10 Eylül 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

10 Eylül 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mardinde Atatürk inkilâbının gerçek ülkülü öğretmenleri Timurlenk Tepesinden Mardine Koca Mardinden de Çöle DoğruBakışlar MM Yazan: Aka Gündüz * Meke Mara i “rdinin cenup eteğinde, $u sahan kapaklarına bey- Mara en tepecikler var ya. İşte (Timurlenk tepeleri) derler, urlenk Çibıkovasına gelirken Bözlerini kamaştıran ota ç tepelerde kurmuş. Mardin rinin güzelliğini ve üst çiz de, yere yatırılmış bir rükamma benziyen ka- lardan seyretmiş. Hi » Artıklar'dan beri Türk o- inin kalabağına demiş ki: ek hem Türksünüz, hem uslu hem iyi insanlarla dolu o- Ye mbeyaz, gzel bir gehriniz le bir hesabim yok, Batı- Mem Dünitete vina har bi. ür le e aa T geçeceğim. NR geçinen Türk düşmanları İki g8 tahrif etmişler. Timurlenk tiyı ,* Nicum etmiş te alamamış Sir Türk olmıyan kahra, ş İki defasında da Timurlen- ina yasin okumuşlarmış! e Oğlunun bir Katolik ke- dediği gibi, Timurlengin bu- — İki kere geçtiğine ben inana- Mi Sanma Yasin okuduğuna da inansın... Ne Mardinin seyrine olmuyor. İyi ki Avrupada Bİ resimlik tahsil etmedim, Rai Yalarımı çıkarıp şu gü- dag ze manzaruları berbat © . m bu anfitestr ve Üz tündeki yan gelmiş ( 69) se ia İ kale yalnız siyasi tarih ri ba dan meşhur değildir. Sıhhi Haş bakımmdan da eski hir göhre İaya, e Binlerce yıl evvel Marma- İt Pelasa, Egeye dayanan Sama min en sevdiği küçük kı- ya ve iş astalandı ki ne doktorlar, ME €ccimler, ne de Zerdüştün babası ilâç bulamadılar. eğ dağlarından Batı illerine Yola çıkan bir Türk bilgini UN IR teşrifat nazırma misafir ln bundan konuşulurken hanım sultanm hastalığını yle, Altayir bilgin küçük ha Day tam bir iyice muayene etti, aa Hazretleri ürlimsizlik iğzma tutulmuştur. Kendisine Mai hava ebdili yeri ister ki o- Ya "enin dört mevsimi 8yr1 ay m, birleşik olsun, Orada 481 oturan birisi isterse 2y- 1 tman . ğa da ilkbaharm ılıklığını, son Serinliğini ve kışın soğuk- Da, Pulun, azan m adamları kepçe, dünya ba in, “du. Aradılar, taradılar. Der part ora müjde verdiler: Var le bir yer bulduk. Ada Bah yorlar. Dame Yeyi iyi bilirim, çünkü ben Hn müdürü idim. Dirin ki evvelki gelişimdeydi.) Mei, en rica mektubuna cevap “ #Tenses Hazretleri buyur an Mardin kalabayınn kale , (Not: i sunlar, kendilerine doğu burcunda bir köşk hazırlanmıştır. Hasta kızcağız bu dört mevsimin birleştiği yerde gelişti, sağaldı, bir içim su oldu. Sonra yandaki tepe. da davar otlatan bir çobana âşık ol du, Onunla başgöz ettik, İşte Mardin, böyle bir Mardindir. ardinin daha başka efsanele ri de var amma hepsi de Ce nuptan gelen hilebazlıklarla doh olduğu için yazmıya, söylemiye değmez. Eski düzenbazlıklardan biri de şu dur; — Mademki arapça konuşuyor, Mardin Avaptım Helhlek menpaaz iyi bilenler de söylüyorlar, ben bi- le gördüm ki Mardinlinin konuştu- ğu arapça, arapça değildir. Siyga- landırılmış, şurasma burasına çat lak aym, makaralı kalkale iliştiril. miş bir öz türkçedir. Civardaki Türk aşiretlerinin konuştukları a- rebimer türkçe... Eğer böyle olmasaydı, simdiki Mar din çocukları bugünkü türkçeyi çar çabuk öğrenemezler ve tertemiz ko nuşamazlardı, Bunun böyle oldürul masındaki şeref; doktor Azizin baş kanlığndaki Mardin Halkevinindir, Mardin öğretmenlerinindir, hakika ti bilen ve yürekleri milli duygular la çarpan Mardin ihtiyarlarınmdır. Mardin yakında karanlık cenup gölünün başma oturtulmuş, sabah- lara kadar nur saçan bir elmaslı taç oluyor: Elektrik geliyor. Su da gelecek. Baymadırtık geliyor. Şair de gelecek, ressam da gelecek, mlizis- yen de gelecek, tarihçi de gelecek, sükün ve istirahati Parisin Mon- martrinde arayan döviz talihlisi va tandaş ta gelecek. alkevi, mağazaları, vilâyet konağı, staâyomu, mektebi, binaları, parkları yapılmakta olan -inanmıyan gider görür - Mardin, aşağıdan yukarıya nasıl bir tarih ve cümhuriyet panoraması İse yu- karıdan aşağıya, cenuba doğru bir OLABİLİR YA! — Gördün mü şimdi?.. — Marangoz masayı yaş ağaçtan İ yapmığ. filizleniyor. - Mardin yaylâsının bir köşesinde- ki Hermis ve bir petrol arayıcı gurur ve ibret mirsadmdan tema- şa kürsüsüdür. İster ortamektebin ağaçlı veran- dasından, ister kale dibinden, ister vali evinin üç ceylanlı taraçasından bakınız. Gönlünüz ayaklarınızın al. tma serilen çöl kadar genişler, Bü- vük Ceziretlilaran cölü Mardinin-a. yak ucundan başlar. Soj - ileride sis lenen Sincar çok defa bir sivri de- niz sanılır, Ve öyle sanılır ki Mar- din, ayağını bir adım için atsa hiç bir plrüze, deve dikenine çarpma- dan Aden'e basıverecek. Çöl o ka- dar dümdüzdür. Ve ceylânları o ka dar munis, cana yakmdır ki otomo bilimin etrafında durup meraklı gözlerle bana bakan bu ceylânlara tüfeğimi omuzladığım halde ateş edemedim. Elim varmadı. Çölün çe $it çeşit böcekleri de ceylânları ka- dar munis.. Yakaladığım küçücük bir peygamber böceği küçücük çen gellerini kucak açar gibi açtı, kes- kin ve nokta gözlerile öyle bir ba- kış baktı ki müteessir oldum. San- ki bana: — Bizi neye demir entarililerin (not: gömlekleri eskimiş) kırmızı papuçlarma ezdiriyorsun ? diyor gi bi geldi. umunla beraber sadede gele- lim: Cenup gölünden daha güzeli nerde var? O ne bol denizil, bol serapir, bol yıldızlı göldür öy- le... Hele serapları, hele onlar. Çan kayayı orada gördüm. Çıbık barajı- nın suları orada pırıldadı. Süleyma- niyenin kubbeleri, minareleri ora- de nurlaştı. Pembenin tozpembesini herkes bilir. Fakat sanmam ki mavinin, nur mavisinin toz mavisini herkes bilsin. Bu renk güzelliğin! görmek istiyenler, Mardin sivrisinden çöl gecesinin aylı göklerine baksınlar. Ayı ve yıldızları yöna alıp görme- mek şartile baksmlar, Çölün toz ma vi gökleri ne kadar güzelse ayı ve yıldızları o kadar kalp, âdeta elle yapılmışlar gibi, Ay o kadar'yakın ki onu bir festival balonu sanırsı- nız. Yıldızlar kâğıttan, iri donanma fenerlerini andırıyor. Nerde bizim ince belli sülün ay, nerde bu. Biz çölün aymı alsak, Nasrettin Hocaya versek, kırpıp kırpıp yıldız yapsa, çöl de bizim ayla idarei mas- lahat etse. Aziz okuyucularım! Ben arasıra 1âf çizgisinden dışıs#ı çıkarsam, © teğimden çeki çekiveriniz... İ dar çıkmış iken bu gün 107 ye inmi: tir. Merkez ilçesinin en zengin ve müm | malik bulunan bü, © Çobanisa Köyündeki Kooperatif Verimli Oldu Manisa, (TAN) — 930 danberi faa- finin ortak sayısı bir aralık 180 e ka bit topraklarma köy halkı; kooperatifin teşekkülü - der evvel büyük para sıkıntısı çektiz leri halde şimdi fakir çiftçiler büyür sermayedarların boyunduruğundan kurtulmuş bulunmaktadır. 4820 liradan ibaret olan taahhüda- ta mukabil geçen yıl ortaklara 18466 Uralık yardım yapılmıştır. & Ayrıca 2871 liradan ibaret ihtiyat akçesi mevcuttur, Uzüm mahsulünün diğer yıllardaki ne nazaran çök eksik idrak edildiği bu sene tahsilâtta sıkıntı çekileceği anlaşılmaktadır. Bunun İçin şimdiden icap eden tedbirler alınmaktadır. Bu meyanda âza adedini ayırmak propa- | gandaya fazla ehemmiyet vermek hususunda idare heyeti çalışmakta. dır, Dünyayı Gezen Profesör Alınan Neticeler Çok! liyette bulunan Manisa merkez kaza | sma bağlı Çobanisa kredi kooperat -| Ankarada Tatil : | Ankara Muhabirimizden: m bir kafile halinde Biminisi, en büyüğümüzü, bilmiyo- rum kimdi? Şehirden hayli uzakta Yiz. Kayaşın bir iki kilometre İleri- sindeki Çiftesöğütlere gidiyoruz. Daha yolda iken kulaklarımız silâh sesine, burnumuz barut kokusuna alıştı. Hiç ummadığınız bir dakika Malatyada Malatya, (TAN) — Buraya bir Al man profesörü gelmiştir. Karısile be- | raber bütün dünyayı dolaşan bu zat | biri Halkevi salonunda, ikincisi İsmet Paşa parkında olmak üzere ilci konfe- | ras vermiştir. Oldukça düzgün bir tilekçe ile söylenen bu konferansları kalabalık bir halk kütlesi büyük bir a- ika ile dinlemiştir. Bu konferanslar da profesör Hindistan, Japonya, Fin- landiya, İsveç, Norveç, Avusturalya- daki Ve tetkiklerini önlar- mış, buralara ait yüzlerce resmi de projeksiyonla (o göstermiştir. Sonra, Türkiye hakkında konferanslar vere- ceğini, şimdilik topladığı resimlerden bir kısmı göstereceğini söylemiş ve yine projeksiyonla Istanbul, Ankara Bursâ, Konya, Erzurum ve Toroslar» dan aldığı bazı manzaraları göste! tir, Bir Çocuk Ormanda Kayboldu | Emet, (TAN) — Yedi yaşmda bir| çocuk ormanda kaybolmuştur. Tat-| silât şudur: Sarmık köylü yedi yasında Ali, ke-| reste fabrikasında çalışan babasma yiyecek götürmek üzere Çata gitmiş tir. Babasile konuşup yemeği bırak- tıktan sonra köye dönmek istemiş, lâkin ağaca bağladığı eşeğin yerinde olmadığını, bir kilometre kadar uzak laştığmı görmüştür. Küçük Alİ, eşeği tutmak üzere koşmuş, fakat eşek or mânâ girip kaybolmuştur. Bu esnada zavallı çocuk, o zamana kadar hiç görmediği birkaç manda arabasına rastgelmiş, mandalardan korkmuş, ormanın içine dalıp büsbütün koşmi- ya başlamıştır. Arabacılar Aliye ses lenmişlerse de bir cevap alamamıp- lardır, On beş gündenberi Ali aranmakta- dir, bulunamamıştır. Kaybolduğu or- manda ayı bulunduğu da söylenilmek te ve çocuğun âkibetinden endişe 0- lunmaktadır , Antepte Yeni Su Tesisatı Antep, (TAN) — Su tesisatı için boruların döşenmesine devam edili- yor. Türktepedeki deponun inşaatı biraz gecikmiştir. Bunun sebebi, haf riyat sırasında kayalık araziye rast- lanmış olmasıdır. Bu işi tetkik etmek da iki adım arkanızda müthiş bir taraka işitiyor, irkiliyorsunuz. Top sesini ancak Ramazandan Ramaza na duyduğunuz için bu mevsimsiz gürültü birden bire içinize bir ür- perme veriyor. Dönüyorsunuz: Çiftenin namlusundan daha du- man çıkıyor. Köpek bir semte doğ- rü fayrap etmiş. Anlıyorsunuz ki bir avcı avlanıyor... Kafilemiz, yedisinden yetmişine kadar pür silâh, sözüne canlı bir ör nek halindedir. Küçüklerin omuzla. rında birer Flober, bellerinde mini- minleik fişekleri, yaşile mütenasip bir kasatura ve mutlaka kilot pan- talon. ençlerin teçhizatı tamam ve kusursuzdur. Keklik çan- tasından, ekmek torbasma, matara, dan sustalı çakıya, hülüsa akla ge len ve gelmiyen herşeye beldeki ge niş kemerde bir yer ayrılmıştır. Her yandan başka renkli, başka biçimli ve başka vazifeli bir “hacet” sar- kıyor, Bütün bir uzun gün avcılar. la yanyana kaldım. Fakat bunlar- dan birçoklarının ne işe yaradıkla- rını anlıyamadan döndüm. Ankara avcılarının av mevsiminin başladığı bu gündeki şenliklerinin birçok hu i ve minaları vardır. Bay nıyorlar; sazlı, sözlü, âhenk li bir bayramla mevsimlerini agr- yorlar, Ankdra dağlarındaki tavşanla- rın, tilkilerin, kekliklerin, üveyik- lerin haberleri olup ta vakit var. ken başlarının çaresine beksmlar: Av mevsimi başladı.. . iftesöğüt ismi bu sahaya boş yere verilmemiş... İki salhurde Söğüt, sırt sırta vermiş- ler, sanki bir asırlık yorgunlukları» nı dinlendiriyorlar. Biz de onların gölgesine sığındık. Avcılar klübü, meğer hazırlığını bir gün evvelden yapmış; masa ve İskemle taşıtrgış.. Derhal klübün reisini ortaya aldı- lar: — Seni bir suvareye çağırsalar, giyinsen, kuşansan, gitsen; masa ba şında mi oturursun, yoksa diz çöke rek salonün ortasında mı? diye sor dular, Reis vaziyeti birdenbire kav rayamadı; cevap verdi: — Tabii masada otururum. — Peki kıra çağırsalar? — Yerde, dedi, Gülüştük. Ma- salar, iskemleler kahvetiye teslim edildi, Avcılar dört tarafa dağıldı. lar. Öğle yemeğini dağlardan top- lamıya gittiler, Bir küçük, babasını merak etti: — Amca, dedi, babam uzaklara mı gitti, ne zaman gelecek? Avcılar cevap verdiler: — Oğlum baban bir tavşanm kuyruğuna basmış, tavşan kızmış, üzere Vekâlet namina mühendis Mu- zaffer şehrimize gönderilmiştir. ayağmı ısırmış.. Onu tedavi ediyor lar şimdi... Avcılardan bir lm Büy Sırrı ile birlikte Çittesöğüllerde Av İçin Patlıyan Silâhlar, Çifteler Rauf Hakkı çocuğile saza ayak uyduruyor Çocuk düşündü, taşındı. — Peki amca, dedi. Bari gidin de o tavşanı öldürüverin.. TDEYAELNEE Hamak endam mler dar vuramamak,, mevzuu üstünde töp- Janıyor. Bir avci eli boş dönen ars kadaşma kızdı : — Ahdim vardı, dedi, eğer bim şey gıkarabilseydin, çiy çiy yiyecek tim. ık sik Akanın ismi geçiyor, Ss Aka, bilmiyen varsa öğren sin, Arikara avcılarının en neşelisi ve yanılmıyorsam en nişancısıdır, Onu bir gün ben de, Dikmende ta- banca ile adını yazarken görmüş- tüm. Bayram günü Aka, İstanbul daydı; bulunamadığı için buradaki dostları çok üzüldüler, belki orada da kendisi üzülmüştür. Klüp erkânmdan Sırrı, “Mahmut Esadın haberi yok muydu acaba 7” dedi. Olsaydı o da gelirdi.” İ Hocamın bu sahadaki şöhretin « den cidden haberdar değildim. Der hal alâka ile sordum ve öğrendim ki üstat Bozkurt ta Ankara Avcr- lık klübünün kurucularından ve An karanın meşhür atıcılarndan biri is miş... ir arahk “General geliyor,” diye haber getirdiler. Der. hal ayağa kalktık. Karşıladık. Ge- neral Şevki Atabarut ta, eski çevik Biğini kaybetmiş olmasına rağmen uzun bir yolu yaya göze almış ve avcıların bayrammda bulunmak is temiş.. Avcılar bu fırsatı nimet bil- diler: — Paşam, dediler, ne olur bizim barut ihtiyacımıza yardım etseniz... Keklikler, tavşanlar ahçıya tes- lim edildi. Bir yanda Ankaranın 50 vimli halk çocuğu “Genç Osman” sazmın Üstüne kapanmış yanık ya“ nık hem çalıyor, hem söylüyor, Ortada genç irisi iki aslan efe - yağ emın Fehmi ile arkadaşı - parmak şıkırtılarile bu neşeye can veriyor. lar, | Ve biz diinyada sulh ve sükünun merkezi olan Ankaranın 10 kilomet re ilerisinde böylece silâh sesi ve barut dumanı arasında bir “harp günü” geçiriyoruz. Kemal Zeki

Bu sayıdan diğer sayfalar: