8 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

8 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Müdür Telefona Sarılmıştı Müdür Bey, Dedim, Mektepte Bulunduğum Müddetçe, Telefonla Görüşülmesini Tehlikeli Addederim “Ülyyen mektep sahasından bii, STI çıkamıyacaklarını ten- bi Sam) toplattığım silâhlarını i olaba kilitledim, efradımı da a OĞuşa yerleştirdim. İşin aksi 4 e bakınız ki, hayvanlarını iu a racak bir ahır, ahır da de be hani şöyle genişçe bir yer it ii Bu beni de, nöbetçi ide cidden düşündürdü. maz fi bulundukları yerde bırak- Şap İŞ te muvafık değildi. Göze ası ve düşmanlarda merak ie uyandırması ihtimali çok â, iydi. İster istemez, bunları Kaş e vyonlara yerleştirmek kara- k yerdim ve derhal yaptım. Hay- başi, fin zemini tahta olan bu ko- “ra sokulması bizi çok yordu 2, ildürdü. Nallarınm tahtalar ü- kar ©* Çıkardığı takırdılardan ür- Bay, a yvanların koğuşlara sokul- kaç EE,EİŞ olmuştu, Her hayva- haç Mamadığımız için hepsini ko- dop e km, tabii başlarını da hap, Taktnıştık, Görmedikleri, a- m bi Serie bu hal ve serbestlik- Bar lenbire çılgınlaşan ve oyna- 'amağa, birbirleriyle ıs1rışıp Yulg, SE, şahlanıp kişmemeğe ko- ata pe huysuz mahlükları karan Bak Tbirlerinden ayırıp yatıştır. elerleri bir hayli uğraştırdı. B İZ buişleri görüp bitirinciye i «dar da ortalık aydınlar Yala SER güneş bahar çiçeklerini Pak pi başlamıştı. Kapı ka- ai nöbetçilerime son em- O güz iş. tetirahate çekilmiştim. biye, mektöbe gelecek bütün su- kıy elâmlanacak, fakat kim o- k Big hiç bir sebep ve suret- Saktı, tebten dışarı çıkarılmıya- Evet müdür binbaşı Necati Mi mektebe, kim bilir, ve mu nedir, kapı kara- a i değişikliği fark edeme- dan, Odasına girerken karşıla - ti a, İmladım. Kendimi tanıt- Ne Bim vazifeyi de olduğu gi- ttim. Vaziyeti, tekliflerimi likle kabul etti hiç itiraz et- Tatı ii yapılacak işin tefer- Me crinde görüşürken 4-1 — Müdür bey. dedim. Ben mek- ipe vülunduğum müddetçe, kim- Ah, herhangi bir makam veya eşe İle görüşmesini ve bu suretle “İn burda bulunduğumun duyu- itlmesini tehlikeli bulurum. İangi bu düşünce ile, kapı karako- hü telefon santralına ve diğer du, Mmahatlerine nöbetçiler Koy- gi kim olursa olsun telefonla Mep türülmemesini ve bilhassa da Magi dışarı kimsenin çıkarık- anı emrettim. kri, #ilmal ki müdür bey bu söz- Play kendisine danışılmadan ya” ig Du İşlere biraz kızmıştı ve ta- ta, İöğünceye de dalmıştı. Fırsat- ti İstifade sözümü tamamladım, İyerek: teki Tabit, dedim, Bu ciheti mek- be diğer subaylarına ve bil- ty Kursa devam edenlere de, da sip şekilde, anlatmak Yötfunu sö, rgemezsiniz. Sonra utanarak hı yorum tahil, âciziniz büyük Suç daha işledim. Götüreceğim Ayı yüklemek üzere beraberim- © getirdiğim hayvanları da, sığın- İârak bir yer bulamadığım için 16 koğuşlara yerleştirmek mee- ÜrİYetinde kaldım. Hoş bir şey ok Ne di amma, ne çare zaruret, Yal WZ bir günceğiz sürecek olan, bu Siyetii misafirliğimize gerek si- İN, gerekse arkadaş beylerin kat- “hacaklarını ve işlediğimiz suç- tdan dolayı bizlere yan bakıp Yüzümüzü kızartmıyacaklarını W- Müyorum. M üdür bey biraz kızmış, kızar. muştı. Hayretten donmuş gi- bi yüzüme bakakalmıştı. Ben de çok sıkılmış ve utanmıştım amma olan olmuştu. Müdür bey için, olup biten şeyleri hoş görmekten, benim için de biraz pişkince görünmekten başka yapacak birşey yoktu ve öy- le de oldu. Gündüz çalışamıyacağımız için bir tarafa çel de gece yapılacak işleri birer birer #ihnimden ( geçiriyordum. Ansızın gözüme ilişen bir manzara yüreği. mi hoplatmış aklımı başımdan siç- ratmıştı.İki büyük düman kruva- zörü, Maltepenin şarkındaki “Dı- ragus” tepesi önünde demirlemiş, şalopalarla karaya asker çıkarı- yordu. İlk çıkarılan askerler mek- tebin bulunduğu sırtlara doğru açık aralıklarla ava yayılmış sonraki- ler de bölük kollarile topluca iler- Mealaneda Ri i - mevra olması giren, bir mar eden bizlere karşı bir taarruz ol- masını da ihtimalli buldum. İkin- ci ihtimali göz önüne alarak hemen efradımı silâh başı ettim. Takım takım ayırdım. Bulundukları ko- ğuşun pençerelerinden, takımların tutacakları mevzileri âyrı ayrı gös- terdim. Nöbet mahallerini gezdim onlara da icap eden şeyleri tenbih- ledim. Bizi telâş ve heyecana sü- rükliyen bu hareketin biraz sonra bir manevra olduğu anlaşılmiş, te- reddüt ve merakla çarpan yürek. lerimiz yatışmıştı. Ik önce beni fena halde telâş- landıran bu hareket sonra- dan işime de yaramıştı hani, Kurs- ta bulunan subaylar, mektebin de- nize bakan sirtlarına (toplanmış, akşam geç vakte kadar devam eden manevrayı seyir ve takibe dalmış- lar ve bizimle meşgul olmağa pek vakit bulamamışlardı.Bu sözlerim den, ozaman atış kursunda bulu- nan subaylarımızdan şüphelendi- im mânası çıkarılmamasını bilhas sa kaydetmek isterim Vaziyetimin üstüme aldığım vazifenin ehem- miyeti, çok uyanık durmak ve day- rTanmaklığımı icap ettirmekte ve beni, şahsımı hareketlerimi.....her Ataer onlar da beni haklı buk- muşlar, hareketlerime göz yum- muşlardır. Akşam olmuş, hava kararmıştı. Hayvanlar hazırlanmış, efradim silâhlanmış, sırta doğru yollanmış- tı. Mektep müdürü binbaşı Necati bey ile birlikte, dağ eteğinde bulu- nan depoyu açtık, işe başladık. Çalışkan arkadaşlarım, arı gibin sürat ve intizam İle çalışıyorlardı. Geçe yarısı işimiz bitmişti artık. Yüz takım elbise, kaput ve ayak- kabı, iki ağır, on iki hafif makineli tüfekle, yöz kara torpili, yirmi iki bin de mavzer makanizması ve iki yüz elli sanı ” ik ve bütün bunları hay- vanlara ( yükletebilecek şekilde sandıklamış, denklemiştik. Mekte- bin kadrosundan da dört tüfek ve dört de topçu çavuşu & - yartmış, arkadaşlarıma Mİ rtik ayrılık saati çatmıştı. Müfrezemin öncülerini ileri armıştım. li e kolumuzun gerisinden git- mek üzere mekkâri kafilesinin 80- nunu bekliyordum. Beş on dakika sonra bu iş te bitmiş, kolumuz ol- duğu gibi yürüyüşe Mek- tep müdürü Necati ve diğer subay beylerle vedâ ediyor, çektirdiğimiz zahmetten dolayı kendilerinden af diliyordum. Sözümü bitiremedim. Müfrezeme takılan çavuşlardan 0- up camasırlarını almak iş dinleniyor, hem. tepeye giden Kestelli Mehmet ça- vuş soluk soluğa geldi yanımıza. Ve: — Efendim. dedi, Bir İngiliz bö- lüğü Maltepeden geldi ve şimdi mektebi kuşattı. * Haber gerçekten kapkara idi. | Telişla sordum : — Oğlum Soğanlık yolu üzerine bir yürüyüş var mı?.. — Hayır. Gelen bir bölük plya- de. O da mektebi sardı. Ben ferahlamıştım amma mek- | tep müdürü Necati bey belli ki da- ralmıştı. Pek haklı olarak sarsıl. mış, sararmıştı da. Kendisini te - selli etmek istedim. Hattâ beraber gitmekliğimizi teklif ve israr et- tim. Bana çoluk çocuktan, mesuli- yetten bahsetti. Derhal zafını an- ladim. Gülerek elini sıktım ve * — Başınızı derde soktum Neca. ti bey kardeşim.. Kusura bakma sakın, Allahtan sana yardım ken- LEME a ent. dilerim. Dedim ve hayvanıma yükleir dim, Beş dakika sonra kafilenin ve müfrezenin başında idim. Geriden bir baskına uğramak ihtimalini dü şünerek ardeı takımımı kuvvetlen- (Devamı Var) BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli Sosavusuy SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Çakılır $ İçilir. 4 — Büyük şir Eski bir İren siri & Bir harf. 3 — Bir sayı & Horozda bulunur Bir harf, 4 — Bir harf ge İşler. İ 8 — Herkesin var * Bir harf $e Bir İmota, | 8 Öldürür, yaralar Se fe, | 7 — Avüieemet ız Geçi dönmemek, İcaymamak. 8 — Sarhoşluk şir Terzinin yaptığı 9 — Bir sesli harf ge Ümitsiz. 10 — Birot * Bir zamir, 7 İYTE ŞERİTLERİ DÜŞÜRMEK İÇİN... Ekiden bizde şeritleri düşürmek işini arabi ay başına tesadüf ettir- meğe çalışırlardı. Fakat bunun se- bebi bilinemediğinden kimsenin aklı ermiyecek esrar gibi kalmıştı. Prenklerde arabi aylara rağbet e- dilmediği için -hizdeki halk arasm- da bulunun o fikrin onlarda da halk arasında bulunup bulunmadığını bilmiyoruz ama- Bize gelen frenk- çe hekim kitaplarında böyle bir şey yazılr olmadığından o wsul â- deta büsbütün unutulmuştu. wki simdi frenkçe kitaplar- da da şerit düsürmetulntnan İci- Afnei iyi olacağı yazılıyor. Te- sadüfe bakmız kit şeritler iylce büyüdükten sonra halkalarını ay henüz hilâl şeklinde bulunduğu günlerde döküyorlar... Bu arada bir kaç defa yazdığım #ihi ay ile canlı cisimler arasındaki münase- betler yeni yeni fakat gittikce da- ha iyi tetkik edilmektedir. Balık- lardan bazılarmın mehtapsız gece- lerde, bazilarmın da mehtaplı £e- celerde denizin yüzüne çıktıkları gibi, şerlilerin de halkaların hi- İl zamanlarında dökmelerine- sİm- dilik pek te kesin olmayarak- ih- tlmal varilebilir. Onun için şerit- leri dökme ilâcmi arabi ay basla- rına tesadüf ettirmek artık büsbü- tün esarar perdesi altmda bir iti- kat sayılamaz. Bu ilâcı, tabii, hekim reçete İ- le verir, onları kendi kendinize alamazsınız. Fakat hu ilâcların ne olduğunu ve nasıl kullanılacağını önceden biraz öğrenirseniz hekimi- nizin tavsiyelerini daha kolaylıkla anlarsınız. Bir kere, şeritlerin hangi türlü- sü olursa olsun, onları düşürmek için kullanılan ilâçlar ayni şevler- dir, Fakat bu İlâçlardan hangisi olursa olsun, onu almadan bir gün önce perhizle hazırlanmak iyi ©- Tur, Bazıları tiç gün önceden per hiz ettirmeğe başlarlar. En mes hur ve en lezzetli perhiz usulü bir gün, iki gün, üc gün önceden tuz- İn et, tuzlu balık soğan, sarımsak yemektir. Pastırmayı severseniz hem tuzlu et, hem sarımsak yemis olursunuz. Ancak bu türlü perhizi biraz da haklı olarak. garip bulur- sanız, sade sütle de perhiz edebi- Tirsninz. Her halde alacağımız günün bir önceki a) " sade silt İe iktifn etmek lâzımdır. Alışık ©- lanlar bir de tenkiye yaparlar. - İlder aldıktan sonra dişarı çıkal- zaman içerisinde ılık su bulu- dı Bzmre Mak e Yi Yâzrmlık üzerine o! ihtiyatlı olur, şerit düşünce kop- masın ve suvun üzerinde yüzerken görünsün diye, Bir de serit, sıcak yerden soğuğa cikınea birden bire büzülür ve tekmili çrkamaz. En çok kullanılan fujer otunun hülâsasıdır. Kapsül içinde hekimin söyliyeceği kadar. beşer dakika a- pa ile yutulur, Arkasından da gene hekimin yazacağı bir müsül İlder içilir, Kabak çekirdeğinin şerit düsür- ekteki tesiri ek poeşbretrrmek gisi, "cokta kabak çekirdeği Ye mek âdetleri olduğunu elbette bi- Tirsiniz. Belki bü âdet onlara şerit getiren etlerin henüz yasak edil- mediği O zamanlardan o kalmıştır. Frenkler kahak çekirdeğini öyle tuzla kavurarak yemesini bilme- diklerinden şerit düşürmek üzere ilâe olarak kullanacakları vakit ce- kirdeklerin kabuklarını cıkartarak döğdürdükten sonra bal icinde, reçel icinde, süt icinde yedirirler: Çocuklara 25 ten 50 grama, büyük lere 60 dan 80 grama kadar... Biz da kabak çekirdeğini ertir çıttr ye- mesini bildiğimiz için bu suretle de kullanabiliriz. Fakat böyle yiyeme- yenler frenkler gibi yaparlar, Se- ritleri düşürmek için -Hele çocuk- lara- en kolay hem de zararsız ilâç budur. Nar kabuklarının suyu da serit düşürür. Fakat onu kullanmak na zik bir iştir: Bir hitre su içersine 60 gram nar kabuğu, 24 saat bıra- kılır. Sonra bu su tebahhur etme- den 300 gram kalmeaya kadar va- yaş yavaş ısıtılır. Sonra -Acılığın- dan dolayı. surup katılarak üc sa- at icinde yavaş yavaş Icilir. Üzeri- ne mutlaka bir müshil içmek sart» tır, çünkü nar kabuğu zehirlidir. Bundan dolayı çocuklara, gebe kadınlara ve ihtiyarlara icirilemez Nar kabuğunun bir de mahsus hü- lâsası vardır. Seritleri düşürmek için daha baş. ka ilâelar varsa da burada hepsini sövlemeğe tahifi İizum yoktur. Hekim olmayan yerde şerit dü- 1234567189 19 Yazan : Irmizı burnunu ve maden teli gibi sert bıyıklarını koca bira kadehinden çikararak “dayım mil yonerdi” dedi. Elbisesinin eski püs- kü oluşuna baktım da ona “atıyor- sun mânâsına gelen bir bakışla ce- vap verdim, O zaman herif coştu. “Dayım bir muharrirdi” dedi, Kitâp Ustüne-kitap yazardı. Zaten başıma belâ bu kitaplardan çıkt ya. Önceleri kütüphane memmuru idi. Otuz yedi yaşlarına doğru, dev let başma kondu. Ölen akrabasının birinden, ona büyük bir servet in- tikal etti. Lüpün böylesine konun- ca insan ne yapar? Gider de büyük terzinin birine hiç olmazsa on kat elbise yaptırır değil mi? İnanmaz- sm amma ölürken bir altin saati bile yoktu. Böyle adamın paraya konması doğru değildir. Yer zünde #krabası olarak yalnız bir annem vardı. Birde yeğeninin dızdığının dızdığı. Fakat o yeğeni- nin oğuluyla kavga etmiş, onun için varis olarak ortada bir snnem ve annem dolayısiyle de ben var- dım. Dsn çek taba bir adamdı. Yüzünün ve başımın iki tars- fından dimdik ve kapkara saçlar fırlardı. Tepesi ve çenesi ise çm- aktı. KeşknesTe” mahalleden mar halleye göçer dururdu. Adımı size söylemeğe lüzüm yok- tur, Çünkü tanımıyacaksınız. Yaz dığı kitapların hiç biri okunmadı ki: Beni severdi. Bana haktan, is tikbalden steşli ateşli bahsederdi. Kitaplarım basım parasını kendi ve- rirdi, Tam on dört yaşımdan yirmi üç yaşıma kadar, anacım beni her hafta ona gönderirdi. Ben ona git meğe bayağı alışmıştım. Malüm a söyliyeceği enti püften lâfları din- lemek için değil, vakti miras var- dı. İşte onun için onu sik sik gi- dip görmek lârımdı, Beni karşısına oturturdu. Şahadet parmağı yüzü- me doğru fırlardı. “Hak!, diye başlardı. " Seneler geçti. Artık sıhhati gö- Bana bir gün bir kitap verdi. “Bu oğlum, son Kitabımdır. Bu artık yeryüzünde sağırlara #öY* liyeceğim son sözdür.” dedi. Göz leri yaşlarla doldu. Hatta bir dam- ası artık sararmış, pörsümüş yana- ğmdan aşağıya kayıp, eski csketi- nin üstüne düştü. Bana verdiği ki- tap yazmış olduklarının elti üçün cüsü idi. Herif cilt gt pasa saman çıkarmıştı. Ogün göyle bir durek- ladı, Yüzüne bir hözün çöktü, Ba- na “Belki kabahat bende, daha tat- hı davranmalı idim. Belki bütün sürmek için almacek ilâç ancak ancak kabak çekirdeğidir. İlâe aldıktan sonra, baş dönmesi ve bulantı gelmesi pek mümkün olduğundan yatmak lâzımdır. Li B. 8. Özüdoğru — Teveccühünü- ze teşekkür ederim; fakat sordu- ğunuz seylere cevap vermek im- kânsızdır. Gene kendi nize müracaat etmenizi rim. milletlere tesir ederdim de, şu dün- yayı bu feci vaziy kurta » dedi. Ve sonra kendisinin ei de iflâs etmiş bir adam ol- duğunu aci ser itiraf etti, AS ölecek diye ona ziyaret- leri siklaştırryordum. İki gün sonra yine ziyaretine gittim. Ka- pıyı açan hizmetçi kız artık ya HK. G6. Welis- tağa düştüğünü bana söyledi. O- nunla kapı aralıklarmda, gizli kö- şe ve bucakta şakalaşıyor, birbiri- mizi gıdıklıyor ve gülüşüyorduk. Ogün onu öptüm. Dayımın yatağınm başına varm- ca bana “Kitabı okudun mu?,, diye #zsıldadı. Artık yüksek sesle konu- şamıyordu. Bakışı bayağı sönmüş- tü. Ona “bülün gece göz yumma- dım, sabaha kadar okuyup bitir. dim!” dedim. Ve sonra okumuş ol- duğum bir şiiri hatırlayarak: “En son, en güzel eseriniz!” dedim. ülümsedi ve avucunda tut- makta olduğu elimi sıkar gibi oldu. Fakat el birden gevşedi. Ona yine “En son, en güzel eseriniz” diye tekrarladım. Fakat cevap ver- medi. Kapının arkasında bekli yen ftkırdak hizmetçi kızmın gülü- günü duydum. Dayımm yüzüne dikkatlice baktım. Gözleri kapan mişt.. Aadam gülümseyerek öl müştü. i Dayımın sonu işte böyle geldi. Ona şatafatlı bir cenaze alayı yap- tık, Ve sonra vasiyetnamesini ara mıya koyulduk. Fakat ne kadar a- rayıp taradıksa vasi ardgan yıllar geçti Mirasa konan adam paraları vur patlasın çal oy- nsın çarçur etti Bu hikâyenin s0- nuna he zaman vardığımız! biliyor musunuz? Bu sabah! Ben anlarsı- nız ya pek dar günlere kaldım. Elde avuçta okutmadık sey kal madı. Odamın bir köşesinde dayı- cığımın yığın yığın kitapları istif edilmişti. Bakkel kâğıdı diye bile Para etmezdi. Kitaplara bir tekme attım. Kitabm biri yere yuvarlan- dı. ve yuvarlanırken açıldı. Dayt- mın yazdığı son kitaptı. Birde !- çinden ne çıksın istersiniz? Arayıp ia bulamadığımız vasiyetnamesi, Halbuki dayım kitabı bana verir- ken vasiyetnameyi de yaprakları- nın arasına koymuşmuş. Kitabı o- kumak şöyle dursun, ben cildi aç- mamış, hattâ yapraklarını bile kes- memiştir. Dedik a! budalanm biridir diye, öyle yere vasiyetname koymağı kim aklına getirir?. | TAN Matbaası Kitap, gazete, mecmua ve her türlü tabı, cilt ve klişe işleri yapılır. TAN Matbaası - İstanbul Telefon: 24310

Bu sayıdan diğer sayfalar: