7 Eylül 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

7 Eylül 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; a 6 a a a m nn nn TAN “ TT ES ES İİ, İstanbul Radyosunda Tİ 1 A 5 K O garaz AA Memleket te 30 Bin Radyo Sahibi Var Radyo Müdürü Anlatıyor Şstanbulda ve bütün memle- İ kette bulunan radyoların tahriri neticesinde yalnız İstanbul vilâyeti içinde on bir bine yakm zadyo bulunduğu anlaşılmıştır. Bu radyolardan hepsini aile muhitleri iğinde tahmin ederek her birine va- sati beş dinleyici kaydedersek İz tanbul radyosunun yalnız İstanbul muhiti içinde 55,000 dinleyicisi bu- lunduğuna hükmetmek lâzım ge- lir. Bütün memleketteki radyolarm sayısı otuz bine yakm olduğu tah- min edildiğine göre, radyonuzun 150,000 dinleyicisi bulunduğunu fe- rah ferah iddia edebiliriz. Şüphe yok ki memleketimizin umumi nü- fusuna göre bu sayı çok azdır. Ve radyo sahiplerinin ilk hamlede (300,000) e varmaları, dinleyicile- rin de hiç olmazsa bir buçuk, İki" milyona çıkarılması ilk hedefi teş- kil etmelidir. Yakmda #lmacak tedbirlerin bu gayeyi temin edece- ğine ipanabiliriz. Fakat son tah- ririn verdiği netice dahi İstanbul radyosunda bir kalkınmanın ken- dini göstermesine U saik olmuş, programlar değişmiş, genişletii miş, ve radyonun faaliyetini daha memleketşümul' bir hale getirmek için hazırlıklar başlamıştır. dyo, günün en mühim kül- tir milessesesi olduğu fçin radyo neşriyatını azami derecede genişletmek için her yerde mmillet- çe ve hükümetçe birlikte çalışıldı. ğmı görüyoruz. Biz de bu yolun yolcusuyuz ve bu yolda süratle ilerlememiz icap ediyor. Şimdiye ka- dar atılan adımların ve yakın ati- de atılacak adımların mahiyetini anlamak için Istanbul radyosu mü- dürü ile görüştük. Istanbul radyo- sunun kıymetli müdürü Bay Hay- rTettin geçenlerde radyo tetkikstı yapmak üzere Londraya gittiği için posta telgraf müdürü Bay Şükrü, Istanbul radyosunu vekâleten ida- Te etmektedir. Bay Şükrü memle- ketimizin irfan hayatımda çok iyi tanınmış güzide bir simadır. Onun İdare ettiği posta ve telgraf mek- tebinin âli kısmı sahası, radyomu- gun ilk teessüs ettiği yerdir. Mek- tebin konferans salonu ilk radyo tedrisatına şahit olmuş ve mektep talebesi radyo müessesesinin faali- yetine iştirak etmiştir. Istanbul radyosuna (karşı alğ- kası bu derece eski olan Bay Şük- yü'ile evvelâ İstanbul radyosunun mevcesi üzerinde konuştuk. Bize gu malümatı verdiler: “Radyomuzun teşekkülü strasın- da Balkanlarda bizden başka rad- yo teşekkülü olmadığından orta Avrupa ile yakmlığımız dolayısile 1200 mevce ile faaliyete başlamış, daha sonra Balkanlarda radyo teşek külü ve neşriyatı vücut bulmuş ol- duğundan mevceyi değiştirmek 2x | rureti hasıl olmuştur. Bilhassa Lüksomburg istasyonunu da izâç ettiğimiz için mevcemizi (1618) e çıkarmamız İcap etti, Bu mevce bir taraftan Berlin ve Paris, diğer taraftan Moskova izacatı ile | karşılaştığndan onun da değişti- rilmesi lâzım gelmiştir. Bugün 1611 ile çalışıyoruz. Bu mevce me- galmizi temin etmektedir. ; Şükrüye sorduk: — latanbul içinde 11 bine ve memlekette de 30 bine yakın radyo bulunduğu (anlaşıldığına göre programlarımızı genişletmek lüzumunu hissetmediniz mi? Cevap verdiler; “ Bu lüzumu hissettik ve prog- ramlarımızda değişiklikler yaptık. İİ Konuşan: Ömer Rıza Doğrul A A Radyo Müdürü B. Şükrü Acarap lunda yenilikler yapılacaktır. Mak- sadımız Garp ve Şark musikisi nin bütün güzel ve güzide eserle- rile halkın musiki ihtiyacmı tat- min etmektir. Ayni zamanda mem. leketteki genç kabiliyet ve istidat- ları tanıtmak ve himaye etmektir. Bu genç kabiliyetleri tanılmağı ça- lişirken onlara karyı öğretici bir rehber olmayı da vazife sayaca gız. Radyonun kültür verimi, mu- #sikiye münhasır değildir, Öz konferanslarla kafaları aydmlat- mak ve konferans kadrosunu zen- ginleştirmek Halkım, memleket haberleri ve dünya hâ- diselerile alâkasını tatmin etmek için, bu yoldaki faaliyetimizi tak- viye edeceğiz. Bütün bunları dü- şünüyor ve tatbik çarelerini arar ken yalnız İstanbul değil bütün memleketi, ve bütün Türk halkınm lâzımdır, Burhaniyede İstanbulda 11 Bin, Bütün ihtiyaçlarını göz önünde bulundu- rarak ona göre mesaimizi adım a- dım genşleteceğiz. Mesaimizde um- demiz, bir şahat değil, umumi zev- kin takdirine bağlı olmaktır. Onun için dinleyicilerin göstereceği alâ- ka ve bize göndereceği mektuplar, ve irat edecekleri mütalealar, fa- aliyetimizi kolaylaştıracak ve iler- Jetecektir. Radyomuzun faaliye- tine ve ileri hamlesine en büyük önemi veren sayın Bayındırlık Ba- kanı Ali Çetinkayanın kıymetli müzahereti ve yüksek himayesi bü- tin tlmitlerimizi siiratle tahakkuk ettirmeye yardım edecektir. Din- leyicilerimizin her mütalcasından istifade ettiğimizi o göstermek ve dinleyicilerle daimi bir slâka tesis etmek için, radyonuzun faaliyet Baatlerinde muhabere kısmı açaca- ğiz ve bu kısımda dinleyicilerimiz- den aldığımız mektuplara cevap vereceğiz.,, B” Şükrüye tekrar sorduk: — Radyo neşriyatında klâ- sik eserlere ne derece ehemmiyet verilecek”? Cevap verdiler; — Bu sualinize, benden fazla matbaanızda ya evinizde makine ile aldığınız yabancı neşriyatm ce- vap vermesi daha doğru olmaz ve bu cevap klâsik eserlere ne derece değer verilmesi icap ettiği hakkm- da kâfi bir cev; mi? Bay Şükrü haklı idi. Bütün dün- ya radyoları klâsik eserlere büyük değer verir ve bunlara geniş bir vakit tahsis eder, Geçenlerde İstanbul radyosumun bilgili ve faziletli spikeri Bayan Nedimenin fransızca kelimele: sölma tür bie eadelekete EATRER, etmesi Üzerinde bir münakaşa de- gil, fakat bir fikir mübadelesi vu- kubulmuş ve bu kir mübadelesi. ne gözetemizin tahrir rükünlerin- den Felek de iştirak etmişti. Fır. sattan istifade ederek radyo mi dürüne bu telâffuz ve tecvit müze- keresi hakkındaki fikirlerini sor- dum: a Cevap verdiler: “— Lisan mevzularının böyle ilmi ve edebi bir tarzda münska- şısna teb'an omeclip olduğum için, son münakaşa, veya fikir mü- badelesi yüzünden malbunt arka- daşlarıma minnettar kaldım. Her mütefekkirin içtihadında hür oldu- ğu şüphe götürmez. Bu meselenin de kıymetli kalem arkadaşlarım» zın himmetile ve kültürel bir su- rette halledileceğine, ve hatledik mesi lâzım geldiğine inanıyorum.,, Suailerimiz son bulmuştu. Bay Şükrüye teşekkürlerimizi sunarak kendisine muvaffakiyetler diledik. Gaz Kursu NN Burhaniyenin meşhur Ulu camii Bürhaniye, (TAN) — Balıkesir vi- lâyeti 24 üncü zehirli gazlar kursu Halkevi salonunda açılmış, mua'lim | kimyager Abdi memur ve serbest mes lek erbabından kalabalık bir kütleye | hava tehlikesinden korunma dersleri vermiye başlamıştır. Dersler ikişer sa | atten dört gün devam edecek ve mu- Şahıs ve artistlerin sayısı artimi. mıştır. Bir hafta sonra temsil ko- vaffakıyet gösterenlere kırmızı veya | etmiştir. Müsabakular 12 Eylülde ya- yeşil vesikalar verilecektir. Yeşil vesika alanlar, korunma ted- birlerini halka öğretmek vazifesile mükellef tutulacaklardır, Halkevi teş kilâtı, kursta tutulacak notları düzel- tip çoğaltarak daha geniş *mikyasta istifade olunmasına çalışmaktadır. Diğer taraftan, Halkevi, zengin ik- ramiyeli güreş müsabakaları tertip pılacaktır. da teşkil etmez | NAŞ Direktör ve Muhasebeci ci gecesinde sözüne şöyle devam etti: “Kedi ile köpek arasındaki zıd- diyet ne zaman, niçin ve neden baş ladı?. Bunu kimse bilmiyor. İşte bünun gibi, bir fabrikanm direktö- rile muhasebecisi arasında da esas İr bir geçimsizlik've anlaşamamaz rk vardı. Fakat bu iki saygı değer insan arasmdaki geçimsizliğin se- bebi belli idi, Ve bu sebep te para idi. Isin tuhafı, anlaşamamazlığı doğuran bu para ne ona ne de bu- na sit değildi. Bir gün direktör muhasebeelsini çağırdı ve ona şu emri verdi: — Falan ve filân şeyler için şu kadar para vermeniz lâzım. Muhagehari #nilndeli defin. gözden geçirdi. Bir takım hesap- lar yaptı ve cevap verdi: — "“Falan,, şeye ait parayı haydi ödiyeyim; fakat “filân, şey için beş para veremem, Çünkü: hem gösterilen masraf plânsızdır; hem ds benim kâfi derecede param yok tur. — Plân demek.. direktör demek- tir. Sen emirlerimi dinlemiye mec- bursun!, — Haklısınız!, Evet, ben emirle- rinizi dinlemiye mecburum. Fakat kasada para yok, — Ne yaparsan yap, bul icat et! — Olmıyan bir parayı ancak kal Pazanlar icat edebilir, e masalının 1002 in- uhasebecinin inadını kıra - mıyacağını anlıyan direk - tör, muavini çağırmalarmı emret- ti. Muavin geldi. Direktörle mua - Vin başbaşa verip. çare aramıya başladılar, Gözünü yıldırmak için muhasebeciyi tekrar buzurlarına getirttiler, Direktör muhasebeciye çokışmıya ve elile masayı yumruk lamıya başladı: — Sen, istihsal plânlarını altüst ediyorsun!., dedi. Muavin de masaya bir yumruk indirerek ilâve etti: — Yarın fabrikayı kapatmak mecburiyetinde kalacağız... Direktörle muavini, zavelh mu- basebecinin kafası davul gibi şişin- ciye kadar bağırıp çağırulai, au. basebeci, kurtuluş yolu olmadığı - »ı görünce, elinde bulunup ta sar- fetmek salâhiyetini haiz olmadığı paraları vermiye karar verdi: “Şuı- radan kırpar, buradan kırpar naatl olsn hesanları denk getiririm.,, di- ye düşlindü ve; — Bu pora arı “filân. sev icin is tediğine dair bana bir kâğıt yaz, o zaman sana istediğin paraları ve- ririm, dedi, Direktör böyle bir kâğıt vermek istemedi: — Kâğıt yazmıya vaktim vok, dedi. Muhasebeci de, tabii, parayı ver medi. Hikâyevi büyük bir dikkat ve a- lâka ile dinlemekte olan Halife, Şehrüzâda sordu: — Pekl, dedi, direktör bu âsi ku Tunu ne diye idam etmedi?. Şehrâzad cevap verdi: Yazan : ş M. Trubin ; Çeviren: B. Tok — Ya Emirülmüminin, evvelâ; bu memlekette kul yok. Saniyen: burada insanlar ancak kanun yoli- le cezâlandırılırlar.. 1001 gecedenberi ilk defa olarak ciddi bir hayrete kapılan Halife, bü yük bir şaşkınlık içinde: — Yaas.. Öyle mi?. dedi zy hikâyesine devam direktörlin hiddeti her ge - çen gün biraz daha artıyordu. Ni. hayet iş o hale geldi ki, direktör bu inatçı muhasebeciden kurtu! - madıkça traş olmamıya ve hiçbir eğlentiye İştirak etmemiye karar verdi Hakikatte direktör akıllı ve kur- naz bir adamdı. İlerisini çok iyi gö- rebilirdi. Odasından hiç ayrilmadı- ğı halde bütün fabrika masasında duran İki hokka arasında bulunu- yormuş gibi olan biten her şeyden haberdardı. Bu hokkalarm içinde- ki mürekkep âdeta sihirli imiş gibi bu mürekkeple dikte ettiği karar- lar daima en makul kararlar otur- du. Muhasebecinin hokkalara dikkat edecek vakti yoktu. O, hesapları içine gömülerek kasası başmda 0- tururdu. Fabrikadaki herkes onu, sihirli Prenses - kasayı muhafaza eden eli silâhlı bir bekei gibi telâk- ki ederdi . Rolü ve vağifesi san sağlığını korumak olan “işi koruma,, teşki- lâtı da muhasebeciye bu gözle bü- kardı, Muhasebecinin çok çalıştı. ğını dikkate alarak bir gün ona sordu: — Sen hiç yorulmuyor musun? İstirahat etmek istemez misin? Hesaplarile mesgul olan muha- sebeci kayıtsız bir eda ile cevap verdi: — Ne diye istirahat edeyim? Her Allahm günü istirahatte de- gil miyim? # şi koruma teşkilâtı sözüne I devam etti: — Sen niçin mütemadiyen hid - detleniyorsun ?. Benden örnek al- sana!, Bak ben nekadar sihhatli - yim! Kimseye kızmıyorum. Herke- se tatlılıkia muamele ediyorum. Muhasebeci bu son sözleri işit - medi bile., Çünkü yine hesaplarını dalmıştı. Muhasebecinin bu muamelesi karşısında “işi koruma,, nm yüre- ğinde çöreklenmiş olan yılanlar başkaldırdılar.. “İşi koruma, 80- Juğu direktörün yanımda aldı: — Muhasebeci kanunları ihlâl e- diyor diye şikâyet etti, Direktör merakla sordu: — Çabuk izahat ver, dedi, nasıl, ? ne şekilde, hangi kanunlar!” — İşçilerden, sosyal sigorta rasma mahsuben ellişer Kapik * biyo la almış. — Bedbaht!.. Sen bunu pa dun da ne diye şimdiye kattga suyordun ?. Buri hırsızı iş ÜS yakalıyalım. yelek Fabrikaya girip bütün sn dolaşmıya ve işçilerden başladılar: öf — Sen bütün paraların mı? — Hangi peraları? — Gündeliklerini? — Ne olacak”? — Muhasebeci sosyal içeri * rası midatını fazla gis ve» — iie diyorsun de fazla almıştır. — Belki benden de. » — Belki benden de. » ei körüne mesela İÜ nüz iki üç işçiye st, vakit bulmadan bütün duy yaklandı.. İşte bu esnada leri? Din pis ve karanlık çöplük yi uyuklamakta olan “İftira, AD sinsi baş kaldırdı. Kimse giri varmadan fabrikanın uzayı Ef tüsüne, motör seslerine o d€ tı. Ertesi gün “işi koruma ar namesini direktöre götürdü» tali tör muhasebeciyi kolundan ğu gibi kapı dışarı etti. p Herkes rahat bir nefes Ml rektör aylardanberi kesmek kalmı kesti. Traş oldu. gitti. “ Fakat işte bu andan itibari” gt kasa hastalandı. Muhasel dağından ötürü mü, yok DT, gl ka sebepten dolayı mi, Deli iy kasanm avurtları gittikçe gök başladı. Kasayı tedavi için en hazik “ torler çağırıldı. w | meni bir tesbi yuncıya kadar, KAS nün birinde ansızın ölüve"d, orf son nefesini verirken Sör if açtı. O zaman herkes, desinin bomboş olduğunu Demek ki kasa açlıktan Birçokları bü halden müti dular., Fabrikaya çöken bu ölü # içinde, birdenbire, ye # sesleri duyulda. Kanup kak. lüsüne bakmca her şeyi #51* pe Direktör, korkusundan. kapandı. Titriyerek ürek kalarından medet ummiya “kali Kamun. onu kulağından 9” Âr ve sordu: — Kasa neden öldü? — Ben, bil... bilmiyorum” Kanun, gök gürültüsüne wi bir sesle gürledi: a ie mi, Bilmiyor” mek!; Peki, Sen bilmiyorsi? gf De takıp götürdü. ğ ölen biliyorum, dedi ve direktörÜ

Bu sayıdan diğer sayfalar: