3 Temmuz 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

3 Temmuz 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— ——— 3-7-938 çer m w— Ase © vu e Antakya Halk Partisi inzıbat teşkilâtı civar köylerde Antakya Belediyesi İmarethane Olmuş! Â Ptükya, Ofamst surette gi- iş kya a Kdaşımızdan) — Ben Yeltehecer: rinin güezlliğini tarife le ai değilim. Çünkü bu yazı eli #arılmaz vazife, incecik kale- hamaj “E Ağır yük altında kalmış Wa ni gibi kırabilir. Fakat rümde, güzellikle çirkinli- » Ahtakyadaki kadar bir araya *8i bir yer daha görmedim. Ta- N bütün nimetlerine kavuşmuş pe me güzel Antakya, medeniye- m ün himmetlerinden mahrum Tama, Şehrin birçok sokakları, A- emi dağlarındaki işlek patika- an farksız. Yüreksiz bir üvey düşen bedbaht bir öksüze Antakya kadar hor bakılma- ştır, diyebilirim. Antakya Bele- “yiesinin başına, bir Türkün geçi- rilmiş bulunduğunu bildirmiştim, Bu şerefli vazifeye Jâyik olmak &- çin fedakâr bir kahraman gibi ça- Balayan B. Münir Karabay, Antak- Yayi medeni ve mamur bir sitna- dan mahrum bırakan bütün sebep- leri bana iki garip rakamla anlattı: Onun önüme uzattığı kağıda sz : > ilm bie ayi Antakya belediyesinin bir yıllık varidatı 60 bin liradır. Ve senede 60 bin lira varidatı olan bu fa- kir Belediyenin memurları, se- nede elli bin lira maaş alırlar! bulu, bubaya bil B enim hayretİmi, samimi bir teessürle karşılayan Antak- Şa Belediye Reisi, aci acı gülerek ; “— Şehrin, diyor, imarı için ay. nlan para İse, memur maşlarından artakalan 10 bin liradır. Bu vazi yetle bulunan bir Belediyenin de, cadde değil, patika yapabilişini bk le alkışlamak lâzımdır! Düşünün bir kere: esbak delege Düryo'nun hususi oda hizmetçileri, ahçıları, bekçileri, çocuk dadıları, kapıciları larını Belediyeden alırlarmış. legenin . yamağına, “Belediye Müsteşar Muavini" diye bir ünvan takmışlar. Bu ünvan sayesinde, o- na da dört yüz lira aylık bağlan. Mış. Üstelik delege Muavini de, e bir muavini almış, 250 Ji. ta ona bağlanmış. Hattâ i- aksınız amma, bu delege ay kend manmı Muavininin muavini de kendisine bir Ve “Belediye ininin yardımcısı. de yarım arşınlık p bir ünvan taşıyan ğını Beledye kasa- Şimdi sokağa çıkınca rastlıyacağınız Sen Jozef rahibele- rine dikkat edin. Her biri, birer a- ğr sklet güreş şampyonu kadar besili ve gürbüz mahldklardır. İ yine bu Belediye, onlara se- nelerce, tedavi, tebdilihava masrafı olarak bol bol para vermiş ! Bu su- yetle, Antakya Belediyesi, şehrin gelirile geçinen tam yüz yedi mi- râsyedinin imarethanesi haline gir- miş” B i, belki daha çok dert yanacaktı. Fakat, bir zabıta memurunun odaya, bir Ale- Vİ kasabını getirişi, onun sözlerini yarıda bıraktf, Zabıta memurunun önünde içeri giren Alevi, elinde kanlı bir dana budu tutuyordu. Za- bıta memuru, bu asık suratlı mü Timin cürmünü bildirdi! Alevinin elinde bulunan but, hastalıklı bir uşak tutmuş | | Antakya Belediye Reisi Vedi Münir Karabay bayvanın buduymuş. Bu kasabin halka mütemadiyen hastalıklı hay- van eti sattığı anlaşılmış, Bunu bay tarlar tesbit etmişler. Zaten onun dükkânındarı alış veriş eden bütün müşteriler hastalanıyorlarmış. Be- lediye Raisi, kasaba, şımarık evlâ- dina nasihat veren müşfik bir ba- ba edasile, hareketinin fonalığını anlattı. Fakat kasap: — Ben, dedi, kestiğim hayvarila- rın basta olduğunu nereden bile- yim? Daha biz kendimiz doktora gi demiyoruz. Keseceğimiz bütün hay vanları birer birer müayeneden mi geçirteceğiz?. O ne kadar, kestiği kestik, sat- tiği sattık; astığı astık olan kasa- bın iyiden iyiye hiddetlendiği bel- liydi : Hem; dedi, siz, benim sattığım ete'ne karışıyorsunuz? Bu, benim- Ie müşterim arasında bir iş. Müşte- rim memnun kalmazsa, gelir bana çatar, Biz onunla kozumuzu payla- şırız! Yıllarca, hiç bir nizamname, hiç bir kanun tanımadan, hiç bir mü- rakabe, hiç bir müdahale görme- den yaşamış bir adamın, elindeki kanlı dana butu kadar kastalıklı hiniyetini bir an içinde tedavi et- meye İmkân yoktu. Bu hakikati kavrayan zeki Belediye Reisi, söz- lerini ve vaktini isrsfa lüzum gör- medi Yumuşak yüz karşısında şah- lanan bu iptidaf adamı, sert yüzle yumuşatmak ümidile kaşlarını çat- tı, ve: — Fazla lâf yok, dedi... Bundan sonra, halka iletli hayvan eti sat- mak yasak. Eğer sözümü dinlemez- sen, ilk ceza olarak, sattığın etleri kendine yediririm! Bu tehdidin dehşeti sattığı etle- rin elyafına gizlenen bütün mikrop ları, belki bir baytardan iyi bilen kasabın benzini sarartmıştı. Nite- kim az sonra dışarı çıktığımız 7â- man, kasabın elindeki kanlı dana budunu kapının önünde gördük: İ Yeni Belediye Reisi, 60 Bin Lira Tutan | Belediye Varidatından 50 Bin Lirasının Eski Delege Tarafından Maaş Olarak Nasıl Dağıtıldığını Anlatıyor. TAN Kasap onu or atmakla, günahi- pa bilfül tövbe etmiş oluyordu! B elediye Reisiyle birlikte çar şıyı dolaşırken, biçare An- takyaya biraz daha acımaktan ken- dimi alamadım: Öğrendiğime göre, en kabadayı amelenin gündeliği on beş kuruşmuş. Belediye Reisi Fakat, diyor, o biçareler he- sabına hoşlanabileceğimiz bir nok- ta var: Burada hayat oldukça u- cuzdur, Kahvelerde, bir fincan kah ve 20 paraya içilebilir. Ekmeğin ok kasını bir kuruşa almak mümkün- dür. Bir kilo et; üç, dört Kuruşa sa- ibarla, günde -10 » 15 kuruş kazı amele, aç kalmaz... Fakat şüphe yok ki, bu gayritabit ucuzluk, Antakyada ticaret vaziye- tinin berbatlığına da delildir. Ha- kikaten civarında zengin petrol ma denleri bile bulunan, ve toprağının en kıraç köşelerinde ot biten, ağaç yetişen, su fışkıran Antakya, istih- sal bakımından da, istihlâk bakı- mından da iptidai vaziyettedir.” Çarşıyı dolaşırken, Belediye Rei- sinin sözlerine hak vermemek elim den gelmiyor. Yolumun üstüne, do- mates, hiyar satan eczahaneler, İ- lâç satan manavlar, baharat satan tuhafiyeciler ve tuhafiye satan seb- zeciler çıkıyor. Dükkân camekân- larında, işportalarda, ipekli çorap- la armudu, kadın çantasile dana etini, şapka le, saatle odunu, kö- mürü yanyana görüyorum, Ve gö- rüyorum ki, ticaretin mânasını kav ramak nasibinden oldukça uzak bu lunmaktadır! Bana öyle geliyor ki, İstanbulun meşhur hırdavatçı, köl tukçu, eskici dükkânlarında, hattâ meşhur mezad yerinde bile, bu ma- ğâzalardaki kadar birfbirini tutam» tılıyor. Bu yan matalar, yanyana gelememiş- tir! Bu' vaziyet bana, Atstürkün büyük sözünü hatırlatıyor : İ “— Askeri zaferler, ne ka- dar büyük olursa olsun, mu- hakkak iktisadi zaferlerle tet- viç ve ikmal edilmek mecburi- yetindedirler!” Fakat Belediye Reisinden, Anka- ra Ticaret odası umumi kâtibi Ce- lâl Esadın Hatayda bulunduğunu, ve bu mevzu üzerinde tetkikler yaptığını öğrenince, Hatay çarşısi- nin da mühtaç olduğu inkılâba ka- vuşturulacağına inanıyor, ve rahat- lıyordum!, B w kisa seyahatten sonra, tek rar Belediye dairesine dön- düğümüz zaman, başaracağı işler- den emin bir insan keyfiyle maka- mına ye:leşen Beledyie Reisi : — Size, diyor, fevkalâde entere- san bir hâdise anlatayım! Bana bir cigara uzattıktan Sön- ra gülümsüyor, V fevkalâde bir hâdise” dinlemeye hazırlanışımı bo şa çıkarmıyan garip vakayı anlatı- yor: (Arkas: Sayfa 8, sOtun & da) Hataydan Antakyanın yeni Jandarma Kumandanı B, Cemil a " N Antakya müzakerelerinde Türk askeri heyetine riyaset eden Orgeneral Asım Gündüz, içtimadan çıkıyor HMatk, büyük bayram için, Hatayın dört bir köşesinden Antakyaya akın ediyor Antakya sokaklarında yüzlerce kişi, sevinç lerine tercüman olan halk hatiplerini dinliyor a Yeni Resimler Eski Suriye KeisicümNuru Hataylı Suphi Bereket

Bu sayıdan diğer sayfalar: