February 16, 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

February 16, 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Düşmanlarımızın Marmara- ya sokulan denizaltı gemilerine, Kalıkratya, Erdek ve Gebzede bu- lunan Rum balıkçıları tarafından yardım edildiğini, Heybeliada ile Bakırköy taraflarından da telsiz i telgrafla bu gemilere havadis ve- İ — rildiğini haber verdiler bize. Yap- tırdığımız tahkikat ta bu haberle rin doğruluğunu gösterdi. Biraz bu işlerle meşgul olmanı istiyo - ram. Telsiz telgrafla hainlik ya- pan elleri kırabileceğimizi gerçi i : i ş nın düşman cevelânma yakışmıyan koynuna, motörlü bir Lâz takasile ben de atılmıştım. Kapıdağı yarım adasının, Erdek koyuna bakan kü- gücük bir girintisine sokulup sin- miş, motörümüzü havadan, deniz- den ve karadan görecek kem göz- lerden gizlemiştim. Marmaranın bu ıssız ve sessiz kenarına, hiç te boş yere gelmiş değildim saym okuyucularım. Ya- 4 e ei adınla biri yardır O Yar dü ğ man denizaltı gemilerinin ara sıra, kahbece savurduğu mermiler ile bağrı delinen Marmaranın kopar- dığı çığlıklara dayanamamış bir ak soylu yurttaştı. Bu sütü gibi kanı da temiz olan arkadaşı, hiç- bir menfaat ümidi ile değil, yalnız yurt sevgisi ve İntikam hırsı tile, İ alamanasını, takımını ve tayfa - İ sıni da yanma almış, yanıma ta « kılmıştı. Gece gündüz o açıkta, ben kenarda Müreftenin balık kayık - Tarım, hain balıkçılarını bekliyor, Bözlüyorduk. Aleksi, bir kaç defa, i gözünün önünde cereyan ettiğini i söylediği hainliği şöylece canlan - dırmıştı bana: — Ben tam üç kere gördüm bu- Bu. İkisi güpeyündüz biri de ka- Fanlık bir gecede idi. Erdekli Kosti Peis, bu koyun ağzında birdenbire sayun yüzüne çıkan denizaltı ge- ” © Enisinin, bir canavar ağzı gibi açi- len kapağına yanaştı. Alamanası - nin baş altında sakladığı çuvalları, tenekeleri aktardı içeriye. Erdek- te şarapçı Vasil ile âşarcı Kozmo- sun da elleri var bu işte, Şarapçı Vasilin kardeşi Yorgi harpten ev- vel İstanbuldaki İtalyan elçiliğin- de sofracılık ta yapmıştı. Aleksinin verdiği bu haber doğ- rusu canımı sıkmıştı. Tam on dört gün bir peygamber sabrı ile bek- lediğim Kirye Kastiyi, nihayet ka- ranlık bir gecede, bir İngiliz de- nizaltı gemisine yaklaşırken ön- lemiştim. Karada bıraktığım arka- daşların telâşları, vakitsiz ateşe başlamaları yüzünden teşebbüsüm arzu ettiğim neticeyi vermemişti. . Açılan ateş karşısında denizaltı ge misi alamanayı bütün hamulesile bize bırakmış, Erdekli Kosti ile ar- kadaşlarını alarak dalıp kaçmıştı. ki kasaba ve köylerde (2 elden bir temizlik yapılması lüzumunu da göslermieti, Hemen ise baslamak üzere Erdeğe gitmiştim. Fakat da- ha ehemmiyetli bir vazifeye tayin edildiğim hakkında aldığım bir tel graf beni bu işi yüzüstü bırakmak, İstanbula dönmek mecburiyetinde bırakmıştı. Meğer bu, rahmetli Talât Paşa We görüşmemizin sonuncusu imiş. Kısa bir mukaddime ile başladığı sözünü Turana kadar uzattıktan ve Turan siyasetini bir hayli övdük- ten sonra: — İşte, dedi. Vaktile hayal sa- nılan milli dilekler gerçekleşmi- ye yüz tuttu. Şarka doğru uzanı- yoruz artık. Azerbaycanda bir İs- Jâm hükümeti kurmak kararın verdik ve bu kararı tatbike de bi- zim Enverin kardeşi Nuri Paşayı memur ettik, Allahın inayetine, peygamberin ruhaniyetine dayana- rak yola da çıkardık. Haydi ba - kalım, hazır ol sen de. Paşanın sözleri, wye yalan söy- liyeyim, bana lâtife gibi gelmişti biraz. Gülümsiyerek sordum: — Turana mi gidiyoruz paşam? Talât Paşa, her vakitkinden da- ha çok eldileşti. Ve inandırıcı bir tavırla: — Ne zannettin ya, dedi. Çıktı. ğamız yol, mukadder ise Turana da götürecek bizi. Azarbaycanda top- lanan kuvvetli bir İslâm ordusu, hakkın inayeti ile bizi hedefimize kavuşturmak için hazır duruyor. Bu, girdiğimiz harbın mukadder olan parlak semerelerinden biri - dir. Şaşkın şaşkın yüzüme ne ba- kıyorsun öyle? Bu sözler karşısında şaşırmak değil, hattâ abdallaşmıştım bile. Kisacık aklımla, girdiğimiz harbın bizim için, pek de iyi Akıbetler ha- zırlıyamıyacağına çoktan hükmet- tiğim halde Talât Paşanın âtiyi bu kanaatleri silecek derecede kuv - vetli bir sebep bulamıyordum or- tada. Bir sant kadar süren görüş - memiz kanaatimi değiştirmemekle beraber, paşanın bütün emirlerine birer peki, dualarına da âmin de- mek mecburiyetinde kalmış, her teklifini kabulle yanından ayrık miştam, gün 1334 yılı Nisanımn on dördüncü günü idi. Yazdı- ğım bir dilekçe ile, Üsküdar ta - harri dairesi başmemurluğundan çekildiğimi polis müdürlüğüne bil- dirdim. Bir kaç gün içinde hazır- ıklarımı bitirdim. Ayın on seki - zinci günü beni ve benim gibi Tu- ran yolculuğuna çıkacak bahtsızla- rı İstanbuldan ayırmak üzere ha- zırlanan trene bende yerleştim. O günü ömrümde unutamadım. Haydarpaşa garı çok büyük teza- hürlere sahne olmuştu. Bütün çeh- reler gülüyor, bütün ağızlar söy- Tüyor, bütün gözler sevinç yaşları döküyordu. Şimdi ismini pek iyi hatırlıyamadığım bir hatip hicki- ra hıçkıra ağlıyordu ve bize ba- karak: — Ne mutlu size kardeşlerim, diyordu. Toprağile mayalandığı - miz diyara yüz sürmek bantiyar- lığını siz kazanıyorsunuz. İnanınız ki, Türk milletinin en mesut ev - lâtları sizmişsiniz. Gıpta ediyoruz size, Atalarımızın mübarek top - tırlamağı sakm unutmayınız. Bu hatip daha çok şeyler söylü- yordu. Fakat bütün bu söylenilen parlak, heyecanlı sözler benim ku lağ'ma girmiyordu. Turan yoleu- luğu yalnız beni değil, bütün vol. cuları derin derin düşündürüyur- du. İstasvonu dolduran halkın. ya- şa! Varolunuz! Yasasın Turan! feryatları arasında kalkan trenimi— #in ağlar gibi kopardığı çığlık, U- gurlayıc,ların sevinçlerini, uğurla- nanların da elemlerini Tahtelbahir Avcılığı Yapacaktım Tam 14 Gün Bir Peygamber Sabrı İle Beklemiş, Nihayet İngiliz Denizaltı Gemisini Görmüştüm yor, yarenliğe bahane arıyorduk. Bulmuştuk da. Bulunduğum kompartimanda İs- lâm ordusunda muhtelif vazifeler alanlardan kaymakam Atıf, Fanti İsmail, süvari binbaşısı Dağıstan- h Nuri, Manastırlı Baha, şimdi An- kara hümune hastanesinde İdare memuru bulunduğunu öğrendiğim Esat ve ordu muhasebecisi Şeyh Haydar Beylerle şimdi isimlerini hatrlhıyamadığım bir kaç zabit bu- Tunuyordu. Hareketimizden yarım saat sonra hepimiz de mihneti zevk edinmek hünerini göstermiştik. Hiç birimizde düşünceden, gam ve kederden eser bile kalmamıştı. Gü le oynıya Mardin, Halep yoluyla Musula varmıştık. Kumandanımız Nuri Paşanın bir kaç gün evvel tayyare ile Gence- ye gittiğini söyliyen Musul men - zil kumandanı, bize soluk bile al. dırmamış, önümüze (çektirdiği hayvanlarla Akre yolunu tuttur- muştu, Uçar gibi bir süratle yol ala - rak Revandız, Savuçbulak, Tebriz yolu ile Ermenistandan Azerbay - cana geçmiştik ve nihayet bir gün Kazak istasyonundan dolduğumuz bir tren ile Genceye ulaşmış, ku- mandanımız Nuri Paşaya kavuş « muştuk. Bu seyahatim hakkında size söy- liyecek çok şeylerim yok sayın o- kuyucularım. Yalnız şu kadarcık diyeyim ki, mukaddes bir arz gibi gösterilen Turana geçmek değil, yo Yunu uzaktan görmek bile. nasip ArBilmiz hize meğer. o Üc bucuk ay suren bir beammesın sonra yaklaştığımız Baküya, sokaklarmı üç gün kanımızla suladıktan sonra girmiştik. Üç ay sonra da Genceye çekilmiştik. O esnada ben de Tif- Ws yoluyla Batuma inmiştim. (Devamı var) Mide krnımızdaki uzuvlarm en pek nadirdir. Ehemmiyetsiz bir hazimsizlik ta olsa mide rahatsız- lığını hemen ağrı ile haber verir. Kendisinde bir iltihap yahut ül ser veya kanser olduğu vakit ağ- rımasi haklı olmakla berâber mi- denin İstıraplı sesi yalnız kendi hesabına çıkmaz: Bir hekimin de- diği gibi, karnımızda bulunan baş- ka uzuvlar da İstrraplarını, bir çok Se midenin dili ile haber verir- Bunları ayırt etmek. mide ağ risımm mereden geldiğini teşhis etmek, tabli, hekim işidir. hem de epeyce güc iştir. Mide ağrısının ne vakit geldiğini bilmek hekimin işini iyice kolaylaştırır. Onun icin, sizl rahatsız eden, mide ağrısından ağ ee vakie gd ME rının ne at et melisiniz. Kimisinde ağrının vakti hiç bel Ti olmaz: Aç karnına, yemek esna» eğ il cimbiz; ucu çengelli şiş've bir adese- leri müsadere! MİDE AĞRISININ VAKTİ BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 123456769 10 BUGÜNKÜ BULMACA 12345671869 10 Soldan Sağa ve Yukardan Aşağı" 1 — Bir gece kuşu © Doğuran. 2 — Ortsda © Oyhunır. 3 — Hint beyi © Geniş dei. 4 — Dört yanı deniz g Ekin biçer, 5 — Şart edatı © Kadinlar yapar © Bir nota. 6 — Bir serli harf © Oruç ayı 7 — Hücre, evde bulunur g Dirlen- mek. 8 — Bir uzvulmuz © İlâve, 9 — Manevi bir ışık © Kavuncu bir ye e Bir zart, 10 — Zaman © Arz g Ben değil o değil Doktor Taslağı Bir Köylü Söğüt (TON) — Darendeli Yusuf Memiş isminde biri, köylerde dola- şıp gözleri dumanlı görenlerin bu dumanlarını izile etmek ve körlerin! gözünü açmak iddiasında bulunarak | Jpara mukabilinde güya tedavide bu-| İ lunduğu iddiasiyle tevkif edilmiş, da ibaret olan öle olünmuştur. Gülpazarı mmtakasın - daki fi anlaşılan Memişin sahte doktorlukla iki ayda kazandığı iki yüz elli Urayı k gönderdiği tesbit edilmiş, üzerinde de yetmiş lira bulunmuştur. Yakın- da muhakemesine başlanılacaktır. ağrıları pek te merak etmeden hekime muayene ettirirsiniz, Bu türlü mide ağrılarının en çoğu ha- zımsızlıktandır. Midede İhap | bulunsa bile ağır bir hastalık sa- yılmaz. Mide ilserinin böyle ça- buk ağrı vermesi nadirdir. Yaşlı 4- damlarda olursa erken gelen mi- de ağrısmın mânası başka türlü olur, Can sıkacak mide ağrıları ye- meklerden çok sonra gelenlerdir: Akşam saat beşe doğru, gece yarı» sma” doğru... Bazılarında sabahle- yin de gelir. İnsan bu ağriyi açlık- tan geliyor zannederek hemen hir parça yemek yer ve midesi rahat- lar, Halbuki bu rahatlık muvak- i kattir. yemekten üc, nihayet beş saat sonra ağrı gene başlar ve her gün ayni saatte tekrar gelir. Son- ra bir gün birdenbire kesilir, haf- | talarea, bazılarında o aylarca gel- mez de daha sonra tekrar başlar. Yemekten çok sonra, geç gelen mide ağrısından dır, Vâ- kıâ midede bir hazımsızlık, ehem- miyetli olmıyan bir iltihaptan da böyle yemekten çok sonra ağrı gs- lir, Fakat mide ağrısmın bu türlü- sünü yapan en ziyade mide ülseri- dir. Hele gece uykudan uyandırır, ağrı ile birlikte bulantı da olursa. Bu türlü mide ağrısınm şekline de dikkat etmek lâzmder: Mide bükülüyormuş gibi olur. Bazıları çekiliyor, yahut mide yaniyor, der ler. Ağrmın mideden arkaya doğ- ru yayıldığı da çoktur Bir çey- rekten hir saate kadar sürer, Bayanlarda, hele birdenbire çok zayıflıyanlarda o böbrek aşağıya doğru kaydığı vakit midede miri lar olur, Onun muayyen vakti yoktur, en ziyade ayakta cok dur- duğu vakit, yol yürüdüğü vakit gelir ve karm korsası takınca mi- aa ağrısı da birkaç gün içinde kay- HIKAYE , 00000000009 BA ehri aşacak olan o koca köp- rü inşa ediliyordu. Köprüye ait demir aksam, nehrin iki tara- findaki sağlı sollu, kulelerden 8- şağıya, ve birinden ötekine uza- nan tellerle çekilecek yerli yerle- rine taşınacak, ve biribirlerine vidalanarak perçinlenecekti. Tel- leri çekecek olan işçi ekipi, başın- da usta Don vardı. Tellerin çer leceği yer o kadar yüksekti ki, le münasebeti kesilmiş olduğu iddia edileydi, hemen he- men doğru olacaktı. İşçiler, dapadar, kalasların Ü- zerinden yürüyorlardı. o Zavallı Don'un birkaç gün evvel ayağı kaymış; ve bir potrele tâkıla kalmıştı. Kırmızı saçlı Tug müs- tesna, onu öteki arkadaşları kur- tarmışlardı. Yüksekte işliyen bir adamın bir kere cesareti kırıldı mi idi, artık dört beş metre irti fada bile mutlaka başmın döne- ceğini bilen arkadaşları, onun kuvvel maneviyesini yerine ge- tirmek için ellerinden geleni e- sirgemiyorlardı. Ne var ki onu kollamakta, öna cesaret vermek. te olduklarını kendisine çaktırmı- ya gelmezdi Çünkü büsbütün korkutulmuş olurdu. Don işte o gün kendisine hâkim olmuya, lâkayıt lâkayıt bir kuleden ötekine yürümeğe — çabalıyordu. Fakat doğrusunu söylemek lâ- zımsa alnını boncuk boncuk soğuk terler kaplıyordu. Bütün gövdesi- rin derisi nemli İdi. Korku ne kor- kunç şeydi. Ne var ki arkasından i yürümekte olan Otto'nun adımla. rı, kalaslarn üzerine 'irak trak öttükçe, ona, (korkma! emindir. Korkma sağlamdır; korkmü düş- mezsin) dermişçesine bir emniyet duygusu veriyorlardı. Otto attığı adımları bile ' bile yavaş yavaş atıyor, önünde yürü- yen İnsanım gönlüne sdrmlarinm sesiyleyarâım ediyordu: Don'un yüre, ei Grey. çermiş gibi, tatir tatir itimat dak gaları eriştiriyordu. İşler hep yo- lundaydı. Teller çarçabuk gerili yordu. İşçilerin ayakları altındaki boş gök parçası, baş üstlerindeki gök boşluğundan daha sz değildi. Kez saçlı Tug bu işten hiç memnun değildi. Don kor- kup ta işten el çekince, baş tısta olmasını aklına kurmuştu, hem de Mikayıttı da, göğsü geniş, kolları uzun, ayakları hele kedi ve may- mun ayaklarına taş çıkarırdı. Tug, Otto'nun Don'a emniyet ilka etmiye uğraştığını görünce sırt. Oda Don'ü inadma kor- kutmak istiyordu. Don'un gözleri- nin üzerinde olduğunu görünce yalancıktan sanki ayağı kaymış ta düşmek üzereyken kendini topla- mış gibi yapardı, Otto'nun bu o- yununu seyreden Don'un, her s6- ferinde sank! buz gibi bir katı dü- ğüm olarak burkulur; burnunn ucundan şakaklarından soğuk ter- ler boşanırdı. Tug dayanamadı. Eliyle zindan gibi kararmakta olan göğün bir köşesini gösterdi. “Kasırga geli- yor Don! Aşağıdaki ameleye git- sen de'paydos etmelerini söyle sen.,, diye bağırdı. Don'un korku- dan midesi karncalanır, kamaşır gibi oldu. Tâ aşağıya kadar yürü- mek ha?. Onu düşünmek bile ba- şıni fari) fırıl döndürüyordu. “Ha- yır daha erken!,, diye cevap verdi, Tug Don'a “erken mma bu yaz kasırgalarının ne olduğunu sen de pek iyi bilirsin. Hatırlıyor. sun ya, geçen sene Hank Cono- ver'i İskelenin üzerinden bir ku- ru yaprak gibi uçurmuştu da, aşa- gıda herifin bir kıymığını bile bul- mamiştik.,, dedi, Öteki cevap vermedi, fakat göz- leri kararıyordu. Don içinden hele bugün çok korkuyorum, dedi. Fakat öte ta- raftan kara karmealar gibi küçü- cük seçilebilen ameleyi orada bı- rakmıya gelmezdi. Korkudan çat- lasam da patlasamda gidip işi durduracağım dedi. Yürümeğe ko- yuldu. Yürürken bastığı yere bak- Barden Chase Ş DÖNMES ...00000 mıyordu. Kendini ademe gidiyor sanıyordu. Gözlerini karşıdaki ine sanlara dikmişti. Onları tehlike den kurtaracağını düşünerek. On- ları tehlikeden kurtarmak ümidiy We yürüyebiliyor, ve ayağının a tındaki o bomboş uçurumdan ak Umı koparıp ayırabiliyordu. Bı orada Tuş o ayak kaydırmak, sendelemek, 8- yakta dururken hoplayıp, kalas- ların üstüne kıçüstü gelmek ve bacaklarını boşluğa sallamak gibi hokkabazlıkları bir bir ardınca oy- nuyor, Don'un işçilere bakan göz lerini kendi üstüne çekmiye çaba- kyordu. Kasırganın İlk sağanakları, tel lere çığlıklar öttürdü. İskele san ki tahta değilmiş te bir ince kır- napmış gibi tiril tiril titriyor, ve sarsılıp sallanıyordu. Derken s#fen- 'dim, ufki cam levhaları gibi su parçaları aktı. Rüzgirm kamçısı insanm kulaklarını biber gibi ya- kiyordu. Müthiş bir tarrakayla bi! şimşek çaktı. 'Tam bu sırada Tug acı acı hay- kırdı. Avuçları ıslak ve tutamak vermez dümdüz potrel satıhlarını şıldırasıya pençeliyordu. Nihayet potrelin kenarındaki kertiği kav- rıyabildi. Fakat bütün gövdesi boşlukta çabalıyordu. Don gördü. Kendinde korku- dan eser kalmadı. Sapasağlam ve geniş caddelerde o dar potrol ü- zerinde koştuğu kadar emniyetle koşamazdı. Her yer artık zifiri karanlık ke- silmişti. Şimşek yıldıradı. O mavi Işıkta Don ayak ucunda kireç ke, silmiş bir yüz, ve yapışış hirsiyle çelik tel kesilmiş ap ak parmak. lar gördü. Tug'un kollarmdan tut- tu. Ona “sahver ellerini!, diye bağırdı. Fakat ötekinin ödü kop- muştu. Gözleri başından fırlamış- ti. Sesi gırtlağndan bir gargara şeklinde çıkıyordu. D” ne yapacağını biliyordu. Tug'u kurtarmak İçin to- puklarile Tug'un (o parmaklarını çiğnemek lâzımdı. Yaptı. Öteki- nin parmakları kanadı. Amma gevşedi. Don kavradığı gövdeyi yavaş yavaş yukarı çekti, Tug gözlerini uçuruma çeken © kuvvete karşı, gövdesini sıcak sı- cak saran Don'un o İnsan harare- tinden cesaret alarak, bakışlarını efforla soluya soluya, uçsuz bucak sz boşluklardan yirtabildi. Başmı Don'un göğsüne dayadı, ve bir ço- cuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladı, 717, A ASKERLİK İŞLERİ amana Yoklamalar Kadıköy Yerli Askerlik Şubas'mdan: Kadıköy Askerlik Şubesine mensup yerli 333 doğumlu Elerin devam eden ilk yoklamaları 18 Mert 930 da bitecektir. Bu erlerin Nüfüs cüzdanı ve dört vesika fo- toğrafile birlikte şubeye gelerek yoklar malarını yaptırmaları v6 yoklamasım vaktinde yaplırmıyanların ceza gürecek- eri,

Bu sayıdan diğer sayfalar: