9 Mart 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

9 Mart 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mmnnnzznsme İ 9 MART 940 TAN ABONE SE£DELİ Türkiye Esnebi 2800 Kr. ——. MW Kn 1 Sene ga.» 0 Ay 1 w day w | 0 1 Ay s0 * Milletleraran porte ttihadins dahi) “lmiyan memleketler için abune bedeli raüdlert surastiyle sa, 16, » 8.8 liradır. Abone bedeli mesindir Adres değiştirmek 25 kuruştur Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Bul Müvesi Lözımdır. İMREN Yeni Afrodit Kitabı Etrafında ün, elimize bir kitap geçti: Is. mi: Afrodit! Bu isim altında İntişar eden bu bilmem kaçıncı ki. tabı karıştırınca öğrendik ki, bu yeni “ser, “Piyer Luiz,, in bir çok davala. Ta mevzu olan malüm eserinin, meç- hul bir vatandaş tarafından yapılmış ze bir tercümesidir. âkıâ, “Afrodit, beraet etti. Fakat İstanbul müddelumumiliği, bu “be. ma temyiz ettiği için, hü- küm henüz kanunen katiyet kesbey- lemiş sayılamıyor: Bunun içindir ki, biz, evvelâ, bu yeni tercümenin nasıl satışa çıkarıldığını anlıyamadık. Fa. kat sonra öğrendik ki, eserin yeni tercümesi müddelumumiliğe göste rilmiş, ve müddelumumil'din müs- bulduğu kısımlar kitaptan a- kitap ta eksik şekliyle piyasa. Ya sürülmüş, “Afrodit,, hakkında verilmiş bulu- nan berâet kararının temyiz tarafın. dan tasd'k edilip edilmiyeceğini bit- tabi bilmiyoruz. Fakat, eser beraet #ttiği takdirde, onun yapacağı satı. Sın hasılatı, tamamen Erzincan felâ- Ketzedelerine verilecektir. Çünkü, Afroditin aslını basan tâbi, mahko. dirmişti, Bunu hatırladığımız içindir ki, Afrodit'in, yeni bir tâbi tarafın. dan piyasaya sürülmesini, herşeyden evvel, Erzincan (o felâketzedelerinin hakkına tecavüz saymaktan kendi. mizi alamıyacağız. büşka bir k'tap: “Dedikodu uyandı. tan kitap, diye duvar afişleriyle ilân ee sürülmüştü, m tercümesinin ü- Yerinde ise, eserin hayli eksiltildiği. n8 dair hiç bir kayıt yoktur: Binaen- beke, onu alanlar, yine, davalara se. vet veren malüm eserin tamama. mi okumak arzusiyle paralarma kıya- saklar, fakat maalesef, ikinel defa ak. lardır! Şimdi, bu satırları yazdığımız sı. sada, Babıdli caddesinden geçen mü. vezziler; “— Afrodit... Hakiki Afrodit çıktı, hakiki 1,, avazeleriyle, halkın aldanmasını büsbütün kolaylaştıran telkinler . savuruyorlar: o Halbuki, halk, —hayli değiştirilmiş bulunma: 4 bu yeni Afroditin sahte olduğunu, ancak eseri alıp ilecektir. Bu ir istismar olunma- hiç bir şey değildir. gi Du sefer halkın kesesinden alı. eği bir tâbin kesesine girmesi felâketzedelerinin ma harcanması çok muhte- olan paradır. van çel bir kere yapılmış bulu. hareketi teessilfle karşılar. Gi olmazsa başka tâbilerin Af. Karşıyakalılar, Ayrı Bir Belediye İstiyorlar i $.(TAN Muhabirinden) — Harayakallar, İzmir Belediyesin den ayrı : için üç bin imzalı bir ışazbata ile vilâyete müracaat etti. ler. 25 bin ni olan Kârşıyakanın X ar olduğu gibi müstakil bir bele, bulunmasında fayda olup oL vilâyetçe tetkik edilmektedir. — İzmir Vilâyet Bütçesindeki Açık Kapatılıyor vi 8 (TAN Muhabirinden) — kapat tçesindeki açığın kısmen di İçin umumi mövazene- 300 bin Hirahı verilmesi muvafık görülmüştür Muharrir, tekniğin oynadığı rol TAN hakkında yeni bir seri makaleye başlıyor ve bu makalesinde İlk, Orta ve Son devirlerde tabiatle insan arasındaki mücadeleyi anlatıyor: Beşeriyetin T Tekn 914 - 1918 harbinin son harp olacağı, in- sanlara sulh ve emniyet, sü- kün ve refah getireceği söy- lenmiş, milyonlarca insan bu ideal için çarpışmış ve öl- müştü. Resmen sulh oldu. Ateş ve çamur cehenneminden yarı hayvanlaşmış bir halde çıkan insanlar bir müddet sevindi- ler, şaşırdılar, kendilerini zevk ve eğlenceye verdiler; yaşamak zevkini doya doya tatmak istiyorlardı. Fakat bu sevinçleri uzun sür- medi. Hakiki sulh ve emniyet ve refaha bir türlü kavuşamıyorlardı. Bunun yerine, biribirini takip eden iktisadi buhranlar milyonlarca in. sanı işsizliğe ve açlığa mahküm e. diyor; bütün dünya, bunaltıcı bir emniyetsizlik ve endişe havası içinde yaşıyordu. Habeşistan harbi bomba gibi patla d. İspanya hailesi, Avusturya ve Çe- koslovakyanın isülâsi bunu takip ettiş nihayet Avrupa harbi başladı. Bu hâdiseler vukua gelmeden evvel, #ulbten sonra evvelki devirlerden da- ha şiddetli ve daha korkunç bir suret- te devam &dlen içtimal ve fktısadi buh- Fanlar, beşeriyetin, medeniyetin mu- kadderatı le yakmdan alâkadar olan makineyi ve tekniği, diğerleri, tekni” , Ein istinat etiği Tml, bazıları da içti- mesul tutuyorlar: dadını gösteriyordu. Bügün başladığım bu makale serisi, bu çok hayati meselenin objektif bir surette tetirikine hasredilmiştir. Bu mesele hakkında fanınmış dünya mütetokkirlerinin fikirleri de bu sütunlarda nakledilecektir. En nihayet, bütün bu tetkiklerden umumi neticeler çıkarılacaktır, o B' makale serisine, bazıların. ca bugünkü içtimai ve ikti. sadi buhranların sebebi olarak gös- terilen tekniğin, beşeriyetin me- deni tekâmülünde oynadığı rolün tetkiki ile başlıyacağım. Beşeriyetin teknik tekâmülü; Lefebvre des Nocttes tarafından, mahiyet ve imtidatları itibariyle Biribirlerinden farklı üç devreye ayrılmaktadır: 1 — Yüz binlerce sene süren ve son zamanlarda keşfedilen Sinan- thrope'tan Şarlman'ın ölümüne ka- dar devam eden ESKİ DEVİR: 2 — Takriben dokuz asır devam edi Şarlman'ın ölümü ile baş- lıyarak Orta Zaman ve Rönessans'ı içine alan ve Deni Papen ile niha- yet bulan ORTA DEVİR: 3 — Buhar makinesi ile başlıya rak zâmanımıza kadar devam eden YENİ DEVİR: Eski devrin ilk kısmında, yani tarihten evvelki zamanlarda insan, esrarengiz, kuvvetli ve düşman ta- biat karşısında tamamiyle yalnız ve ücizdi; vahşi hayvanların mite. madi taarruzları karşısında her da- kika korku ve emniyetsizlik için. de yaşiyordu. Fakat Homo faber —ilet yapan insan— meydana getirdiği âletler. le ve korunma vasıtalarile, gittikçe daha muvaffakıyetle, tablate ve bar karşı koyabilmiştir. , ihtiyaçlarının zoru ile ve zekâsı sayesinde en mübrem ihti. yaçlarım tatmin etmek için binler- ce seneler sarfettiği cehitler neti- cesinde, üzerinde yaşadığı tabiate kendi damgasını vurmıya başla. mıştır." Bu zamandan itibaren, İn- sanıp tablate karm korunmak icin yarattığı tekniklerle kendisi arasın- da, karşılıklı bir münasebet tees. süs etmistir. Tabiati teknik vasıta. siyle değiştiren insan, bu tekniğin tesiri altına girmiştir. YP ok, tarihi semender baş. langıcında oldukça mühim geçilmez bir ölüm buhranı olmak isti © o .owo ıgın Çok eski zamanlarda insanlar a- teşi bulmuşlar, tekerleği ve gemiyi icat etmişlerdir. 'Tabiatin düşman kuvvetlerini yenmek ve onları kendi hizmetle. rinde kullanmak için yaptıkları muvaffakıyetli cehitler sayesinde, sarih bir surette, diğer hayvan ne- vilerinin üstüne çıkmışlardır. Kemik ve taş üzerine çizdikleri resimlerle, sanat ksbiliyetlerini göstermişlerdir. Eski Yunanistanda, Eflâtünun, meka- nik sanatlarda çok kabiliyetli olduğu- nu söylediği Thales'in 508 tarihinde bir nehrin ceroyanını değiştirdiği, mi- mar Supalines'un Sisam şehrine su gö- Sürmek için bir kilometre uzunluğun- da bir tünel açtığı, güneş ve m: sesten rinin tekemmül ettirildiği, 307 tarihin. de Sicilyalıların Kartaca donanmasını, mühendislerin shüra ettikleri Kata. püli'ler sayesinde tahrip ettikleri, tah- tadan yapılmış uçan bir güvercin mey» dana getirdikleri tarihçiler tarafından tesbit edilmiştir. Hattâ eski Yunanis. tanda buhar kuvveti ile hareket eden, hem buhar makinesini, bem de dürbü- nü hatırlatan bir emazın yapıldığı da rivayet edilmektedir. Fakat eski Yunanlılar ve Roma. klar bu ihtiralardan, bu teknik va. #ıtalardan, çok İstifade etmemiş. lerdir. Bütün bunları, daha ziyade, tecessüsü tahrik eden oyuncaklar olarak tasavvur ediyorlardı. Hayvanları ehlileştiren, yelkeni ve su değirmenlerini tanıyan bu insanlara uzun asırlar, b anın, değirmenin ve yelkenin ke: Yunanistanda ve Romads, bütün ilk medeniyetlerde at, boğazına köpek- lerin tasmalarına benziyen yumuşak bir bayunduruk geçirmek suretile ara baya koşuluyordu. Bir taraftan bu bo- yunduruğun o hayvanım boğazını taz- yk etmesi, diğer cihetien ayaklarında çivili nalların bulunmaması, atın cer kuvvetinden İstifadeyi tahdit ediyordu. Bu şeralt içinde at, 500 kilodan faz- la yükü çekemiyordü ler, esir insanlara çekti Rumenlerin tanıdıkları su değirmene leri de, çok miktanda buğdayı değirme- ne taşımak ve onu değirmenden «bp, müstehliklere o götürmek İrususunda hayvan kuvvetinin kâfi gelmemesi yü- ünden çoğalamamıştır. Ayni sebep, ağıç ve maden sanayiinin de inkişafı” na mini olmuştur. B' cemiyetlerde bu ihtiraların tianunum ötmemesinin, göz niş mikyasta fiili bir rol oynama malarının sebebi nedir? Acaba o devrin insanları, maki. nelerin mahzurlarını ve tehlike. lerini görmüşler midir? Bu insanların, bazı ihtiraların fenu maksat ve gayeler için kulla. nılabileceğinden endişe ettiklerine dair vesikalar mevcuttur. Diğer cihetten, harp âletlerinin inkişafı, ahlâk meselelerini ortaya atmıştır: Katapült karşısında cesa- ret ve kahramanlık neye yarıya. caktır? Cesur insanın kalelerden ve harp Âletlerinden istifade etmiye hakkı olup olmadığı meselesi Aristo'yu düşündürmüştür. Makinelerin çoğalmasının işsiz- liği tevlit etmesi tehlikesine gelin. ce, bu mesele, İmparator Vespasi. yen'i düşündürmüştür. Kendisine, büyük sütunları Kapitül'ün tepesi. ne kadar az masrafla çıkarabilecek bir makine ihtira ettiğini sövliyen mühendis Vespasiyeni mükâfatlan dırmakla beraber, bu ihtiradan © —balkın ekmeğine mâni olması en. dişesiyle— istifade etmek isteme miştir, Fakat bu endişeler, teknik ipki. şafın ağırlığını —yalnız başları. na— izah edemezler. Bunun haki. — sebebini başka tarafta aramalı” ir. Eski cemiyetlerde makinelerden ve teknik vasıtalardan daha geniş mikyasta istifade edilmemesinin en başlıca sebeplerinden biri, hâ. kim sınıfın elinde, serbest insan- lardan hayvan kadar uzak olan ve o YAZAN: Sadrettin Celâl ANTEL Bu esirlerin mevcudiyeti, insan kuvvetinden tasarrufa lüzum gös- termemiştir. Esirlerin bolluğu ve ucuzluğu maki- neyi lüzumsuz kıldığı gibi, makinelerin bulurmamanı da, esirlerden vaz geçme- ğe mâni oluyardu. Esaretin mevcudiyeti — iktisadi ba- kımdan — makineyi lüzumsuz kılmakla kalmamış, ayni zamanda, «) işini adi ve hakir gören bir telâkki ve zihniyet tesis etmiştir. Eski Yunanistanda ve Romada el işi Yikir görülüyordu. İhtirni şekilde dahi olsa, el işine kar- şı gösterilen bu nefret, tekniğin inki- safına mâni olan sebeplerden biridir. Teknik, böyle bir muhitie, iktisedi ve içilmeli zaruretlere cevap vermiyor- du. Erlâtön, elin müdahalesi ile yapılan her işi ayıp görüyor ve el işinin, bede- ni olduğu kadar, ruhu da bozduğunu #ddia ediyordu. Eflâtân idealizmi, zamanın birçok mütefekkirleri üzerinde mahsüs sürette tesir icra etmiştir. Tefekkür hayatı ile faaliyet hayatı, Hikirle madde, tsblatle teknik arasında” ki zıddiyet, muhtelif şekillerde, bütün eski felsefede göre çarpar. Eski devir mühendislerinin en büyü- 30 olan Arşimet bile, mekaniğe alt ta- #liyetlerinin, © ihtirelarinın treyrulyeti hakkında kendi kendini tsmamile (X- nas muvaffak olamamıştır. pm eski cemiyetlerde esa. retin mevcudiyeti, âlimleri, esareti kaldırmayı mürtkün kıla- cek bütün araştırmalardan alrkoy- d suretle tefekkür faaliyet hâkim olmuştur. Thales daha evvel, bunları bir- leştirmiye çalışmıştı. Tekniğin bu itibarsızlığı uzun zaman sürmüştür. Bir çok sebep- ler, bu telâkkiyi tomadi ettirmiş. lerdir. 'Uzun'zamanlar Filosoflar, sun'i teknik terakkiyata, insan elinin bozmadılı ve taklit edilmesi müm. kün ve caiz olmıyan tabiati karşı koymuşlardır. Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki, edebiyata ve güzel sanatlara ait eserler bakımından çok zengin ©- lan eski Yunan ve Roma medeni, yetleri, nakil vasıtaları, makine, is- tihsal vasıtaları bakımından çok fakir kalmışlardır. Tekniğin, mekanik sanatların, Uberal sanatların seviyesine çıka. bilmeleri için çok zaman geçmiştir. Tekniklerin inkişafı bakımından Orta Zaman, çok mumi kanaatin zıddına olarak, çok mudil ve zengin bir devirdir. Bu devrin en mühim hususiyeti, Garp memleketlerinde, tabii mu. harrik kuvvetlerin (hayvanın, ha- vanin, suyun) barikulâde ve ani in. kişafı, mekanik âletlerin terakki- sidir, Çivili at nah, Şarlmandan sonra, IX uncu asırda, ayni zamanda Garpta ve Bizansta kullanılmakla başlanmıştır. Doha evvelki devirlerde tanınmıyan nal, sta yürümek ve arabayı çekmek busurunda büyük bir kuyvet vu mu- kavemet temin etmiştir. X uncu asırda atın, — eski devirler- 'de olduğu gibi, boğazını tazyik eden tasina ile değil — tazyiki omuzlarına veren katı bamutla arabaya koşulma- &, hayvan kuvvetinden azami istifrde- nin teminini mümkün kılmış, nakli va- ataların harikulâde bir surette İnkişaf ettirmiştir. Artık, esir insandan daha kuvvetli ve daha ekonomik bir vasıta bulun- muştur, İnsan, bizzat muhgrrik kuvvet olmaktan çıkarak, kuvveti idare eden vâziyete geçmiştir. Orta zamanların katedrallerini, esirler değil, serbest iş- iler, atlarla ve öküzlerle naklettikleri maddelerle Inşa etmişlerdir. Nakil vasıtalarının bu büyük in. kişafı; maden sanayii için de en mükemmel bir müşevvik ve mu- harrik olmuş, ve o zamandan itiba- ren sanayi dev adımlarile ilerle. miştir. 12 inci asrın su değirmen- leri gittikçe çoğalmıştır. Bu yeni nakil vasıtaları sayesinde madenle- ri ve mahrukatı kolaylıkla naklet. mek ve madenleri mekanik vası- talarla işlemek imkân dahiline gir- ekâmülünde ynadığı Rol miştir. Demirci körükleri beyaz kö. mürle işlemiye başlamışlardır. Ay- ni zamar*a, cam imalâthaneleri de çoğalmıştır. rta zamanım en mühim tek- nik terakkiyatından biri de hiç şüphesiz, gemi dümeninin ica. dıdır. Bu sayede, gemilerin tonilâ- tolarını çoğaltmak ve açık deniz- lerde sefer yapmak imkâm hal olmuştur ve gemleilik iki asırda, evvelki beş, on bin senelik devir. den daha fazla terakki ve inkişaf etmiştir. Bütün bu ihtiralara: Şömine (- sınmak için içinde odun yakılan 0- cak), kokusuz ve issiz Işık veren mum, kaldırım, gözlük, tekerlekli araba, saat, matbaa, gibi eskilerin tanımadıkları ihtiralar ilâve edile. cek olursa, orta zamanın, teknik ihtiralar bakımından evvelki de- virlerden çok daha zengin olduğu meydana çikar. Bütün bu terakkilere, siyasi, iç- timai ve dini inkılâplara rağmen, el işine, tekniğe karşı nefretin ta. mamile ortadan kalkmadığını gö- rüyoruz. Meselâ liberal kültür 8- lan doktorlar, mekanik bir sanat ic. ra eden cerrahları hakir görmekte ve on sekizinci asrın ortalarına ka- dar cerrahları berberle ayni safta tutmaktadırlar. Fakat, yavaş yavaş, mekanik sa- natlara İadei itibar ettiren cereyan kuvvetlenmiye başlıyor. Orta za. man sanatkârlarının nefis eserler, kullanılan prosedülerin anprik o. mashiyetlerine rağmen, takdir edi- Yiyor İlim. yavaş yavaş, anprik ©. Yan vu sanatlara nüfuz ediyor. Berar Palisi, toprağı İşlemek, ein ente İmei “Sadece, makinelerin kiymetleri ve ehemmiyetleri takdir edilmek» le kalmıyor; Arşimed'in, meyda. na getirdiği makineler dolayısile Aristo'dan daha büyük bir müte- fekkir ve dâhi olduğu söyleniyor. Arşimed'i büyük bir heyecan ve ihtirasla tetkik eden Leonar dö Vinçi, mekaniği, tekniği hakir gö- ren zihniyete karşı hücum ediyor: “Deniliyor ki, bilgi tecrübeden do- Karan isekaniktir. Fikirden doğarsa (l- midir. Fakat benim için, tecrübeden doğmuyan ve muayyen bir tecrübeye müntehi olmıyan ilimler boş ve hata. larla doludur. Mekanik ilmi, bötün 4- Hmlerden daha asil ve daha faydalıdır. Mekanik, matematik İlimlerin cenneti dir. Zira, onun sayesinde matematiğin semerelerinden istifade edilebilir. Fransuva Baken'un da, ayni hokiai nazarı müdafga ettiğini görüyoruz! “Felsefi meseleler, urun asırlardan» bari yerinde saydıkları halde, teknitler terakki etmişler, dünyayı değiştirmiş” lerdir. Bu sebepten dalayıdır ki, onları — mekanik ve az Ubersl görünseler bile — tetkik etmek lkzmdır.. Con Lok ta: Edebi kültürü olmıyan ve mekanikle uğraşan Insanların, haya- ta o kadar faydalı olan ve her gün te- kemmül ettirilen sanstleri meydana ge- tirdiklerini söylemektedir. Dekart dahi, sadece basit makineleri tetkik etmekle ve mekaniği tesis et- mekle kalmamış, mekanik vasıtaları kullanan sanatkârların kiymet ve e- hemmiyetlerini tebertiz ettirmiştir. Leibniz de; bu noktai nazari müda- fan etmiştir. “Ne kadar kücük ve bakir olursa ol- sun, hiçbir mekanik ssnat yoktur ki, çok mühim bazı müşahede ve reülâhs- zalara vesile olmasın. Bir sanatin tek- riğinin kaybolduğunu ferzediniz. Bü- tün kütüpüenelerimiz. bunu tekrar meydana çıkarmıya KÂR gelmiyecek- ira örülüyor ki, el işine; meka. nik tekniğe karşı nefretle beraber tefekkür ve faaliyet, tabi- at ve sanat zıddıyeti de azalamk- tadır; faaliyet tefekkürle müsavi bir kıymet ve vekar kazanmak Ü- zeredir. Rönesans ve onu takip eden za- manlarda, ticaret faaliyetinin ge- niş mikyasta inkişafına şahit olu. yoruz. Fransun Bakon #Mlozofları, İş hayatı- pın dışında yaşmmakia ve İnsan ruhu- ha, faaliyetin muhtelif ewphelerindeki zevkli tenevvüa karşı koyan çok yek- nesak bir ahenk vermek istemekle it ham etmektedir. Bakon'a göre, ahlâk- çının. vazifesi, fasl hayat için silâhinr ş SAĞLIK ÖĞÜTLERİ YÜZDE ÇIKARSA... Yüzde ergenlik çıbanları çıkarss pek te ehemmiyetli sayılmazsa da, kan çıbanı çıktığı vakit haylice can sıkacak bir şeydir: Yalnız yüzün güzelliği bakımından değil, neti- cesi düşünülünce... Kan çıbanı yüzde çıktığı vakit, vüöcudün başka yerlerdekinden da» ba ehemmiyetli olmasının bir $e bebi yüzün cildi altında ve ona ya- pışık ince adalelerin bulunmasıdır. İnsan söz söylerken, yemeklerini dişleriyle çiğnerken, yediğini ve iç- tiğini yutarken o adaleler hareket ettiklerinden bir tek kılın dibinde çıkan kan çıbanı başka kılların di. bine de sirayet eder, çıban bir tane iken bir kaç tane olur... Bir başka- sı da yüzdeki kara kan damarları- nın biribirleri arasında, hemde gözdeki kara kan damarları arasın- da iştirak bulunmasıdır. Bundan dolayı yüzde çıkan bir kan çıbam kemiklerin içindeki boşluklara ka- dar iltihap yapabilir. Onun için hekimler yüzde çıkan kan çıbanla- rından ziyadece çekinirler. Bununla beraber yüzde çıkan her kan çıbanı mutlaka tehlikeli değildir. Esasen yorgun olmıyan kanında şekeri lüzumundan fazla bulunmıyan bir kimsenin yüzünde bir kan çıbanı çıkabilir ve vücu. dün başka herhangi yerindeki gi- bi kendi kendine iyi olur... Hattâ bazısında kan çıbanımın etrafında bir de bayağı çıban çıkar. O vakit yüz şişer, gerilir, Fakat bu da İyi edilir. . Buna karşılık vücudü bir sebep- ten yorulmuş, mikroplara karşı mukavemeti azalmış, bele şeker hastalığına tutulmuş yahut ide. rında albümin bulunan kimselerin yüzünde bir tane kan çıbanı çıkın. ca bir kaç tane olur. Bir kaç tane. &i hir araya gelirse tehlike artar. Yüzde çıkan kan. çıbanları en ziyade burun kanatlarının birin- de, alt dudakta yabut üst dudakta, bir de kulağın dışardaki kısmında olur. Bu 'nda ve kulakta olduğu vakit verdiği istırap çokçadır, Bun ların örasında en ziyade can sıka. nı üst dudaktakidir. den tehlikeli olmasnın sebebini hek'mler merak etmişler ve orada çıban hâsıl eden istafilokok mikro. bunun kana daha çabuk karıştığı. sından ve havadan gelen ber tür“ lü tozların da burun delikleri için. de birikmesinden dolayı... Herhalde, kan çıbanı üst dudak- ta cıktığı vakit yüzü çıktığı taraf. ta pek ziyade şişirir, parlatır. Şiş ve parlaklık alt göz kapağına ka. dar çıkar. Bundan başka vücudün sıcaklığı yükselir, 40 dereceye çı. kar. Onunla birlikte, tabii, titre. me ve büyük halsizlik... Kan çıba- m üst dudakta olunca idrar tahli. Tini ihmal etmiye hiç gelmez. Kan çıbanı yüzde çıkınca —yü- zün hangi yerinde olursa olsun— tehlikenin önünü almak için üç mühim sart vardır. Biri çıbanın üzerine dokunmaktan mutlaka sakınmak. Hikâvedeki es. ki hekimin padişaha, baska yer'n. de daha büyük çıban çıkacak diye yalan söyliyerek onu aldatması Yüzde çıkan kan çıbanının pek teh likeli olduğunu iyi bilmesindendir. O padişah kadar saf olmıyanların da onun gibi yapmaları daha ha- yırlı olur. İkinci şart çiğnenecek yemek. lerden vazgeçerek yalnız süt iç- mek. Onu da yutması kolay olsun diye kaşık kasık içmek lâzımdır... İnsan buna tahammül edebilir, Fakat, yerine getirmes' en güç 0- lan şart üçüncüsü —yüz adalelerini oynatmamak İç'n— «öz sövlemek. ten sakmmaktır. Hele, kan çıbanı üst dudakta olursa, hic bir yere çıkmıyarak, çıban gecinciye kadar yatak odasında somurtup oturmak yaruridir, temin etmektir. Ve filozof, tetekktirle faaliyeti gittikçe daha kuvvetli vir Ta“ bıfa İle bağlıyarak bize, tabintle sanat vasıtasile hâkim olmayı öğretmelidir. Bakon'un ortjinalliği, son asırların keşif ve itiralarının aydınlığı altında, Insanın bayat şarllarını değiştirecek olan yeni fhtiraların meydana çıkacak» larını tahmin etmesinde, Him sayesin- Zihinlerdeki bu değişikliğe rağ- men, tekniğin pek ağırlıkla terak. ki etmesinin Coklok'u söbirsızlan- dırdığını görüyoruz: “İki atım ver ki, on beş gündür diş- lerini mümaresa ettirmekte başka bana bir faydaları dokunmemıstır. İsti- yorum ki, Cartdslens'ler öyle makineler ihtira etsinler, onları istediğimiz za- man İşletebilelim ve çalışmadıkları x3- man ne ol, ne de yulaf yesinler. Fokst

Bu sayıdan diğer sayfalar: