyetesinin kendini özgür sayan yurttaşı, orta çağ sosye- ıtla bağlı görünen dan (muasır) şüphe yok, da- lidir. Geçen her asır, ferdi sosyetenin içinde biraz daha eritmiş ve her adımda mutlak bir özgürlüğe bir parça daha yaklaştığını sanan ferde yaratıcı hamlelerin kaynağı o- lan bu vehimle gizlenmiş çok disip- linli bir yaşayış hazırlam: Süel disiplinin.bütün ömrü boyun- ca disiplin teneffüs eden ve disiplin terleyen yirminci asrın adamı için - ağır gelmek şöyle dursun - tabii ol- ması iktiza eder. Süel hayatı tetkik edenler, #ijel disiplinin zamanımızda belki her devirdekinden daha b bir kolaylık ve daha verimli neticeler» le temin edildiğini söylemektedirler. Süel psikolojiye dair bazı güzel gö- rüşleri olan Fransız Yarbayı E. Ma- İ yer bir betkesinde şu neticeye varı- yor: Modern © yaşayışm o mudiliği, bizi kanunlara itaat etmeğe, sosyal kurallara boyun eğmeğe mecbur edi» yor. Kendimizi fabrikanın veya atöl- yenin düzenile, polisin inzibati ted- birlerile sporda kaptanın otoritesile, üyesi olduğumuz sendikanın veya ce- miyetlerin irade ve nizamnamelerile Bugünün ordusuna gelince, Yar. bay Mayer. kışla hayatının di- ğer sosyal müesseselerde olduğu gi bi, tesanüde dayanan bir disiplin ya- rattığmı şöyle anlatıyor “Bütün yurddaşlarn silâh altına başladığı o zamandanberi irine duygu, düşünce bakımın- n teşekkül et- ekseriya, Yi - kitle ma: alınan eratın hemen hemen ayni te bulunmalarını ve kışla hay herkesi biribirine ısındizdi; dedebiliriz. Askerliğe gelen (genç - iler, ordu denen büyük aileye girer girmez, artık yabancı ve seyirci K lamıyacakları bir itiyat ve an'ane sis- temi içinde yaşamağa | başlıyorlar, Ayni yerde — kışla, koğuş — otur mahktadırla: kaidelere tâbidir. ler; ayni iş k langıçta yapılan talimlerde biribirine yardım etmeği, el birliği ile iş gör meği öğrenen acemiler, bu ihtiyacı, kullanılması kolay olmıyan silâhlar ve manevralar sayesinde daha derin- den duy siplinin kudreti ve lüzumu hakkın» da doğru bir fikir edinmeğe başlar. lar,» Yarbay Mayer, silâhların komplike olmasına rağmen bütün medeni memleketi lik müddetinin kısaltılmasır lerin daha ayd ve becerikli yetiş- mesinden ziyade disipline daha yat- kın bulunmalarile izah edebiliriz. Es kiden, drill: denilen ve süel bir oto- matizm yaratmaktan başka bir rolü olm:yan hareketlere çağdaş ordula- smın “talimatname” lerinde verilen yer gittikçe daraltılmaktadır. Zama- nımızda askerlik detinin büyük bir kismi, gençlerde düzgün ve ve - rimli bir muharebe davranışı (com- portemen) yaratmakla geçer. Fikrimce Yarbay Mayer yalnız iki noktada yenriryor. Atelyesinde, bü - rosunda, sokakta, evinde, heryerde sosyal kurallara hağlı olduğunu du yan sivil, bu mecburiyetleri biraz da stiyerek kabul ettiğini zanneder, Hayatın sosyal şartlarına göre bir yehimden başka bir şey olmıyan bu kanaat, onda, daha ağır külfetlere katlanmağı istilzam eden süel haya- ta karşı bir dargınlık, bir isteksizlik uyandırır. Gerçekten, işçi çalıştığı fabrikenm nizemnamesine göre ha | reket edip etmemekte, işyar devlet disiplinine uyup uymamgkta iradesi nin rolü olduğuna inanmıştır. Ya “Bile bile girdim, katlanacağım” di- yerek katlanır, yahut “Bana ağır ge liyor, çekileceğimi” diyerek başka bir iş tutmağı tasarlar, Yine, spor - daki kaptanma darılıp darılmamağı üyesi olduğu cemiyetin nizamname- sini kale alıp almamağı yalnız kendi iradesile tayin edeceğini' sanır. Yir- karşısındaki | ve kanlı gözyaşlarile çarmıha gerilen | minci asır sosyetesinin adayı, bütün bu kayıtlara katlanmasının sebebini çe binlerce parçaya ayrılmış olan koca- man Avrupayı birleştiren, bütün mu- bayyeleleri, en serterilerini bile, ca- thedrale'in içine çeken bir ruhtu. İn- sanlık,Ortazamanların his zenginliği ni birçok asırlar harcamış ve hâlâ bi- trememiştir, (Sonu var) Sabahattin EYİBOĞLU (1) Bizde şimdiye kadar parça parça tanrmağı alışmış olduğumuz batı edebi. yatlarının nekadar derin bir birlik içinde doğup geliştiklerini kolayca görmeleri için kültür sahifesinin okuyucularma E. Rodun kiymetli bir mukaddemesini yarı gevirme, yarı kısalma olarak atrmağı faydalı buldum. — $. E lar ve bütün bunlarla, di-| | ancâk p: SUEL PSiKOLOJI:2 . Disiplin Ve Propaganda iradesile izah etmeğe alışıktır. Pra- tikte, sosyeteden, oynadığı rol nisbe- tinde alacaklı bulunan çağdaşımız, nazariyatta Rousseau'nun düşündü > ğü gibi düşünmekte devem eder. Halbuki askerlik, ondaki bu vehmi “illusion” dağıtan ve gerçeği olduğu gibi gösteren biricik bir müessese, söel disiplin ise hiç te iki taraflı bir kunturato olmıyan bir vakıadır. Yar- bay Mayer, çağdaşımızın alışık ol- duğu disiplindeki bu vehmi görmiye- rek, süel disiplini ötekilerin bir te - madisi saymakla bir psikoloji hata - sına düşmüş oluyor. Evet, sosyal ha- yatm zaruretlerile zaten disipline olan yurddaşta böyle bir vehim bu Tunmasaydı. kışlaya âyak bastığı günden itibaren kendisinde hiçbir ruhi intibaksızlığa rastgelmezdik. İyi bir işçi, iyi bir eşyar olmak, futbol kaptanma itaat etmek, üyesi olduğu cemiyetin nizamnamesine uymak her zaman ödevini kavramış iyi bir asker olmağa kâfi gelmez. Yarbay Mayer, hayata gözlerimizi açtığımız ilk gün- lerdenberi bizi yoğuran zaruretlerin disiplinile, bundan © mahiyetçe ayrıl- muyan, ancak bahsettiğim vehim yü- ründen farklı bulduğumuz süel di- #iplini biribirine karıştırmakla mese- leye, vakıalara dayanan bir log gözile dej bir filozof gözile bakmış oluyor. Asrımızın sosyal ha- yatı, süel disipline sadece bir zemin hazırlıyabilir; fakat birinden, öbürü- ne geçişte, ihmal olunmıyacak ka - dar büyük ruhi bir atalete “inertie” hatta mukavemete rastgelmiyeceği - mizi bize kim temin edebilir? Yarbay Mayer'in yanıldığı diğer bir nokta da, yalnız hazeri orduyu ele alması ve yaşça, sınıfça, düşünce ve duyguca biribirinden farklı olan milyonlarca insanın kurduğu seferi unun disiplinini böylece daha ba- sit hel ve sartlara göre izah etmesi- Askerliğini bitirdikten sonra kendine göre düzenlediği bir hayat- ta daha taşkın vehimlere kapılan orta yaşlı yurddaş, harp ve ölüm tehlike. 8i karşısında, şüphe yok, sulh zama- nında 'rahat ve konforlu bir kışlada talim gören, spor yapan gençten da- ha ar bir disiplin istidadı gösteri Onda birkaç sene n vücuda getir latmak Hâzımdri O halde sücl disiplin, bütün aksi vehimleri yenecek kadar içten ve kudretie ulusun duygu ve şuurunda lâyik olduğu yeri almalıdır. Gencin ve çocuğun aükerlikten önceki haya- tında alacağı telkin ve terbiye İle, silâhın, kışlanın, mafevkin, emrin manasını duyması, anlaması lâzım- dır. Bu, memleketin terbiye siyasa- sında yer alması gereken öyle nazik bir noktadır ki, faydalı neticelerini olojik esaslara göre ayar- lanmış geniş bir programla - kıraat kltaplarına seçeceğimiz harp menkabelerinden tutunuz da mekteplerde süel terbiyeye, gençlik teşkilâtına varıncaya kadar her şeyi kavrıyacaktır » elde edebiliriz. Bu da yetişmez. Ulusal terbiye- nin yaşı yoktur. Terbiye edici sos yete. ferdi beşikten mezarına kadar tesiri âltında bulundurur. İşte bunun içindir ki, askerlikten önceki hayata yapacağımız telkin cehdinin, asker- İkten sonraki hayatta da deyam et- mesi zaruridir. Bunun, adma ulusal propaganda (1) diyelim. Ulüsal ke- İlmesiyle bütün yurdu. kaplıyacak bir propagandayı ve bunu yapacak resmi ve öze) elbirliğini kastediyo- ruz. Burada da psikolojiye baş Yür. mak Jâzm geliyor. Lehte, fakat fe- na tertiplenmiş — bir propagandanın yaptığı kötülüğü aleyhte olan her- hangi bir propaganda bile yapamaz. İşte psikoloji, bize ulusun gerçek is- kesmediğini hatır- tekleri, inanları, sövgileri üzerine | sağlamca kurulmuş en milessir pro- pagandanın ne şekilde yapılması Jâ- | zımgeldiğini öğretecektir. Burada belirtmek istediğim bir nokta kaldı: Tercüme kokan bir pro- paganda, ters neticeler verir. Bi nunla, başka memleketlerde bu yol- da yapılan propagandalardan istifa. de edilmesin demiyorum Bilâkis,bun. lar üzerinde çok durulmağa ve düşü. nülmeğe lâyik birer mo- deldir; yalnız, ala- çağımız kanaviçenin üzerine kendi renklerimizie kendi şeklimizi ögle menin ustalığını bilelim. Propagan- da gibi rolü salt ruhi bir tesir olan nazik bir işin bütün teferrüatını bi- ze karakter bakımından benzemiyen uluslardan olduğu gibi adapte et mek, elbiseyi vücude değil, vücudü elbiseye uydurmağa benzer. Kendi yapımızın İşçisi gene kendimiz ok mak gerektir. Her ülkü, ancak gerçe- nir temelleri üstünde gene gerçek #maİzeme ile kurulur. Ulusal propaganda yalnız nasihat- tan ibaret değildir. Çağdaşımız işit- tiğine değil, gördüğüne inanır, Pro- pağandanın biricik rolü, müsait bir tuh haleti yaratmaktır demiştik, O, buna önce bir muhit, bir hava yaratmakla başlar ; istenilen ruh psiko- | SAN'AT Dans San'atı Dans, heyecanların ritimli h ketlerle ifadesidir. Ne musiki gibi yalnız zamanda geçer, ne resim gibi yalnız mekânr doldurur. me- nı birleştirir: Mu- esimden. ve heykel- çizgileri ve hacimleri & mekâna zürma ar, İnsan vücudü- nün bütün imkânlarmın gerçekleş : bir plâşiktir; ses ketle ifade olunan musi- musiki ki, dinlenmez | Sakat bakılır. İ Dans çok eski ve çok yayılmış bir sanattır, en vahşi ve en İptidai ka- vimlerfe bile ona rastlanıyor. En bii sanattır, çünkü artist vücude ge- tireceği çscrin malzemesini dansta bizzat kendinde bulur. Damsı tarife çalışmak boşunadır. Görülmedikçe, dans edenin uçan 2 yakları içimizden geçmedikçe,devamı ve oluşu anlatan bu san'at hiçbir za- man arılatılamaz. Ben kendi hesabıma (1927) de Pariste Anna Pavlova'y, gördükten sonra dansın nasıl erişilmez bir san- at olduğunu anladım. Artık bugün gözlerini hayata ka- pamıyı olan bu harikulâde Rus artisti diyebilirim ki, bu san'atin son sözü- nü söylemiştir. | Aninam Pavlova! Vücüdünün ken. dine İralan bir parça ağırlığından da kurtulmak istiyen bir ruhtu. O, gece birteviye yenileşen, yüke selen ve düşen şekillerle, hayat çö- İlünde hülya dolu bir vaha yarattı. İ Karşımızda bazan bir alev gibi yan- İ dı, buzan bir yel gibi esti. Ümitsiz. İ lite iimidi yaşattı. Bi'inem (Paul Valöry), La Pav- İ tovayı: gördükten sonra mı (ruh ve dans) taki emsalsiz töyi yarat. çek olan şu ki, Pavlova dan- i geceler Valâry locasından ay- rrlmazdı Yülrürke kadın bir giç ile uçacak sanılan bu e bile hareket ve tuh vereb iliyordu. O gece gördüğüm Li- bellule dansı, yalnız bir hareket ve ritim arabeski olarak kalmadı, salon- da bulunanlar ruhunda, çimenleri, çiçekleri ve kokuları ile bütün bir yazı da canlandırdı, Bu harikulâde i ir rengi hareket» mma ermişti. ayvanlara, hele kugulara ba: Villâsının bahçe» sindp yetiştirdiği beyez ve güze? ku- gulariyle başbaşa kalmaktan sonsur bir sevk alırdı. Ejir gün bu kuğulardan biri öldü. Bu ölüm orun ruhunda silinmez bir acı 'biraktı. Bu ölümü yaşadı, bu ölü mü yaşattı, Bütün san'at âlemi, ca: çekişen kugunun dansmı bilir. Di- yebilirim ki, kugunun “Beyaz cançe- kişasesi,, ni bana (Mallarm&) den zi- yade Pavlova di Fin nefis yaratılarının * temlerini kendine Chopin, Tchaikowski, We- ber, Liszt, Rimsky - Korsokoff, ver- di: Bonbahar yaprakları, Kar yumak» ları, Valsa davet, Prelütlar, Kele- bekler... Unutulmıyan eserlerdendir. Şekiller ve hareketlerdeki traje- diyi, Pavlova gibi, hiçbir sana'tkâr anla ismamış, duyuramamıştır. O, mümkün olsaydı. ölümü bile denela karşılıyacaktı. Son dekikala- tinin artık yaklaştığını hisseder et mep oda hizmetçisine: “Kuğu dan- sıla giydiğim kostümü bana hazır. layımız, demişti. Ölüm bu arzusu; gerçekleşmesini beklemedi. Suut Kemal YETKİN — m m haleti o muhit içinde kendiliğinden uypmir. Yurt duygusunu mu geliştir. mek İsteyoruz ? İşe, köyün meydi | mına köyün şehit düşmüş erleri için İ bis anıt dikmekle başlıyalım. Üze- | rinde en canlı hatıralarımızı yaşata- | cok birkaç isim yazılı kaya parçası | ber geçene, dünü hatırlatan ve yarı- m: anlatan muazzam bir hatip kesili ., Bütün vasıtalar — gazete, kitap, film, radyo, müze, tiyatro, müzik, resim, spor v.s, — bütün kurumlar — gençlik teşkilât, eski muharip- er, yedek subay dernekleri, emekli — bu yolda seferber eline silâhını alıp ordu kesilmesin. den önce yapılması gereken bu nel “manevi” seferberlik. yarının har- bini kazanacak (o âmillerden biri ola- caktır, Sen harp bize kimyayi kor- kunç bir silâh olarak tanıttr. Gele. cek harp ise, hava, gaz ve mikrop baskınlarına karşı iradesi sarsrİmi- yanların savaşı ve psikolojik © saslara dayanan ulusal bir terbiye ve telkin ile bu sarsılmaz iradeyi yarat” mış olanların zaferi olacaktır. Sabri ANDER Psikoloji ve terbiye Döçesti (1) Biz Türkler, propaganda kelimesi” ni sevmeyiz. Yirminci asrın psikolojik bir endüstri haline koyduğu propagandadan, dalma aleyhimize kallanıldığı için çok za- rar görmüşüzdür. Artık lehimize pr sanda yapmak, yirminel asırda yışıma imiz dolayısile bir zaruret olmuştur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: