14 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

14 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kaç ii PA 2222223223333333333323232222222223ş . A pa wv gil li H İ K AYE ? Ve Nola z ş AMAN SORMAYIN! : Soysuzlara Gün Doğmuştu ? Yazan: Helen Simpson z 32033332320 GELE Yazıyorlar, Çiziyorlar, Hem Saraydan, Hem İtilâf ontdidier - les - Dames hu- Devletlerinden Avuç Dolusu Para Sızdırıyorlardı Beklenmiyen bu ani darbe Bah- çeköylüleri korkutmuş, Domuzde- relileri de kudurtmuştu. Hâdisenin etrafa yayılan akisleri, dahi? o sa- bah Büyükdere nankörlerini dü - şündürmüş, Sarıyor Türklerini de güldürmüştü. Müttefikler, alnan bu öçün, için için kabaran Türk hırsının bir eseri olduğuna bir ti lü ihtimal verememişler gibi görün» mekle beraber az, çok kederlen » mişler, Domuzderede yataklanan çetecileri gizlice biraz daha körük- leyip şişirmişlerdi. Bir taraftan da, hâdiseyi ileri sürerek emniyet ve asayişin muhafaza edilememesin- den dolayı Babıâli nezdinde acı teşebüslere girişmişlerdi. Şiddetle dillenmişler ve didinmişlerdi. Çün- kü, ölenler her zaman olduğu gi- bi, malı, canı, irzı mübah sayılan Türkler değildi. Bibette dillenir ve didinirlördi. Nafiz Bey ile arkadaşları, Türk- lük namına kazandıkları ufak ve fakat umulduğundn çok fazla te- sir uyandıran bu muvaflakıyeti müteakıp derhal hâdise mahallin- den üzaklaşmışlar, Belgrat orman- larının sakin ve sakit sinesine dal- mışlardı. Şunu bilhassa kayıt ve ilâveye lüzum görürüz ki, saklan- mış değillerdi. Meraklı avcılar gi- bi, Domuzderesinin etrafında sin- mişler, bu defa da domuzların yu- vasına şiddetli bir darbe indirmek için fırsat göziüyorlardı. arıyerde nankörlere atılan bu yaman sillenin sesi, Yıl- dız sarayının ve hele Damat Ferit xonağının boyalı duvarlarında da #akırtı bir öki5 yapmıştı. Dile sanki kendilerine vurulmuş gibi bütün hain başlar eğilmiş, kara yü- rekler ezilmişti. Bu teşebbüs, bil- hassa Hürriyet ve Itil⣠yâranı ta- rafından o sırada mevcudiyetinden esrarlı bir şekilde bahsedilen ve müessisleri hakkında türlü türlü rivayetler deveran eden Karagol cemiyetine mal edilmek istenilmiş- ti. Bu cemiyet hakkında dillerde dolaşan havadisler, bire bin Katıl- mak suretile büyütüldüğü ve ger- çekten korkunç bir kisveye bürün- dürüldüğü için ortaya atılan bu a- silsiz şayiaya hemen hemen herkes te inanmıştı. İler yerde bundan mübalâğa ile bahsediliyor, Sarı- yerde bulunan gizli kuvvetin bir fırka olduğu ve öldürülen rankör- lerin yüzlere baliğ olduğu-bile id- dia ediliyordu. Vahdettini vaktile Mister Hatson tarafından ihbar e- dilen gizli teşekkülü hatırlıyarak büyük bir korku içinde yaşıyordu. Damat Ferit konağından çıkamı- Yordu. Kara kulaklara gün doğ - #muştu, Yazıyorlar, yazıyorlar hem Saraydan, hem de müttefiklerden avuç avuç para sağıyorlardı. Kapi- ten Benet sahaya atılmıştı. Çünkü müttefiklerin âli menfaatlerini mu- hafaza ve temin babanesile Istan- bulda bulunmasına lüzum gördük- leri kuvvetlerin celbi için, zemini Ve zamanı muvafık bulmuş ove bilhassa ortalıkta deveran eden bu şayialardan istifade yolunu tut- Muştu. Bir taraftan, mevcudiyetle- Tİnin, şahsiyetlerinin tehlike altın- dâ bulunduğundan bahis ile Hüs- Tİyet ve Tülâf kodamanlarını ha- teketo teşvik ediyor, diğer taraf- tan da ekalliyetleri, can, mal ve "zlarının tahtı emniyette bulun- Madığından şikâyet ettirerek, İs- İsdiği gibi ayaklandırıyordu. Gay- Ti Müslim unsurların ruhani reis- lerini mürnessillerin o kapılarına dökmüştü. Sıra Hürriyet ve İt Stları yürütmiye gelmişti. Bu İşi 8€, bildiğimiz Mösyö Pantikyan İ- e, kendi yanında çalışan sayılı şef- lerden Agopyana vermişti. esnalarda Hürriyet ve İti- o 14! yâramının herkesten ve hattâ fırka müntesiplerinden bile mi tutulan bir toplantı yeri var» a, Âyandan Azaryan Efendi Bu yer, Yenipostane karşisinda (Velura) hanında idi ve işte o gün de burada, tamamiyle gizli ve hu- susi mahiyette bir toplantı yapıl mıştı. Ali Kemal, Sait Molla, ha- demei hassal şahane müdürü kay- makam Zeki ve Adil, Pantikyan ve Agopyan ile başbaşa vermişlerdi. Müzakere mevzuu malüm idi. Gü- nün meselesi olan asayişsizlik, Agopyan, kapiten Benetin, al- tında nice entrikalı emeller gizli bulunan arzularını birer birer an- latmıştı. Nihayet işi şu suretle hu- lâsa etmişti. Ve: — Mühim bir ekseriyeti Istan- bulda bulunan İttihatçıların * gizli teşekkülleri ve kanlı teşebbüsleri te emniyet ve asayişin takarrüri huzur ve rahatın temini imkânı- yoktur. Bugünkü vaziyette bunla- rın teşkilâtlarını bulmak ve teşeb- büslerine mâni olmak gibi hare. ketleri de Tevfik Paşa hüküme- tinden beklemek hatadır. Binaen- aleyh mülkün bekası ve milletin halâsı namına bu işin müttefikler tarafından o teminini İstemökten başka çareniz yoktur. Demiş, daha bir çok herzeler sa- vurduktan sonra da hemen fırka namına bir ariza yazılarak İngiliz mümessilliğine müracaat tavsiye- sinde bulunmuştu. Bu toplantıdan tam bir hafta ev- vel de Ali Kemal fırkanın umumi kât olmuştu ve bu tayin keyfi- yetinde de Kapiten Benet mühim bir rol oynamıştı, Bu sebeple Ali Kemal, Kapiten Benete karşı çok hürmetkâr ve bilhassa tevali ede- cek muavenetlerinden ümitvar bu- lunuyordu. Elbette ki, bugünkü is- tediğini de yaptırmak çin fırka re- isi Nuri Paşa (le ikinci rels Hoca Mustafa Sabri Efendi nezdinde te- şebbüste bulunacaktı, gerçi hoca Mustafa Sabri Efendiyi yola ge- tirmek kolaydı. Fakat, Nuri Paşa- Yı ikna etmek çok güçtü. All Ke- mal, Agopyanın bu teklifi karşı- sında tabii pek haklı olarak dü- şünmiye başlamıştı. li Kemalin düşünceli vazi- yeti Pantikyanın gözünden kaçmamıştı. Muhatabına emniyet telkin edecek bir tatlılıkla: — Ali Kemal Beyefendi. Demiş- t. Bu teklifin sizi biraz düşün dürdüğünü hissediyorum. Acaba yanılıyor muyum? Ali Kemal, titiz bir hareketle gözlüğünü çıkarıp tekrar: takmış. Ve: — Düşüncemi sizden saklıya- cak değilim Mösyö. Demişti. Bu hususa fırka Reisi Nuri Paşayı na- sıl razı edeceğimizi düşünüye- Tum, — Bu 6 kâdar güç mü ki?. — Güç değil Mösyö, imkânsız. Bu adam yapacağımız bu teklifi hemen ve kati bir surette redde- decektir. — Siz de onu şiddetli bir ısrer karşısında bulundurursurtuz. — O vakit te derhal istifa ede- cektir, — Ne çıkar bundan?.. — Ali Kemal, mânalı ve çok ta imal bir tavır takınmış, Ve: — Ne mi çıkar, dediniz?.. Çok şey çıkar monşer çok şey. Evvelâ bu istifa fırkeyı sarsar. Çünkü, bi- zim akılsız iderlerin vaktiyle kır- dıkları potlar yüzünden müteessir olmuş ve fırkaya karşı âdeta mu- halif bir weziyet takınmış bir çok kimseleri, bu defaki teşkilâta tek- rar girmiye sevkeden yegâne se- bep, bu adamın fırkaya birinci re. is tayin edilmesi olmuştur. Ikinei Agopyan, Ali Kemalin sözüne devamına mâni “olmuş ve alsylı bir gülüşle: — Rica ederim Beyefendi. de- mişti. Bu işi Nuri Paşaya duyur. madan, Mustafa Sabri Efendi ile beraber, pek âlâ yapabilirsiniz. Bunu, sizi düşündürecek kadar mühim bulamıyorum doğrusu. u esnada, söze kaymakam Zeki de karışmıştı. Ali Ke- mali ikna edecek bir çok sözler söyledikten sonra da, idare heyeti- nin; Damat Paşanın nezdinde, giz- lice bu işi müzakere edebileceğini, ve verilecek kararla yazılacak ari- zadan, Nuri Paşanın haberdar e- dilmemesinin de mümkün bulun- duğunu ilâve etmişti. Fakat, bü- tün söylenilen bu sözler Ali Ke- malin düşüncesini, tereddüdünü giderememişti. Bu aralık, Âdil Bey ayağa kalkmış. Ve: Devamı var) TÜRLÜ TÜRLÜ Üsküdardeki | Bağlarbaşından gazeteye mektup gönderen bir Bayan okuyucumuz, geçen gün uykusuzluk üzerine yazdığım bir- kaç yazıyı görmüş. Korkulu rüya örmek korkusundan ouyuyamı yanla hatırıma gelmiş olacak, © da kendi rüyalarımı anlatıyor. Aria, tabii, rüyasında kimi ve na- sıl gördüğünü değil, umumi suret- te rüyalarının şeklini söylüyor. Bu sayın okuyucumuzun işitti- Zine göre, rüya âlemi bulanık, da- ğimik ve semboller halinde, yahut çok renkli, çok geniş olurmuş. Halbuki kendisi bir şeye üzüldüğü zaman hemen o gece bütün o hâ- diselerle dolu rüya görürmüş, hem de uyanıklıkta olduğu kadar kes kin hir sıkıntı içinde rüya... On- dan dolayı: — Bu neden böyle?... Diye, bana da uyanıklık halin- de keskin bir sikinti veren bir sual açıyor... Rüya bahsi biyolojide he- nüz o kadar çetin ve rüyaların kendileri gibi o kadar esrar ile ka- palıdır ki ondan bahsetmek hâlâ korkulu rüya görmek gibi sıkıntı. lı bir İştir. Bununla beraber saym uyucumuzun arzusunu £ yerin€ getirmek - rüya meraklısı başka okuyucularımıza da faydalı olmak- üzere rüyalar üzerine bildiğim ka- darmı söyliyeceğim. Rüyaların karakteri hakkında okuyucumuzun işittiği şeyler doğ- Tudur. Ancak bu karakterler rüya tâbircilerinin normal sayılan rü- yalar için gösterdikleri karakter lerdir. Hekimler normal rüyalar! İbir etmekle uğrasmadıkların- dan o karakterler hekimliğe pek te alâka vermez. Hekimlerin tet-* kik ettikleri, hastaların yahut hastalıkla lik arasmda bulu manların rüyalarıdır. Hekimler an- cak bu türlü rüyalardan mâna çi- karmağa çalışırlar. Okuyucumuzun anlattığı gibi, rüyalar uyanıklıktaki hayatın uy- kuda devamı demektir. Tüâbirciler bunlara rüya değil, hulya derler, gündüz görülen hâdiselerin hayal- de kalarak uykuda devamı... Bu tâbir hekimlikte de uygun görü- lür. Onlara, gercekten, hulya, İs- terseniz tahayyül denilebilir, Uya- nıklık hayatında her hâdiseye © dut şehrinde kaldığının son gecesi idi. Miss Charters odasında mışıl mışıl uyuyordu. Birdenbire, sanki odasının içinde oluyormuş gibi, tepinme, bağrışma ve sövüş- me gürültülerile uyandı. Sabahın biri idi. Hem bu birinci defa da de- ğildi. Sokağın durup dururken, si- miri tutuyor, kıyametler kopuyor- du. Miss Charters, güya oraya İs- tirahat etmek için gelmişti. Orası- nı kendisine, sakin ve sessiz bir köşeceğiz diye tarif edip, methet- mişlerdi. Kadın da başını ii dinlendirmek için bunu fırsat bil- mişti. Halbuki şehrin, sanki ara sıra sar'ası tutuyor gibi idi. Bu, belki de şehrin hudut üzerinde oluşun- dan ileri geliyordu. Herkesin gözü casus yakalamakta idi. Miss Charters, sabahleyin otel- den ayrılır ve borcunu kapıda ö- derken, kırklık bir İngiliz kadını- na yaraşır bir dik duruş ve bir du- dak büküşle, otel sahibesi kadına: “— Ben şehrinizi dostlarıma tavsiye edemiyeceğim. Çünkü hiç te sakin değil. Dedi. Otelci kadın, başını sağa sola sallad: ve Miss Charters'in in- gilizcesine denk kırık dökük ingi- lizcesile: “.— Dün gece hapishaneden biri kaçmış. Fotoğraflar alan bir casus imiş. Herif sırra kadem basmış. AÂ- rayıp taramışlar, adamı ele geçi rememişler. Nereye gittiği belli değilmiş!” Diye cevap verdi. İstasyona doğru yollanmazdan evvel eşyasını bir daha gözden ge- RÜYA VAR... hemmiyet vererek onları zihninde büyüten sinirlilerde bu türlü rü- yalar çok olur, İnsan sinirli olma- dan da, gündüz herhangi bir isle pek çok uğraşanların başma geli Hele şatranç oyniyanların uy duktan sonra da rüyalarında « ranç oynamağa devam ettikleri pek coktur, Fakat bu türlü rüyaların en meşhuru, meşhur Mayıstro Tarti- mi'nin gördüğü rüyadır. Bu hüyük kompozitor bir gün yeni bir par- ça musiki kurmakla çok yorul- duktan sonra gece haygm bir hal- de uvkuya düser, Rüyasında şey- tan, keman calar bir vaziyette gö- rünür ve gülerek: — Tartini, benim çaldığım ka- dar güzel çalahilecek misin?. Der... Uykuda şeytanı görmek haylice korkulu rüya. Kompozitör de korkarak uyanır, fakat aklını başma toplayınca hemen piyano- sunun başma geçer ve şeylanın kemanda çaldığı parcaları tekrar edince, üstadın en meşhur eseri 0- lan “Seytan faslı” meydana kar. Bavan okuvucumuzun alaf- rTangâ müxikle iştiyali varsa rüy: da kurulan bu meshur faslm gü- zelliğini elbette bilir. Kendisinde de cündüz hayatını uvkuda devam ettirmek hassası bulunduğuna <ö- re, © fasla hir nazire yapması te- menni olunur. Onun yanacağı nazirenin seytan faslından daha da güzel olacağı süphesizdir. Cünkü iklimin rüya- lar üzerine çok tesiri olduğu İvlee anlasılmaktadır. Bizim güzel İs- tanbulun Bağlarbaşı ve Camlien semti de dünvanm en güzel iklim- lerinden biridir, Zaten. korkulu rüyalardan kur- #ulmak icin en ivi care musiki ile cok mesrul olmaktır. Gündür isi- tilen tatlı sesler insanm havalinde kalır ve rüvasma girer.. Bir diş hekiminin. kendine müracaat e- denleri ilârla wyuttuktan sonra yanlarında keman caldırıp tatlı rüvalar gördürerek dis eekmeği a- kıl etmesinden sonra uykuda mu- siki ile tedavi korkulu rüyalara karşı en iyi ilâç olarak tanınmış- tır... Hele simdi radyoyu acık br rakarak yatağa girip tatlı rüyalar görmek pek kolay iştir. girmek üzere, Miss Charters yine odasına döndü. Odasında yürür- ken ayağı yuvarlak bir cismin ü- zerine bastı. Ve şeriçe bir gümle- yişle, boylu boyunca yere serildi. Miss Chartersin tabanından gl dığı hızla, toparlak cisim odanın ortasına doğru yuvarlandı. Ve bir film bobini olduğu meydana çıktı. Miss Charters, hemen geceki gürültüleri hatırladı ve otelci ka- dından duyduklarını düşündü, İlk aklına gelen fikir, bobini gidip po- Jise teslim etmek oldu. Fakat dü- şündü, taşındı. Filmi polise teslim etmekle iş bitmiyecekti. Nerde bul- dun? Nasil oldu7” gibi sorgu, su: âllere çekilerek treni kaçıracsktı. Hem de Fransızların ne kadar mü- vesvis oldukları malümdu. Tam gürültü olürken temiz hava almak için yatak odasmın penceresini a- çık bırakmış olduğunu belki kabul etmeyiverirlerdi de başına bir belâ sardırırlardı. pe polise teslim etmemek için başka sebepler de var- dı. Şu kırk küsur senelik hayatın- da, eşe dosta anlatılmağa değer, biricik bir hâdisenin kahramanı o- Jamanuştı, İngiltereye gidince, ba- şına gelen şu sergüzeşti anlatırken bobini de hikâyeyi gerçekliyen bir vesika diye, şaşa kalmış dinleyici- lerine göstereblirdi. İşte bundan dolayı el çantasını açıp bobini içi- ne attı. Ekspresin kalkmasına daha yir- mi dakika vardı. Otellerde kapısı- na iki sıfır konarak gösterilen bir yere sabahtanberi uğramış olma- dığı hatırına geldi. Eline bir gazets alarak oraya gitti. Orası hergünkü gibi kirli idi, Miss Charters gazcte- sinin bir sayfasını feda ederek o- turacağı yere serdi. Oradan bir- kaç dakika *sonra çıktı. Trenin kalkmasına bir çeyrek saat kal Junu tuttu. Fakat duyuldu. İstasyonun içi birden ka- Vabalıklaştı. Ortada bir telâş, tabii- den ziyade bir gidiş geliş vardı. Kalabalığın arasından üç polis ay rıldı. Miss Charters'in önüne sıva- lanıp, ona polis merkezine gelme- sini söylediler. Miss Charters, şaşa kaldı. “Ne- den?,, Diye sordu. “Treni kâçıra- cağım!,, dedi. Fakat polisler pek te nazik olmıyan bir tarzda israr ediyor! dı. Merkezde el çantasını açtılar Çantanın tâ üstünde film pobıni duruyordu. Polisler: — Oh, bulduk! Diyerek bobini aldılar, Miss Charters'i yelken kürek bir yan o- danın içine soktular. Orada bekli- yen bir ihtiyar kadın, soyunması- ni rica etti. İşte o güne kadar Miss Charters'in başına böyle bir şey gelmemişti. M iss Charters elbiselerinin bağla- rını, düğmelerini çözmeğe ko- bağlarını, düğmelerini çözmeğe ko- yuldu. Kat kat elbiseleri, iç çama- şırları, ihtiyar kadın birer birer yokluyordu. Çorapları ışığa ks: tutuyor, korsenin ötesini berisini yokluyordu. Çamaşırlarda bir şey çıkmayınca, ihtiyar kadın, Miss Charters'i yavaş yavaş döndürme- ğe başladı. Miss Charters'in tam dönüşü tamamlanacağı zaman, er- kasında duran kadın “Nihsyet bul- dum!” diye bağırdı ve Miss Char- ters'in karşısına gelerek! “ — Arkanızda basılı raporda ne- zl olduğunu » şimdi anlı erir yacağı Dedi. Odaya mavi yardımcı kadın geti-idi. İkisi ds işe koyuldular. Mise'in üzerindeki yazıyı bir köğda k9 ediyorlar- dı ve götürdükleri haberlerin ko- si İçin yazıları ter- asuslara karşı bin bir şikâyette bulunuyorlardı. Bu iş bittikten sonra Miss Charters'e elbiseleri verildi. Fakat kıymettar yazıların bulanmama- sı için oturmasına izin verilmedi. Sağında ve solunda birer polis o- larak komiserin önüne sevkedildi, Arkasında basılı bulunmuş yazının kopyesi de komisere verildi. Komi- ser kâğıdı heyecanla eline aldi ve yüksek sesle okudu? “Pink hapları her derde deve- dır.,, lasanın üzerinde o günün bir gazetesi devşirili duruyordu. Ko- miserin gözü gazeleyi, aradı. Ay- ni ilânı orada gördü. Miss Char. ters'e dönerek: “ — Serbesisiniz. Fakat hap ilâ- nının bu kadar orijinal bir reklâ- mına ancak İngilizlerde rastgeli- 1” dedi, elbiseli bir mıştı, Eşyasile beraber istasyon yo. | Karısını $ Yerinden istesyonun dı- | şından birkaç motosiklet zırıltısı | Vurdu Foça (TAN) — Ahmet adında işsiz bir genç, karısını sekiz yerinden bi- çaklamiştır. Vaka şöyle geçmiştir; Ahmet, son zamanlarda karısın. dan şüphelenmeğe ve onu döğmeğe başlamıştır. halde dayak yiyen kadın, gizlice da- yısının evine kaçmıştır. Gece Saat 11 de zil zurna sarhoş gelen Ahmet Evvelki gün yine fena karısını evde bulamayınca, dayısına koşmuştur. Kadın evvelâ eve dön- mek istememiş, fakat Ahmedi mülâ- yim gördüğünden nihayet buna Faz olmuştur. Yolda gelirlerken Ahmet, birdenbire bıçağını çıkarmış ve kar rs sekiz yerinden vurmuştur. Yetişen bekçiler, Ahmedi tutmuş” lardır. Kadının yaralarından bir kıs mı tehlikeli ise de kurtarılacağı w- mulmaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: