27 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

27 Şubat 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gündelik Gazete — TAN de, te hedefi: fislede, dürüm Ka Asber- herşeyde olmak olmıya çatı K ARONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1490 Er. 1 Sene 150 6 Ay 3 Ay e bedeli pesindir kuruştur Şehirli Kendi Şehrini Benimserse D şöyle bir resim gördüm; Ma- halle halkı ellerinde kazma ve kürek kendi sokaklarını kendileri tâmir 6 diyorlar. Bunu belediyeye kar iş olsun diye değli, beled İngiliz gazetelerinde yardım olsun diye yapıyorlardı. İngiliz şehirlerinden birinde bele-| diyenin bütçesi bütün sokakları tâ- mire yetmiyormuş. Halk belediye- nin kendi sokaklarını tâmir edeme-| yinee, hafta sonlarını evlerinde ocak sinemada ( geçirecek | , a gelmişler, kazma ve üreklerini almışlar, kendi sokakla- rmı kendileri tâmir kendi | riyor- başında veya Bu misal, bana Vall Lâtfı Kırdar Manisada iken yaptığı bir tecrübey hatırlattı Manisada vilâyet bütçesi yolları yapmağa müsait, fakat bele- diye bütçesinde yol için sarfedilecek para mahdut. Lütfi Kırdar düşünü yar, Vilâyet yolunu şehrin ortasrı dan geçirmek suretile ana bir cadde açmak İmkân var, Fakat trotuvar- lart belediyenin yapması güç olacak; | O yol üzerinde binası bulunanları topluyor, projesini anlatıyor, ancak her ev sahibinin de kendi evi önüne isabet eden trotuvar kısmını yap-| masını rica ediyor, Büt leri, evlerinin şerefini arttıracak olan bu projenin tahakkuku için kendi trotuvarlarını yapmayı kabul edi- yorlar. Bu suretle Manisanm ana| €nddesi açılıyor, ve şehir nefes alı- yor. İstanbulda Kiziltopraktan Cadde bostanına kadar uzanan asfalt cadde- nin iki tarafımda yeni ve güzel köşk» | ler yükseliyor. Fakat bunlardan pek azı ufak bir masraf yaparak kendi n ev sal TARİHTEN YAPRAKLAR n âlemine girmişle bir biçi; n bütün büyük şehirlerde » miş ve fiskufüçür labildiğine yükselmişti. Aile ha « yatı da temelinden IŞ gi - biydi. Cariye ekmek ? den er- meşgul ol « ını başka kadınlarla oyalanır - ken gören nikâhlı bayanlar da eş- yık oldukları derecede e- hemmiyet vermemeğe başladığın » dan yuva ahengi dai e çöküp gitmekteyd ar hiç bir kiskamı larına halayıklar takdim ediyorlar, eşlerinin bu ha- layıklarla sevişmelerini temine ça- orlardı, Bu fedakârlığın be » delini, şüphe yok ki, onlara ağır su rette ödetmekten ve kendi âlemle- rinde hür yaşamak suretiyle koca- larından öç almaktan geri kalmi - yorlardı. İsraf da ahlâksızlıkla müvazl 0- larak genişliyordu. Bağdat ve Sa- merra saraylarında mutfakta har- canacak kuşları beslemek için hu- susi birer idar t 1 daş; #elire göç vukuunda mutfak takım» Jarı altı yüz deve ile taşınırdı. Elbise israfı da mutfak israfiyle eşitti. On iki bin nakişlı gömlek - le on bin ipekli uçkuru olan, Hae- ce giderken elbiselerini yedi deve ile ancak taşıtabilen ha ler vardı. Elmas bolluğu We ger - çekten inanılmaz bir derecedeydi. Meselâ halifelerden biri Cebel ad- Mı bir yakut taşını kırk bin dinara liz lirası), vezirler. den biri de bir sepet mücevheri yedi milyon gümüş franga satın almıştı. Prensesler baş bağlarını, ayak kaplarını elmasla süslemeği âdet edinmişlerdi. İbni Haldun bu prenseslerden birinin düğününde ile, yakutla müzeyyen minderler yaptırılarak yerlere serildiğini'ya- zar. Ş ark masallarında adı hâlâ a- mlan Harunürreşit işte bu israfı, bu ahlâksızlığı ve bu te- reddiyi körükleyen halifelerden biriydi. Sarayında iki bin halayık vardı, içlerinden üç yüzü mükem- mel sazende ve (o hanendeydi. Bunlardan şair ve şuh meşrep 0 * lan biri yüz bin, hanendelikle şöhret alan bir başkası da otuz al- tı bin dinara satın alınmıştı. Haru- nun ayrı bir sarayda oturan zevce- si Zübeyde de yüzlerce halayık sa- hibiydi. O, endamı mütenasip ha- o o e M. Turhan Tan dırmak, zülüfler taktırmak, kaf - tan ve hırka giydirmek, kemer ku- şatmak suretiyle - erkek kıyafeti- ne sokmaktan hoşlanırdı. Oğlu E- se anasının aksine olarak bir takım oğlanları kız kılığına sokup karşısında dolaştırmaktan zevk a- hırdı, Harun- bir günde ön milyon frank bahşiş dağıtmış olan dedesi Man - surdan, yine bir günde üç milyon frank sadaka saçan babası Mehti- den geri kalmamak için - bir de bir milyon üç yüz elli bin dinar ı İngiliz lirası) dağıttırdığı gi- bi başka bir gün de halkın başına altı milyon frank saçtırmıştı. O - evi önüne düşen trotuvari yapmağa katlanmıyor. Bu yüzden Suadiye enddesinde yaya yürüyenlere sus bir yol yoktur. Otemobiller, eto- büsler, tramvaylar rahat giderler, fakat halk gezecek ve yürüyecek te- miz bir yoldan mahrumdur. Belediyenin muvaffakiyeti halkın yardımile mümkündür. Belediye ile şebirli elele verirse şehir güzelleşir. Her şeyi belediyeden beklemek, şeh- rin güzelleşmesini İstememek de mektir. Valinin geçen gün şehir mec- mal Usinde irad ettiği nutku hatırlayınız. Orada İstanbul yollarının yapılması için 42 milyon liraya ihtiyaç bulun- duğu zikrediliyordu. Yollar için bu kadar para sarfetme. sine İmkân yoktur, Şu halde şehizli- | ye düşen vazifeyi de Belediyenin | şehirlinin be- nİmsemesi lâzımdır. Herkes kendi e. vİnin önündeki trotuvarı yapmak masrafını ihtiyar etse (yollarımızın mühim bir kısmı kendiliğinden ya- Ptlmış olur, Mesele şehirlinin şehri O benimse- mesinden ibarettir. Bu şehir bizim- dir. Onu güzelleştirmek bizim vazi- Temizdir. ————————————————— Öküzün Karnından Altın Çıktı Adana — Mezbahada kesilen bir zün karnından bir altın lira çık- Mistır. Bunun, yere düşürülmüş ve| öküz tarafından otla beraber yenil | MİŞ olduğu anlaşılıyor. Milli Kültür Yolunda İki Güzel İş Daha S müsbet işlerle başladı. Her inkılâp idenlisti için bunlar, birer içten sevinç vesilesidir. Son günlerde iki güzel işe daha el konulduğunu görmekle bu se « vinci tazeledik. Bunlardan biri (Edebiyat Ka - musu) için atılan ciddi ve müs - bet adımdır. Buna ne kadar muhtaç Yazan: Aka Gündüz ş e Çer ee Me humu vardır. Bilhassa köy çocuğu ve köy gen- ci bu zevki kasabalı ve şehirli arka olduğumuzu - hele harf inkılâbın » dan sonra - uzun boylu izaha ne lüzum var? Bunu henüz okumakta olan yeni nesil dahu yakından tak- dir eder, Edebiyat kamusu, Dil ka- musu kadar tezelden muhtaç oldu- ğumuz bir kaynaktır. Acaba buna tezelden muvaffak olabilecek mi- yiz? Bu işi ellerine alanların kud- ret ve ihtisaslarını bildiğimiz için muvaffak olacaklarına eminiz. Bizim asıl üzerinde durduğu - muz ikinci iştir: Halka okuma zev- kini yermek, var olanlarınkini art- tırmak için her türlü çarelere baş vurulması, Ötedenberi bu konunun üzerin- de çok konuşuldu, Artık neticele - rini elde etmeğe başlamak zamanı geldi. (Okumak zevki) nin üzerinde (okumanın arasını kesmemek) mef- daşı kadar derinden tatmıştır. Ne çareki bu mukaddes zevk sürüp gidemiyordu. İlk okuldan pek iyi çıkmış öy- le köy çocukları tanıdım ki bugün okuyup yazmayı iki defa unutmuş- lar, hiç mektebe gitmemişe dön - müşlerdir! Neden? Çünkü mektepten son- ra okuma imkânını, bir öğrendiği »i ilerletme kaynağını bulamamış» lardır, Bunun sebeplerini bir suç olarak almak doğru olmaz. Ta » rihte görülmemiş bir hızla kalkı » man bir millet her o dil bir hamlede ve hep birden yapamaz dı, Fakat bugün buna da sıranın geldiğini görmekle geçen yılların boşluğuna esef etmiyoruz. Bizim inkılâbrmızda başlanmamış İşler tabii çoktur, fakat başlanıp da ba- ve şarılmamış, bitirilmemiş bir tek iş yoktur. İlerleyişin süratle inki- şafındaki sır buradadır. Biz burada çalışmaktan yılma- yan Yücel'den şunu rica edeceğiz: Büyük kütüphanelerde tensi - kat, yeni kütüphanelerdeki geniş « leme ve çoğulma işiyle © beraber (köy - kasaba okuma işi) de atba- şı beraber olsu Şehirdeki kütüphaneye, muka- bil kasabada okuma odası ve köy- de kitap dolabı... Köy mektebini, mektebini bi - tirmiş köy çocuğunu, ve askerde aldığı bir çok bilgilerle dönen köy delikanlısını kitapsız bırakmama - Miyiz. Gazete, meemun, masal, hi - kâye, hayatın türlü © konul öğreten broşürler.. o Bunlar lünün kültürel kalkınmasının te- mel direkleridir. Kasabalar için de böyle. Bunu kaymakamlar ve ilk okul müfettişleri kontrol etmeli Partinin ve Halkevlerinin ba | iş üzerindeki çalışma ve yardım - larından alınmakta olan o müsbet niteceleri hep biliyoruz. Kültür Ba kanlığı bunu sarsılmaz hir deva - ma ve esaşlı bir sisteme bağlaya « cak yegâne mereidir. Bizde zirai sanatlar benüz baş. lamadığı için köylünün, hattâ ka » sabalının boş zamanı günü birlik, baftası birlik değildir, mevsimlik- tir. O boş zamanları zevkle, istek le alınan bilgilerle — doldurmağa başladığı gün yeni bir o bayrama girdik demektir, Hayırlısı olsun. Halifeler Nasıl Eğlenirlerdi? nün bir şaire - her kaside sunu - Harunürreşit, hanendelere de milyonlar ihsan ederdi, Salih oğ - lu İbrahim isminde bir hanendeyi Mısıra vali o yaptıriver Bu israf ve lâüballlik ona babasın dan miras kalmıştı, çünkü halife Mehdi de bi zine bağış! P irmekte ve ya, Huns »ele Seher, Zi - re birden a fir giderdi. O' gece de rısna candan tu gibi er kul etini terennüm edi - nin de karşılığını be k — çekmediği rapmacık aşkın ilk bu li geçtikten sonra çifte canbazlı şatranç öyna- mağa rağbet etmi: Onların her karşıla ki parti halindej ıtrancı bedava y 7 1 in galibe koşarlardı. O gece de ayni ş pacaklardı. Zübeyde, ödenecek nes- nenin tayinini kocasına — bıraktı Sarhoş olan Harun ise uzun uzun düşünmesine rağmen “zafer hakkı olarak istenecek bir şey bulamadı ve nihayet içinde oturdukları ka meriyenin biraz ilerisindeki bü - yük havuzdan ilham alarak şöyle bir teklifte bulundu: — Oyunu ben kazanırsam sen, ilk kadın olan Havvanın yaratıldı ğı andaki kılığı ile şu havuzu üç kere döneceksin! Zübeyde kızdı ve kızardı, fa- kat sarhoş zeveine söz anlatamı - yacağını düşünerek, biraz'da oyu- nun kendi tarafından kazanılaca- ğını umarak bu şartı sükünetle ka- bul etti. Halbuki hesap ters çıktı, Harun partiyi galip olarak bitirdi ve bitirir bitirmez de sarhoş bir i- natla karısına havuzu gösterdi. — Haydi, dedi, durma, Hav - va biçimine gir, havuz otrafını da o'kılıkla dön! Bir kelime söylemek tehlikeliy- di. O sebeple Züh: soyundu, müverrihin tâbirince bilâ seravilü kamis havuzun etrafını üç kere do laştı, sonra giyindi, kocasının kar- şısına oturd — Bir oyun, dedi, daha oyna - , yine siz kazanırsanız ha yde azanırsan? — Ne istediğimi o zaman 80 - runuz. Tesadüf bu yardım ett ve karısından ne İstediğini sorunca şu cevabı al- dı: — Mutfakta çalışan çok çirkin bir halayığım var. Benim yanım - da onu aşkınızla bahtiyar edecek » siniz. Harunürreşit yalvardı, bir çok hediyeler vadetli ve tehdit yoluna da girmekten çekinmedi, Lâkin ka | rsını dileğinden vaz geçiremedi. Oyunda ileri sürülecek şartların yerine getirilmesi için önce karşı - lıklı and içilmiş olduğundan Zübey deye “olmaz,, demeğe de imkân bulamadı, o is kokan murdar hal yıkla - sevgili zevcesinin gözü 6 nünde - bir aşk saati yaşamak ız - eydeye üp oldu “zafer hakkı, olarak “Kitap ve Halk,, Yazan : Şüküfe Nihal Çok kıymetli Maarif Vekilimiz, aldıkları ağır, yetli işte lâzım olan büyük lerini; kendilerini | tanıdığımız. za- mandenberi gördüğümüz, oİnandığı- miz yorulmaz enerjilerini bize, hay. ret edilecek kadar kısa bir zaman çinde bir daha ve daha büyük bir kudretle gösterdiler. Mekteplerde, kültür işlerinde yepyeni bir hareket başladığımı memnuniyetle değil, mesudiyetle görüyoruz. Çün- kü y rdanberi bir türlü yiksele- İmiyen; başlanıp yıkılan, yapılmadan üzerlerine mesu alâhiy canlı çöken, malzemesi karışık, eksik ma- İarif yapısma artık sağlam, kuvvetli bir temel atılıyor. İ Birkaç hüfta içinde memleket kik tür alanını dolduran çalışmalardan sonra, İstanbulda dokuz da kütüp- hane açılacağını duyduk. Bunun, ne büyük bir ihtiyaca karşılık olacağı- nı, yurdun kültür derdile alâkadar 0. lanlar pek iyi bilirler. İkide bir gazetelerde: “Neden ki- tap okunmuyor?” diye fikirler görü- lür; bunlara muhtelif nazariyeler İveya tecrübelerle cevaplar İbu sunle ben de bir şey ilâve etmek isterim: | Parasızlık.. Parası olup ta okuma zevki hw- im yok; lâkin, İ parasızlıktan okuyamıyanlar, pek çoktur. Bunü, içinde öğretmen ola- rak bulunduğum (1500) den fazla ts lebeli mektepte pek İyi görüyorum Mektep kütüphaneleri her talehe- İye, her istediği kitabı kadar büyük ve zen verilir; lunmıyanlara diy vereb k Oku» ması lâzrm olan eserleri bir yandan da talebenin kendi olması lâzımdır. Balbuki her evde, fakir de olma tercihan kitaba n olan ara ayrrma ihti birçok ailelerde bu parayı ayırmiya asla İ duyulmamıştır; n yoktur, Okümaya susamış, lâzım gelen mevs İzuları tetebbüc can cuklarm karşısında öğretmenler it züntülü bir mevkide kalarak nihayet kendi kütüphanelerinden onlara ki- tap taşmak duyarlar; ama, bu da kâfi değildir. İşte, böyle İhtiyaçlar, an co zaruretini yokluklar karşısında & mumi kütüphaneler açılması, halkın ve gençliğin inkişafını temin için ne hayırlı bir İş olacağı açıkça görülür. Kıymetli Maarif Vekilimizden, bu hayırlı işin en kısa hir zamanda ka- sabalara, ere de teşmil edilme sini dileriz. Yakında, gördüğüm bir Anadolu kasabasmda mühim bir şey dikkati. mi çekit; Çarşıdan geçiyordum; fki srrahı et, sebze dükkânları, terziler, dört ber- ber, beş kahve ve çayhane ve rafları tavanlara kadar şişelerle dolu dört içki dükküni gördüm. Kahvehanele. rin önünde durarak merakla içeriye baktım, acaba masalarda bir tek ga- zete ole görehilir miyim, diye. ve mesul eller, | lardan fa Ne yazık ki böyle bir şey yoktu. O- İturanlar, kahve, sigara içiyorlar, bu- Fulu bir hava içinde tavin oynuyor. lardır. Demek hu kasaba halkı, çalış- İtiktan sonra dinlenmek İçin burale- ra geliyor; akşamları bol bol içerek eğleniyor; berber dükkünlarında ta- ; terzilerde iyi giyin r; yalnız, yalnız oku- muyordu!.. Kasabada görüştüğüm, soruştır. duğum herkes te bana bu neticeyi anlatacak cevaplar verdi. Kahahati bu halkta değil, orayı idare edenler- de buldum. O saf, bözulmamış zekâlara mede- niyet yolunu gösterirken gözlerinin önüne içki sergisi yerine kitap sergi- si açmak, bizim vazifemizdir. Birçok köylerde kitap okuma, pek büyük, duyulmuş bir ihtiyaçtır. Hak kevleri köye ğım zamanlar, yakından bazı köylerde hep bu ük şubelerinde çalıştı. tanıdığım arzuyu gör. düm. Çıkardığımız (Köy Duvar Gs- zetesi) sonsuz bir sevinele okunur, beklenirdi. Hattâ hu gazeteyi Anado lunun uzak köşelerinden bile duya. rak İstemişlerdi!. Köy ve kasabalarda salâhiyettar say Vekilimizin dzdiği iz üzerinde yürüyerek halkı akumaya ahştırmak için en kısa vol- yete girisirlerse, kültür yapımızın temeli, mühtaç olduğu sağlamlığı daha cabuk kazanarak ga- vesine doğru vükselmis olur. amam tırarında kaldı. Müverrihler, Halife Me'murun © aşçı halayıktan doğduğunu söy - erleri...

Bu sayıdan diğer sayfalar: