5 Mart 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

5 Mart 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TES EE ss e Va RE AR AŞ Mn 5.3.0 TAN KUMANDANLA RIN HATIRALAŞIZ za Tuğgeneral Fehmi anlatıyor Makedonyada eşkiya takibinden harplere kadar Bir müddet daha dişimi sıkmak- buşka çare yoktu. Zar zor, beş Gü adım daha yürüdüm. Artık ta- katim kesilmişti. Çok hararet bas. tiĞI zaman, ağıza kurşun alınırsa, urşunun soğukluğu ile insan bir müddet oyalanır. Biz, uzun yürü- Yüşlerde bunun tecrübesine vardı. Ğimiz için, neferlerin birinden bir kurşun isteyip ağzıma attım. So. Ğuk kurşunu ağzımda dolaştırmı- Ya başladım. yazık ki, kurşu- Bun soğukluğu çok sürmedi. İçim tekrar cayır cayır yanmıya baş. Madi, endimi yarı kaybetmiş bir halde uzanıp kaldığımı gö- ren Mehmetçikler aman ne telâş #diyorlardı, bilseniz. Bir aralık, aralarmda bir fıskos Oldu. Fakat ne konuştukları Yamadım. Dalıp gitmişim. Böyle he kadar kaldığımı bilmiyorum. Bir de; Geliyor!,. Geliyor!,, seslerile Bözümü açtım, Bu gelen kimdi, bi. Mir misiniz? Yüzü kanter içinde kalan, cesur, fedakâr, kahraman bir Mehmetçik... Meğerse, benim susuzluktan bir Öşeye bitap serildiğimi gören ne- ferler, aralarmıda karar vermişler. Ayağına çevik olan bir Mehmedi, tâ... Üç saat ilerde bir yere su al Muya göndermişler, i mma, kimbilir, bu Mehmet - çik ne-kadar çok koşmuş o- lacak ki, matara ile yanıma geldi- Ği zaman, yüzü mosmordu. Kalbi. Din çarpıntısmdan, elindeki mata- TA zangır zangır titriyordu. O dakikada, inanır mısınız, su- Suzluğumu unuttum. Sevincimden, İftiharımdan gözlerim yaşardı. Meh Metçikler, hiçbir yerden emir ül- Madıkları halde, kumandanlarınn Susuzluktan istırap çekmesine ta- hammül edememişlerdi. İ Beklemediğim bir anda suya ka. Vuştuş olmak, bende nesil bir tesir Yaptı, anlatamam, matarayı, alıp, dudaklarıma götürdüğümü biliyo- Tum, Ondan sonra, vücudumu de - Fin bir uyuşukluk kaplamış olacak ki bir müddet kendimi toplıyama- dm. mekli general Fehmi hatı ratına şöyle devam edi - Yordu: İ Mühtelif harp cephelerinde ben Okadar fedakârlıklar gördüm ki, hepsini burada anlatmak uzun sü Ter, Beni ateş hattında tehlikeden rtarmak isteyen birçok Mehmet- Sikler | hatırlarım. Bir gün bu Mehmetlerden biri, ansızm önüme dikildi. Amma öyle bir dükiliş di- Kildi ki, bunun ancak tek mânası Vardı: Mehmetçik ,beni serseri kurşun lardan kurtarmak için kendini fe. da ediyordu. — Niçin böyle yapıyorsun? Çe- kil önümden! diyecek oldum. Yalvaran bir bakışla gözlerimin içine baktı : — Binbaşım!... Biz ölürsek, ye - Emekli Tuğgeneral Fehmi, silâh arkadaşlarile beraber. rimizi dolduracaki; ma, sen ölürsen, ruz! Elini ayağını öpeyim binbaşı beğin!, Kendini ortaya atma. z perişan olu- ir gün yine Makedonyada dağ, dere, tepe dolaşıyor, eşkıya arıyorduk. ' Köylüler, o bu larda bir Bulgar çetesinin gö- iğünü . haber © vermişlerdi. Derhal tertibat alarak eşkıyayt, çepçevre sardık.. Daha doğrusu, sardığımızı sanıyorduk, Çünkü yaptığımız takipten hiç bir netice çıkmadı. Fişkıyayı ka. çırdığımızı anlıyarak, etrafa da- ğıttığımız askeri topladık. Yokla- ma, yapıldığı zaman içlerinden Ha Ml adında bir çavuşun eksik olduğu anlaşıldı » Hali) çavuş, acaba nereye git mişti . Merak etmiye başladım. Yoksa yolunu kaybetti de, Bulgar komitecilerinin eline mi düştü?. Böyle bir ihtimali düşünerek, üzülürken, Halil çavuş çıkagelmez mi? Yanmda da İlç tane izbandut gibi Bulger var . angazalı Halil çavuş, bu dağ adamlarmın yanm - da, çocuk kadar çelimsiz görünü. yordu. — Çavuş ,bunlar kim? Demiye kalmadı, anlatir: — Efendim, dağda dolaşıyorlar. dı. Kuzu gibi önllme kattım, getir- dim i Mehmetçikler nereli olurlarsa olsunlar, ayni adamlardır: Cesur, fedakâr, temiz, kahraman ve uy. Bal... Şimdi — BalkenHerbine geçiyo çok olur.. Am- —. —— a m Tİ KUPON | Numaralı resmin alit | “olduğu darbımesel Yazan: Salâhaddin GÜNGÖR ruz. General Keh mi diyor ki: — Balkan harbi bahsini hiç açma mak daha doğru olurdu. o Bunun kadar fena idare edilmiş bir harbi, pek az k demiş tir. Cept dudan evvel, mil. etin ruhu boz. guna uğra t. Balkan koptuğu küçük zabit mek- tebinde © Yüzbaşı idim. (Seferber. Yikte beni, Bozkır redif ru ku. mandanlığma ta. yin ettiler. Sorup harbi zaman, duğunu öğ. , SİZ ben « deki şasslamayı Salli geyredin!.. (Arkası var) miser j e m ii a b tinada Maksim barmda veri- len bir basın ziyafetinden sonra küçük gruplara dağılmış otu- ruyorduk. Masada karşıma dilşen bir zat bana doğru iğildi ve tatlı bir türk- çe ile sordu : — Kuzum Beyim, Tan kelimesile Tanin kelimesi arasında bir müna- sebet ver mı? Hayretle başımı kaldırdım. Bal- kanlı meslekdaşlar arasında a2, çok türkçe bilenlere tesadüf mekle beraber böylesini duymamış iz? Bu türkçeyi ne- rede öğrendiniz! Dedim. — Adım Costantin Cazana, Bük- reşte Telor telgraf ajansı müdür: yüm. Manastırda doğdum. Idadi mektebinde okudum, Türkçemi u- nutmam, İdadide okuduğum arap- çamı bile hatırlıyorum. Bakım size suru siygasını bir çeke- Nasarn, yensuru siygasını cidden sonuna kader yaman surette çekti, Etraftaki masalar, artislerin nu- marasın! unutmuşlardı. Romanyalı meslekdaşa hayretle kulak veriyor- lardi. Vakit çok geçti. Biraz daha ko- nuştuktan sonra vede edip ayrıldım . Romanyalı meslekdaş arkamdan bağırıyordu: (750 Liralık Yeni Büyük Müsabakamız ö ları ayrıca resim umaraları yer gönteren bir liste ze ATİNA RÖPORTAJLARI: a Değisen Rol . | Balkanlarda Nasrettin hoca çok rağbette... ROMANYALI BİR MESLEKTAŞ NASARA YENSÜRÜ SİGASINI TASRİFE BAŞLADI YAZAN: AHMET EMİN YALMAN Tom bir Balkanlı: Nasrettin Hoca — Yahu, neye acele ettin? darabe yadrubu siygasını da çekecektim. Balkanlılarm hepsi mektep srra- larında böyle nasara yensuru siyga ları çekmemiş. aFkat ruhlarda, zevklerde, itiyatlarda ne kadar kuv ketli bir Balkan birliği olduğunu 60 darbımesei i — Aç tavuk kendini sapa ambarında nar, 2 — Ak akçe kara gön içindir. 3 — Anlıyana sivrsnek saz, anlamıyana davul zurna az. 4 — At alan Usküdarı geçti $ — Balık başian kokar. $ — Bal tutan parmak yalar. 7 — Bedava sirke baldan tadır. 8 — Bep parmak bir olmaz. Bir tutam ot deveye hendek atlatır. Bülbülün çektiği dili belâardır. Dülslasım bilmiyen ördek Daşmı bırakap kıçından dalar. Damdan düşen halden bilir. Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Demir tavında gerek Denize düşen yılana sarllır. Doğra söyliyeni dokuz köyden kovarlar. El elden üstündür. ak eski tas, pazar çarşıya uymaz. Eyreti ata binen çabuk iner. Gülme komşuna gelir başına, Gülünü seven dikenini de sever. Hamama giren terler. Her horoz kendi çöplüğünde öter: Her gün papas pilâv yemez. Her koyun kendi bacağından asılır. Horoz ölür, gözü çöplükte kalır Horoz çok olan yerde sabah geç şmadan, çalıyı dolaşmak Kendi düşen ağlamaz. İ Keskin sirke kabına zarar. İ Koyun bulunmıyan yerde keçiye| Abdürrahman Çelebi derler. l — Mahkeme kadıya mülk olmaz. — Mart içeri, pire darı — Minareyi çalan kılıfını hazırlar. — Mızrak çuvala sığmaz. — Mum dibine ışık vermez. i — Öfke ile kalkan zararla oturur. Parayı veren düdüğü çalar. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Sel gider, kum kalır. Serçeye çubuk beredir. sisi su yolunda kırılır. 1 yanan yoğurdu ütliye- — Taş yerinde ağırdır. 48 — Tencere yuvarlanmış, kapağını bul. mas, 49 — Texriyi kıran da bir, su getiren de. $0 — Tilkinin dönüp dolaşıp gideceği yer kürkçü dükkünmder. $1 — Uraadık taş, baş yarar, $2 — Ürümesini bilmiyen it sürüye kurt etirir. 53 — Üzümünü ye de bağını sorma. 54 — Üzüm üritme baka baka kararır. $$ — Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, 56 — Yapı taşı yapıdan kalmaz, S7 — Yavaş atın tekmesi pek olur. 58 — Yörlk at yemini arttırır. Sü — Tanaka yara rüğürdün çenesini “aaeananaaaaaeaeaeassamememez ara... dü Atina toplantılarmda her adımda) gördük. Soğan ve Yoğurt birliği | < günlük resmi program: he müz bitirmiştik. Uç gün, üç gece siyah elbiselerle uzun sofralar etrafında toplanmış, nutuklar söy- lemigtik. Artık programın gezinti kısmı başlamıştı. Yunanistanın bir kaplıca şehri olan Lotrakide idik. lik defa olarak hususi şekilde bir yemek sofrası başına geçince Row maânya gazetecilerinden ve eski nâr sırlardan B. Necsesti bağırdı: — Soğhn isterim. Yoğurt isterim, Musa kavmının Tepe sahrasında kudret helvası yedikten sonra: i — Soğan isteriz. Bakla isteriz! Diye bağırmaları gibi bir gey. Sofra etrafındaki Balkanlılar hep bir ağızdan tekrar ettiler: — Bize de soğan ve yoğurt... ğe düşkünlüğüm yok. Ağzımı âç- madım. Derhal birkaç çift tehditli güz bana doğru çevrildi: — Sen soğan istemiyor musun? Baktım ki Balkan birliğinin sar- sılmasına sebep olacağım. Hararet le cevap verdim: — Ne demek, elbette soğan gel sin; bayatı, tazesi, ne varsa... Tabak tabak soğan geldi ve der- hal balık ve kuzu güvecile beraber yenildi, süpürüldü. Lotrakideki yo- ğurt stoku da, günlerdenberi yoğurt İ hasreti çeken Balkanlılarm iştiha- sma kâfi gelmeği, Ne var, ne yok getirtildi ve yenildi. Nasreddin Hoca ve Vilson alkanlılar kendi keyiflerine göre karınlarını doyurunca gelsin Nasrettin Hoca bikâyeleri dediler... Bir, bir daha... Nasrettin Hocanın ilk Balkanlı olduğu derhal sabit oldu. Bütün Balkanlılar ken- disini bizim kadar benimseyorlar ve seviyorlar. Atinadaki yemeklerde her heyet» ten birer kişinin kısa nutuklar söy» lemesi âdet olmuştu. Bir gün söz 8k rası bana düşmüştü. Nasrettin Hocanın bir hikâyesile söze başladım. Haniya Hoca bir- mehtaplı gecede ayı kuyunun dibin de görmüş. Derhal kurtarayım de- miş. Kova kova su çekmiş, ay hâlâ kuyunun dibinde.. Bir defasmda kova bir tarafa ilişmiş, Nasrettin Hoca sırtüstü düşmüş, ayı gökte görmüş. “Çok zahmet çektim amma, ayı kurtardım.” Demiş. Bu hikâyeyi Balkan birliği işleri- ne bağlamak için diğer şu hikâyeyi anlattım: Amerika Cümhur reisi Vilson Nasrettin Hoca hikâyelerine bayı- lırmış, Meşhur Amerika Milyoneri Vilsonun sıkı dostu Charles Crane nin de bilmediği Nasrettin Hoca hi kâyesi yokmuş. Vilson Pariste sulh müzakerelerinden yorgun argın © teline dönünce “Crane”i çağırır: — Aman bir Nasrettin Hoca hi- İ kâyesi dermiş... Hele şu ay hikâye- sini bir daha anlat... Sonra düşünceli bir tavırla ilâve edermiş: — Sanki biz burada sulhü arar- ken bundan başka türlü hareket et» miyoruz İ Basın komitemize bir İş u hikâyeden sonra : “Fakat biz Balkanlarda başka türlü hareket ediyoruz” Diyerek Balkan basm işlerine geçtim. O dakikadan itiba- ren Nasrettin Hoca Balkan basm konferansında moda oldu ve bu sim konferanstaki resmi nutuklara kadar her işe karıştı. Meğer Balkan memleketlerinde Nasrettin Hoca hi küyeleri nesilden nesile geçmek #ü- retile malüm olduktan başka — Züğürt olup düşürmekten, uyuz olup kazımak gvlâdir. mektep kitaplara kadar giriyor. (Lütfen sayfayı çeviriniz) er ii yk ği Abe MN şiş

Bu sayıdan diğer sayfalar: