8 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

8 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İL il zi şaş ARİN Emina tım? < x al» ——— 8-3-339 TAR | Gündelik Gazete —o— 'TAN'ın hedefi: Maber- de, fikirde, herşeyde temiz, dürdet, samimi kariin garetesi ya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Eenehi 2800 Kr. 15009 800 1 Ay 300 Milletlerarası posta ittihsdına dah! olmıyan, memleketler için abone edeli müddet sırasiyle 30. 16 9. İS Utadır. Abone bedeli peşindir Adres depişirmek 25 © kuruştur Cevâp için mektuplar 10 küruş- Mik pa Mivesi lâzımdir. 1400 Kr. 1 Sene 750 n İdealist ve Çalışkan e Gençlik Çöümhürr imiz Üniversitede i - rat ettikleri tarihi nutukların- «a Üniversite gençlerine kıymetli direktifler verdiler. Her ileri rejim, ileriliği temsil e- n Yeni nesle dayanır. Ananelere, yiyadiara bağlı olan eski nesiller ile- m. vlelerde gençlerle rekabet ede- €. Atatürkün yaptığı büyük in- ez, mm ice rd m budur. Milli Şef İsmet İnönü de kiyenin ve rejimin İstikbalindeki miYeti gençlikte buluyorlar. Ve lara: İdealist, Çalışkan, Karakterli, Ahlâki, olmayı, Tavsiye ediyorlar. si Cümhuriyet Türk milletine milli eti ve yeni cemiyeti temin etti. Ve Iki esas ile Türk milleti insa - Da Ailesinde kiymetli bir varlık “Yetini almıştır. Bu vaziyet ancak İdcalle yetişen genç nesillerin kuvvetleriyle muhafaza o - £ VS yükselebilir may ürk gencinin ideali “vatan ve ni Yü, hizmetinde toplanır., Ye- Hip, gi X cemiyetin korumak, inkı - ilerletmek, yeni terakki ve inki- ali, mleleri yapmak yeni neslin ide temiz, kar, du, ME ve Yakat Milli Şef bu kadarmı kâfi MÜYOK idealist gençlerin ayni za- Me “münlüzam, metodik. yorul - vi bilmez,, bir şekilde çalışkan oi. arını da istiyorlar, e ilâve ediyorlar; Bü. Bilmenizi isterim ki ahlâk ve ter sağlam olmadıkça cemiyette bir hizmet görmeğe (o imkân tur. Cemiyetin kudreti ve ehem- meyi 1,1 vasati ahlâk ve karakterine ep aktörden riyade Mükdrar tah: Sağında bulunan gençlerimizin ylik ve Karakterindeki © sağlam - lan ders almalıdırlar.,, Filhakika Türk gençliği Atatlirke kayn vücüde getirdiği büyük in - i Kiba olan bağlılığı, Mili Şef İsmet üne karşı duyduğu büyük sevgi Ve saygı ile, istikbalin en büyük te- hatı olduklarını göstermekle kal - muşlar, bunu hissiyatlariyle, hare- Ketleriyle, Üniversitedeki fanliyetle - Piyle isbat etmişlerdir. Türk gençliği, inkılâbın ve yeni iyetin mesnedi, ümidi ve garan - tisidir. Onun için onların karakteri Ahlâklı, idealist ve çalışkan olmala - tını temin için ne yapsak azdır. * İktisat Vekâletine Teşekkür ün bu sütunda Denizbankta ya- pılan tasfiye münasebetiyle a- ikta kalan memurların korunması izumundan bahsetmiştik. Dün Denizbank müdüriyetinden ldığımız bir tebliğde açıkta okalan emurlardan, ötedenberi — devletin niz mülesseselerinde çalışmalarının tısat Vekâletine merbut diğer mü- sseselere yerleştirileceği bildiril - ektedir. İktisat Vekâletinin bu kararın - an dolayı teşekkür etmek boren - uydur. Zaten biz de Vekâletin bu| | EM Kapitülâ li lemezdi. Bu resim o devirden bir sahne zaptiye neferi şa İmemurları sokak ortasında mağdur tte bırakacağına inanmak . Bu düşüncemizin teey- TAN Birtakım hâdiseleri açık gözle değil, kırtasiyeciliğin. suni ölçüleri ile görüyoruz. Kıymetli enerjilerimiz, zamanlarımız heba olup gidiyor. Bu derdin kestirme yoldan bir çaresi yok mudur? İşte aşağıki yazı, bu sualin cevabını vermiye çalışıyor. Tüernl Bir Zömlirte İnkılâp ideallerimiz, canlı, İ rasyonel bir âlem kurulma» sına lüzum gösteriyor. Aklın tam hâkimiyetinden hiç bir fedakârlık yapmamıza razı olmuyor. Fekat bir taraftan da hakiki ha- yatla alâkası olmıyan bir takım ö- lü mekanizmaları, wevileri, #iyat- ları, zineirleri sürükleyip duruyo- ruz. Bir takım hâdiseleri açik göz. le değil, kırtasiyeciliğin sun'i ölçü leri vasıtasiyle görüyoruz. Kıy- metli enerjilerimiz. zamanlarımız heba oluyor, gidiyor. Bu derdin caba kastirme yol- dan çaresi yok mu? Evet, böyle bir çare vardır. Pek çok gerilik âmillerinin az zaman- da ortadan kalkması için bir tek e- sash değişikliği azimle, cesaretle tatbik etmek kâfidir. Bunu yapar yapmaz, milli enerjilerimiz akla ve hâdiselerin icabına uygun mec- ralarda serbest va geniş bir suret- *#a.akucak, Türk emeklerinden alı- nan verim, dÜNYAYIN Yersen. ağa rekorlarını kıracaktır. Bu yaman değişikliği tahakkuk ettirmiye yarıyı bereğin adı emniy Bir astr evvel yeni inkişaf yolla- ri aradığımız zaman iki istikamet tutabilirdik. Bunlardan biri lâtin. lerin dar gidişi, diğeri Anglo Sak- sonların geniş görüşüdür. Bu ikisi arasında fark şudür: Lâtinler, aksi birer birer ispat e dilinciye kadar bütün insanları fe- na, berbat, hırsız diye kabul eder- ler. Her “taraftan- fenalık ve yök suzluk gelebileceği vehmi; türlü türlü sun'i setler kurmalarına, ha- yatın serbest akışını durdurmala rına sebep olur, A nglo Saksonlar, her İnsanı İyi ve emniyete lâyık farze- derler, tâ emniyete lâyık olmadığı meydana çıkıncıya kadar... Lâtinlerin emniyetsizliği, ener- Jilerinin boğulmasına, bütün iyi is- tdatlarına rağmen miktarlermm azalmasına, dünyada mevkilerini gitgide küçülmesine sebep olmuş» tur. Anglo Saksonlarım. kom sik mırak'maları şöyle neticeler ver- miştir: Bu emniyete lâyık ve me- suliyet yükünü taşımıya iktidarlı TARİHTEN SAHNE m E devrinde: kalibi bilmeden (Yasak) diye g. adamları bol miktarda yetiştirmiş- lerdir. Yeni kıymetler yaratmışlar, bütün dünyada hâkim olmuşlar, e- nerjileri her sahada taşmış, yüksek ahlâki ölçülere ve yüksek bir bil- Rİ ve ihtiyaç seviyesine varmanın yolunu bulmuşlardır. Biz, dünyaya uymak için yeni yollar ararken, gözümüz nasılsa Fransaya takılmış, oralara talebe göndermişiz, oradan mütehassıs, musilim getirtmişiz. Garp âlemine köprü diye Fransızca öğretir bir mektep kurmuşuz... Bu gidiş, esas seciyemize aykırı olmasma rağmen bizi en dar yol- lara sürükledi. Saltanatın İstibdat. iaariyeatli EN in de zaten Anglo Sakson e bir gidiş istikameti vardı. Diğer bir engel daha tesirini gösteriyordu: Cehaletimiz... Karşılaştığımız yen! âlemin ya- bancısı olduğumuz için aklımızı serbestçe kullanamıyorduk. Ceha- let yüzünden şüpheye ve vehme kapılıyorduk. Aldanmamak için kapıları kapalı tutmak, tabii gö- rünüyordu. Fakat bir taraftan hata işlemek korkusu yoktur. Hüküm « sürdüğü halde bettn Kapalı yapılar merke. ziyet sisteminin basındaki bir tek #damın keyfi” iradesiyle açılabili. yordu. H ayatımızda emniyet esasmın temelini kurabilmenin errri, şu noktayı iptidadan kayramaktır: İnsanın her işinde normal bir hata payı vardır. Kırtasf kayıtlarla sıkt bir vesayet kurmak bu hatanın ö- nüne geçmez. Aksine olarak bu gi- diş; teşebbüs ve mesuliyet sahibi şahsiyetlerin İnkişafına engel olür, İşlerin #ciz ve vasiliğe muhtac » lerde kalmanı nayoölması mahzu- Tu başyösterir, hem de neticede ha- ta payı emniyet ve teşebbüse daya nan geniş bir sistemde olduğun dan fazla çıkar, LER yasak edilen şeyle, . Her ne » Yazan: A. Emin ecnebilere kli Daha doğrusu yasak edi. sebeptense bir pi B n eçirmek istemi)?” “UNU Böyen oayuşu telâş VE Yalman Bugün kırtasi muameleler ara. sında parça parça mesuliyet taşı. yanlar, vazife hissini ve mes'uliye- tin hakiki mânasını tamamiyle duyamazlar, İş, doğrudan * doğru. ya kendilerinin sütüne havale edil. miş değildir. sırf kendilerine ait bir şeref ve namus manzarası gös- termez. Kendilerini fena ve namussuz ta- myarak etraflarına çemberler çevir miye çalışan bir kırtasiye sistemin'n bi ine aykırı bir yolsuzluğa âlet olmayı bazıları belki de açıktan a- “ çığa bir hırsızlık diye karşılamaz - lar. Zaten emniyet ve mesuliyet sistemi sayesinde bir insanın ken- 21 içinde bir namus ve ahlâk freni kurulmadıkça oinsanın bir yok suzluğa sürüklenmesi, sırf bir fır. sat ve imkân meselesidir. Bu va- ziyette bulunan kimi insan etrafın daki tazyike şu kadar, diğer kimi insan da daha şu kadar mukave- met gösterir. İş, nihayet kendileri- ni baştan çıkaracak tesirlerin kuy- vetine bağlı bir şeydir, mniyet esası üzerine daya- E nan bir zidişte yolsuzluk Yok mu? Elbette var. Kendisine gösterilen emniyete lâyık olmıyan. lar, arızi vaziyetlerde zaaf göste- renler, omuzlarındaki mesuliyet yükünü taşımıya muktedir olmi- yanlar elbette çıkar. Fakat serbest ıstıfa, bunları bir düzüye harice fırlatır. Mesuliyet taşımıya iktida- ri olanlar gittikçe fazla üste çıkar, dürüst şahsiyetler gittikçe geniş öl çüde yetişir. Bugün iş şu noktayı kavramak- tadır ki emniyetsizliğe dayanan. komple ayan ll ihtimallerinin önüne katiyen geçi). miş olmaz. Ancak kırtasiyecilik: “Önüne geçildi. diye kendi kendini aldatır. Demek ki kontrol için sarfeği. dan esmek yasak ediliyor, korku ile zaptiyeye çıkışıyor: — Ne yapıyorsun? Bırak geçsin, 9 eenebidir? len bütün enerjilere, kaybedilen zamanlara, bu sistem neticesinde israfa uğrıyan verimlere mukabil temin edilebilen hiç bir müsbet ve hakiki istifade gösterilemez. Emniyete dayanan bir sistemde kontrol ve mürakabe yok mu? Elbette var. Fakat bu mürakabe, | bir muamelenin usule uyup uyma- dığını aramaz. Tamsmiyle canlı sâ- hada kalır, azami verim elde edi- lip edilmediğini. sarfedilen paraya “karşı azami kiymet ele Mp geçirilmediğini, umumi menfaat- ten başka bir safke kapılmak su- retiyle bütün vatandaşlara ait müsavi fırsat ve imkân prensipi- nin bozulup bozulmadığını araş- tırır. Eroniyet esasını nazari surette müdafaaya ihtiyaç yoktur. Seri ve bol verime ihtiyaç gösteren işlerde hükümetimiz. bu esası tatbik etmiş ve çok iyi neticeler almıştır. Kendi hız ve teşebhilsü ile, kendi mesuli- yeti altında iş çikaran, kırtasi ka- yıtlardan Tstisnaodilen devlet da- irelerinin ve müli müesseselerin verimi, kayıtlar altında işliyen da- irelerden çok fazladır. Oralarda daha.çabuk, daha rasyonel, daha dürüst Iş çıkıyor, doğrudan doğru- ya göz önündeki canlı gayeye göre çalışılıyor. Fazla olarak ta çalışma tarz ve usullerinde sürekli bir iyi- leşme istidadı vardır. Çevik kırtasi kayıtlara göre merkezivet ve vesayet için- de dönen çarklar hep boşta döner, hep ayni şekilde döner ve pek mah dut bir iyileşme istidadı gösterir, Emniyet esasının daha verimli bir yol olduğu, kendi aramızda ve kendi gözümüz önünde de bu ka- dar açık bir tecrübeden geçtiğine göre ayni prensipi neden bütün devlet mekanizmasına, male İRİ Yeni varlıkların tılsımlı zem- bereği olmasın? Ortada ancak bir azim, karar ve cesaret meselesi vardır. Bu sahalarda ezim ve cesaretle gayeye doğru yürümek bir İnkılâp idaresi için en tabi bir vazifedir. SANAT BAHİSLERİ : MÜKEMMEL NASIL YETİŞİR ? Yirmi beş sene evvel bir akşam, Paris Güzel Sanatlar mek - tebi profesörlerinden birinin evin - de, ev sahibi olan heykeltraşın do- ğum günü kutlanıyor. Aralarında bugünkü Türk Güzel Sanatlar A - kademisi heykeltraş muallimlerin - den biri de bulunan talebe hocala- rının etrafına halkalanmışlar, sa - El meseleleri üzerinde görüşüyor - Söz biraz şehir meydanlarında evvelki nesiller tarafından dikilmiş olan (bozuk düzen) heykellere in - tikal ediyor, Genç sanatkârlardan biri ( bu hatah eserlerin sanat mabedi olan Fransa için bir yüz karası olduğun. dan) bahisle (hepsinin yıkılıp kal - dırılması lâzım geldiği) fikrini bü. yük bir belâğatla ileri sürüyor. Profesör bütün söylenenleri te- bessiimle dinledikten sonra cevap veriyor: — Aldanıyorsun genç sanatkâr! ERİ Muallimlerin Mesken Bedelleri Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel dirnede bir öğretmenden mek » tap aldım. Diyor ki: “Kanuni hakkımız olduğu halde bir senedir mesken bedellerini alamıyoruz. Bu bizim ezeli derdimiz oldu. Bazı vilâ- yetler bu işi kökünden halletti. 1932 yılına ait mesken bedellerini verdiği gibi yeni yıllara sit olanları da ve- riyor. Bazı vilâyetler ise bu kanuni zarureti hâlâ hissetmemiş, ve hatır - layıp meclisi umumi ruznamesine bis le almamıştır. Biz de ikinci şekle ma- İruz kalarak bu haktan mahrum edil İmiş muallimleriz.,, # Öğretmenler, bu memlekette en büyük feragat içinde yaşayan, aldık- ları cüzi bedele bakmıyarak omuz - larına yüklendikleri kültür vazifesi « Bi büyük bir tahammülle (başaran unsurdur. Muallimlerin bu yüksek vazifesini kolaylaştırmak için, ka « nun kendilerine vilâyet meclisi u - İmumilerinin mesken bedeli vermesi- İni kabul etmiştir. Kariden aldığım mektup, tahmil ettiği bu mecburiyeti bazı vilâyetlerin mü- kemmel surette yaptıklarımı, bazıla- rinin münakaşa ve müzakereye bil tenezzül etmediklerini gösteriyor. Kanunun muallimlere tanıdığı bu İlakiı yerine getirmek, vilâyet me - lislerinin borcudur. Memleketin bir tarafında muallimlerin bu haktan is. tifade etmesi, diğer bir kısmının mak rüm kalması, öğretmenler 'asındı bir hoşnutsuzluk yarattığı gibi ka nunun Mana ve muhtevasına da uy gun değildir, kanunun * Bazı vilâyetlerin varidat noksanı yüzünden bunu ihmal etmiş olmaları varittir. O halde kanunım muallim - lere verdiği bir'hakki yerine getirmek için yeni tedbirler almak muvace » hesindeyiz. Bu meseleyi gerek maa - rİf, gerek Dahiliye OVekâletinin e « hemmiyetle nazarı dikkate alacakla- rinı Ümit ederiz. Müstakbel nesille- ri yetiştirmek gibi yüksek bir vazife- Yi üzerine alan muallimlerin, kay unun, Bi mesele olmadığı. bu alâkadar Vekületler de kabul ederler, Memurlara küçük evler yaptır - mak Suretiyle memurların terfihini düşünen Cümburiyet hükümeti, mu- alimleri ikinci plânda bırakmağa herhalde razı değildir. Muallimlerin bu derdine şifa bulmakta tekâsül gös termiyeceklerini timit ederiz. SANATKÂR Bahsettiğin eserleri yıkmak değil bilâkis takdis etmek lâzımdır. Çün kü bunlar bizi bugünkü sanat sevi- yemize ulaştıran merhalelerin ifa- deleridirler, Fransız heykel sana « — | tının tekâmül seyrini göstermele « rinden dolayı tarihi ve kendi devir. lerine nisbetle artistik kıymetleri bulunan bu esetleri tetkika değer bulunuz ve seviniz! Bu hakikati bana anlatan bizim Akademi hocası ilâve etti; — Bugün Türkiyemizde mese - lâ Fransada olduğu gibi heykeltraş bulunmadığını ilân eden bazı va « tandaşlar. Kanoniks ve emsaline su veya çamur taşımakla Türk bey keltrası yetişebileceği kanaatinde iseler. aldandıklarını, pek sec dahi olsa, zamanla anlayacaklardır. ğ Sayın hocanın hakkı vardır ve ileri sürdüğü prensip bütün sanat kolları için muteberdir. Mimar : Şevki Balmumcu

Bu sayıdan diğer sayfalar: