11 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

11 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Mİ BA TAN Gündelik Gazete > TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- #eyde temiz. dürüm, samimi olmak, karlim gazetesi olmıya (o çalışmaktr. —— ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 4400 Kr, 1 Sene 200 Kr, 750 Kr, GAr 1500 Er, 400 Kr, SAy 400 Er, 150 Kr, YAy 300 Kr, Milletleraram posta İttihadına dahil o)- mıyan memleketler için 30, 18, 8. 8.5 lira | dır. Abone bedeli peşindir: Adres değiş- tirmek 25 kuruştur. Cevap için mektup İara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. GÜNÜN MESELELERİ Acaba Mânası Nedir ? Geçen haftadanberi bir defa bu sütunda, bir defa baş yazımızda Ha- tay seçim kaydı meselesine temas ettik, İkinci makalemizde İskende - rundaki tahrik vakalarının pek de iyi bir başlangıca delâlet etmemekte olduğuna işaret ediyorduk. Fakat delege Mösyö Garo Ankaradan he -| nüz ayrılmıştı. Hâdiselerin cereyanı na süratle hâkim olarak, hak ve bita raflık aleyhine harekette bulunul - masına müsaade etmiyeceğini ümit ediyorduk. Ancak İskenderunda tazyik ve müdahalelerin hiç te eksik olmadığı! ni haber alıp durmaktayız. Bütün | bunların, Fransız isithbarat zabit - lerinin malümat ve muvafakatleri al| tında vukubulduğunu da biliyoruz. Öyle ki, üç gün içinde âdeta umumi! bir tethiş havası yaratılmıştır. Eğer işler böyle gidecek ve seçim bu tet- hiş havasının tesiri altında yapıl - mak istenecekse, nikbinlik ve itima- dımızın bizi birkaç gün avutmuş ol. masından gayri ne faydası olar? Ankarada delege Mösyö Garo İle Fransa - Türkiye dostluğunun icab- ları samimi ve açık bir lisanla görü- şlilmüş ve anlaşılmış olduğu malüm dur. Yalnız buna İstinaden biribiri- ni velyeden hâdiselere göz yummak ağır bir hata olacağını da itiraf et - mek mecburiyetindeyiz. Hakikati niçin saklamalı? İsken- | derunda olup bitenlere Ankarada kimse akıl erdiremiyor. Ve hunların mânası ne olduğunu açıkça soymak istiyoruz. Sualimize bir cevap alabilsek, vaziyet muam- malı olmaktan çıksa, bizim de hare- ket tarzımızı yeni şartlara intibak ettirmemiz mümkün olacaktı Mesul salâhiyet sahihlerinin, va - zife ve mesuliyet hissi o tanımıyan, Hatay davâsının nezaket ve ehem -| miyetini takdir etmiyen, su bulan - dırmakta menfaatleri olan, kendi şahsi temayül veya istifadelerini, bir an evvel teessis etmesini istedi. imiz sükün ve istikrara mâni ol - makta bulan entrikacıların müdaha Jelerine derhal nihayet vermeleri lâ Zzımgeliyor. Sorduğumuz sunle artık hâdise - lerden cevap bekliyoruz: Bu cevabın gecikmiyeceğini, ve endişelerin sü - kün bulmasına yardım edeceğini mit edelim. (Ulus) Ses Müsabakası Yapılıyor Beyoğlu halkevi tarafından tertip olunan ses müsabakası önümüzdeki Sumartesi akşam: saat yirmi birde ya Pılacaktır. Bu müsabakaya müracaat edenler “rasında yapılan seçmelerde muvaf- olan yirmi kişi girecektir. Bunlar dan on biri halk şarkıları, dokuzu da | ga parçalar okuyacaklardır. Halkevi, müddetin bitmesi dolayısi müracaatlerine cevap verilemiyen için de ayrıca bir müsabaka daha açacaktır. Müsabakaya girecekler halkevinin Muzik heyeti tarafından arı. Maktadırlar, ÇEV KOMAN Yüksek İktisat ve Ticaret lilerin Yıllık Gezintisi e İktisat mektebi | talebesi Sene gezinti yaparlar. Bu gezin- ler dalma güzel ve muntazam olur. Bu seneki gezinti, önümüzdeki pazar Rünü Çınarcığa yapılacaktır. di 40 rd pe Ç > i B0—ic0n; Avrupanın En Müzmin Derdi Ekalliyetler İZ E kalliyetler meselesi, Av- rupayı tâ Ortaçağlar- danberi meşgul eden bir me- seledir. Hattâ İlkçağlardan başlıyarak bugünkü çağın baş- langıçlarına kadar dini ekalli- yetler, müsamahasızlığın kur- banı oluyorlardı. Bugün de ay- ni muamelenin aşağı yukarı ayni şekilde milli ekalliyetlere gösterildiğine şahit oluyoruz. O" altinci ve on yedinci asır- larda dini birlik, on doku- zuncu ve yirminci asırlarda milli birlik her devletin dahili siyase- tinde en bellibaşlı hedefi teşkil e- diyordu. Bugünkü ekalliyetler me- selesi bir devletin hududu içinde yaşıyan hâkim milletin milliyeti- ni, mahküm milliyetlere yükle- mek yolundaki mücadeleden doğ- muştur. Ekalliyet kelimesi, asıl mevzuu ifadeden âciz kalır, Çünkü asil bir devletin hududu içinde yaşıyan hâ- kim ve mahküm unsurlar mesele- sidir, Bugünkü İngilterede Gal di- lile konuşanlar bir dil ekalliyeti, bütün İskoçyalılarla ve Ülster İr- landalıları birer mili ekalliyet teşkil ediyorlar. Fakat İngilterede bir ekalliyet meselesi çıkmamasının sebebi, ekal liyetlerden her hangisini | silâha sarılmıya teşvik edecek bir vazi- yet tahaddüs etmemesidir. Bütün İngilterede gayri memnun bir 6- kalliyet varsa o da Katolik ekal- liyetidir. Avrupayı bugün rahstsız eden ©- kalliyetler meselesini, sulh mua- hedeleri doğurmuştur. Pariste top- lanarak sulh muahedelerini yapan devlet adamları yeni Avrupa hari- tasını, milliyet esası diresinde çiz- mek istemişler, bu yüzden ortaya Lehliler, Çekler, Litvanyalı - lar, Macarlar, Finler gibi milletler çıkmış, Yugoslavlarla Rumenler gibi ayrılıktan şikâyet eden bâzı milliyetlerin vahdeti temin olunmuş; tu. Bunun neticesi olarak mahküm milletler, yahut bugünkü tabir ile ekalliyetler, büyük harpten önce- ki devreye nisbetle, bir hayli tat- min edilmiş, bundan başka ekalli- yetlerin hukuki statüsü tenınmış, varlıkları temin olunmuş, bunlara ait, muahedeler yapılmıştı. Buna rağmen vaziyet iyiye doğ- ru değişeceğine fenalaşmış, bir ta- raftan Avrupadaki ekalliyetlerin sayısı azalmış olduğu halde, diğer taraftan milli şuurun uyanması yüzünden hâkim ile mahküm un- surlar arasındaki münasebetler bo- zulmuştur. Vaziyeti büsbütün fe- palaştıran bir âmil, büyük harpten önce hâkim vaziyette olan unsur- ların harpten sonra mahküm, ya- hut mahküm olan unsurların hâ- kim kesilmesidir. Bunun misslle- ri, Transilvanyadaki Macarlarla Rumenler, Çekoslovakyadaki Al manlarla Çeklerin vaziyetleridir. Harp sonunda kendini gösteren ihale iii ine iü dark leri ine e & Ekalliyetler meselesi, bilhassa Alman ekal- X liyetleri meselesi bugünkü Avrupanın en di- * kenli ve içinden çıkılmaz meselesini teşkil * ediyor. Londrada çıkan The Economist ga: $ 4 zetesi bu bahse dair etraflı bir makale yaz- N mıştır. Bu makaleyi naklediyoruz: Nr bu güçlükler totaliter hükümet şeklinin zühürile büsbütün art - mış, çünkü devletler, ekalliyetle- re müsamaha göstermemek yolunu tutmuşlardır. €koslovakyadaki Alman e- kalliyeti, Avrupadaki © kalliyetler meselesinin en büyüğü ve en tehlikelisidir. Daha doğrusu bu mose- le Almanya devleti haricinde. ka- Jan Almanlar meselesidir. İsviçre ve Alsasta almanca konuşan ve milli his ve emel bakimindan AL man olmıyan unsurları hariç biras kırsak, Avusturyanın ilhakından önce, Almanya haricinde kalan Al- manların sayısı 13 milyon tutu- yordu ve bunların yarısı kadarı, Avusturyada idi. Geride kalan al- ti buçuk milyonun 3,123,000 Çekoslovakyada, geride kalanla - rin 1,059,000 i Lehistanda, 713 bi- ni Rumanyada, 551 bini Macaris - tanda, 505 bini Yugoslavyada, 306 bini Danzigte, 210 bini Latvia'da, 199 bini İtalyada, 59 bini Memel- de, 35 bini Danlmarkada, 729 bi- ni Litvanyada, 18,300 ü Estonyada- dir. Cenubi Rusyada da vaktile Sa- yısı çok olan Alman kolonilerinin artıkları vardır. Almanya Haricinde kalan bu Al manlar muhtelif şekillerde tasnif edilebilirler, Harp sonu Avrupasında İtalyanın Cenubi Tirolundaki (OAlmanlar ihtimal ki, en fena, Danimarkada- ki Almanlarsa belki de en iyi mu- smele görenlerdi. Bundan başka Lehistan, Danzig, Memel, Dani - marka, Çekoslovakya, İtalya ve Yugoslavyadaki Almanlar, evvel- ce hâkim vaziyette iken, daha son- ra mahküm vaziyete düşmekle sta- tü değiştirmiş bulunuyorlar. Çün- kü bunlar, daha önce ya harpten evvelki Almanyanın veya harpten evvelki Avusturyanın tebaası idi- ler. Sonra Çekoslovakya, Lehistan, Danzig, Danimarka, Memel ve İ- talyadaki ekalliyetler, Almanyaya yakın oldukları halde, diğerleri da- ğınıktır ve Almanyaya iltihak et- meleri ancak Almanyanın bütün Orta ve Şarki Avrupayı ilhak et- mesile mümkündür. er Hitler, Almanya haricin- de yaşıyan Almanları, Jo- seph Chamberlain'in Cenubi Af - rika harbinden önce bu havalide yerleşen İngiliz kolonistleri gibi kullanmaktadır. Almanya haricin- de yabancı bir boyunduruk altın- da yaşıyan Almanların sefaletin- den mütemadiyen bahsediliyorsa da, bunlar içinde en çok müamele görenlerden bahsolunmamaktadır. Yahut Lehistanda tezyike uğrıyan Almanlara işaret edilmemektedir. Halbuki Çekoslovakyada yaşıyan Almanlar, bunlar derecesinde bet- baht değildirler. Danimarkada ya- şıyan Almanların gördükleri mus- mele, nümune teşkil edecek mahi- yette olduğu halde, buradaki Al- manlar da birtakım karışıklıklara âlet olmaktadırlar, Çünkü Alman- ya için hariçte yaşıyan Almanla - rın vazifesi, Almanyanın fazla mu kavemet görmeden siyasi genişle- mesini temin edecek bir vasıta ol maktan ibarettir. Danimarka ve Çekoslovakyadaki Almanların bu yoldaki vazifeleri Lehistan ve İtilyadaki hemeirisle- rinin vazilesine takaddüm ediyor. Çekoslovakya, siyaset bakımin-. dan Alman manevraları için müh- İeşem bir saha teşkil etmektedir. Çünkü Çekoslovakyada Almanlar- | dan başka Macar ve Lehli ekalli- yetler de vardır. Çekoslovakyayı tazyik etmek ssyesinde Almanya kendine iki müttefik temin edi - yor, Sonra Rumanyada Macar ve Al- man ekalliyetleri ve İtalyada bir Yugoslav ve bir Alman ekalliyeti vardır. Almanya bütün bu ekalliyet davalarında arkadaş bulabilecek vaziyettedir. Hakikatte Alinanya » nın elinde ekalliyetler müdafiliği çok iyi seçilmiş bir vasıtadır ve bu vasıta, hünerle kullanıldığı takdir. de Almanyanın bütün Avrupada hükmünü kuvvetlendirmiye yar « dım eder. GÖNÜL İŞLERİ AZ KAZANÇLI BİR GENÇ ERKEK Beyoğlunda oturan N, A. P. zalı bir okuyucumdan bir mektup aldım, Mektubu aynen koyuyorum: “İki buçuk üç senedenberi bir genç kırla sevişiyoruz, Her ikimizin aileleri vaziyetten haberdardırlar; fakat ailelerimizin arasında hiçbir münasebet yoktur. Ben şimdilik ba- na yelişmiyecek kadar az bir aylıkla | bir komisyoncu yazihanesinde çalış - | maktayım. Kız ise ikide bir nişanlan | mamızdan bahsediyor. Bu vaziyet karşısında kızı fazla bağlamakta hak kım olmadığinı anlıyarak çekilmek istiyorum, Fakat gel gelelim ki, bu- nu da yapamıyorum. Cünkü kızı da oldukça seviyorum. Bir taraftan da kıza fikirlerimi anlatmıya utanıyo- rum. Çünkü şimdiye kadar ailemin istemediğini ileri stirerek, bu mese le etrafında konuştuğu vakit, atla - tıyordum.Halbuki hiç te öyle değil- dir. Eğer bugün nişanlanmak için bir işim, hattâ biraz param olsaydı, hiç bir zaman ailemi dinliyecek vaziyet te olmazdım.,, Bu okuyucumuza cevap vermez - den evvel, daha umumi bir şekilde bir noktaya parmak basmak isterim. im-| Hayatın her safhasında olduğu gibi, rüst olmak, en doğru yoldur. Bir genç kızı imide, hayale kaptırmak, belki, bizim için bir zevk, yahut eğ- lence olabilir. Fakat, unutmama- Miyız ki, karşımızdaki, mütemadi bir iztırap içindedir. Açık görüşen erke- ği kadınlar daha çok severler. Bir mesele üzerinde dururken, neticesi ni gözönünde bulundurmalıyız?. Ne tice ne olacak? Bu okuyucumun va- ziyetine göre, nişanlanmak, evlen - mek mümkün değildir. Netice kati olarak kendisini göstermiştir. Mut- laka ayrılık. O halde,, Bu neticeye biran evvel varmak daha iyi değil mi?, Genç kızı şimdiye kadar atlatan okuyucum, hakikati söylemek için kendisinde cesaret bulamadığından, utandığından bahsediyor. Fakat, bir gün, hakikat en acı ve arzu edilmi- ven bir şekilde yüzümüze çarpacak değil mi? Bu meseleyi açığa vur - maktan bir hicap duyuyorsak, bunu biran evvel hissedip, heyecandan kurtulmamız daha doğru olmaz mı? Okuyucum, kücük kazancı ile i N ü aile geçindiremiyeceğini müdrik bu- gönül işlerinde de daima açık ve dü | lunmaktadır. O halde mesele yoktur. Aile sandetini, bağlarını sarsan en mühim âmillerden biri de yoksulluk tur. Sevişilen tatlı ve pembe günler de maddi endişe, belki o kadar zi hinleri meşgul etmiyebilir. Fakat, sonra.. Hayatın sert ve yıpratıcı akı Şı içinde, bütün zorluklara göğüs ger memiz lâzimgelir. Tavsiyem, derhal bu işe bir niha- yet vermektir. Genç erkekler ve genç kızlar, he- nüz hayatlarının bahar mevsimini yaşarken, hâdiseleri bütün etrafile mütalen edemezler, Tek cepheli gö- rilş ve duyuş, ekseriya hareketleri. mize âmil olur, Halbuki, muhake - me kabiliyetimizi kullandığımız da- kikada, yürüdüğümüz yolun nek; dar tehlikeli ve nazik olduğunu tak dir ederiz. Güzel hayallerin zihnimizi süsle. diği gençlik çağında, bu, ekseriya, birçok facialara sebep olur. Aile yu- yalarının bozulmasında, çok defa, iradesiz ve muhakemesiz hareketle- 'lar, heyecanlarla yaptı 5 Zİ Erkeğin Gururu l M.S. 3Z Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Bir kariden mektup aldım. Diyor ki: “Geçen günkü gazetede bir kadı- nın erkeği kaçırması münasebetile bir yazı yazdınız. Bu yazıda kadının erkeği kaçırmaktan gurur duyduğu- nu, erkeklerin de böyle kendile: kaçıracak kadınları dört gözle arıya- caklarını söylüyorsunuz. Bir kadın erkeği kaçırmaktan şeref duyar mı bilmem. Fakat erkeğin gururunu bu- nun kadar hiçbir şey kırmaz. Kadı- nın parasile yaşıyan erkeğe biz jigolo deriz. Efemine bir erkek nasıl pes- paye bir mahlüksa, jigolo da haysi- yetsiz bir erkek taslağıdır. Erkeğin şerefi, karısını, çocuğunu, evini ken- di alınterile kazandığı para ile bak- makıtr.,, Mektubun hulâsası budur, O yazı bir fantezi idi. Fantezi ol masına rağmen bir iddinsi vardı. Ka- dının istediği zaman izdivaca karar vermesi, hoşuna giden hayat arkada- sını istemesi mümkün değildir. Bu hak ona verilmemiştir. Kadını iste- mek hakkı erkeğindir. Erkek, iktı- sadi külfeti yalnız başına Üzerine a- lan adam mevkiinde olduğu için, ka- dımı istemek, hattâ ailede kadına kar şı İmtiyazlı bir mevkide bulunmak hakkı da onundur. Kadının erkeği ka çırması, iktisadi külfeti de üzerine alması itibarile erkeklerin şikâyet etmemesi lâzım, demiştim. Karimi, asabiyete sevkeden, erke- gin elinden bu iktisadi hâkimiyetin alınmasıdır. Çünkü siledeki bütün nüfuz ve üstünlüğünün buradan gel- diğini biliyor. Bazıları kadınların ev. de mutlak hâkim olduğunu, erkek hâ kimiyetinin sözden ibaret olduğunu iddia ederler. Bu işin üst tahakasıdır. Kadının ailedeki hâkim görünen eda» sı hir cakadan ibarettir. Erkeğin parayı kestiği, veya kadını isteme- diği: gün, kadının “parası ve kazancı yoksa, bu çalım, alev gibi hemen sö- ner, e Erkek hâkimdir, Bunun muhte- lif sebepleri vardır. Bu hâkimiye- tin verdiği gururdur ki, karimi ka- dın parasile yaşıyan erkeği “pes paye,, “erkek taslağı, telâkki et- miye sevkediyor. Kadının erkeğin parasına ihtiyacı yüzünden en kötü izdivaçlara katlanmasının fecaatini hesap etmiyor. Bence aile bir şirkettir. Gayesi nes li idamedir. Burada ne kadının, ne erkeğin hâkimiyeti mevzuubahis ol- mamalıdır. İcabında erkek kadına, kadın erkeğe bakabilir, Bunda haysi- rin tesir ettiğini görürüz. Ani karar. | şekilde mahküm yet kırıcı bir şey yoktur. Fakat ka- dın erkekle, yalnız sağmal bir inek, parası yolunacak bir kelepür telâk- kisile birleşirse, bu fuhuştur. Erkek te kadını, yalnız bu emelle alıyorsa 0 da ayni şekilde fuhuş yapmış olur. Fahişe ile jiçolonun farkı yoktur. Fa- kat neslin idamesi, daha mesut, daha müreffeh yuvalar kurmak için kadı- nın da çalışması İcap ediyorsa, erke- Zin gururu bundan müteessir olma. malıdır. Sırf kendi gururunu tatmin, hâkimiyetini idame için, aileyi sefa, let ve esarete sevketmek, gurur değil hodgümliktir. aa Adliye Hukuk Umum Müdürlüğü Ankara, 10 (Tan muhabirinden) — Açık olan Adliye Vekâleti hukuk iş. leri umum! müdürlüğüne, adliye baş müfettişlerinden doktor Şinasi Dey- rim, tayin olunmuştur. muhasebesini, bilâhara, bütün ömrü. müz müddetince veremeyiz. Ne ça- re ki, çok zaman, bu fena hareket - leri bile bile yaparız. Her şeye rağ. men, kalbimizdeki bir takım müfrit hislerin emirleri altında kendimizi âciz buluruz. Bu aczi hissettiğimiz dakikada, bir uçurumun kenurnda Yız, demektir. Halbuki, hayatın da. ha ilk basamaklarını mn, da ha ziyade iradeli ve temkinli davran mamız lâzımdır. Hayat, uzun seneler evvelce yaptığımız dolayı çok feci bir eder, fena hareketten

Bu sayıdan diğer sayfalar: