11 Temmuz 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

11 Temmuz 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BULMACA Dünkü bulmacamızın balledilmiş şekli 1348678910 OKUYUCU MEKTUPLARI Köylerde Nüfus Işini Düzeltmek Lâzım Yeni nüfus tahririnin bu kabil sebep- lerle yazılmamış nüfusu meydana çıkara" cağı tabii olmakin beraber, bütün nüfu akalarının hemen kaydedilmesi — esasın İdu temin eylemesi lâzımdır, Türk Safosunun Hayatı © TEFRİKA No. 99 Nazilliden yazılıyor: . 940 ta yapıldtağı bildirilen yeni umu ml nüfus yazımının, wuhitimizde gizli X9' S afo U P a I or mış bir hayll hüfüsü meydana çıkaracağı 9 anlaşılıraktadır. Nüfus vukuntının günü gününe bükü-| . i Ekmekler kâğıda sarılmalı mete bildirilmesi lüzumlu ve faydalı bir Oğlunu, Şehzade Mahmut Aleyhine Kışkırtmak ve Padişah İle Veliahdin Arasını Açmak İstiyordu Ve padişah, “Bu çocuğa asker- 4k merakı nereden sinmiş, diye ellerini oğuşturmıya başlarken i. lâve ederdi: — Arslanımın iradesine uyup ©. İine kılıç almaması yine bir şey. Fakat şuna, buna, fırsat bulanca da bana yaptığı suallere takat ge- tirilmez. Kimden duyuyor, kim- öğreniyor, bilmem ama, çö. olmıyan şey yok. Meselâ geçen gün benim yanıma geldi, “Efendim, duydunuz mu. Yanık nasıl düştü, dedi. Ben, “Hayır, arslanımin arslanı. Nice. dir ol bikâye,, dedim. “Hikâye de- ği. Ağlanacak bir iş, cevabımı verdi, dizimin dibine oturdu. Ya- nik kalesinin düşman eline nasil düştüğünü yanık yanık anlatmıya koyuldu (1). Yalnız bu kadar mı ya? Budinin de düşman tarafın- dan muhasara edildiğini anlattı, sonunda ellerini dizime koydu: “Valde hazretleri, valde hazret- leri, sözüme kulak veriniz, Budin giderse, Macaristan elden çıkar. Macareli elden çıkınca, Belgrat sal. lanır. Belgrat düşünce, Sırbistan kaybolur. En sonunda Rumeli bi- 26 Allaha ısmarladığı çeker, diye bağırdı. Sultan Mehmet, gözleri büyüye büyüye anlamak isterdi: — Ne demek ister bu çocuk? — Ne demek istiyecek?.. Arsla- »rmın tutumunu beğenmiyor, ve- zirlerin ' iş başaramadıklarını”saz nıyor, kendisi serdar olmak isti. yor! — Daha on beşine (basmadı valde, bu hulyalara nasıl düşer? — Yaş değil, baş işi arslanım. Allahın günahkâr olacak kulları daha emeklerken kendilerini bel | M ederler. k şte Safo, bu telkinlerle oğ- lunu, şehzade Mahmut ö- leyhine yavaş yavaş kışkırtmak, padişah ile veliahtın arasını aç- mak, daha doğrusu şehzade Mah- mudu babasına karşı umacı gibi kulanmak ve bu suretle devlet iş- lerinden hünkiri uzaklaştırmak politikasını gödüyordu. Fakat ken. di çikarinı asla unutmuyordu, hi zineler düzmekte devam ediyor » du. Bu arada damadı olup, devlet işleriyle beraber kendi yularını da ona vermiş olan İbrahim paşa öl- dü ve mühürün yeni bir vezire verilmesi lâzım geldi. Ibrahim, seferber ordunun başındayken ö. bür dünyaya göçetmişti. Şu hal. de yeni sadrazamın da harp ehli, darp ehli olması lâzım geliyordu. Fakat Safo, o şarttan önce yeni sadrazamda başka bir vasıf, baş- ka bir meziyet aradı: Damatlık ekliyeti?.. O, İbrahim paşadan dul kalan kızı Ayşe sultanı pek se- verdi ve onun eski kocasını düşü. ne düşüne üzülmesini istemi du. Onun için sadrazamlığa vezirlerin isimleri (üzerinde köo- nuşulurken, kızına neşe verecek simalarla ilgilendi ve nihayet Ye- mişçi Hasan paşayı tercih eyledi. Padişah mühürünü, Safo da dul kızını ona vermekte ittifak etmiş. lerdi! Yemişçiye yalnız selefinin karı- sı değil, mirasi da ihsan olundu ve yeni sadrazam, seferber ordu. nun başına bü muazzam mirasa konarak geçti. Fakat bir yüz aklı- ğı gösteremedi, hattâ Budinin ye. ni baştan muhasara edilmesine de i olamadı. Macaristan, meşhur tla beraber, elden çıkmak üzere bulunuyordu. İşte bu bece. riksizlikler, bu acı gafletler ve ha- Ye teğireer © arryinan — yrenir Kanije müdafaası vukua geldi. Türklüğün ezeli ve ebedi kudreti. ne — liyakatsiz hükümdarların, eh» liyetsiz kumandanların o kudreti hırpalaya gelmelerine rağmen — kir bulaşmadığı sabit oldu. yen mefahirindeh sa. yılmıya lâyık olan Kanije müdafaası Tiryaki Gazi Hasan Pa- şanin adına bağlı bir şahamet des. tanıdır. Bu destanı dost değil, bi- taraf ta değil, fakat bir düşman tarihçiden dinliyelim: Arşidük Ferdinand, seksen bin kişi ile — bir eylâl başında — Kanijeyi (Omuhasarsya almıştı. Muhafız Hasan Paşa, yıkılmaz bir set gibi, bu insan selinin ka yor « lâyık na dikildi. hir hamlelerle keleyi müdafaaya koyuldu. Üç hafta, kaleden tek bir | siper alınamamış ve Nemse batar. yalarından boyuna dökülen teş burçlardan, kulelerden tek bir taş düşürememiş bulunuyordu. Bu sı- rada başka bir Avusturya ordusi- le çarpışırken, şehit düşen iki Ös. manlı kumandanmın — Budin va- lisi Mehmet Paşa ile, sadrazam kâhyası Mehmedin — başları Ar- şidük Ferdinand'a gönderilmişti. Arşidük — Türk muhafızların ce. saretini kırmak zu'mile — bu baş» ları istihkâmlar Ooüzerinde teşhir etti. Fakat Hasan Paşanın kısa bir nutku, askerlerin elemini ve en. dişesini gidermeğe kâfi geldi. Yi- ğit başbuğ, silâh arkadaşlarına göyle demi: (Devamı var) (1) Bütün dünya (tarihinde eşine seyrek rastinnan bir gaflet nümünesi olduğu için Yanıkkalenin Türkler elin- den çıkışını kısaca kaydedeceğir. “Bu şehrin zahiresi Peçeviden gelirdi. Her yil aradan iki Üç yüz öküz arabamı er- zak gtnderirlerdi. Bu kafileler ekseri - yetle düşman eline düştüğünden Peçevi Yüzden makerin de nisamı bozuktu. Ne- ferlerin çoğu civar kalelere © İçgüveyi şlerdi, yâni Yanıktan ziyade baş- Xa, gehirlerde yatıp kalkıyo ardı. İşte eleme ürer ye Palti - bu vaziyeti gözönünde tut lar, türkçe konuşan Hosar süverileriyle bir gece kaleye (o yaklaşarak: "zahire 8- rabaları geldi” diye haber verdiler. Ye- nlçeri karagol efradı hep sarhoştu. Tek bir nefer şarap içmediğinden ayıktı, O- ilerinin takip olunduğunu, dü, inden güçlükle kurtulduklarını söylediler, kapıyı hemen açmasını rica r. Bun re sırasında kale ka- pisi altına konulmuş olan bir fişek pat- ladı, kapıyı uçurdu, düşman süvarileri içeri girdi." Hemen ilâve edelim ki bu gaflete rağmen Yanık 'muhafın ve askerler, mertçe dövüşmüşler ve mertçe ölm lerdir. Hattâ üç yöz yeniçeri, | iltica et tikleri barut mahzenini ateşleyerek 0- zerindeki düşmanı da kendileriyle be raber uçurmuştur. Fakat düşmanın k: Jeye aokuluşu, bu yiğitliklerle dabi, folunür gatletlerd Hem cesur, hem ma- | vildirmek muh! gocuk babalatı i erkek çoruğuns SOLDAN SAĞA: e a 2 — Bir #emleket 3. İle » Zehir » Bir not, 4—Bi Sen deği, 5 — Büğün » İçilir 6 — Nihayeteiz - Bir'mota, 7 — Yüdigir - Tefei, 8 — Hür değil - Müdde 9 — Azarbaycandadır - Suçunu b: k » Eser, 10 — Su - Çıkarmak, YUKARDAN AŞAĞI 1 — Bir gez » Ziyan olmak, boşa git- mek, 3 — Sayı - Sinir, 3 — Bir sorgu-edatı - alesta, hazır, 4 — Arz - Yüz suyu, 5 — Eski bir devlet, 8 — Genişlik - Güvey, 7 — Hayvan yiyeceği - Bir nota - lera, 8 — Bir renk - Bir İşaret zümiri « Bir Bota, 9 — Göğüste bulunur » Bir yaşlarında bulurum, çocuklarını vwan » Ekmek | yapılır - ak ta e, bir ço uymaması fe maktadır, ide dığı ni miş, fi kaydedilmemiş yenmeli Osmanlı 10 — Bir dun tâbiri “Bir renk «bir harf, ———— YENİ NEŞRİYAT : Küçük Ağız Cerrahisi Paris Dişçi mektebi © profesörlerinden! Thibaul'ün yazdığı bu eser, İstanbul Üni- vereltesi beti Doçentlerinden Fey- rulah Doğrüer tarafından tereime edil - * Son senelerde çok büyük bir ehemmi- yet kazanan (Diştababeti Cerrahisi) cid-| ea mühim bir mevki almış ( bulunuyo Prstisyen diş hekimi ve hekimler iç İ İ ifadeli olan bu eser, teknik operatuyar bakımından hazırlanmış kiymetli bir ki- |tsptir 148 sayfa ve 120 ye yakın o resim > gürel bir baski Anasının müdahalesi, Ayşe hanımı büsbütün hid- detlendirmişti; “— Sen karışma... Dedi. banoza sermaye kaydettirirsin Sana kalsa, bu kızı A» Senin dinin, ima- nın paradır. Fakat benim namusum var... Eğer ben de, senin gibi düşünseydim, ömrümü bodrum kö. #elerinde sürünmekle geçirmezdim. Elbet, benim yüzüme de bir bakan bulunurdu. Ihtiyar kadın, bu sözlere, evvelâ, müstehzi bir kahkahayla cevap verdi. Sonra: “ Sen, dedi, açlığın, sefaletin adını namus ko- yup: çıkmışsın. “Namus, namus!,, Diye diye, to- pumuzu açlıktan öldüreceksin!.. Ama, senin avucu. na da, bir tahtada elli banknot syacak birisi çık- saydı, görürdüm ben.. Senin nasibin kurumuşsa, cezasını biz mi çeke- ceğiz?.. Bu sözler, Ayşe hanımın olanca kanını başına sıç. ratmıştı. Eğer Allahtan korkmasaydı, ihtiyar ans- sını dişleriyle paralıyabilirdi; “.— Dilerim Allahtan çenen tutulsun çadı!,, Diye haykırdı. Ve ilâve etti: “— Benim sütum bozuk olsaydı da, seydim, konaklarda yaşardım. Bacak kadar kızın önünde, böyle konuşmaktan utanmıyorsun değil mi? Ne hacet?.. Düş önüne de, kılâvuzluğunu Yap bari!...,, Artık ağız kavgası iyice kızışmıştı. Ihtiyar kadın: * — Eğer, diyordu, kızının önüne ben düşseydim, onüı senin yaptığın gibi, adi bir meyhane kapısına yerleştirmezdim! Asıl namuşsuzluk sendeki, şu za. vallı sübyanı, halı döver gibi dövüyorsun. Kababa- ti ne kızın? Aldığı parayı buraya getirmeyip te, kendi keyfi- Be harcasaydı, ne yapacaktın? O zaman olup biten işleri, ruhun bile duymıyacaktı, Hem, daha kızca. ğizın ne yaptığı bile belli değil, Biz, o adamcağız- dan az iyilik, az insaniyet mi gördük? O iyi kalpli le bu kızcağızın haline acımış olamaz mı? meram et- TEFRİKA Insan insana, bir fenalık yapmadan İyilik etmez mi? Halbuki, senin için fesat kumkuması gibi. Her- kesi kendin gibi bildiğin için, aklına hep fenalık gelir. Kabahat bü budala kızda ki eli para tutar tut. maz, koşa koşa buraya gelitiş'.. Paraları çıtır çıtır yeyip yan gelseydi, namuslu olacaktı değil mi? Hal- buki şimdi, anasını, ninesini, babasını, kardeşlerini düşünüp, soluğu burada aldığı için, para yerine da- yak yiyor, ve namussuzluk etmiş oluyor... Hem sen, Allahın yazdığına karşı mı koyacak. sın? Bu kız, senin İstediğin gibi mi yetişecek, yok- sa, kaderin alnına yazdığını mı görecek? Takdiri ilâhi neyse, o olur. Sen boşu boşuna yır- tınıp ta, takdiri ilâhiye karşı koymıya kalkışma. .Cürmünden büyük iş yapmiya davranmışı günaba girmiş olursun!,, Ayşe hanım, anasının sözlerine cevap vermiye Çalişırken, sıtma nöbetine tutulmuş gibi zangır zan. ğir titriyordu. Bu derece sinirlenmesine sebep olan küçük kıza karşı duyduğu hırs, büsbütün şahlan- muşta, Anusina lâf yetiştirememenin, üstelik te, el kak diramamanın acısını, Mürüvvetten çıkarmak istedi. Yumruklarını sıkarak, onun üzerine bir daha sal. dırdır No. 25 “ Gözü kör olası şulık.. Senin yüzünden, orta» lık birbirine girdil,, Diyerek, küçüğün Saçların kavradı. Bir taraftan, Mürüvvetin saçlarını yolu- yor, bir taraftan, yumrukla, tekmeyle, onun vücu. dündeki çürüklere bir yenisini ilâve ediyor, bir ta- raftan da söyleniyordu: “— Sabah ola, hayır ola. Ben bu parayı, O irz düşmanı pimponun kart suratına fırlatmasını, ağzı- nan paymı vermesini bilirim. Elâlemin kızını ayari, miya kalkışmanın ne demek olduğunu görür 0.,,, Tokat, tekme sallamaktan yorulunca, . Kilçüğü saçlarından tuttuğu gibi, bodrumun (karanlık bir köşesine savurdu: “— Zıbar oraya da, gözüme görünme! Dedi. Yok- sa, Alimalllh paralarım seni. Bundan sonra da, buradan dışarıya 20or çıkarsın sen.. Eksik olsun se- nin kazânacağın parn.. Mürüvvet, dibine yuvarlandığı duvara, üzerine kurt saldırmış bir kuzu yavrusu gibi yapışmıştı. Vücudünün her tarafı çürümüştü. Yüzünde sil, leyle morarmamış tek nokta kalmamış gibiydi. Sol kaşindan, ve dizinden kan sızıyordu. Saçlarınm dipleri alev almış gibi yaniyor, körpe kemikleri kı- rılmış gibi sızbyordu. o Fakat, anssimebiraz daha kızdırmamak, biraz daha dövülmemek için, dişleri- hi kıracak gibi sıkıyor, can acısiyle bağıra bağıra a köylüyü inandırscak biç bir etmemek zarureti görülüyor. Meselâ köy muhtarları için kurs açıp bu ciheti onlara güzelce belle ve ölen çocukları * doğumu ile ölümü bir gün içinde olsa bile - köy defterine kay- dettirip kaza nüfus delresine de ara bir vazife verilmeli, bunu yapmayan muhtarlar ve cezalar; takdirde köylerimizde nüfus karışıklıkla rinin önü alınamıyacaktır, r Bu karışıklıkların, gayet tuhaf olanla» rastlanıyor. Meselâ, ikinci defn ve ıdınla evlenen bir köylünün, ye- al karının 10 - 12 yaşlarına basan ve fakat nüfus cüzdanları dâha çıkarıl . ve nüfus kayıtları beniz yapılmamı ğmuş ve ölmüş bul atları silinmemiş © nedi lârm, gelen nüfus cüzdanlarını bu çocukların şu v mümkün deği ğun #sml.nül Ade bir şey snyılmamak-|v ta, ekseriya çocuğun bir kaç adı bulun » Geçenlerde daha garip bir nüfus hâdi- us cüzdanını yeniden slmak İste- bu kızın nüfus defterine henüz | #97 olduğ anlaşılmıştır. Bir müddet evvel ekmekler kâğıtlara #arılarak satılıyor, balk ta bir çok ellerden geçerek üst kabukları, kirlenmiş, çamur - lanmış, hulâsa pislenmiş ekmek © yermek hemen | vöziyetinden kurtuluyordu. Şimdi bir ay olarak | Ver Kİ pe fırınlarda, mede ( bakkullarda ekmekleri kâğıda sarmıyorlar. Kansatim- ce ekmekleri kâğıda sarmak lüzumludur. Ekmek müşteriye gelinceye kadar alden ele geçiyor. Her elin temiz olduğu iddia edilemez, Pırıncıların ekmekleri yine eski- #i gibi kâğıda sarmalar temin edilmeli - dir. Buna sıhhi lüzum ve zaruret vardır Beyoğlu Ayaspaşa O. Naci Karayel ek, dağan İmahdır. Aksi Açık muhabere iki karı an, fnkat nüfustan asıyle sual soran okuyuculu erkek — Genersl H. Emir Erkilet © gazetem verdiği miz muharrirlerinden değildir. Bahsettiği- leri başica | NİZ eseri matbenmıza gelip görebilirsiniz. bir anda . Zira köy- Küçük sanatlar kanununun o Wenetiiş cüzdunına undan garson ve kâtip çalıştırıldığına dalr mektup yan zan okuyucuya: — İmzasız mektuplar mektubunuzun neğrini neşredilemez, Istiyorsanız serili M olarak imzanız yanış lârımdir. Üstte Kırklareli ki, altta Çorla takımı oyuncuları Kırklareli (TAN) — Çorlu Halkspor klübü gençleri buraya gelmiş. ler, Kırklareli spor klübü takımını dörde karşı altı golle yenmişlerdir. Maç çok samimi bir hava içinde geçmiştir ağlamamak için müthiş bir gayret barcıyordu, Ayşe hanım, ertesi sabah Memduh Şerife iade et. miye karar verdiği ellilik banknotu, masanın Üze- rinden alıp, saklamak istedi. Fakat, o, masaya doğ. ru yürürken, bodrum merdivenlerinden kocasının indiğini gördü. Bermutat, sağa sola sallanan sarhoş herifin halindeki fevkalâdelik, Ayşe hanıma, masa. nin üzerinden almıya niyetlendiği parayı bile unut- turdu. Zira kocasının iki eli, şişeler, paketlerle do- luydu. Sarhoş adam, son basamaktan inerken, zor. lukla taşıdığı yükünün içinden, iri bir paketle, ko- caman bir şişeyi yere düşürdü. Kırılan şişe boşak mış, Ve havasız bodrum, keskin bir rakı kokusiyle doluvermişti. Yere düşen kese kâğıdındak! pata. tesler de, bodrumun her tarafına yuvarlanmıştı. Kocası, katıla katıla gülü “— Ne duruyorsun? Diyerdu. Gelip alsana bun- ları elimden. Biraz daha sallanırsan, hepsi dökü- lecek. Kollarım kesildi çünkü. Ayşe hanım, bu sürprizin kerametine bir türlü akıl erdirememişti. Kocasının ellerini dolduran pa ketleri birer birer alırken sordu; “— Nedir bunlar?, ©, “ Ne olacak? Yiyecek, içecek.. “«— Neyle aldın bunları? “.— Beri buraya, hesap vermeğe değil ziyafet vermeğe geldim. Sen üzümünü ye de bağını sor- KL Bodrum sakinleri, Ayşe hanımla kocasının etra- fına üşüşmüşlerdi. Mürüvvet bile, canının acısın unutmuş, küçüklü büyüklü, seyirciler arasma ka. raşmışla, Çok geçmeden, bütün aile, üzeri yemeklerle, iç- kilerle dolan yemek sofrasının etrafina yerleşmiş lerdi: Hiç bir şey konuşmuyotlardı. Yarı karanlık bodrumda sadece, tuhaf bir ağız şâpırlısı duyulu. yordu. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: