14 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

14 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

, 7 leme > ere TefrikaNo.14 Halit Saraya Girmek Istiyordu Fakat Bu Emeline Kavuşabilmek İçin Becerikli Bir Kılavuz Bulamamış, Bir Türlü Hünkâra Çatamamıştı — Beceriksiz bir artist gibi gö- ründü bana bu paşa, kapitenim, bilemem yanıldım mı?.. Bu #- dam benim üzerimde MWç te iyi tesirler bırakmadı. Belki de ö- zü, sözü doğru bir adamdır. Yak nız şuna pek çok dikkat ettim. Heyecansız söz söylüyor, belli ki, Sözleri duygularını değil, düşün- Gelerini ifade ediyordu. Demiş, o da çok haklı ve isa - betli itirazlar, tenkitler yaparak uzun uzun Feridi çekiştirmişti. Vet Halidin tereddüdünü büsbütün arttırmış, işi mu- hakeme etmek, karar vermek ka- biliyetini karartmıştı. Hemen a - damlarını başından savmış, başı- m avuçları arasına alarak düşün- ceye dalmıştı. o İstanbula çıktığı Bündenberi gerçi çok çalışıp didin- miş, bir hayli dostlar, oahbaplar edinmişti. Fakat, ne yazık ki, iş- te bir türlü yolunu bulup saraya sokulamamış, herkese karşı çok sever gibi göründüğü halife haz- retlerinin teveccühünü kazanama- mıştı. Bu işe delâleti için Ahmet Rıza Beye yaptığı müracaattan da bâlâ bir netice ve hayırlı bir ha- ber çıkmamıştı. Ahmet Rıza Be- Yin çok özlediği başvekâlet maka- muna kavuşması için, hünkâr nez- dinde yapacağını kat'i olarak yap- tığı vaadin de, Ahmet Rıza Beyi, İstediği gibi harekete getiremsdi- Bine bayağı sıkılmıştı. — Halbuki geçirilerek hiç te zaman yoktu. İşte, hünkârm (o İngilizlere karşı Cemile göstermek için, | lüzumlu lüzumsuz her fırsattan istifâde et- ğine dair bir çok yeni haberler- de almıştı. Hem ne hacet, bu ce- mileler artık göze batacak, Fran- sızları telâşlandıracak kadar da Şoğalmıştı. Bütün bunlar hütikâ- rın İngilizlerle anlaşmak niyetin- de olduğunu açıkça gösteriyordu. Bir hafta evvelki pasaport hâ- disesi dolayısile, İzzet Paşu hükü- metinin İngiliz askeri heyetine karşı kafa tutarcasına duyatması- ni, işte Vahdettin hiç te muvafık bulmamış, hemen o gece İngilte- re elçiliğine gönderdiği bir yave- Tiyle, malümatı haricinde yapılan bu hareketten dolayı özür, af di- lenmişti. Bu çok mânalı ve o de Tece imalı — bir hareketti, Çünkü, Pesaportsuz olarak gelen rum ve &rmehilerin İstanbula çıkmalarını muvafık bulmıyan dahiliye nazırı Fethi Bey İngilizlerin yaptığı mü- dahale ve iltimas teşebbüsüne ger- çekten sert ve mert bir tavırla: “— Mütareke şartlarında müt- tefiklerin dahili işlerimize karışa- Saklarına dair hiç bir kayıt yok - tur, İstanbul, müttefiklerden her- hangi birinin müstemlekesi olma- dığı için şehre girmek istiyenler- den pasaport arayıp sormak Os - manlı polisinin kanuni bir hakla ve vazifesidir. , Cevabını dikmiş, İngilizleri bu cevaba baş eğdirmiş, boyun bile büktürmüştü. Bir sızıllı çıkarma- dan bu işin Babı âlice hallini kabul eitirivermişti, Hal böyle iken Va- hidettinin bunu gerçekten bir ha- dise addederek alelâcele İngilizle- T€ baş vurması, özür ve af dileme- Ye kalkışması açıkça bir cemile- kârliktan başka neye hamlediyebi- lirdi sanki. Bu cemilelere muhatap olmak ta, hiç şüphesiz, İstanbul daki İngiliz heyeti hesabına bü- Yük sayılacak ve cidden şeref ad- dolunacak bir muvaffakiyetti.“Bu- ün için ne yapıp yapıp saraya gir mek, bir hoşça zihnini çelip hün- kârı Fransa hükümetine çevirmek İâzimdr. Evet lâzımdı amma, İşte bir türlü saraya yanaşmak için be- Serikli bir kılavuz da bulamamış- ti. Çok yüksekten atarak bu işin Saresine bakacağını vaadeden, Ah- met Riza beyden de İşte bir ses Ve haber çıkmamıştı. Böyle gider- ©, İngilizler pek yakında saray Göz hekimi Esat Paşa dalgaları arasında pupa yelken vol ta vuracaklar, fesat ve iğfal ağla- rım istedikleri gibi serip saçacak* lardı. Kendileri de bu acı vaziyet karşısında sfallıyacaklardı. Halit hatırladığı bu korkulu ne- ticenin düşüncesi ile Ahmet Riza beye sezdirmeden, onu gücendirip titizlendirmeden gizlice Damat pa- şa ile tanışıp anlaşmak kararını vermişti. Hemen bir kaç gün ev- vel, kendisini Fehime sultan ta- mıştıran “Madam Eliza” adındaki piyano mualliminin evine gitmek üzere yazıhanesinden çıkmış, Şişli Yoluna düşmüştü. Mülbuki Halik bu tahmininde sidanıyordu, İngilizler de henüz saraya yanaşamam f'ar, Vahdet- tini avlıyamamışlardı. Onlar da uzaktan bakıp çırpınıyor, çarpını- yorlardı. Fakat.. Zamanın fesat başıları, Vahdettin ile damat Ferit uzun uzun düşünüp taşınmışlar, görüşüp konuşmuşlar ve vaziyet- ten istifade için akıllarınca dört başı düzgün bir entrika plânı ha- zırlamışlardı, Vahdettin güler yüz göstererek İngilizleri saraya çeke- cek, damat Ferit hoş, uygun gö- rünerek Fransızları ele geçirecekti. ve sonra da, iki devletten hangisi işlerine gelirse, fesat ağlarmı o dey letin ipliği ve tığı ile öreceklerdi. Son saltanat devrinin bü iki kara yüzlü, kara yürekli yezidi, işte bu niyetle birbirlerine sarılmışlar, hainlik ksvesine sarınmışlar, ve saltanatları, şahısları için yardım dilenmek üzere kapılarını, kesele- rini açmışlardı. Her gün değil her saat bir parça daha slçalmışlar ve alçaklaşmışlardı. 11384 yılı ikinci teşrininin on ü- güncü günü idi. Sabık sadriâzüm lar arasına katılan Müşir Ahmet İzzet paşa, baş vekâlet vazifesin- den çekildikten sonra, o zamanin âdeti veçhile, hem hâkipayi velini- meti âzümiye yüz sürmek ve hem de sadakat beyan ile iradat ve âmü- li seniyeleri dairesinde hizmete ka- zır bulunduğunu temin etmek için saraya gitmiş, baş mabeyinci Lüt fi Simavi beyin delâleti ile padi- şahın huzuruna girmişti. Fükat, çıkarken saraya geldiğine de hu- zura girdiğine de bin defa nedamet etmişti. Çünkü, desisesi hünkâr huzuruna İstemiyerek kabul et- tiği İzzet paşanın, vaktin usulü ü- zere sadakatini beyan ve teyit için uzun sözler söylemesine değil, hat- tü ağız açmasına bile meydan bi- rakmamıştı, Pek hasta olduğunu, çok muztarip bulunduğunu söyle- yerek ayağa kalkıvermiş, zavallı İzzet paşayı kovmaktan beter et- mişti. Müşir Ahmet İzzet paşa, huzür- dan cidden çek hüzünlü, sonsuz ve azaplı bir ıztırap içinde çıkmıştı. “Teessüründen, mabeyin erkânın- dan kinisenin dalresine uğramamış ve hâttâ Lütfi Simavi beyin, ısrar- lı davetine rağmen de, yanında © turamamıştı. Bitkin bir halde ken. dini saraydan dışarı atmıştı. Paşa o günlerde, fazla meşgul olmak se- bebile biraz gözlerinden rahatsız bulunuyordu. Hem gözlerini gös- termek, hem de yüreğinde topla- nan elemleri dökmek üzere, göz hekimi Esat paşanın Cağaloğlun- daki evine gitmişti. Memleketin bu iki büyük ve değerli adamı, birbir- lerini görünce, biri hastalığım di- ğeri de hastalarını unutmuştu. İ- kisinin de gözleri yaşarmış, yü- reklerindeki yaraları kanamiştı. Coşmuşlardı. Günün işlerini, mik letin dertlerini, yurdun felâketle- rini ve hele sarayın entrika ve re- zaletlerini sayıp dökmüşlerdi. Söz İzzet paşanın baş vekâletten istifa- sına geçmişti. Esat paşa, zemin ve zamana hiç te muvafık bulmadığı bu istifadan dolayı İzzet paşayı bi- tenkit et- raz musheye ve çokça mişti. Ve bilhassa: — Çok seele ettiniz paşam. de- mişti. Müsaadenizle söyliyeyim, bu hareketinizi birine kızıp oruç bozanın hareketine benzettik bi Hünkârla doğrudan doğruya görü- şüp aradaki anlaşsmamazlığı kı dırmak imkânı vardı pekâlâ, Ah- met Riza beyin hallerini öteden- beri hepimiz biliyoruz ve hele Va- hidettin ile damat Feride karşı son günlerde basil olan yakışık- sız temayüllerini de işitiyorduk, Hiç şüphe yok ki, bu hirsli ve kendini beğenmiş zatın, çoktanberi bü- yük bir heves ve iştiyakla göz di- kip beklediği, baş vekâlet maka- mına kavuşmak için saray entrika- larına alet olduğunu da İşitmiyor. hissetmiyor değildik değil mi pa- şam?.. (Devamı var) © GSUYT Lei a a ğ : 333 2332333321 M*> Cameron'u ilk defa A- vam Kamarasının yemek salonunda güzel ve genç karısiyle beraber gördüm. Ikisi için bir por- siyon balık ısmarlıyordu. Bu, bana, zengin değilse bile vaziyeti iyi olarak tanınan bir par lâmento âzasına yakışmıyacak gö- rip bir hareket gibi göründü. Zira o günlerde bir ticari teşebbüsten yirmi bin lira kadar kâr vurduğu- nu biliyordum. Bunun için, ilk fır- saatta Martin Cameronun iç yüzü- nü anlamıya karar verdint. Ve bu fırsat zuhur etmekte gecikmedi. Martin Cameron bir balıkçı ço- cuğu olarak dünya gelmişti. Fakat o, aklı ermiye başladığı andan iti- baren kendisinin dünyaya daha büyük işler yapmak için geldiğine imanmıya başlamıştı. Arkadaşları sahilde oynarken o evde kitapla- rın üzerine eğilir, onları büyük bir dikkatle okurdu, Mektebi bitirdik- ten sonra Glaskoda bir odacılık buldu. Bu iş onu besliyorsada kendisini yükseltmiye yarıyacak bir yol teşkil etmiyordu. O zaman küçük teneke kutuyu açtı ve 0 pa- ra ile gece derslerine başladı. Oda- ci olduğu yazıhanede de bir şey öğrenmek, âmirlerinin tevcecühü- nü kazanmak için hiç bir fırsatı ka- çıtmıyordu. Bu azimkâr çalışma neticesinde on sene ona ajmi yazi- haneye ortak olarak gelip gitmi- ye kâfi gelmişti. yo bu on yıl içinde deh- şetli surette (değişmişti. Yaptığı mücadelenin sertliği onu münfeil etmişti. Kendisini Glas- kova getiren ve gece derslerinin ücretlerini ödemesine imkân ve- ren kuruşları nasıl biriktirdiğini asla unutmuyordu. Muvaffukıyet- leri onun namuskârane ve anuda- ne çalışmıya imanını körletmiş ah- e Çi YARIM BAŞ AĞRISI Adma bakınca İnsan onu pek ha- Gif görür, Yarım adam bile adam- dan sayılmaz, Baş ağrısının yarı- st olursa has sayılmamak lâzimgelir. Olsa olsa yarım kom- pirme ile geçecek demektir. Halbuki varım bas ağrısı tam baş ağrısmdan daha irtiraplı, da- ha ehemmiyetli ve haşlı başına hir hastalıktır, Zaten ona yarım baş ağrısı denilmesi baş ağrısının yarı derecesinde olduğundan değil, ba- şın bir yarısını kapladığı içindir. Büyük bir fenalığı da insanların en nazik yarisi olan bayanlara mu- sa olmasıdır. Erkekler ıztrraba daha ziyade tahammül edebilir - ler, diye adları çrkmıstır. Her va- kit doğru olmasa da... huna karsı- da en hafif ıztıraptan daha çok müteessir olurlar, diyehilinir, Kadınlar ken- dilerinin her türlü ıztıraba erkek- lerden daha ziyade tahammiil et- tiklerini iddia ederlerse de, insan onlarm trap çektiklerini İste- mez. Her erkeğin en büyük emeli eşini rahat ettirmek, ber türlü iztı- rantan korumaktır. Öyle olduğu halde bu hain yarım bas ağresi beste dört defa kadınlara musal - Tat olur. Hem de, kadmlığın en nazik, en hassas zamanlarında, bil niz o günlerde gelir. Bircok defa o gün- lerden önce meydana cikarak © günlerin gelmek üzere olduğunu haber verir. Bazılarında o günler basladıktan sonra gelir ve zaten zayıf, dermansız olan kadına hir de wtirap verir. Kimisinde de o günlerden bir iki gün geçtikten sonra meydana çıkar. Her halde kadmlığın o zayıf ve dermansız günleriyle o münasebetini, fırsat kolladığını hic unutmaz. Başlaması da, en ziyade, kadın- Tığın İlk zamanlarına yani kücük kızın genç kız olduğu zamana te- sadüf eder: Daha önce başladığı halde bile kız bülüğ yasına gelince yarım baş ağrısı arter, Budao hantalığın Ikinci bir terbiyesizliği- Fakat buna karşılık bir insafını da unutmamalıdır. Anneliğe hür- meti vardır. Kadm gebe kalmca ya- rım baş ağrısı birdenbire kaybo - lur. Yarım baş ağrısı nöbetleri ce- ken bir bayanın bu nöhetlerden birdenbire kurtulması gebeliğin alâmetlerinden biri diye sayılır. Gebelik ve emzikliliklen sonra © günler haslaymca yarım baş ağri- si da tekrar gelir. Kadınlığın o günleri ne vakit gecikir, güçlesirse yarım baş söri- s1 hemen meydana cıkar, O günle- rin güçlüğünden ileri gelen Tahat- sızlıkları arttirir. > Sözün kısası en ziyade kadm - lara musallat olan bu hastalık ka- dımlığın en nazik ve en zahmetli secerek © zamanlarda ni gösterir, Onun İçin kadmlığın sonbaharı gelince de. kadınm yakasını bira- kır ve kendi kendine kaybolur, Bir bastalık tizerine kadınlık yumurta ları ameliyatla çıkarılınca yahut rüntzen ısıklarile körlestirilince de varım da sörisinm kaybolduğu | çoktur. Bununla beraber kadılık | yumurtalarmı crkarttırmak yarım bas ağrısı hastalığından kurtul - mak icin bir care olamaz, cünkü yumurtalar etkarıldığı halde o ha- inin vine sebat ederek yerinde kal- dığı olur, Yarım baş ağrısının meydana cik- masma cok defa sebep olan sev - lerden biri de heyecan. üzüntüdür. Fikir yorgunluğu. adale yorgunlu- #n da onu meydana efkarırlar. Yarım bas ağrısınm istidadı olan bavanı hiç bir yorgunluk rahat bırakmaz, Bir de havadaki değişmeler. Rüzgür, ferlina yarım baş miirısi- nin gelmesine sebep olur. Bazıları onun gelmesinden havada fırima kopacağını önceden haber verir - ler. Onun gibi, soğuk ta yarım baş ağrısınm meydana cıkmasna sebeptir, Kimisi steak havada bile bir parça buz yutunca bile hemen lâkını bozmuş, onu yükselmek ve daha yükseklere yükselmek için yegâne yolun son derecede hayâ sızlık olduğuna inandırmıştı. Bir müddet sonra gemi sahiple- rinden milyoner Sir Alexendre'in kızına tesadüf etti. Jean güzel ol. duğu kadar da ince bir kızdı, Ca- meronu kendini yükseltmek yo- tundaki mücadelelerinden dolayı takdir ediyordu. Cameron da kızdan hoşlanmış- tı. Fakat bu cazibe onun kafasın- daki düşünceleri asla teşvik ede- mezdi. O, Jean'ın kızıl dudakla rından ziyade, bir sözüyle Came- ronu mebus çıkartmıya muktedir olan Sir Alexendre'in kudretli du- daklarını düşünüyordu. Altı ay içinde evlendiler, ertesi sene de Cameron parlâmentoya â- za seçildi. Cameron ,babası gibi gemi işle- tenler aleyhinde bir kanuna rey verince Jean dayanamadı ve Ca- meronun hayâsızlığını (yüzüne vurdu. ameron, evvelâ büyük bir biddete kapıldı, fakat inkâ- rın ve hiddetin para etmiyeceğini anlıyarak yelkenleri indirdi. Bir an içinde kararını verdi. Bi- liyordu ki hiç bir şey Jean doğ- rulüğuna ve lüzumuna inandığı şeyi yapmaktan menedemezdi, Ca- meron kendisi itiraf etmese bile o gidip herşeyi babasına anlatacak» tı. Cameron mesleğini ve istikba- Mini muhafaza etmek istiyorsa Sir Alexendre bu sırrı asla öğrenme- meli idi. Bunun için de Jenn'a ka- tiyen babasını görmek ve söyle mek imkânı verilmemeliydi. Cameron içinden plânlarını kuru: yor, her işinde hâkim olan iktısat manisiyle onu süratle veen az zahmet ve masrafla nasıl oldüre- bileceğini düşünüyordu. — Haydi kalk, dedi, göz yaşla- rını bırak. Dourock'a, babanın ya- nına gidelim. Öğle trenine yetiş. mek için acele etmek lâzim. Karanlık gece içerisinde tenha bir kayalık. Bir kaza, Kim ölenin kaza neticesinde öldüğüne şüphe edebilir? ece saaton bir sularında Dourock'a vardılar. Par maklığa doğru yürürken Cameron bu güzel gecede biraz yürümeyi teklif etti, Sir Alexendr'in tepe deki evi bir mil kadar uzaktaydı. | Yol kıvrıla kıvrıla yükseliyordu. Yürüdüler. Yarı yola varmışlar» GECCE dı ki Cameron aşağısı sivri kaya- lıklarla dolu yolun kenarında dur- du ve manzaraya baktı. Ve karısı- na yeni ayın denizdeki parlayışı ve gecenin sessizliği arasında ken- disiyle yalnız olmanın saadetin. den bahsetti. Ve onu kolları ile sardı. Ayni za manda kimsenin kendilerini gör- mediğinden emin olmak için dik- katle etrafı gözetliyordu. 2227#X73337733733737233232233222e HiKÂYE BİR TASARRUF MERAKI Frederick Lyons'tan: İ. K. a A A A A A R A a Birdenbire keskin bir hareketle onu kenara sürükledi. Bu o kadar ani olmuştu ki zavallı Jean ne mü- cadele etmiye, nede bağırmıya vakit bulamıyarak bir torba taş gi- bi aşağıya düştü Cameron onun arkasından tam sivri kayaların üstüne düşüp düş- mediğine iyice baktıktan ve öldü- güne kani olduktan sonra yardım istemek için eve doğru koştu. pm sabah bütün gazeteler Jean Cameron'un Korkunç ölüm faciasını yazıyordu. Bu sıra» da polis müfetişi Grice'e kendisini bir adamın görmek istediğini ve bir kâğıt gönderdiğini haber ver- diler. Kâğıtta şöyle deniyordu: “Sizi derhal görmeliyim. Jean Cameron'un ölümü hakkında ko- nuşacağım. O kaza ile ölmemiştir, kocası tarafından öldürülmüştür. Adam derhal içeri alındı. Bu bir şimendifer memuru idi: — Onu katiyen tanımıyorum. Yalnız bir defa, dün bilet alırken gördüm. Fakat karısını öldürdü- ğünden eminim. diyordu. Grice ona hiç tanımadığı bir a- dama karşı pek ağır bir ithamda bulunduğunu hatırlattı; bunun ü- zerine adam hikâyesini anlattı: Kendisi Cameronun St. Pancre- as'ta bilet aldığı memurdu. Came- ron biletçinin kendisini asla tanı- mıyacağını, tanısa bile ehemmiye- ti olmıyacağını düşünmüştü, (s- kat Doüroek köyüne pek çok a- dam gitmez. Bu sebepten siması biletçinin hafızasında kalmış, o da ertesi sabah gazetelerdeki resmin- den onu tanımıştı. Karısını öldür. mesine gelince: Cameronun buna daha evvelden karar verdiği şuradan belli idi ki St. Pancreast'an Dourock”a giderken kendisi için gidip gelme, karısı için yalnız gitme bileti almıştı. a 23 Nisan Çocuk Haftası İlkmektep talebesinin bil- gisini kuvvetlendirecek ve zihnini açacak en güzel ve en sevimli çocuk romanları: Tarihi Çocuk Romanları Yazan: İskender F. Sertelli 1 — Tanrının oğlu, 2 — Ça- nakkalede küçük Ahmedin kah- ramanlığı, 3 — Karakurumdan Tunaya Türk Akını, 4 — Ave Mehmet, $ — Tarihin çocukları, ö — Temuçin ve oğulları 7 — Kutuplarda bir Türk kızı, $—Ku bilây hanın akınları, 9 — Sokak çocukları, 10 — Çocuklara kü. çük hikâyeler, 11 — Çocuk şi- irleri, 12 — Kız çocuklarına ev işleri. Beher kitabin fiatı 30 kuruştur Kanaat Kitabevi

Bu sayıdan diğer sayfalar: