25 Haziran 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

25 Haziran 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

39 25 Haziran 939 TAN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 2000 Ke m p w ” olmıyan memleketler için stone bedeli müddet su 80, 16, 3, 3,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 26 kuruştur, | Cevap Için mektuplara 10 kuruğluk ul zar Almanların Ruslara Yaptıkları Teklif icari münasebetlerde siyasi a-| kidelerin, hattâ siyasi men.) fnatlerin büyük rol oynamadığına| yeni bir misal o Almaı Sovyet | Rusyaya 750 milyon marklik geniş bir kredi açmak niyetindedir. Bir Alman ticaret heyeti Moskovaya ha. | reket etmek üzeredir. Bu heyet Sov. yet Rusya ile A ya arasındaki ticari mümesebetlerin inkişafını te. min için yeni bir ticâret muahedesi müzakere o edecektir. İki devlet anlaşmıya muvaffak olurlarsa, ALİ manlar Sovyetlerden çok muhtaç ol. dukları ham maddeleri temin ede. cekler, Sovyetler de Almanyadan lo. kometif, makine ve saire satın ola- caklardır. Bu müzakerelerin, ilk hamlede zannedildiği gibi, siyasi bir mahiye. ti yoktur. Sovyet Hariciye Komiseri Molotof, daha bir iki hafta evvel İn. giliz teklifleri o hakkında Sovyetler Sürasına izahat verirken, Alman. larla ticari münasebetlerin başla. ak üzere bulunduğuna da işaret etmiş, ve bunu temin için iki-daraf arasında müznkereler cereyan elti. gini bildirmişti. Bugün Almanya Sovyetlere açacağı bildirilen kredi iki memleket arasındaki Almanya ile Sovyetler arasında evvelâ bir ideoloji. düşmanlığı var, dır. Sovyetler Nazi Almanyanın düşmanıdırlar, Naziler de yer yü. zünden komünizmi kaldırmıya karar vermiş olduklarını ilân ededururlar. Hattâ İngiliz Başvekilinin toplamak | istediği beynelmilel konferans (eşeb. | büsünün bir türlü muvaffak olama. masının en büyük sebeplerinden biri de bu konferansta Sovyetlerle AL manları bir masa; oturtmanın İm. kânsızlığıdır. Böyle olduğu halde iki devlet te ticari münasebetlerinin inkişafında bir mahzur görmüyorlar, Bilâkis şimdiye kadar siyasi tesirler altında muattal gibi duran ticari alış veri. hiz, yeni bir hayat ver. mek istiyorlar, Halbuki bir taraftan da Moskovada İngilizlerle Soyyet. ler arasında mütecavizleri durdur. mak ve onlara karşı bir cephe kur. mak İçin müzakereler cereyan ei. mekte devam ediyor. Siyaseti iktsattan o ayırmak güç. tür. Fakat bu daha ziyade büyük devletlerle küçük (devletler arasın. | da iktisadi münasebetler için doğtu. | dur. Harici ticaretinin yüzde sekse. hini mihver devletleriyle yapan Yu. goslavya için, bu devletlerin siyasi nüfuzundan kurtulmak pek kolay değildir, Almanyanın Balkan devlet. | lerinde tesisine çalıştığı iktısadi he- gemonya, siyasi hegemonya ile be. raber yürür. Onun için küçük dev. etlerin büyük devletlerle yaptıkl ri iktisadi münasebetlerde dikka! olmaları, iktisadiyatların bir devle- tin monopolü altına düşürmemeleri lâzımdır. Aksi takdirde eli kolu bağ. lanır, hareket ve istiklâlini kaybe. der Almanyanm Balkanlardaki hedefi budur. Türkiyeye karşı takip ettiği iktisadi siyaset te bu idi, Açtığı kre. di ile Türkiyeyi kıskıvrak bağlama. yı düşünmüştü, Nitekim bir aralık, Türk — İngiliz anlaşmasından son. ra, bu krediyi keseceklerini de söy. lemişlerdi. Fakat bu tehditlerini ikaa muktedir olamazlardı. Çünkü re kiyeden almakta oldukları maddele. | re şiddetle ihtiyaçları vardı, ve bu maddeleri haska pazarlardan temin etmedikçe, Türkiyeyi ihmal ede. mezlerdi. Sovyet Rusya ile yapmıya çalış. bu ticari | İngene sesi kadar insanı yaş 5 hakkında aldatan bir ses yoktur, Bu sabah, oldukça erken, odam- da çalışırken uyanmış olan büyük şehrin çok canlı, çok zevkli hare- keti içinde, çeşit çeşit, uzaklı, ya- kınlı, tiz veya boğuk satıcı sesleri. Be k 1Ş taze, şen, şakrak, bi lür akisli bir kadın nağınesi du- yuldi âvanta çiçeği! Kantoron çi- Ses o kadar berrak, şefi; rüzsüz, körpe, hattâ musikili idi ki, gözümün önüne, on altısına bas. mış bir Deanna Durbin geliverdi. İncecik beli, gevrek endamı, içi gülen gözleri ile tam kadınlaşma- mış olan vücudünde henüz kendi kokusunu taşıyan o terlemiz, kıv» rak sinema yıldızı! Şüphesiz, bulkondan eğilince 0- nunla karşılaşmıyacaktım. Fakat hiç olmazsa pembe baş örtüsünün kenarına bir katır tırı çiçeği i- diştirmiş, sapsarı entarili, bembe- yaz dişli ve masmavi gözlü genç bir çingene kızına rastlıyacaktım. Gözgöze gelince kıyrılıp bükülecek- #İ, süzülüp salinacaktı; Jâkırdısma da cilve katacaktı; kelimeleri uza. tıp, büzecek, yayvanlaştırıp peltek- Jeştirecek, hulâsa bir sürü çinge- nelikler edecekti. Bu, bir sevimli maymun seyri gibi hoş olacaktı. Zaten bende dalma, böyle olmuş- tu; Nedense bu cemaat çocukları. imden bir fındık, fıstık atmak arzusu gelirdi; öyle farzederdim ki, verdiklerimi avurtlarına doldura. lerini açıp siritacaklar ve #üylü ellerile pantalonumun paça- sına yapışacaklar! Yörimden kalktım. Caddeye baktım: Kart bir çingene karısı, kolunda yüzü kadar kırışık ve çürük bir sepet, bu sicak mevsimde tozlu ve yün terliklerini sürüyerek gidiyor Ve âra sıra haykiriyor: — Lâvanta çiçeği! Kantorun çi- çeğit Ne çirkin, ne hantal, ne “acuze,, bir şekil; bir yuvarlanan paçavra yığını... Fakat ne fağfur, ne gü - müş çınlayışlı bir ses; elmastreş bir yaydan kopup gelen bir ahenk oku! Bu sesin pembe, ferah, aydın- hik bir ağızdan çıktığına yemin e- deceğim geliyor. Oyle bir ağız ki, demin ya çilek şerbeti içmiş, ya kirağısı üstünde gül yaprağı çi nemiştir. En aşağı sakız ve filiz kokuyor. Halbuki... Şüphesiz çoğu ses sldat çingeneninki hepsinden fazla! Şüp- hesiz seslerin de rayihası, rengi, hattâ endamı, teni vardır ve bun- lar sahibininkilere her zaman uy- müz. Lâkin çingene kirliliğile sesi- nin temizliği arasındaki fark bil. diklerimizn en tezatlısıdır. Bihas- sa “lâvanta çiçeği!,, diyen bir ses sade güzel olmakla kalmamalıdır, sahibi de çiçek gibi bir şey olmalı” dır. Çingenelere dair Sıktalardan - misilsiz bir nikbinliği, teselli yo. lu bulma sırrını göstermek iliba- rile - hoşuma gideni şudur: Karlı ve fırtınalı bir günde çingene, ley. me leyme, âdeta balık ağına dön- müş çadırının bir deliğinden par- mağını dişarı uzatmi; tığı iktisadi anlaşmadan çıkacak ne. tce şudur: Müsavi milletler arasında iktmadi münasebetler, siyasi omenfaatlerle muvazi yürümez. Aksi milletlerin iktisadi o münasebetleri felee uğramıya mahküm olurdu. takdirde | BİR SES, HAFTANIN MUSAHABESİ İR RAYİHA VE BİR HATIRA ———» Yazan Vi Refik — Allah açıkta kalanların yar- dımcısi olsun! Demiş, Kışın, iren Kumkepi, Ye. nikapı taraflarından geçerken vi- ran yurtlara baktıkça dalma bu fıkrayı hatırlarım. Onunla da kal mam; bâzan kendi başımın üstüm deki manev ni da böy. le görürüm, üzüleyim derim; fakat bakarım ki, buna da gıpta eden var. Bana öyle gelir ki dışerdakflerden biri, daha iyi vaziyette olmasına rağmen ara sıra, hesetle soğumuş, kanı çekilmiş parmağını içeriye u- zatıyor: — Hele şunun keyfine bak! damı ve L âvanta çiçeği temizlik çiçe- gidir; temize yaraşır; ütülü bembeyaz, Serin çarşafların, ge celiklerin, çamaşırlarm arasında yatar. Ev hanımı çiçeğidir; sabun 3 ulllizağ e çiçektir, 6; temizliğin koku beline gelmişi, çiçek açmışıdır. Onün içindir ki, bu sabah, s0. kaktaki ses ve sepettek! demetler bana çocukluğumu, aynalı dolap- lardan evvelki sandık devrini ha- trlattı, Sandıklardaki çamaşır ve yatak takımı istiflerini - Edirne sa bunu, Halep kili ve lâvanta çiçeği keseleri arasında - gördüm ve kok- ladım, Sonra, güve girmesin diye servi ağacından yapılmiş, biraz da türbe ve ahret kokan bu sandığın kenarında anamın eğilen başını seyrettim; yanında kendimi, yere olurmuş, bir “Lubin,, şişesile oy- nuyor buldum. Benim, dediğim zamanlarda, ha- li, vakti yerinde İstanbullu bir ev hanımının kullandığı tek parfön bu idi; biraz kmakınayı andıran, Jâvanta çiçeği, menekşe ve temiz” lik kokan sıhhi, sağlam hanım ha- nımcık bir çamaşır losyonu. Öyle şimdiki lâvantalar gibi mahremi hatıra getirtmek, hayale vüsat ver. dirmek, çıplağı düşündürtmek, kış- kırtmak ve kamçılamak için kulla- nılmazdı ve bu işlere katiyen ya- ramazdı. Onların manası sadece şu idi: Temizliği severim! Kırk beş sene geçti, servi san. dığın temizlik kokusu hâlâ bur- numdadir ve Lubin (Lüben oku- nacak) şişesinin eski şekli, başın- daki bükülüp döndürülerek açılan taç biçimindeki yumuşacık kurşun dan kapağile hâlâ gözümün önün- dedir. Ben, bu kurşunu, o zamanki sivri, kurt yavrusu dişlerimle çiğ- nerdim! Simdi böyle bir işe kalkışsam günlerce pepeme kalmaklığım ve dişgiye de oldukça hatırı sayılır bir datura ödemekliğim icap eder. vanta türkçemizde, çiçek- $iz kullanılınca “wriyat, “esans,, manasına gelir. Son nesil bunu âdi buldu, Bazı bayanlar du. daklarına tuhaf bir bükülüş vere- rek ve yanlış olarak, acemi papa- gan edasile “parfüm, diyorlar; be- Halid ni hafifçe kızarmıya ve ufaktan ürpermiye sevkediyorlar. “parfön,, diyebilseler hiç olmazsa yalniz ür. perme geçirirdim, utanma düy- mazdım. Zira insan sade kendi ha- tasından değil, başkasınınkinden de mahcup düşebilir “Albüm,, de yanlıştır; frenkçede o şekilde yazılır âama kaide itiba- rile “alböm,, okunur ve bu şekil bi. zimkine daha uygundur. Lüzumsuz incelikleri birakip fazla dudak bük- mekten kurtulsak ağzımız rahat e- der! Hoş, Jâvanta da ecnsbi bir keli. medir; ama yıkanmak maşdarindar gelmek itibarile temizlik ve çama. şir çiçeğine pek yaraşıkli düşmüş- tür; sonra ahengi de türkçeye u- yar. “parfön,, ve bilhassa “par- füm., deki özenti, züppelik, sahte kibarlık bunda yoktur. Lâvanta ye. rine sadece “koku,, kelimesini kul- lananlar da var. Şu kadar ki “ko- ku,, tek başma iyi kokmıyan bir kelimedir; başına nevini bildizen bir isim veya tarifini yapan bir si- fat konmazsa “rayiha,, yerini tut. maz. iü kokmaktan ziyade kök- muş bir şey olur! Tubafı, Avrupa, ehli salip sefer- lerinden önce itriyat nedir, bilmez- di. Bunu bizim ülkelerimizden öğ. rendi. Hem nasıl biliyor musunuz? Kokulu eldivenler götürerek... O devirde Şarkta bir nevi boş kokulu deriler ve bu derilerden el- divenler yapılırdı ve onun içindir ki, Avrupada lâvantalar eldivenci mağazalarında satılırdı. Fransada hükümet ıtriyat satışma resmen bundan yedi buçuk asır evvel izin vermiştir, Şarkta ise Kalübelâdan- beri ticareti yapılırdı. Frengistan- da kibarlar Jâvantaya delicesine sarıldı. Neden? Zira hiç yıkanma. dıkları için pek fena kokarlardı; kokuyu ıtriyatla bastırmıya çalığır- lardı, Meselâ o danteller, ipekler, kadifeler, sirmalar içinde duruşu- na bakıp mis gibi temiz bir rayi- hası olduğuna hükmedeceğimiz on dördüncü Louis'nin, pislikten, bir keçi gibi kızık kızık koktuğunu, Yanına yanaşmaktan — iğrendiğin' kendi metresi söyler. rupa krallar: tarihinde mad. di manadaki murdarlık tas- viri de ciltler tutmaktadır; öğür- meklen okuyamazsınız. Lâvantanın revacını ve lâvahtacilığın terakki- ini bunda aramalıdır. Bugün ise lâvanta çok yıkanmaktan tadı kaç. mış vücutlere biraz çeşni vermek için de kullanılıyor. Ev arıyanların ilk işi, artık, gir- dikleri binada, evvelâ banyo dai- resine başvurmak... Havadan, ne- zâretten, güneşten çok buna e- hemmiyet veriyoruz. Beşeriyet de- virleri yalnız taş. demir, tunç ve salre olarak değil, başka türlü de ayrılabilir: Bir zamanlar insanlar, bilhassa garptakiler keadi gübre- leri üzerine yatıp keyifli keyifli geviş getiren boynuzlu hayvanlar kadar kirli imişler, perileri mur - darlıktan hezedermiş; bu öküzlük devridir. Şimdi yarı ömrümüz su. da geçiyor; ördeklik devrindeyiz. Şayet yarın merak artar da evler de banyolar yavaş yavaş genişle- Yip odalar birer havuz halini alır- sa, balık devrine girmiş oluruz. Fakat daha önce ufukta bir kısa köstebeklik devri görünüyor! Nutuk gibi lâvantanın da adisine tahammül edilemez. Birisi kulağa kaçan bir at sineği, | öteki buruna girmiş bir yaralı tah. ta kurusu kadar müziçtir. Ucuz €- tin yahnisi tatsiz olur, derler; u- cuz lâvantanın rayihası daha tat- | sızdır. Hem lâvantanın fena koku. yu bastırdığına inanmayınız; azdi- rir. Bu, fenalık ve İyilik ilâhlarının | havada mücadelesi gibi bir şeydir; galebe fenasında kalır. Ayrıca gü- zeli de arada gâvur olur, gider. Kokuya hassas olmak medeni ada- | GÖPÜŞLEP jHatayın İlhakı ve İTürk - Fransız 25.06.39 Anlaşması / Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Ht Umumi Harbin sonunda galip devletlerin Türkiyeden haksız kopardığı bir vatan parçasıy- dı. Harbin munkdderatına boyun 6- gen, yalnız milli istiklâlini kurtar. mak için savaşan, Türk Cümhuriyet devleti, son yaptığı Lozan anlaşma. sında bu davanın Üzerinde fazla du. ramadı. Ancak Fransiz mandası al. ına giren iyenin istiklâlini ala. cağı günler, Cemiyeti Akvam kama. ie ve sulh yoluyla bu hakkını doğ. rultmıya çalıştı. O zaman, Fransa. nın gösterdiği müşkülâtı, Atatürkün Hatay davasına verdiği ehemmiyeti ve gösterdiği asabiyeti hepimiz ha. tırlarız. Dürendiş devlet adamları. nın gösterdiği teyakkuz ile, H hiç bir zaman cebir ve zor ile, taar- ruz ve tecavüz ile ana topraklarımı. za ilhakı düşünülmedi, Fransiz mü. messilinin dediği gibi Hatay mesele. i “hali ve istikbali zehirliyen bir eti meselesi, idi Dünya hâdiseleri bu karışık mun ihmal edemiyeceği bir “şıar,, |devresinde, Türkiyenin her hudutta dır. Hacıyağ kokusunu alıp ta başı çatlıyacak kadar ağrımıyen bir şah. sın medeni seviyesinden şüphelen- melidir. geldim ama, tanıdığım ses üşıklarımın adedi daha fazladır Bir vakitler, otomatik telefon- dan evvel, İstanbulda santral kiz« larının: bazısı pek cilveli, manalı, telden geçip yüreğe yayılan bir si- rayetli sıcaklıkla konuşurdu; za- ten akılları başlarından, gitmiye müktait erkekler bunlara kulak tutulurdu; arada maceralar geçer- di. Nihayet en tatlı seslisinin en gudubet olduğu görünüş gibi hayli zorluk ve fedakârlıkla öğre. nilmiş olurdu. Daha sonra Bükreş radyosunun halâvetli sesine âşık olduk; bunu Sezen gözeteler ses sahibesinin fo- toğraflarmı koydular; beğendik; fakat radyo, telefon gibi bir mu- habere vasıtası olmadığından ve “Allo! Alie iş bitmiyeceği den ateşimiz içimizde, aklımız s dio'da kaldı. Ses, muhakkak, aşk bakımından tesirlidir. Bir istatisti- ğe göre frenk İllerinde kadınların en çok cazibesine kapıldıkları er- kekler “tenor,, lar imiş, hattâ te- norların akbabaya dönmüş, kartlaş- mışlarına bile terütaze kızlar gönül verirlermiş” Kosan işik olanlara da rast- aşılır, sese de, ak lüzumu Ben, daha fâzla hayvan seslerini severim; bunların arasında da en çok beğendiğim at kişnemesidir. Kişneme, pek coşkun, pek shenkli- dir; bu sese sarılıp öpeceğim ge- lir. Lâkin anırmayı da candan ko- pup geliş, azamet, velvele itibari. le yabana atmamalıdır. Tile sonun- dakl 6 iç çekiş hirs ve hasreti pek beliğ ifade eder; kocaman, daya- riklı, cefakeş bir yüreğin tahassür« | le titreyişinden gelen bir debdebeli iniltidir; havayı kartal kanadı gi. gi vekarla harekete getirir; hey- betlidir. olduğu gibi Akdenizle alikadar hu. dutlarda da emniyetini temin etmesi için, Hatay davası, süratle helli icap eden davalardan gün bu dayanın halli, eski bir hak. sızlığı tamir ettiği gibi, sulh cephe. kuvvetlendirmiş, Fransa ile Tür. kiye arasındaki anlaşmayı kolaylaş. tırmıştır, Bu davanın ilk şerefi, -ilk müdafii olmak itibariyle. Atatürke, dav sulh ve diplomasi yoluyla ka. sanmak ve iabekkek ettirmek görür fide, Cümhurreisi İsmet İnönüne, ve onun idari ve siyasi davasını be. raber güden erkânı harbiyemize ve hükümetimize aittir. Eğer totaliter devletler gibi bu davayı cebir ve zor ile halletmek yolunu tutmuş olsay. dık, bugün şerefle girdiğimiz sulh cephesinin © dışmda kalacak, bütün hakkı ve sulhü müdafaa eden dün. anın nazarında, mütecaviz devlet. ler arasında yer alacaktık. Bü da, sulh ve konuşma yoluyla her haklı davanm halledilebileceğinin delili. dir. İsmet İnönü, bu meselede de totaliter siyasilere bir ders vermiş. tir. Hatay davasının halliyle beraber Fransa ile aramızda yaptığımız sn. laşma da, sulh cephesini kuvvetlen. diren âmillerden biridir. Demokrasi. ve sulh taraftarlarının yaptıkları bu anlaşmalar, totaliter devletlerin id. dia ettikleri gibi bir çevirme hare. keti değil, taarruza uğraması muh. temel devletlerin bir müdafaa bir. dir. Çevirme, ancak tecavüze ge. çen bir ordunun taarruzi bir hare. ketidir. Demokrasiler ve sulh cephe. si tecavüzde değildirler ki, böyle taarruzi bir harekete teşebbüs et. sinler, Çevirme hareketini, totaliter devletlerin Balkanlarda ve Merkezi Avrupada, Çinde yaptıklari tecavüz. lerde görüyoruz. Bu tecavüzlere kar. # yapılan anlaşmalar, gerek askeri, gerek siyasi, gerek içtimai bakımdan bir müdafnadan başka bir şey değil, dir. Hatayın ilhakını bir tecavüz, Türk — Fransız anlaşmasını çevirme hareketinin devami telâkki eden to. taliter devletler, bu demagojik iddi. alarla kendi efkârı umumiyelerini kandırmıya, güya tecavüze uğrıyan | kendileri imiş gibi milletlerini harbe hazırlamıya çalışıyorlar. Demokrasi devletleri ve sulh ceps hesine giren her devlet ne kadar | sulh taraftarı ise, Türkiye onlardan fazla sulhe taraftardır. Bu taraflar. liğını kendinden haksız koparılan toprakları dahi sulh ve diplomasi yoluyla elde etmek suretiyle göster. diği siyasetle İspat etmiştir. Hem dikkat ettiniz mi? Eşek bu azim nâradan ve sonundaki titrek iç çekişten sonra öyle bir sükünet kesbeder, bir rahatlık duyar, te- selli bulur ki, hemen hemen yarı bir visal geçirmişe döner. Anlıyo- rum ki, eşekte anırma bir emmi. yet ve ahlâk supabıdır; bu olma. sa o hayvanı ehlileştirmex ve dişi- leri arasindan geçirmek imkân bu- luramazdı. Baz! erkek insanlara anırma id. | mani yaptırmak, galiba, bu cihet- ten faydâlı olabilir! Hatay davasının halli “sulhü ve | istikbali zehirliyen bir mazi mesele. sinin halli”; Türk Fransız anlaş. ması da, Türkiyenin istikbalini em. niyet altını alan sulh cephesinin bir kat daha kuvvetlenmesidir. Hatayda bayrağma kavuşan, “Türk askerinin ayakları altma yatan Türk, nasıl gözlerini minnetle Türk Cümhutre.. isine çevirmisse, bütün Türk milleği de —ayni minnet ve şükranla — göz. lerini İsmet İnönünün bu zaferine çevirmiş onu alkışlamaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: