11 Şubat 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

11 Şubat 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- s0 a ö 11 ŞUBAT 940 TAN ABONE BEDELİ Ecnebi 100 Kr. 0 * mo " * “ * Seni Say 3 Ay 1 Ay Milletleraramı posta fttibadına dahil olmıyan znemlekeller için abone bedeli midilet surasiyle 30, 16, 9 3,5 liradır. Abone bedeli pesindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi Mizımdır. GÜNÜN MESELELERİ ine Halkla Memur, Arasındaki Temas Meselesi A ei satırları, imzası biz- de mahfuz bulunan bir mek. an İktibas ediyoruz: Geçen okurban ( bayramının İkinci günü akşamı, evime gelen bir İtahıta memuru, beni karakola davet ti. Sebebini sordum: “— Hakkınızda tevkif müzekkere. Nİ var!,, Cevabını verdi. Ve ilâve et. “— 15 liralık hir para cezanız var. Naz &ce yarısı, cinayet saat.» Fakat bundan daha korkunç olan bir sast vardır: Puslu bir kış gecesi, sabaha doğru, şehrin uyan- masından evvel, bütün seslerin durulduğu ve ziyalarm yoruldu. ğü saat... Böyle bir seatta, İst bulun iç mahalleleri en loş, en boş, cinleri bile ürkütecek derecede ürpertici zamanımı yaşar. O kadar ki bu mahalleleri başka çeşit tabi. a kanurlarının hüküm sürdüğü bir dünyada sanırsınız; sanki sesi 1 hâsıl eden ihtizaz ve in- kisar hassaları havada tükenmi sanki kibrit yaksanız ışığı gi mez, haykırsanız aksini duyamaz- sınız; ölmüş bir küre üzerinde tek başınıza kaldığınızı farzedeoilirsi. biş, Bu parayı, icap eden zamanda, Mal müdürlüğüne vermemişsiniz, Si- Pe müteaddit müracaatlarda bulun. huşlar. Aldırmamış, ve borcunuzu| Vermekten imtina etmişsiniz. Bu yüz. ilen, hakkınızda tevkif müzekkeresi mişler!,, , Ben, zabıta memurunun verdiği bu | İhalümat ve izahati, derin hir hay. etle dinlemekten kendimi alamadım. Cünkü böyle bir borçtan, ilk defa aberdar oluyordum. Bayramdan sonra, benden İsteni. len parayı, götürüp, Sarıyer mal Müdürlüğüne yatırdım. Buna muka. bil, bana vermelerini istediğim mak- Muzu, karakola götürüp göstercek, ti suretle de, hapisbaneye gitinek. kurtulacaktım. Fakat, bana uzatılan makbuzun ühürsüz olduğunu görünce, bittabi bul etmek istemedim. Ben İtiraz *dince, şu cevabı verdiler; .“ Şu anda, mal müdürü maka- b değil Gi. simdilik he mak Yeni alip, Karakola götürün. Bir iki #in sonra, tekrar bize uğrayıp mü- irletirsiniz!,, Bu cevap, beni tatmin edemedi. Çünkü, mühürsüz bir makbuzla, tev.| olunmaktan o kurtulamıyacağım- dan emindim. Bundan emin olduğum in, makbuzun mühürlenmesine im. in bulunmasını tekrar rica ettim, © zaman: “— Sir, dediler, madem ki, kara- İolun bu makbuzu kabul etmeme. *inden çekiniyorsunuz, yanmıza tah. Bildarımızı verelim. Polise birlikte Widiniz. Tahsildar orada, makbuzun Mühürsüzlüğünden mütevellit mes. Mliyetin bize ait olduğumu söylesin. e bu şahadetile sizi tevkif olun- Haktan kurtarsın!,, Çaresiz kalınca, Mtira, Tahsild Rittik. Tahsildi nde serbest bırakıldım. dan çıkınca, elimdeki makbuzu ya, tumdaki tahsildara verdim. Ve ken: gösterdiği lütuftan dolayı te. ekkür ettim, ve: “— Lütfen, dedim, bu makbıru tlirenizo götürünüz. Mal müdürü Makamına teşrif edince mühürletir, hana inde edersiniz!,, Memurla böylece konuşarak ayrı. zın üzerinden tam 15 gün geç- “İİ Mal müdürünü telefonla arayıp, Makbuzumun mühürlenip mühürlen. | Mediğini sordum, ve: “.- Eğer mühürlendiyse, uğrayıp | Mimak istiyorum!,, dedim. O zaman, imal müdürünün bana Yerdiği cevap şu oldu: “— Niçin ısrar ediyorsunuz? Pe. tinizi kovalayan var mı? Karakol, Nizi serbest bırakmadı mı? Daha ne Stivorsunuz? Görüyosunuz ki, bizim makbuzla- Miniz, mühürsüz de olsalar, muteber. Ürler, Buna rağmen, bizi, ifemizin başında, böyle telefonla rahatsız et. Mesenize?,, İtiraf edeyim ki, bana şiddetli bir lisanla verilen bü cevaplara muha- ap olunca, ne diyebileceğimi kesti. göedim. Ve yüzüme kapanan tele. önün başında, bir müddet, donakal- dm, O zamandanberi zihnimi kürca. yiyen şu susllere de hâlâ bir cevap labilmiş değilim: | 1 — Bir borelunun karşısına, ilk Pilatak, bir tevkif müzekkeresi ile çı. ilır mı? Bir borcu, bir borçluya ev- Veli tebliğ etmek, ve bir müddet $onra istemek lâzım değil midir? İşte böyle bir saatte, Tavşanta; nın Dibekli cami “sokağında, g bağıcı sis tabakalarmı yanıp ite. rek, einai romanlardaki gibi, bir meçhul şahıs, hayalet sessizliğile kayıyor; bir köhne, esrarengiz evi duvarına tırmanıyor, arka bahçi- ye atlıyor, bir pencereden içeriy süzülüyor; merdivenleri çıkmakta- dır; bir kapı önündedir; açıyor ve yatağa yaklaşıyor. Buraya kadar her şey derin bir süküt içinde geç- mişti, çıt olmamıştı. Fakat birden- bire, mahallenin donmuş havasını bir çığlık yırtıyor ve çığlıkla bera. ber süküt sona eriyor. Sürülen camlar, soruşan başlar, ayak ses- leri, polis ve bekçi düdükleri, çi murlu, ıslak sokaklarda her pen. cereden düşüp yerlere parça parça ilen ayna kırıntıları, su tabuka- in ları aydınlıklar... bareket, ses ve ışık! Kan, taran otomabilinin &jdi ğü, kıyamet! YAŞ Ke ba düdü- e, Ne oldu? Gazetelerde, ertesi gü- nü okuyoruz: Aşk yüzünden müt. hiş bir cinsyet oldu; bir kadın ö. dü, iki genç ağır yaralı... D amla damla göl olur, der- ler; şüphesiz ki böyle, â- şıklık uğrunda, tek tük, lâkin bir- teviye işlenen cinayetlerle de be. şeriyet, neticede bir zelzele, bir ko- lera, bir harp zayiatı verir, aşk bir felâket olur, Yirmi dört saat için. de acaba dünya üzerinde sevda yü- zünden kaç cinayet işleniyor, kaç ölü veriliyor? Parası yolun- da, sabır ve merak ehli bir Ame. rikalı elbette bunun bir istatistiğini çıkarmıştır. Karnındaki yavruya | veya kendi canına ve yahut ta her ikisine kıymak, manaylırlara ka- panmak, dervişliğe vurmak, gurbet yollarını tutmak, timarhaneyi boy- lamak gibi çoğu defa gizli kalan farla kurbanları hariç, aldığı yei elbette korkunçtur; ona bakınca da Madam Roland'in giyotin başın- daki meşhur sözünü bu vesile İle de değiştirerek: — Ey aşk, senin namına ne ei- nayetler İşleniyor! Diye sızlanmak pek tabiidir. Za. ten bu tarihi cümle, tek kelimesini değiştirdiniz mi, esasında hoş, fay- dalı, iyi olup ta insanların berbat şekle soktukları si; — ——— şında bulunmaması, bir borçluya mühürsüz makbuz veril zur gösterir mi? 3 — Bir vatandaşın mühürsüz bir makbuzu almak istememesi, ve mü- hürlü bir makbuz teminine çalışma. sı, onun paylanmasını icap ettirecek bir günah mudır?,, Bizce, oküyucumuz haklıdır. Ve maalesef, bu muameleye maruz ka- lan yerâne vatandaş da o değildir Halbuki, vatandaşları, bu kabil güç- Tüklerden kurtarmak, çok basit ted. birlerle başarılabilecek bir hizmettir. "Temenni ederiz ki, halkla memur #- rasındaki temaslar, bu kabil şikâ- yetlere sık sık muhatap olmamıza meydan bırakmıyacak bir seyir ta. © 2 — Bir mal müdürünün işinin bâ- |kip etsin! Olsa Yazan: a a konan bir ye- ni şiir karşısında eski ekole men. sup olanlar: “Ey edebiyat, senin h..., diye feryat odebi. manımızın en büyük tra- i olan “Hayat sahası, için de bu söz biçilmiş kaftandır. Hettâ, hayvanat muhabbetlileri balık, kuş, kuzu gibi irili ufaklı, güzel güzel su, hava ve toprak hayvanlarının çeşit çeşit tuvaletlerle lokanta ca. mekânlarında mekân tutmasına bakarak ayni cümleyi “Ey mide, başlangıcile tekrarlıyabilirler. Ben de kübik apartmanlar, Haliç. v purları, otobüsler, işaret memuru siperleri, kadın şapkaları, mecmua kapakları hakkında “Ey zevk,, di- ye başlayarak o cümleyi aklımdan geçirmekteyim. Bunu, Unkapanı köprüsü, köprünün parmaklıkları, lâmba sütunları hakkında da, biraz mübalâğa ile kullananlar da bolki vardır. Fakat aşk hususundaki foryatla mübalâğa yoktur. Aşk nedir? Keşki, dan Üç, dört sene evvel Ankaradaki bir doktorun iddiası gibi aşkın “neve,, si fiziyolojik olsa ve yine o iddiaya göre de İngiliz tuzu ile tedavisi de mümkün bulunsa idi, ne kadar ci. nayetlerin önü alinmiş olacaktı! Tavşantaşı faclaxından $onra bu meseleyi tekrar düşünmiyg başl dım. Doktor, hatırımda kaldığına dir; bunun için evvelâ Aşıkın vöcudünü toksinlerden temizlemek hi e Ya ni:müshil vererek... Franssde Tıp Aka- ri ve polis doktorlarından bir buşkası bu usul. le birçok Asızları iyileştirmiştir.” (GG rm a. Aşk, hafif bir soğuk algınlığı gibi ko. layca geçiştirilebilecek; ne serom, ne aşı, ne hastahane, ne ameliyet! İdi.. Refik Halid | Keşki... Zaten “Sevdiğiniz taratın” dan sevildikçe seviniz, sevilmedi- Hinizi görünce sevmekten vazgeçi. niz,, düsturuna riayet mümkün o. labilseydi aşk uğurundaki facizla- rin yekünu ne kadar azalırdı! Fa- kat her karakter bunu tatbike mü. salt değildir; hattâ çoğu insanda sevilmediğini anlayınca sevgi ar. tar. Artan sevgi midir, yoksa izzeti hefsin yaralanmasından gelec bir zehirlenme buhranı mıdır, düşünü. lecek mesele... Her ne olursa olsun aşkın bir toksini olduğuna ben de inananlardanım, aşkta görülen raz,, ın çoğu fiziyolojiktir. açlık ve derin bir yorgunluk geçi. ren adamlarda olduğu gibi hisleri ve muhakemeleri teşevvüşe uğra. mıştır; görüşleri ve anlayışları nor. mal insanlarınkine hiç benzemez. Zaten iyileşince, yani karnı doyup dinlenince yaptıklarına, düşündük- lerine kendisi de şaşmıya başla “Ne haltlar etmişim, ne yanlış gör. müşüm, ne fena anlamışım,, diye, sarhoşluktar syilmiş gibi utandığı bile vikidir. pis muht 1 gi beş görür, kulağı Mlısirdaki sağır Sultanın duyduğunu bile düymaz; burnu koku almaz, dili tat ayır. maz, aklı muhakeme kabul etmez: vaktinden evvel İstiskaya uğramış bir yarı bunaktır. Ve bütün bun. lar cismani bir düşkünlük slâmet. leri, kanını toksinlerden temizle. meyi icap ettiren bir zehirlenme. dir, Onun içindir ki, İngiliz veya Karlsbat tuzu pek te yabana atıla. cak bir tedavi değildir. LOKMAN HEKİMİN. ÖĞÜTLERİ GEBELİKTE ÇİRKİNLİK Gebe bayanların bazılarına da çirkinlik gelir: Tabii, yalnız ge. belik zamanında ve muvakkat o. larak... Pirimiz ve en büyük üsta- dımız Hipokrat hekim, . annesinin karnındaki çocuk erkek ise, anne. sine güzellik, kız ise; çirkinlik v. rir, diye yazmıştı... Büyük hekim İ bu farkı, kız ve erkek çocukların ahlâtı ayrı ayrı olmasına atletmiş. se de, onun ahlât nazariyesi çok değiştiğinden şimdi, bu farkı kız çocuğun daha annesinin karnında iken, annesini kıskanarak, — iki güzel bir arada yaşıyamaz, ona çirkinlik © verdiğine hamlet. mek — isterseniz — daha doğru o- İur... Zaten, gebelikte bazılarına ge. len bu çirkinlik, yalnız kız çocuk annelerine mahsus değildir. Erkek çocuk taşıyan annelerin de hepsi güzel olmıyabilirler. Bir taraftan da — muvakkat olan — bu çirkin. lik, bütün vücutta değil, ancak cilt üzerindedir. Onun için gebe baya. nı pek te, endişeye düşürecek bir şey sayılmaz. Bunun da en hafifi kaşınmaktır. Bir kadın icin, cilt üzerinde hiçbir leke olmadan, sadece kaşınmak bile, bir çirkinliktir. Kasınmak, kaşınana tatlı gelse de, görenlere bu hal güzel gelmez. Hem de ka. şınınak tatlıdır, diye İnsan çok ka- şınırsa; cilt üzerinde tırnakların yol yol yerleri kalır. O zaman da, cilt — affedersiniz — uyuz cil benzer... Onun için, gebe bayana kaşmmak gelince; hiç kaşınmıya. rak, ılık su ile banyo yapmak, hiç olmazsa ılk su dökünerek, kaşın. mayı geçirmek daha iyi olur. Bazısına kaşınma geldikten baş. ı ka, yüzüne ve kollarına çiller de basar, o vakit kaşınmak daha zah. metli gelir... Kimisinin de vücu. dünde türlü türlü lekeler çıkar; Düz lekeler, içi su dolu kabarcık. lar... Bunların çeşidi o kadar çok. tur ki, hekimlerden bazıları, gebe bayanların cildi için “lekeler mü. zesi,, derler, Fakat bunlar, gebe bayanın sıhhatine dokunmadıktan başka, pek te devamlı olmaz. Ara- da sırada meydana çıkarak, tek. rar kaybolurlai Bunlara perhiz, yahut hazları. Dın yaptıkları gibi, sık sik müshil ilâç almak fayda vermez. Muvak. kat olan bu çirkinliğe ehemmiyet verilirse; gebelik ve doğum müte. hassısı hekim, gebe bayanın kendi kanını, yine kendisine şırmga ede. zek, belki ona bir çare bulur. Gebe bayanlardan o bazılarının dişleri ve diş etleri bozulur. Diş ağrısı insanın güzelliğine mâni ol. duktan başka, slırap ta verir. Di etlerinin bozulması, ağızın sık sık kanamasile meydana çıkar. Ağızın bir taraftan çok sulanması, bir ta. raftan da kanaması, hem çirkinlik, hem sikinti verir... Fakat bünların € vitamini eksikliğinden ileri gel. diği şimdi iyice bilindiğinden, o vitaminden çokça verecek şeyler yenince, o alâmetlerin önü alınır: Meselâ bu mevsimde portakal, mandarina, Gebe bayanlardan bir. çoğunun aş yerdikleri zaman, li. mon yemeleri bu bakımdan pâk i. yidir... Bazısına da sarılık basar. O va. kit ellt sarardığı gibi, gözlerin akı da sarı olur... Fakat gebelikte sa. rılık bahsi, bir yazının sonunda anlatılamıyacak kadar uzun ve €- hemmiyetlidir. ei "Haftanın Musahabesi | Aşkın İlâcı Bulunmuş "Yalnız aşkın müshil ile tedavisi şiir bakımından hakikaten sykiri ve çirkindir. İnsanlar bu hastalığa lüzumun - dan fazla edebiyat karıştırmışlar, onu yoktan yere ilâhileştirmişi dir, Bu itibarla şayet Ankaralı dok. torun fikri galebe etseydi, eminim müshiller başkalaşacak, şimdiki â. di ve kaba şeklinden ve tadından kurtularak zarif çeşitler, güzel lez- zetler alacak, şiirleşecekti. Meselâ eczacılar şeftali tadında, zambak kokülu, altın renkli hoş şuruplar İ. cat edecekler, bunlara şık adlar ta. kacaklar, vaktile göz yaşı birikti. rilen ince surahilere benziyen sem- bolik-şişelere koyup satacaklardı. Aşk müshillerinin isimleri, frenk lâvantalarınn adlarına tersinden benzetilerek “Sev: Ru unut!,, gibi mânalı cümlelerden Seçilecekti. ir âşk “Sevmem seni, ya “Havada bulut, $ bundan içip sevgisinden kurtu! ca, hastalık başlangıcında tutuldu. Zu'erkeğe veya kadına, müshil şi. şesine bağlı olan şu kuponu gön- derecekti: “Sevmemek yeğdir seni, sevip divane olmaktan ki, bu şerbet tedbirinin katı tesiri görüldükten sonra, yâni aşkın te. davisi insanın elinde olduğ, şlınca edebiyatta da büyük Hişikliğe şahit olacaktık. çeşmisi, romanların mevzun başka- laşacaktı, artık (Aşkı memnu) da- ki Bihter Hanım, fildişi saplı ciel hanceri yüreğine büke büke sokacağına elmastraş kadehe şer- 'betini ağır ağır koyacak, kibar ki. bar, yudum yudum içecekti ve muharrirler bu içişteki ruhi tahav. vülleri uzun uzun anlatacaklar, memnu bir aşktan kurtuluşun psi. kolojik tahlilini yapacaklardı. (Ça- İk kuşu) Anadoluda mektep hoca- 1 gideceğine, eczacı dükkânına gidecekti, (Yezi- din kızı) na, o kılı kırk yaran he. saplı, muhakemeli, edepli mebus efendi meşhur 'Türk şekeri diye s1. datarak üç adet aşktan kurtulma hapı yutturacak ve kızcağızı cema. atinin başında rahat bırakacak, ken disi de sekiz tane yutarak ömrü- nün sonuna kadar rahat yaşıyucak- t. "Aşk mektuplarında şöyle değiş- meler görecektik: “Hain, Sana $on bir ültimatom: Eğer kırk sekiz sante kadar kucağıma atılıp benim olmazsan, (söndü a teş) suyundan bir yerine İki, ye. tişmezse, üç Şise içip, derdinden kurtulacağım, haberin olsun!,, Filvaki bu mektupta aşk biraz solucana, (söndü ateş) suyu da Ro- Je limonatasına benziyorsa da suç âşıkta değildir. Tıbbın aşk şiiriy tine uyar bir başka ilâç ve teda bulamamasındadır. Maamafih be! ki de'yine müannit aşklara da gelinecektir: “Zalim! Sevginin kuvvetine bak ki, dört kadeh (sevmem seni) suyu, bir dü. züne (anma beni) tozu, nltı tane (aşka veda) kaşesi bile, beni aş. kından kurtaramadı ayrıca iğne, ipliğe döndüm; yüreğim de, kar. nım da çayır çayır yanıyor, dizle- rim ttriyor ve gözlerim kararıyor. “Acı artık bana! Kadınlarda öğünmeler: — Ne iç- ti, ne yuttu jse faydası olmadı, yi- ne beni unutamadı. Biçareyi gör. seniz bir deri, bir kemik kalmış Erkeklerde tavsiyeler: — Aman azizim, bu şerbet o bildiklerinden değil, halis İrigiliz terkibi. Ben Nigürin aşkından ancak onu iserek kurtulabildim, öbüzlerinin zerre kadar faydası olmadı. Reklâm nümünelerk Boş yere Aşk çilesi çekmeyiniz Bir tek kaye sizl kurtarır. Baz mü ğe tetn Bir kadeh Buzlu (Kurtuluş natası içiniz. Kutuların ve şişelerin üzerine de müânidar resimli etiketler konulur. du: Bir ok, yüreğe çarpmış, fskat ele AYI Geri Zihniyet, İleri Zihniyet /1.2.42 Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel H“ asrın, her devrin kendine göre bir hayat tarzı, bir ce- miyet şekli, bir düşünüş sistemi var. dır. Zihniyet de iz düşünüş manzumesi mücerret bir mefhum de. ğildir. Devrin değişmesi, hayat tar- zının değişmesi, cemiyet şeklinin de Zişmesi dşünüşlerimiz üzerinde tesi. rini yapar, hayatla beraber kafamız. daki düşünüş sistemini de deği: Eğer bu mütemadi değişmeler olma. sa, insan terakkisi olduğu yerde mıh- lanır kalırdı. Fakat her değişme, es. ki itiyatlarına, eski düşünüşlerine bağlı kütlelerin reaksiyonile karşı. laşır. Bunlar benimsedikleri fikirle. re o kadar his ve fikirlerile, itiyat. lariye, hodgâmlıklarile bağlanırlar ki, kendi düşünüş sistemlerine uymu. yan ber yeni hareket karşısında mu. taassıp bir mükavemet gösterirler. Mevcudu muhafaza... Düşünüş man. zumelerini tahrik eden motör budur. Fakat hayat, mütemadi bir çar. pışma neticesi, mütemadi bir değiş. meden ibarettir. Beşer zekâsının ya- rattığı berikulâde tekniğindeki mütemadi tekâmül, ha. yat tarzının değişmesi, insanlar ara- sındaki münasebetlerin değişmesi tabii bir process halinde devam eder. ken, eski bilgilere, eski düşünüşlere, bir put gibi bağlanıp kalmak, insan bütün kuvvetini sarfetse dahi müm- kün değildir. Ya hayata uyup yürü. yeceksin, ya düşeceksin. Eski nesil. leri, yeni nesillerin enerjisi ve yaratıcı kndretile bu seyre uydurma alen güç bir iştir. Muhafaza. kâr dediğimiz bu kütlenin bu reaksi. yonunu da bir dereceye kadar ma. zur görebiliriz. Yeni nesil, mazinin içinden çıkmış, fakat gözleri dalma ilerÜedir, değişen hayata süratle in. tabak eder. Bilâkis daha ileri, daha yeni her harekete, her değişmeye karşı insiyaki bir incizabı vardır. Eski nesil, yıllarca yaşadığı hayatın, hir itiyat haline gelen hayat tarzının, düşünüşlerinin esiridir. Bu sinciri koparmak, taze bir kuvvet halinde yeni cereyanlara kendini uydurmak ancak, daima düşünüş manzumesi harekette olan fertlere müyesser 0. lur. Kütleler itiyatlarından güç ay- rılırlar... Bu, kütlelerin zihniyetini değiştirmek, bunları yeni hayatın, yeni cereyanların seyrine uydurmak, yeni nesillerle, eski nesiller arasında bir âhenk tesis etmek pek güçtür. Nesiller arasındaki fikir kavgası, zihniyet kavgası bu âhenksizliğin, bu çarpışmanın neticesidir. Fakat hayat durmaz... Onları ge. ride bırakıp mütemadiyen yeniye doğru ilerler. Bu ye: ha fazla saadet getirir mi? zim muhafazakâr zihni alidir. Değişme, içtimai tekâmülün en tabii seyridi Bu tabii değişme seyri içinde hayatla beraber değişen. ler yürür, ötekiler treni kaçırmış bir yoleu gibi sadece arkasındı ye haykırırlar. Tren gideceği istasyo. na kadar gider, bundan sonra yine yollar, yolcular, tren değişir. ket eden bir treni durdurmak için, arkada kalan yolcunun feryadı ne beyhudedir. Bugün, biz de, eskilere nisbetle ileri, önümüzdekilere nisbetle belki de geri kalanlar da, ayni mücadele. nin içindeyiz. İkide bir fikir sahiple. rine, sanat erbabına dür kumandası veren, resim tablolarını indirten, sa. nat eserlerini ikide bir maznun san. dalyesine oturtan, geri bir zihniye. ün, eteğimizi çeki Biz dursak bile, mül, mütemadi değişmelerden ibaret olan terakkinin seyri durmıyacak- tır, Ya biz de bu seyre uyacak, veya durmadan yürüyen terakki, ve tekâ. mül denen dev mukinenin silindirin. den geçeceğiz. Hareket eden bir tre. ni durdurmak için, arkada kalan yol. cunun feryadı ne beyhudedir, delip geçememiş, ucu iğrilmi lari karık meşhur Venüs heykeli, iki göz, iki çeşme ağlıyor... Bir kalb tutuşmuş alev alev yanıyor. bir el üstüne süslü şişedeki suyu serpi. yor... Açılmış kafa tast içinde kiz şeklinde bir beyin gözünüyor, ya- nında bir sünger! İnemalarda da ilân filmleri gösterilirdi: Bir oda, bir masa, masanın üzerinde bir iri ta- banca, içeriye saçları darma dağı- nik, göğüs, bağır açık, perişan bir adam giriyor; dertli dertli düsünü. yor, elini tabancaya doğru götürü. yor; tam o sırada kanı açılıyor, a- yaklar üzerinde yürüyen bir şişe (Devami 7 incide)

Bu sayıdan diğer sayfalar: