18 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

18 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18-4-939 TAN ENİSON HABER Tecavüz Aleyhindeki Teşebbüsler Yazan: Ömer Rıza DOĞRUL iyaset âlemini meşgul eden iki büyük meselenin biri o İngil - tere, Fransa ve Rusya arasında teca- vüze karşı imzalanmak üzere olduğu söylenen misaktır. İkincisi Mister Roosevehin teca- vüzü durdurmayı, miletlerin hürri - yet ve istiklâlini tanıtmayı, milletle- rin iktısadiyatını ezen silâh yarışı - na son verecek, ticareti yeniden can- landırarak yeni bir refah devri aça- cak tedbirleri almak üzere toplanıp konuşmayı temin için giriştiği teşeb- büsün neticesidir. Tecavüz aleyhindeki misakın im- zalanması yolunda, mühim adımlar atıldığı ve bu hafta içinde yeni misa- kın imza edileceği bildiriliyor. Misakın imzasına karşı gelen â - mil, anlatıldığına göre, Romanya ile Lehistan, harp zamanında £ dahi, Sovyet birliğinden askeri yardım görmeğe pek taraftar olmamalarıy - dı. Bunun üzerine bu yardımın, yal- mz hava kuvvetleriyle yapılması &- zerinde mutabık kalındığı söylendi. Fukat en son haberlere göre yardı - min, tam manasiyle yapılması İçin, İki taraf arasında tam bir anlaşmaya varılmış, ve bu suretle misakın İm - zalanmasına bir mani kalmamıştır. Verilen haberler tahakkuk ettiği takdirde bu hafta içinde tecavüz si- yasetine İcarşı tam bir cephenin, ku- rulmasına, şahit olacağız ve o zaman harp tehlikesi iyiden iyiye hırpalan- miş, belki de ezilmiş ak, yeni muvazenenin sulh yolun teessüsü yüzünden rahat bir nefes almak ve daha emin bir hava içinde yaşamak imkânı tahakkuk edecektir, . Mister Rooseveltin U teşebbüsüne gelince, bu teşebbüs her yerde en hararetli tasviple karşılandı karşılanmıştır. Bir taraftan Alman, diğer taraf - tan İtalyan gazeteleri, Mister Roo - sevelte var kuvvetleriyle saldırmak - tadırlar. Bunların anlatışına © göre, Mister Roosevelt Cümhurreisliğine tekrar seçilmek için bu son oyunu oynamış, göz boyayarak Avrupanın İki büyük liderini yanlış yola saptır- mak istemiş, ve çember içine alma siyasetini ileri götürmüş, tecavüzü zorla iki asil millete yüklemeğe ö - zenmiş kötü bir diktatördür. Totaliter memleketlerin gazete - mla yazı yazdıkları için bu sözlerin hükümet düşüncelerini leri he; aksettirdiğine (o inanmak © eaizdir. Fakat Londra mahafiline göre mih - ver memleketleri gazetelerinin bu heşriyatımı şimdilik ihmal etmek ve mihver hükümetlerinin ne diyecek- lerini beklemek daha doğru olur. Almanyanın ancak Her Hitlerin 28 nisanda Rayştağın yapacağı İçti - mada Roosevelte cevap vermesi bek- lenmektedir. O zamana kadar neler vukubu » lacağı ve gün doğmadan meşeimel #epten neler doğacağı belli değildir. | dı. Fakat beklemekten başka çare Yoktur. vi a . Bitaraf dünya efkârı umumiyesi- hin totaliter devletlerin tecavüz si - Yasetine karşı nasıl isyan ettiğini gös teren şu Istatistik, çok manidardır. Amerikadaki efkârı © umumiye Müessesesi, Çekoslovakyanın yok © dilmesinden evvel harp vukuunda demokrasilere harp malzemesi verip vermemek meselesini ortaya atarak Amerika efkârr umumiyesini yokla- Miş, ve yalniz yüzde otuz (dördün unları vermeğe taraftar olduğunu Börmüştür. Çekoslovakya hâdiseleri bu nisbeti birdenbire yüzde (55) e, Memel hâdisesi ise yüzde 66 ya çı - karmıştır. Daha mühinmi, Ameri - “nın demokrasilerle birlikte harbe Kİrmesi için lehinde bir cereyanın göstermiş olmasıdır, Bugün A - Merika efkârı umumiyesinin e yüzde 16 sı harbe girmek lehindedir. Bu da tecavüzün bitarafları da kendisiyle a tüymeğe gektiğini göstermekte - halde havuzu tarafından en hasmane hamlelerle Larissada Nasıl Amerika Arnavutları Mücadeleye Devam Edeceklerini Bildirdiler Daily Express'in muhabiri Kral Zogo ile âilesi, Larissa âdeta bir esir hayatı yaşamakta: Stefan Delmar yazıyor: namındeki küçük kasabada dır. İtalyanları © darıltmamak için mülteci Arnavutların bir kimse ile konuşmalarına, yahut bir kimsenin onlarla konuşmasına müsaade edilmiyor. Hasta olan k rek tedavi görmek, raliçe Geraldin, Atinada bir hastaneye gire- çocuk doğurur doğurmaz Balkanın dağlık yollarında yaptığı yolculuğun tesirlerinden kurtulmak istemiş ise de kendisine: — Bu mesele bahis mevzuu olamaz, çünkü sizi hükümet merkezine götüremeyi terek dava güttüğümü; Aksi takdirde İtalyanlar sizinle müş- sanırlar! denilmiştir. Selânikten Atina ile yaptığım telefon muhaveresi sırasın- da Larissa kelimesinin geçmesi bile, muhavereyi dinleyen za- bita memurunun derhal muhabereyi kesmesine sebep olmuş- tur. Nihayet gazeteye bu yazıyı gönderebilmek için Yugoslav- yaya geçmek mecburiyetini hissettim. Çünkü Yunanlılar, Zo- goya ait yazıların Selânikten telgrafla gönderilmesine de mâni oldular. Hattâ bu yüzden Selânikte tevkif edildim ve böylece Yugoslavyaya geçmekten olıkonuldum. Fakat İngiliz konsolo- suna müracaat sayesinde dört saat sonra tahliye edildim. Larissaya vardığım zaman kral si- esi de oteline yeni muvasalat etmiş- ti. Burası şehrin göbeğinde olan sarı renkli ve 35 odalı bir bina idi, Kral Zogo sivil elbise ile otelin ko- ridorlarından geçiyor. Iki yeşil elbi- seli Arnavut eskerine dayanan kra- Yiçe Gereldin, kralı takip ediyor MİUK, Deizi, Keusru GOZETi0 dişi da biriken halka yorgun yorgun gü- lümsüyordu. Kraliçenin arkasından gelen bir| hastabakıcı çocuğu taşımakta idi Kraliçe derhal bir odaye yerleştiril- di. Kendisine Atinadan getirtilen iki mütehassıs bakmaktadır. Kraliçenin tehlikeyi atlatmış ok duğunu öğrendim. Kral ile maiyeti 135 kişilik bir ka- file teşkil ediyorlar. Nazırlar ve mu- hafızlar bu sayının içindedir. Bunlar | bir gün evvel, hudut üzerindeki Flo- rinaya gelmişler, fakat trenden çık- maları için müsaade edilmemişti. Yunan askerleri treni çevirmişler ve bir kimsenin içerden çıkmasına, bir kimsenin içeri girmesine mâni olmuşlardır. Ancak ertesi sabah kafilenin otel- de yerleşmesine müsaade edilmişti. Larissada hizmetçiler krala ait eş- yayı, askeri kamyonlardan çıkarıp 9- tele yerleştirirken şehir halkı dı bu manzarayı temaşa ediyordu. Gür- büz ve çelik vücutlu Arnavut muha- fızları kamyonlardan denk denk ya- taklâr, mavi perdeler, ağır sandıkları taşıyor ve otelin içine götürüyorlar- Seyirciler, ağır sandıklara bakıp: — Mutlaka altın dolu! diyorlar ve kralın servetinden bahsediyorlardı. Derken muhafızlardan biri bir be- şiği kamyondan çıkardı ve taşıdı. Se- yircilerin manzarası birdenbire de- gişmiş ve kadınlar ilerlemişler, beşi- ğe dokunmak istemişlerdi. Çünkü bu hareket çok uğurlu imiş. Yaşlı bir kadın. yanıbaşında bir kadına soruyordu: — Zavalli kraliçe ne halde? Kim bilir ne kadar acı çekti. Ustü başı yırtık, sakalı traşsız, göz- leri yorgunluktan mahmur bir genç Anlattı: — Kraliçenin arabası bep sür- düm. Üç gün durup dinlenmeden ha- reket ötik, Kraliçe cidden cesur bir kadın. Ben arabayı süratle sürüyor- dum. Fakat yollar çok fena idi. Hele bir hasta kadın için tahmmül edilmez bir şeydi. Kraliçe muztarip olduğu halde katiyen şikâyet etmiyordu. Kadınların biri sordu — Küçük ne yapıyordu? Şoför cevap verdi: — Küçük arabada ağlıyordu. Kra- içe onu bağrına basarak susturuyor- du. Muhaverenin gerisini takip edeme- dim. Çünkü bir delikanlı önüme di- kildi ve fransızca ile: — Beni'takip ediniz! dedi, — Niçin, kimsi dedim. Bir kelime ile cevap verdi: — Polis! ve hüviyet varakasın gösterdi. Sonra ilâve ettir — Mültecilerle konuşmak yasak! Arnavut mültecilerine karşı tatbik olunan bu yasak devam ediyor, Mül- tecilerden biri dün Selânikte bir k: rakolda o derece sıkıldı ki, cebinden tabancasını çekerek evvelâ bir za bıta memurunu, dahâ sonra da Arna- vutluk konsolosunu vurup öldürdü. Amerikadaki Arnavutların nümayişleri Nevyork, 17 (A.A) — İki yüz Ar. ravut, yirmişer kişilik gruplar ha- linde Arnavutluk konsolosluğuna gi- derek aşağıdaki karar suretini ver- mişlerdir: : “İstiklâlimizin fİgasını hiç bir 2a- man gönül arzusu ile kabul etmiye- ceğiz. Mücadeleye devam edeceğiz... İki yüz polis asayişi muhafazaya memur edilmiş bulunuyordu. » İmedi ve teşrifat müdürü Foruhar il Tahranda Düğün | Hazırlıkları Tahran, 17 (A.A.)— Dün öğle vak- ti Kazvine muvasalat eden Türk he- yeti Türkiye büyük elçisi tarafından karşılanmış ve saat 17 de Kemeteye varmıştır. Türk heyetinin, Hariciye nazırı, Alâm kolordu kumandanı Ah. mülâkatları çok samimi olmuştu Nazır Alâm, Majeste Şehinşah ve İ- ran hükümeti namına | te hoş gel- diniz demiştir. Müteskıben yüksek ziraat mektebinde çay içilmiş ve sa- mimi haspihalde bulunulmuştur. Tar han Türkiye heyetine karşı gösteri- len ihtimarıdan dolayı Alâma teşek- kürlerini bildirmiş ve heyetin kendi. sini kendi memleketinde hissettiğini kaydeylemiştir. Heyet Tahrana 13.30 da varmıştır. Pehlevi caddesinin methalinde he- yeti bir askeri müfreze karşılamış ve iki kardeş memleketin milli marşları çalındıktan sonra Tarhan askeri ta- zim merasimi eden müfrezeyi teftiş LERİ Arnavutluğun Eski Hükümdarları Karşılandılar ? Ergani Tahvilleri Keşidesi b? - Ankara, 1 ), — İkramiyeli yüzde beş faizli 1933 Ergani İstikra- zı tahvlilerinin bugün Naliye Vekâ- eti, Merkez Bankası ve diğer ban - kalar mümessilleriyle runda yapılan on ikinci ikramiye ve altıncı am 121.313 115.771 11.920 150.490 169.992 62.138 04.636 | 70.858 164.292 198.295 809,— Ve syrica 289 tahvile kırkar lira ikramiye ve 6.200 tahvile de amorti isabet etmiştir. eylemiştir. arda toplanan halk Türkiye mümessillerini hararetle sl. kışlamışlardır. Cümharreisimiz Besiktaş — Ankaragücü maçım Ankara Satdında seyrediyorlar. noter huzür| #EELEK Tepeden İnme! Yazan: B. FELEK Imanyanın ve İtalyanm kom - * üzerinde çok sempatik, jsok can çekici ve çok © hayırhahane | tesirleri olmasına ve bu iki totaliter devletin bütün milletlerin serbestçe inkişalından başka bir kayguları bu- lunmamasına rağmen Amerika Bir- leşik Devletleri hükümeti bunlara r “Mesaj” i sizin anlayacağı - nız eski tabirle “name” gönderip s0- ruyor : “Avrupa, Asya ve Afrikada adedi otuza varan isimleri zirde mezkür otuz müstakil memlekete kuvvet- Je veya tehditle tecavüz etmek ni- yetinde misiniz?” Ben bu iki totaliter memleketin yerinde olsam : — Sana ne birader? derim. De « rim amma geçen sene ben bu çeşit bir müdahale yüzünden tahaddüs et- “İmiş bir vakaya şahit oldum, Bir küçük gazeteci birinin ayağı- na mı basmış, şemsiyesine mi çarp - miş? Pek hatırımda değil. İskelede bir feryat işittik! Palabıyık bir herif bacak kadar bir çocuğu bağırta ba - ğırta dövüyordu. Yapma etme diye karışan olduysa da herif aldırış et medi, Derken detli toplu birisi pey» da oldu. — Ne dövüp duruyorsun elin fu- karasımı? diye sordu. Herif dikeli; — Sana ne? Diyecek oldu Derli toplu adam çocuğu kolun - dan kenara çektikten sonra: — Bir karış çocuğu ninen de dö- ver, Kabadayı isen varıver bakayım! Dedi ve palabıyık çocuğa doğru tek- rar sarkmak isteyince elpeşrevi baş- ladı ve bir araba dayak yediydi. Yâ- nİ ayırmak için araya girenler de herifin tozunu silkmek bahanesiyle epeyce hırpaladılar, İş o hale geldi ki: topuz herif: — Yahu! Ben ne yaptım? Allah kimseyi elinize düşürmesin! Hepiniz başıma üştünüz! Bu revayı hak mı? Diye sızlanmağa başladıydı. Şimdi totaliterler Amerikaya bu çeşmide cevap verirlerse neaba iske- lerdeki sahne tekerrür eder mi? diye düşünüyorum. Ve böyle bir cevap vermemelerini temenni ediyorum. Şu da muhtemeldir ki; bu devlet. ler: — Biz kimseye ilişmek niyetinde değiliz, Lâkin adedimiz arttı. Mah - sulâlımız yetişmiyor. Masrafımız da çok. Bize biraz yiyecek © verirseniz İkimseye zarar etmeyiz. Sizin insafı - nıza müracaat ediyoruz. Desinler, O zaman ben Amerikanın yerin - de olsat — Haklışmız amma siz vaktiyle dünyaya “bize tereyağı lâzım değil. Top lâzım!” dememiş miydiniz? Şim- di tereyağına olan bu rağbet niye? Diye sorardım. Kimin ne cevap vereceğini he - nüz bilmediğimiz için bu satırlarla sadece hafif bir yârenlik ediyoruz. İşte o kadar. Ancak görülen bir şey varsa A - merikanın bu müdahalesi ile karşı tarafta bir şaşkınlık ve durgunluk doğmuş olmasıdır Vaktiyle Kefal balığı yavruları - nı toplayıp nasihat edermiş — Yavrularım, zoka denilen kancalı bir iğne vardır. Onu bir ipliğe bi layıp ucuna yem takarak denize tarlar. Sakın bunu bir nimet sanıp yemeyin! Bir de denize ağ gerip uçkurlu - ğunu sıkarak torba haline getirirler. İçinde kalırsınız! Öyle bir zamanda da dibe inin! Yüze çıkmayın. Derken balıkçıların serpme de - dikleri uçları kurşunlu ve kapak gi- bi balığın üstüne atılan bir ağ üzer lerine inmiş ve hepsi içeride kalmış- lar. Yavrulardan birisi sormuş: — Kefal anne! Ya buna ne der - sin? Anası cevap vermiş; — Yavrularım! Buna tepeden in- me derler! Bunu ben de bilmiyor - dum!, Dediğim gibi, mahut name bira tepeden inme olduğu için derinlikler de hayreti mucip olsa gerektir, Tarihten ders almak lâzım gelir. “Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: