26 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

26 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 2-5-938 No. 26 Şaşı Mustafa ile birlikte gelen dört levent Anskarı çoktan sandala bin - “irmişler ve açılmak için bekliyor bardır Dertli Hasanla arkadaşlarının gel- “kleri sandal da düzeltilmiş, içindeki Sular boşaltılmış ve hazir duruyordu. Recep Reisle arkadaşları da tama- Men uyanmışlardı. , Kasabadan ellerinde meş'aleler ve Silâhlarla hücum edenleri onlar da Sörmüşler ve arkadaşlarma yadım *tmek için demir almak üzere bulu- Buyorlardı. » Recep Rels seslenmişti: — Mustafa... Ne duruyorsunuz ©- Yade ?.. Gelsenize,.. ” Gecenin bu geç vaktinde gemiyi Yerinden kaldırıp ta. bilmediği ve ta- Bimadığı o kıyılara yaklaştırmak 18» temiyordu. O, her şeyi ölçüp bictik- ten, hesapludıktan ve hiçbir zararsız rılacağını kestirdikten sonra ya- ir. us Mustafa arkadaşlarma çikiş- — Haydi, çabuk olun. Reis bizi Sağımıyor. Dertli Hasan cevap vermiyor, baş- Ka bir şey de söylemiyordu. Fakat artik uysal olmuştu. Şaşı Mustafa ona: — Sen de bizim sandala bin.. Rei- * gidelim. Sakarm cezasını sen ke- Sakarm cezası nekadar ağır olursa Halbuki Dertli Hasan bunu hiç İder süzmüsş, yüzüne tükürmüş ve beğendin mi? Sen ne-kazandın İstek Dertli Hasana göre zarar gör- Büst ih içinde her zaman ellerini kol- Katlarak oda birçok verimli akın- boynunu urabilirdi. , Bir iple şu yüksek direklerden bi- İL Dertli Hasanm derdinin de o kadar Ssünmüyordu. Sadece Sakara kız - ldanmıştı: İsi n? «i, any sallıyarak gezebilecek, serbest n pay alalaktı, Bir piştovla kafasını parçalıyabi- tinin seren cundasma asabilirdi, İZLANDAYA “TP v ) kat Recep Reis hiç cezadan bahset- memiş ve: — Vurun zincire... Levent değil forsa olmaya lâyıktır bu... Zincire... Nerede Sarı Ömer? Sarı Ömer öne atıldı: — Buyur reis.. — Al şunu... Dediklerimi duydun ya? — Evet... Hiç merak etmeyin. Ben onun hakkından gelirim. Eğer bir- kaç gün içinde ölüp gitmezse her halde balmumuna döner... Anskarın sırtma bir kırbaç vur- du. Forsalarm bulundukları tarafı gösterdi: — Yürü! Diye bağırdı. Anskarm yüzü buruştu. Bir kırbaç daha şaklaymca iki büklüm yürüdü. Şaşı Mustafa Reise baktı ve sor- du: — Onun tezasını ne zaman li ceğiz? Ceza dediğin sicağı sıcağma RK, AKINI — Yazan : Kadircan Kajlı — Şaşı Mustafa “ Sen de bizim sandala bin... Reise gidelim .. Sakarın cezasını sen kesersin! ,, dedi olursa daha iyidir de... — Ne cezası?.. — Bir esiri kaçırdığı için. Hele bir levendin sevgilisini, benim belim- den anahtarı çaldıktan sonra (Alıp götürdüğü için. Recep Rels gülümsedi ve Şaşı Mustafanın sırtını okşadı: — Senin buna çok canın sıkılmış. Hakkın var. Fakat güvura darılıp ta oruç bozacak diğiliz ya. Bu bir budalalık olur. Şaşı Mustafa alık alık bakıyordu. Recep Rels onun bu söğlerden bir mana çıkaramadığını anladı ve ilâve etti: — Bunda anlamıyacak me var? Dinç, genç ve açıkgöz bir esir... Bi- zim pek İşimize yarıyabilir. Hiç de- İğilse pazarda yirmi otuz altına satıs Nr. Onu ne diye öldürelim? Böyle kürek başma zincirlenmiş bir halde kırbaç altmda | çalıştırmaktan daha ağır ceza mi olur? (Arkası var) Veznedarı Galata Postanesi veznedarı Hüse « İyin Hüsnüyü öldürmekten suçlu Ab- dullahla Yusufun muhakemeleri A - | tından yaralayarak öldürmüştür. Bun gır ceza mahkemesinde bitirilmiş ve Dedi, Tatışacağını sanıyordu. Ün bakışlar atmış, baştan ayağa — Allah belânı versin! * Sahiden hiçbir şey kazanmamış, Cünkü bu işi yapmamış olaydı ge- Yaşıyâcak, hattâ leventlerin arasma Simdi Recep Reis onun eği, £ Ve bundan onu hiç kimse kurta- azdı. Anskar bunları düşünüyor, dişle- de yor ve başını önünden kal| ha li Hasan ondan da, Şaşı Mus-! adan da ayrıldı: İ >— Ben kendi yerime gidiyorum. | Dedi, Veli ile Mehmedin bindikleri san- dala girdi, Sayı Mustafa ona bakakalmıştı. yerli Hasan arkadaşlarına dön sn Haydi yoldaşlarım, geldiğimiz Diye söylendi ve başını salladı. &, hlar gittikçe yaklaşıyorlar- Saşı Mustafa da kendi sandalna Biri ve açılmıştı. di iki sandal, dalgalı denizde AYrı gemiye doğru güçlükle uzak- Yordu. Recep Reis o zamana ka- a cindan müjdeyi de almıştı. tâ bu haberin verdiği sevinç sarı kızm kaçırılmış ölma- kadar aldırmadı bile... &n önce sabah olmasını, şu Z Ve daracık Danimarka ge kurtulmayı ve eski gemisi- Yi istiyordu. Büverteye çıkardıkları za- EFE, 1 İz :£ ; f# Hi ZF kaçırdı ha... Seni sarı çr- Seni; içinden pazarlıklı seni... Anlaşılan senin bi- * kadar getirmen de kendi inmiş. Bundan sonra zor g A Eg S ; Mustafa reise bakarak ondan F © © bir hüküm bektemisti. Fa F karar dün tefhim edilmistir. Reis, kararın okunmasından önce | İsuçlulara bir diyecekleri olup olmadı- | din pantalon cebine bağlı pastane vez İğını sormuştur. Abdullahla Yunus, | nesine ait anahtarları sökmüşler, c©- | hiçbir istekleri olmadığını söyle - İmişler, bunlara yardımdan suçlu o - lan Mükâfat bir istida vermiş, hâdise de hiç bir alâkası olmadığını tekrar- uyarak hakkında beraet kararı veril. mesini temenni etmiştir. Bundan sonra karar okunmuştur. Kararda şöyle denilmektedir: “Galata postanesi veznedarı Hüse- yin Hüsnüyü öldürmekten suçlu ve suçun işlendiği sırada kullanan silâ- hı saklamaktan suçlu Hakkı oğlu Ab dullah ve ayn! köyden Recep oğlu Yunus ve Mükâfat hakkında yapılan duruşmada, Bunlardan Abdullah, cü- rüm işlendikten bir sene evvel aske- ri muhasebeci Ştikrü ile tanışmıştır. Şükrü, kendisine Galata postanesi veznedarı Hüseyin Hüsnüyü tanıtmış tır. Bir müddet sonra Abdullah, vez- neğarın kasasında paran mevcut oldu- Zu kanadtine varmıştır. Ve Hüseyin Hüsnüyü iftara davet ederek kasası- nın anahtarlarını almak istemiştir. Ve bir ramazan günü Hüseyin Hüs - nüyü iftara çağırmıştır. Evde Hüse- yin Hüsnü, Yunus ve ev sahibi Meh» metle beraber akşam yemeği yedik - ten sonra Yunus, Hüseyin Hüsnü ve Abdullah şoför Mustafanm idaresin- deki otomobili kiralıyarak Ayazağa köyüne yanlarındaki köpeği satmak üzere gitmişlerdir. Ayazağa köyü ei- varında otomobilden inip şoförü sav- dıktan sonra, köye doğru gitmişler - dir, Fakat köyde havlayan köpekler. den çekinerek bu işten vazgeçmişler ve geriye dönmüşlerdir. Çukur bir pere geldikleri sırada Abdullah Mü - # —— öldürenler Abdullah 24, Yunus 10 seneye mahküm oldu | kâfattan aldığı tabanca ile Hüseyin Hüsnüyü kulak memesinin biraz al. dan sonre Yunusla Abdullah cesedi bir çukura sürüklemişler ve üzerini çalı ile örtmüşlerdir. Bu sırada c€se- bindeki saati almışlardır. Cinayet tasavvur ve tasvip edile - rek yapılmış, silâhı kendisinin kullan dığı Abdullah tarafından itiraf edil» miştir, Bilâhara, anahtarlar Abdulla- hin tarif ettiği gibi Haydarpaşa ci - varmda bulunmuştur. Abdullahın bu cinayeti evvelce tasarladığı ve Yu - musa açtığı, Hüseyin Hüsnüyl ikinci defaki davetle evlerine götürmeleri, köpek satmak bahanesile Mükâfattan tabanca almaları Ayazağada şoförün İbeklemek için ısrar etmesine rağmen geri çevrilmesi, Hüseyin Hüsnüyü öl dürdükten sonra kasanın anahtarları nı sökmeleri ve ertesi sabah Abdulla hın postahâne civarında dolaşması kat'i delillerle * sabittir. Ahdullahın suçu değişen Türk ceza kanlınunun 450 inci mâddesinin 4, 7 inci bentleri- ne uyduğundan ölüm cezasile çezalan dırılması icap etmekte ise de doğum tarihinin 27 şubat 1331 oluşu ve #v- ça işlediği gün yaşınm 18 den yuka- ri ve fakat 21 den aşağı olması suçu nu hafifletmektedir. Ayni kanunu değişen 56 ıncı maddesine göre, ölü - me bedel 24 sene ağır hapse konma- sına karar verilmiştir. 'Yunusa gelince, suçu, bu suça işti- rak mahiyetinde görülmediğinden ve fakat evden çıkarak suçun işlendiği yere gitmesi, otomobil parasmın ken disi tarafından verilmesi, Abdullahla beraber anahtarları bir yere sakla - ması bu suçu işlemekte yardımcı ve muaveneti olduğunu gösterdiğinden Türk ceza kanununun 65 inci madde s1 delâletile 450 inci maddesinin 4 ve dırlar. Bunlar sabaha kadur, havası | Mila: | Beyoğlunda çöp Beyoğlundan K. F, imzasile: Aletümum Beyoğlundan geceleri bütün komşular sokağa çöp atmakta» | esasen ağır olan şehrin bu İkisini! tahammül edilmez bir hale koymakta dır. Benim oturduğun yer tünel ar- kasında Şah Değirmen sokağıdır. Bil hassa buraya atilan çöpler hem ye kün itibarile büyük, hem de taaffün hususunda mukavemet imân bırak- İmıyacak derecededir. Acaba bunun önüne geçmek imkân yuk mudur? ! Tabii vardır. Fakat her işte oldu- İğu gibi, bütün mesuliyeti de beledi İyeye yüklemek doğru olmaz. Hersey- İden evvel halkm sehri pislememeğe idikkat etmesi lâzımdır. Belediye, her | evin kapısma sabahlara kadar me -| mur dikemez. Evlerde oturanların 80» | kağa çöp atmamaları lâzımdır. Bele diyeye düşen vazifede, muayyen yerlerde çöp kutuları bulundurmak - | tır. Eğer o civarda böyle birşey yok- sa, belediye onu yaptırma, sonra yine sokağa çöp atan olursa onlar teeziye etmelidir. * Sarahat yok İzmirden N. R. imzasile; | | Uç senedir, olgun bir erkeği sevi-! İ yorum. Kırk yaşlarında kadar var, Ben dulum. Yaşım 32 dir. Kendisile tanışıyoruz, Görüşüyoruz. Bana kar: # çok hürmetkâr davranıyor. Fakat | aşka dair hiç görüşmüyoruz. Ben ba zan yalnızlıktan bahis açıyorum, O da yalmzlıktan şikâyet ediyor. Palat biribirini anlayan iki pek mü- dir bulunabileceğini söylü olarak düşündüklerini anlayamıyo - rum, Ne yapayım? Mademki üç sene beklediniz. dört bes ay daha sabrediniz, ve münasip bir fırsatta, kendinize bir talip çıktı- ğını, bir dost sıfatile ondan bir tav- siye İstediğinizi söyliyerek onun size karşi olan hislerini öğrenmeğe çalı- şmız. Katiyen israr etmeyiniz. İşi 0- luruna bırakınız. ERG a w, Sarih 1 Bir İstanbulluya cevap Bir İstanbullu imzası sahibine: Mektubunuzda mevzuu bahsettiği- niz noktalara, her hafta persembe günleri neşrettiğimiz “İstanbul” baş- lıklı sayfada temas ediyoruz. Düşün dükleriniz doğrudur. İstanbul sayfa» mizi takip etmenizi tavsiye ederiz. 3 “Fuvar,, ne demek? Kadıköyden S, N. imzasile: Son günlerde gazetelerde “fuvar” diye bir kelime görüyerüm. Acaba bu, meselâ Beyoğlundaki frenk çe “Poupâe” isimli bir mağazanın “Pupe” şeklinde yasılışınla olduğu | gibi frenkçe “foire” kelimesinin “fu- var” şeklinde yazılışı midır, yoksü baz züppelerin yarı türkçe yarı fran- sea konuşuşlarında olduğu misillü “delivar,, mânasına mıdır? Doğrusu sinirleniyorum, niçin buna doğrudan doğruya ve şiydiye kadar söylendiği gibi panayir demiyorlar? “Arifane tegafülünüze,, hizzat ce - vap vermiş oluyorsunuz. Bugüne ge- lene kadar İzmir panayırı deniliyor- du. Niçin fuvar denildiğim biz de bil- miyoruz. Netekim “Konkur Ipik” di- yorlar. Halbuki at yarışı denilebilir, —————— ———— Tramvayın altımda kaldı Sultanbamamda Takkeci sokağm - da oturan Fethi, Edirsekapıdan Sir- kecİye giden tramvay arabasına bin- mek isterken yuvarlanmış, sol kolu tramvayın altımda kalarak ezilmiştir. Yaralı hastahaneye kaldırılmış, hâdi secde kimsenin suçu olmadığı anlaşıl- mıştır. ————— 7 inci bentleri mucibince tayin olu - nan ölüm cezası, yine ayni maddenin Üçüncü bendine göre 10 sene ağır hap se konmasma, Hüseyin Hüs nü vereselerine tazmi- nat mukabilinde verilecek dört bin liranm her iki suçludan müteselsilen tahsiline ayrıca sekiz bin kuruş tu - tan mahkeme harcınm her İki suçlu- dan almmasma, Mükâfatm beraetine karar verilmiştir. Karar kabili tem- sil: sık | dıklari No. 26 Yazan: Stefjan ZWELIG MARI ANTUVANET:. ROMANI Çeviren: Rezzan A. B, YALMAN Gayrimemnunlardoğrudandoğruya Mari Antuvanete hücum ediyorlardı Kraliçeye karşı gizliden gizliye kaynıyan bu husumetin dört menbai vardı, Bunlar da kral ailesine men- sup olan sarayları. Luxembourg, Palais Royal, Bellevuc, Versaille sa- rayları, Kraliçenin hususi sarayi O- lan Trianon'a düşman olmuşlardı. Bu husumeti başlıca körükliyen de kralın iki ihtiyar kız kardeşi idi. Gelinlerinin kendi fikirlerine iştirak etmeyip kendi: başma bildiği gibi hareket etmesine bir türlü taham- mül edemiyorlardı. Bunlar Bellevue şatosuna çekilmişlerdi. Kraliçenin ilk ikbal senelerini, çekildikleri yerde kendi kendilerini öfke ve hasetle yi- yerek geçirmişlerdi. Ön safta daima genç ve güzel kraliçe olduğu “için| bunlar ikinci safta kalmışlardı. Bu- nu çekememişler ve gelinlerine düş- man olmuşlardı. Fakat şimdi Mari Antuvanet artık halk tarafından $e- vilmemeye baslayınca bunlar yaşa-| iziva hayatından çikip her- keşle görüşmeye başlamışlardı. Tris- non sarayına davet edilmiyen insan- lar, saraydan koğulmuş olan meşhur Madame Eliket, yol verilmiş nazır- lar, çirkin olduklan için namuslu| kalmiş kadınlar, ikinci safta kalmış asilzadeler, velhasıl kraliçenin hop- palıklarından hoşlanmıyan bütün €s- ki zadegân smıfı buraya toplanımış- tr. İki ihtiyar görümeenin sarayı kra liçe aleyhine yapılan propagandala- rın merkezi olmuştu. Bütün dediko- dular buradan doğar ve zehirlirini bu membadan dört tarafa akıtırdı. “Avusturyalı” diye çağrılmıya başla | han kraliçenin bütün delice hareket leri burada anlatılırdı. Rurası adeta bir dedikodu menbaı bir fesat ve ifti- ra kaynağı olmustu. Zaman çarkmın geriye doğru dönmesini istiyen bü- tün eski kafalı, kokmuş fikirli kölne nazariyeli mumya gibi, eskimiş in- sanlar burada toplanmıştı. İhtiyar: lıklarınm ve geçmişliklerinin intika- mını bu şekilde yenilerden ve genç- lerden almak istiyorlardı. Bütün bu birikmiş kin ve garezin zehirli okları acıdıkları zavallı biçare krala değil, fakat genç güzel ve mes- ut Mari Antuvanete tevcih olunu- yordu. “ Artık ısırmıya kuvveti olmıyan ve yalnız öfkesiyle ağzından zehirler dö külen bu dünkü ve evvelki gilnkü ne- sil o kadar tehlikeli odeğildir. Asıl tehlikeyi teşkil eden yeni nesildi. Bünlar artık karanlıkta kalınak izte- miyen ve ellerinde iktidar olmıyan coşkun gençiikti. Saray, hakiki Fransa halkinden kendisini o kadar uzak ve (yabancı tutmuştu ki, bunlar hissiyatmı hiç bilmiyordu. Jean Jague Rousseau sa yesinde uyanan, o hakkını istiyen bir gençlik İngilterenin demokrat hükü. met şeklini gören ve beğenen, Ame- rikanm istiklâl muharebesine iştirak edip memleketlerde mülsavat ve hür- riyet fikri olduğunu gören ve hisse- den bir gençlik yetişmişti. Bunlar oFransadaki (o kuvvetsiz, fersiz hükümeti tenkit ediyor ve kralın iktidarsızlığını görüyorlardı. On Beşinci Lulnin ölümünden sonra artık metres ve çılgınlık devrinin bittiğini zan ve ümit etmişlerdi. Hal- buki yine bir kadınlar saltanatı or- taya çıkmış, Mari Antuvanet ve o - nun gözdesi Polignac adeta her şeyl zayıfladığını, müstemlekelerin mem- leketten uzaklaştığını görüyor, öteki devletlerle kendi memleketini muka- yese ediyor ve bu usulsüz, nizamsız gidişe bir nihayet vermek istiyordu. Bu gayrimemnunlar Odoğrudan doğruya Mari Antuvanete hücum e- diyorlardı. Çünkü kralım iradesiz, kuvvetsiz bir insan olduğunu, krali- çenin elinde bir oyuncak haline gel- diğini görüyorlardı. Mari Antuvune- te karşı yapacak iki türlü hareket vardı: Ya eldâl olarak hükümet iş- lerile annesi gibi meşgul olmak, ve- ya büsbütün. çekilmek... Avusturya hükümeti erkân! ken- disine birçok defalar memleketin iş- lerile meşgul olmasını rica etmişler, bunun için de günde birkaç #oat resmi evrakı okümek ve nazırlarile müzakere etmek lâzım olduğunu İkendisine söylemişlerdi. Fakat kra- liçe okumayı, ve bir şey ile ciddi o- larak birkaç saat meşgul olmayı biç sevmiyordu. “Hüsnüniyet (o göstere- rek birçok defalar meşgul olacağını söylemiş, fakat iki gün sonra yine havailiği galebe çalmıştı. Hattâ A- vusturya sefiri Viyana sarayına yaz dığı bir mektupta artık kraliçeden hiç ümidi kalmadığını da bildirmişti. Bir müddet te kehdisinden hükümet işlerile hiç meşgul olmamasını İste- mişlerdi. Fakat o, İstediği insanları mevkii iktidara geçirmek, bir nazır tayin veya azletmek için bu işlere karişır ve her şeyi altüst ederdi. Kendisinden ricaya gelen insanları kırmasını istemez ve istedikleri rüt- be ve mevki ihsan ederdi. Bu suret- (le birçok haksız azil ve tayinler yap- tığından mes'ul tutulmuştur. Bütün bu gayrimemnunlar evvelâ kralm hemşirelerinin yanında top - lanmışlar, sonra daha ziyade çoğul- dıkları zaman Palais Royal'de Duc d'Orleans'ın etrafmı sarmışlardı. Duc'ün kraliçeye derin bir kini ve husumeti vardı. Çünkü kraliçe bu- nun iktidarile alay etmiş ve Fransa büyük amirali olmasına mâni ol muştu. Duc d'Orleans kral ailesine mensup olmakla beraber hiçbir za- man tahta varis olmıyacaktı. Yak ruz cesim bir şahsi serveti ve birçok ta taraftarı olduğu için meclisi meb- usanda kral aleyhinde söz söylüyor ve kraliçeye de düşman muamelesi ediyordu. Bütün gayrimemnunlar 0- | hun taraftarı idi. Onun bulunduğu Palais Royal âdeta ihtilâlin (doğduğu bir klüp olmuştu. Bu pren- isin himayesi altina bütün hürriyet taraftarları, Voltaire'in fikir arka « daşları, franmasonlar ve saraydan kovulmuş veya hüsal kabul görme- miş asilzadeler, okumuş gençler, müşterisiz avukatlar, gazeteciler, basıl ihtilâlin bütün coşkun k ni teşkil eden erkân. 'Hafif iradeli bir başkan Fransa - nın hürriyetini kazandıran kuvvetli ve coşkun bir kütlenin başma geç » mişti. Henüz hücuma -başlamamışlardı. Fakat hedef malümdu: Krala hücum, bilhassa kraliçeye hücum. Bu iki kuvvetten başka kraliçenin en müthiş ve tehlikeli düşmanı, ko- casınn hakiki kardeşi, müstakbel On Sekizinci Lui olan Comte de Pro- ellerine almışlardı. Halk devletin borçlandığını, ordu ve donanmanın vence olmuştur. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: