15 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

15 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Gi Safo İşe ie Hünkârı Yumuşattı, Venediğe Harp Açtırmadı ve Bu Suretle Memleketini Yıkılmaktan Kurtarmış Oldu “ — İranda, dedi, harp ediyor Sun. Masraf baştan aşkın, hazine ise, tamtakır. Şimdi, Venediğe de harp açarsan, çok sıkıntı çeker. sin. Zaten aldığımız heberin d Tu mu, eğri mi olduğunu bilmi- yorüz. İşin aslı nedir, henüz öğ- renmedik. Pek mümkün ki, Ra- mazan Paşanın karısım taşıyan kadiragadaki eventler, Venedik Iimanlarında sarkıntılıklar yap- mış, Venedik denizcilerini kızdır- muş olsunlar. Eğer bu düşüncem doğruysa, okabahatin öldürenler. den ziyade (o ölenlerde olduğunu kabul etmek lâzım gelir. Onun i- çin sabirl: ol, gazaba gelme, ce- Jâllenme, işin içyüzünü açığa çı. kart, Bir masal (dinli benliğin! kelimelere versrek sad- razamdan, nedimlerden facianin her safhasını uzun uzun dinlemiş olan sultan oMurst, mahmur ve yorgun gözlerini şöyle bir kepa- dı, memeleri kesilip denize atılan kızları düşündü, sonra kaşlarım çattı: . — İyi konuşuyorsun âma Sa- fo, dedi, yüzlerce bükir kızcağı- zin, yüzlerce mert levendin kanı- nı Venedik keferesine © bağışla- mak nice olur? > Safo, onun kalbini yumuşat- mek için ellerindeki ılıklığı, göz“ Jerindeki sihri kullandı ve şu-ce- vabı verdi! — Veredikliyi affel demedim arslanım. oHaklıyı, haksizi ayır det, demek istedim. Duçeye bir çavuş yollarsan, kadiragadan â- nan hazine hemen huzuruna yollanır, halayıkların o yerine de halayık gönderilir. Şu halde za- rarın büyük bir kısmı onlara ö- detilmiş olur. Üst taralı için de, harp açılmadan elbet bir çare bu- © Olunur. afonun parmaklarından te- gibi bütlin yü ile ansızın iradesizleşen hün- kâr, kendinden geçmiş bir vazi- yette sordu; Hazineleri o kâfir gidiler gönül rızasiyle bize verirler mi? Buna aklın yetiyor mu, yüreğin inanıyor mu? — Evet!., İşte bu “Evet, ; günahkâr Ve. nedik cümhuriyetini kan ve ateş tufanma ktan, belki de yıkılmaktan kurtardı, kubbe altı vezirleri şahane (!) bir işarcile susturuldu, zincirleri ve Yediku- lede yeri hazırlanan balyoz ser- best kaldı, kadirga faciasının he. sabı muhabere ile görülmek yo- luna gidildi, Muhabereyi Safo i- dare ediyordu. O, bir yandan Ve- nediğe — Hasan çavuş eliyle — harp tehdidi taşıyan o mektuplar yollatırken, beri yandan, İstan. buldaki balyoza direktifler veri- yordu. Sulhün korunmasına me- dar olacak yollar gösteriyordu. Nihayet Venedik senatosu, onun emirlerine itaat etti, Piyer Em- monun başını kestirdi, zaptolu. nan kadirgayı ve bütün hazinele- ri geri verdirdi, serbest bırakıl- mış olan dört yüz hıristiyamkö- lenin yerine başkaları konuldu. Yalnız, ismetleri mahvedildikten, memeleri kesildikten sonra, de. nize atılan halayıkların kanı ara- da kaynadı. S afonun en emin adat, ru Banüdan kendine miras kalan yahudi Kira idi, Venedik- lilerle onun Oo temasını bu kadın temin ediyordu. Kadirga işi ne. ticelenince, Venedik hükümeti, Kiraya Venedikte bir piyango kurmak imtiyazını vererek, şük- raını gösterdi. Fakat Sı tandaşlarının bu nezaketi nazik bir hareketle karşılamakta gecikmedi, Kıbrısta Venedik tica- retini, başka devlet ve millet ti. TEFRİKA No. 73 Bu arada, bir sikke davası ve bu dava vesilesiyle bir ayaklan- ma yüz gösterdi Maliye işleri — İkinci (o Selimin zamanından, yani Nuru Banünun o hasekiliği günündenberi — yahudilerin elin. deydi. Üçüncü Muradın darpha- re mültezimi de, yahudiydi. Bu adam, defterdar Makhmuda “Bir badem yaprağı kadar ince ve bir şebnem katresi kadar hafif, bir sikke getirdi, asker aylıklarını bu sikkeyle ödemeyi kabul edrese, 1- ki yüz bin ekçe rüşvet vereceği. ni söyledi, Defterdar, teklifi ve hediyeyi reddetti. Bunun üzerine yahudi — sultan Muradın her şe- ye kadir musahibi — ermenilik- ten dönme Rumeli beylerbeyi Do. ğBancı Kara Mehmet Paşaya baş vurdu. O, önüne konulan rüşveli alarak, bu sikkenin asker aylığı |” için — güçlük gösterilmeden — kabulü için defterdara emir ver- di, Yeniçeri ocağı, dört yöz dirbem gümüşlen beş yüz akçe kesilege- Meken, oson zamanlarda ayarın tağşiş edilmesine ve bir okka gü. müşten bin akçe kesilmesine Z4- TAN , BULMACA Dünkü bülmacamızın halledilmiş şekli 123666780 19 Sasausişer #UGÜNKÜ BULMACA 123466189 16 SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI; 1 — İskambilde birli 7 Bir peygamber - 3 — Musayı hatırlatır « İcra - Ezmek- tü 5 — Bir zamir « Fena değ'i « Fasla, 8 — Kabadayı - Soy - Bir harf, 7 — Ayağa giyilir - Fasla « Bir nota, 8 — Bir nota » Dir çalgı - Tarlayı tar den ayarı. 9 2. Bir sesi hart > Ma - Bir hayvan, 10 — Cefa « Denizde bulunur. Bodrum PALAS $ Elimizde olmıyan sebepler # dolayısile “Kırtına,, romanına ten kızgındı, için için homurda- devam edememek zaruretinde niyordu. kaldığımız için U oküyucuları. 9 Rumeli beylerbeyinin kendile- İ9 muzdan özür dileriz. Fakat, o * rine on tanesi (bir akçe tutmaz nun yerine neşre başladığımı ç bir acip akçe verdirmek istediği. İl “Bödrirm'Palâs” romanı eli. * »i duyunca, küplere bindiler ve /9 mizde olmüyân söbeplerin. der. ç GEEeYİ MAZUF HE” rı kurulalıdanberi ilk defa olarak sarayı muhasara altına alıp, pa- dişahtan beylerbeyi ile defterde- İN rın başlarını istediler. OVezirler, kazaskerler tatlı dil dökerek, bu hücumu önlemek ve o talepten askeri vaz geçirmek kaygusuna kapıldıkları halde, söz dinlete. mediklerinden keyfiyeti Üçüncü Murada arzetmek zorunda kal- mışlardı. Şehzadeliğinde hizme- tinden hoşnut, şimdi de sohbe- tinden mahzuz olduğu Kara Meh. i | | terecektir, kannatindeyiz, Bu yeni romantmızı mutlaka takip > etmenizi tavsiye ederiz. k BAL CESA da — hünkükin elinde gelmedi, kubbe altında toplanan devlet ri- caline adam üstüne adam ve tez- kere üstüne tezkere yollıyarak: “Asker ne dilerse yapın, fakat Kara Mehmedimi kurtarın,, diye ilimaslarda bulunuyordu. Topkapıya gider tramvay yolu Şehre- inini İstasyanunu, geçtikten (sonra Teş- mektep denilen yerde aşağı yukarı 00 de- yecelik bir viraj yapar. Topkapı askeri müesseselerin ve mekteplerin tekâsüf et- tiği bir yer ibarile bu hat (iz. de seri nakil biraz müteki Teakyadan gelen bütün nakil vas" da bu yoldan geçer. Tramvay idaresi tebli- kehin önüne xecmek için Hivaki tramvay dan başka vasıtalar için bir sinyal yapi mişlir. Fakat ne şöförler, ne arabacılar bu sinyalin ifade ettiği münayı bilmedikleri için ufak tefek kazaların önü #lınamamak» tadır. Bu viraj küçük biz metle İznle ediletilir. Belediyenin bu işl başarmasnı riza ediyorum, Topkapı: Hüseyin Aydın Merkezefendinin kurşunları! Mimar Sinan eserlerinden slup İstanbul müze iduresinin 208 numara altında ka- yıllı olan Topkapı dışarısındaki Merkeze- fendi türbesinin 1980 yılındanberi altı de- #n kurşunları çalınmış ve bir hayır anhibi tarafından yaptırılmıştı. Bundan alı ay evvel Yine çalınan on beş tahta kurşun yine © hayır sahibi elile ye- niden yaptırılmış ve mahalli zabıtası tara» tmdan siki nezaret alına alınmış olduğu hâlde haziranın beşinci pazarteri gecesi tayin olunamıyan bir sastte yine meşkür kubbeden 4 tahta yeni kurşun aşırılarak pu iki gün içindeki yağmurlardan türbe ziyadesile müteessir olmuştur. Ebemmiyetle anilmağı değer eserler. den olan Merkezefendi camit ve türbesi- nin hususile türbe kurşunlarının bundan sonra olsun #trkatten korunması için müs- mir tedbir alınması hümuzuna dikkat edii- mesini rica ediyoruz. “İmza mahfuzdur. . Eyüpten Şehreminine seyahat! Ben, Eyüpta Gümüşuyunda ötürüyo- rum, cumartesi günü evimde heslalanım nakletmek irap elti, Eyüple Edirnekapı şehitliği arasındaki Otakçılar yolu henüz bir ay olmamıştı, tertemiz, bir yoldu, Fakat methuline geldiğimiz za- man buradan derin hendekler açıldığını gördük, Geri döndük, Feshane civarındaki dl mi Saç bakımı Li Y Güzelliğin en birinci şarn, > Ş Petrol Nizam Kepekleri ve saç dökülmesini vi eden tesiri mücerrep bir OKUYUCU MEKTUPLARI Bir Topkapılının Belediyeden Ricası İ dirnekapı İder getdik, orada Şehreminli bir misafiri otomobille evine | imdüz | islikametini #ttuk.. Otakçılar karakalunu geçtik, tüm Edirnekapı şosesi— ne, çıkacağımız zawar yeniden geniş bir kendekle karşılaştık, Geri dönmek imkâ- nida yoktu, Otomobili geri geri yürütmek süretile Otakçılar karakolunur önüne ka» #anevra yaparak tek- rar Peshznenin önüne çıktık ve Balattan Sultanhamamı tarikile geçerek Edirneka- pıdan Şahreminine gilmek . istedik, Sul- tanhamamına geldiğimir german bu yolun da kapalı olduğunu gördük. Oradan da 0- tomobili arka arkaya yürütmek sürelile Sultanbamamı karakolunun önüne kadar giderek geri döndük ve Drğman yolu e tramvay dhddesine çıkaruk o Şehreminine gidebildik. Katettiğimiz mesafe iki defa Şehreminine gidiş geliş mesafesidir. Bitta- bi ödediğimiz otomeyii ücreti de bu rls- bette fazladır. Fakat en mühimi ötome- bilde bir hasta bulunuşu ve üzülüşdür. Bu yollar, hep su tesisati münasebetile bozulmuştur, bims #57 denem kât yolun methallerine “Bu vol b: otamabi! ve uraba geçemez. diye bir işaret konsa da halk boşuboşuna bu kadar uzun mesafeler katekneklen olmaz mu? kurtarılsa doğru AĞARAN SAÇLARA saç boyaları #açların tabit renk- lerini inde eder. Ter ve yıkan- makla çıkmaz, dalma sabit ka- lar, Kumral ve siyah renkli gıh- hi saç boyalarıdır. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL nine yayılan ateş ve onun gözlerinden ruhuna dökülen bü- (lar verdirdi, —— » Han, vaktiyle, yeniçeri isyanlarından tüccar mal. larını kurtarmak için yapılmıştı. Sonra sonra, kuv. vetli ve kalın duvarları, tamirsizlikten ufalandı; demir kapısı rüzgür ve yağmurdan çürüdü, BİL “mem hangi zelzele de, cephesini yete sordi. Taşla- rını da, — vârisler davadayken — konu, komşu taşıdı- Ve Fincancılardan Yemişe inen yolun kena. rındaki “Bodrum Palas,, ta, cadde üzerinde kaldı. İçine, sokak ortasındaki dört köşe delikten giri- Uiyordu. Gece karanlığında, sarhoş ve dalgın yol- cuların, bedruma yuvarlanmaraaları işin, bu delik, kalın bir saç Jevhayla kapatılırdı. Bodrumun biraz ilerisindeki geniş tümseğin üze- © rinde, Fatihin meşhur kumandanlarından birinin . türbesi ve meseldi vardı, Yangın, mescidin damını yakrnış, minaresini yarıya indirmiş, türbesini sü. pürüp götüzmüştü. Fakat, karşı taraftaki tepeye et set kurulmuş, ve yangından nasılsa kurtulmuş olan esk>, ahşap konaklarda oturanlar, bu mescit ve türbe viranesine hürmetle bakarlardı. Mezarın etrafı, tahta parmaklıklarla çevriliydi. Bu parmaklıkların yeşil boyası, her sene, bir baş- ka hsyır sahibi tarafından nöbetleşe tazelenirdi. Bu parmaklıkların, — yoldan geçenlerin görebile- çekleri — bir yerine, siyah bir tahta asumıştı. Bu plâkanın üzerine de, beysz boyayla, mezarda yar ten kumandanın hüviyeti yazılmıştı. Yolcuları, merhum kumandana fatiha okumaya davet eden bu kara tabelâ, gözlere, siyah birdi. lenci eli gibi batıyordu. Bu yongın yeri, yukarıdan aşağıya doğru inerek, “Tahtakale, nin tahta barakalarına kadar dsyanı- yordu. “Bodrum Pelas,, ; Mercanyokuşunun köşesinde- ki kitap sergisinin, yangından kurtulmuş ahşap konakların, mescit harabesinin, ve tornacı baraka- larının tam ortasında bulunuyordu. Bodrum Palasa, sokak üzerindeki delikten başlı. yan 14 taş basamakla iniliyordu, Ve orada oturan- lara, mahalleli “Ayşe ablalar,, diyordu. Güneş, bu eski tücesr hanının derin bodrumuna hiç bir zaman girememişti. Köşeler dalma ıslak ve loş dururlardı. GM li e hile ği ki ma dll aldin kl kilin caretinden üstün tutacak imtiyaz» medi feda etmek — ilk lâhza“ ilâçtır. (Devami var) © | Ümmü Bodrum Palas TEFRİKA Geceleri, lâmba sönünce, karanlık, aşağıya kah- ve telvesi gibi çöker, ve bodrumu, elle tutulur ke. sif bir mayi gibi doldururdu. O zaman, çocuklar, birbirlerini, ancak el yorda. miyle, — veya seslerinin delâletiyle — bulabilir lerdi, Ellerini, ayaklarını oynatarak — âdeta ka- ranlığı sağlarına, sollarına itmeğe — birbirleri- ne kvuşmağa çabalarlardı, Bodrumdakilerin bir de kedileri vardı: Fareleri Yiyen bir kedi, Uyuz, sinsi, hırsız bir kedi. Arası. ra, fosfollu gözleri dibin dibin ışıldar, sonra sö- nerdi; Bu parlayış, kedinin yeryüzüne, analora çık- raak niyetinde olduğunu Hşa ederdi, Bodrumdaki saç mangal eşeleninee, kömürler gatırdar; ve kalın taşlarla örülmüş duvarları kır. mızı bir ışık dolaşırdı. Çocuklar, — çok hasta olmazlarsa — hiç bir gün bodruma girmezler, mahzenin üstündekı hsrabede oynarlardı. Erkek çocuklar, hemen bemen çırıl çıplaktılar. Fakat kızların — ele, güne karşı — birer barma entatileri vardı. Büyük anne, mecal bulunca, yanına alerak dilenmeğe çıkardı. Maamalih, diğer çocuklar da oyun arasında boş durmuzlar, gelip geçenlerin arkasından: “— Amca... On para versenel, Diye koşarak, harçlıkların: çıkarırlardı. Arka sokaktaki kunduralı çocuklar, Ayşe abla. mınkilere evvelâ bir türlü alıştmamışlardı. Yakat sonra sonrp, onların, ayaklarında ağırca birer yük taşımayışlarına âdeta imrenmeğe başledrlar, Yağmurlu günlerde, bodrum daha karanlık, daha kasvetli olurdu. Oyle havalarda, çocuklar sinirli sinirli bağırırlar, ağlaşırlardı: Ve öyle günlerde, sabri tükenen Ayşe abla, bile çok hiddetlenir, hın- cini çıkarmak ihtyaciyle karanlığa doğru saldırır, ve o hırsla eline geçen kolu büker, yanağı çimdik- v en cılız çocuğu No. 1 ler, saçları yolardı. Ayşe hanımın kocası Ahmet ağa, küfeciydi. Oku- ması yazması yoktu. Boyalı ispirtoya varımcıya kadar, ne bulursa içerdi. Delik kütesi, sık sik, be- lediye memurları tarafından zaptedildiği için, AY- ge hanımın iki ayağı, ikide birde bir papuca gi verdi. N Maamafih, Ahmet ağa sarhoş, fakat yumuşak bir adamdı. Her gün, çarşı, pazar dolaşıp: “um Götürelim mi beyim? yi * Taşıyalım mı hanım? Diye bir sürü insanın peşine takılınak, onun sesine yalveran bir ahenk, boynuna yulvaran bir büküklük, ve bakışlarına yalvaran bir müna vermişti. Şark vilâyetlerinden, küçük yaşta gelmişti. De- risi çok esmer, kılları çok kalın, ve çok siyahtı; Ayşe hanım, kocaşının kazancının değil, cebin. de buluna pâranın miktarını bile bilmezdi, Ahmet uğa, bazan çocuklarının ve kaynanasının dilendiği paralardan bir kısmını da alır, ve o para- ları, avucunda, — kendi kendisine saplıyacağı bir hançerin kabzası gibi — sımsıkı tutarak, sarhoş dönmek icip çıkıp giderdi. Ayşe abla ile, on,on iki sena evvel eylen mişlerdi. Ahmet ağa o zaman, bir mektep hademe- siydi. Faokut Takı iptilâsı, Ahmet ağayı işinden mahrum birakınca, bu bodrumu buluncıya kadar, teneke mahalielerinde, yangın yerlerinde, cami ha. rabelerinde uzun müddet sürünmüşlerdi. Ayşe abla, ker sene bir çocuk doğururdu. Fakat buna rağmen, 12 senedenberi, çocukların sdedi beş taney! aşmamıştı; Çünkü bu mahzende doğan yav- rular, yeryuzünü göremeden ölüyorlardı. Ik çocuklarımın ölümü, orları hayli üzmüştü. Fakat, sonralari, buna da alıştılar. Hatta her ço- cuk öldükçe, Ayşe hanım hurslanmak ve yaşıyan ağa, biraz daha içmek hakkını kazanıyordu: Bu da, ikisini de, gizli gizli sevindiriyordu. En büyük çocukları “Mürüvvet,, doğunca, Ahmet ağa ile Ayşe hanım, — isim koymak meselesin. de — âdeta kavgaya tutuşmuşlardı. Nihayet, zafer babada kalmış, ve çocuğa, Ahmet ağanın merhum anasının adı verilmişti. Fakat son- ra sonra, çocuklara isim koymak yüzünden birbir- lerini incitmediler: Doğanlara, ölenlerin isimlerini vermeğe başladılar: Tıpkı padişah sülülelerinde olduğu gibi: Yani Üçüncü Mehmet, ikinci Hasan, veya üçüncü Ayşe kahilinden!.. Bu usul, ikisine de, çok külfetsiz ge- liyordu, Bu sayede, hem dil alışkanlığı bozulmu- yor, hem Kafa, hem hafıza yorulmuyor, hem de, ölenlerin hatıralarına hürmet edilmiş oluyordu! Ayşe ahlalarm en büyük çocuğu Mürüvvet, o gün öğleden sonra, mahzene büyük bir sevinç ve telâş- la gkdi: “— Anne, dedi, bak, karşı konaktan bana neler verdiler? # Ayşe abla, kızını kolundaki bohçayiz beraber, merdiven ayağını düşen dört köse güneş par- çasının ortasında durduttu, Bohçayı, içinde kırıla- cak bir şey varmış gibi, ihtiyat, ve dikkatle açtı Jar: İçinden, bir kırmızı entari, bir.kaç iç çamaşi- rı, henüz yamanmamış üç çift beyaz, kısa konçlu genç kız çorabı, kısu Lopuklu bir iskarpin çıktı, Ayşe abla, eski bir itiyatla duz ederken, Mürüy- vet anlatmağa başladı; *“— Karşı konakta gözlüklü bir efendi var ya?. Hani geçenlerde bana on beş kuruş vermişti. Bu. gün de, kapının önünde oynuyorduk. Pencereden bizi seyretli, Bekçinin oğlu saçımı çekiyordu. Ben ağlamağa başladım: Aşağıya İndi, yanağımı okşa- dı, sonra: “— Dur biraz!,, Deği, içeri girdi. Bunları getir di, Kızının entarileriymiş: “— Artık ona küçük geliyor!,, dedi. Mürüvvet, bunları heyecanla aniştuktan sonra, düşünceli düşünceli: çocuklarını dövmek fırsatını buluyor, ve Ahmet (Devamı var) isi an si Min gi ed kp he

Bu sayıdan diğer sayfalar: