10 Mart 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

10 Mart 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 10-3.940 10 MART 040 TAN re, ŞONE BEDELİ riya, Ecnebi ar r «e, * Sene . . . 2800 Kr 1800 * .. * sw * sözİ Büy Say 1 Ay Milletlerarası pota ittihadin» dahi! olmıyan memlekçiler için sbone bedeli müduet surasiyle 80, 16 9 88 liradır. Abone bedeli mesindir Mâres değiştirmek 25 kuruştur Cevap için mektuplara v0 kuruşluk Dul Hâvegi lâzımdır i — | amam EŞ SOME Bir Bardak Suda | Fırtına! B wgün, etrafında büyük gürültü mi koparılan küçücük bir mev. g8 TA- maalesef. bir defa daha temas vi lüzumunu duyuyoruz: aya calarımız bundan bir müd. , bü sütuna yazdığımız kü. Şük bir fıkrayı hatırlıyacaklardır. tk İkinci defa hatırlattığımız bu > beam) e leeldn, ve bil. Durlardaki seyyar satıcı bol. Yoğuna müteallikti, Em bullular bilirler ki, balıgı Bürlardaki seyyar satıcı kala. la egg olcu kalabalığından bile faz. Ve ye labilecek derecede büyüktür. mahe şekeri, kimisi simit, kimisi sanduviç, kimisi paravana İğ 1esi. kimisi bayat karamelâ veya . çikolata satan, hattâ bazıları © zabıta müdahalesinden tık yıpak İçin, ellerinde birer ula. Me bulundurarak Li ik kalabalığın gürül. tüsü, me len dımağlarile iş. yetişmek, ve akşamları yor. he dımağla sakin bir seyahat yapa- evlerine dönmek İsteyen vatan. , katlanılmaz bir işkence çek. tedir. Biz, aldığımız birçok şi. Yet mektuplarını kendi tecrübele. izle haklı bularak, alâkadarların garip ticarete halkı rahatsız et. Miyecek bir'şekil vermelerini istedik: luhalaplarımırz da, bu temennmizi getirmek isabetini göstererek, © seyyar satıcıların vapurlara , fakat sadece vapurlara - girip çıkmalarını Jasâk etti. Biz de, temennimizin na. emil — mütevellit şükra bu mir sütunlarda açık. Vay efendim... Siz misiniz bı Ye cüret eden? ki Meğer İstediğimiz tedbir, usule, kanuna muhalifmiş. Bu seyyar satıcı, Arasında, gazete müvezzleri de Mi Bu kültür hâdimleri, her ye. tedikleri gibi girip çıkmalı imiş. » Vapurlara, yolcular, kolları pa- hi, ele dolu olarak girdikleri için, yere oturup yerleşmeden gazete, wa alamaz, okuyamazlarmış; Kö yüzünden, memleket efkâ. umiyesi, dünyadan bihaber ka. li Memlekette cahelet arta. . namuslu vatandaşlar aç. | Liktan ölecek, sefalet göğdeyi görü Eüzeteler ve gazetecilik bata. alâmetleri belirecek. briç habbeyi bin kubbe haline rin, bizi müvezzi düşmanı () Köstermiye çabalamakla, beyhu. " ve tuhaflığı çok aşikâr bir gay. terdikleri meydanda, Artık işle müvezzilere hülüs çakmıya anlaşılan bu arkadaşlar, bi. aa ticaretin bir takım lunduğunu bir defa talim: iy rardan sonra, evinizin ka. A ETLERİ z ŞiriLiğ Erir > ARAATEEN :; FAFENŞ yi z FE i i İ amca... Bir “Yeni Sabah” Söz” ister misin?” diye cevabın muhata. haşnut etmiyeceğini sa. ki, bizim temennimiz, mü. o ika Ababa değildi: Hattâ, k saydığımız seyyar satı. # ll Li r müvezziin ismi bile Di e ye. Ada iskelele. müvezzilere yapılan sızlığı tâmir ettiren de yine izim Şu anda, yarı masa. de, ufacık avufların. EEZ kız. İstemi dur Jiğindir kl, onları halka bu şekilde kurtaracak hir tedhirin mese buluyoruz: Mü. sadece vapurla; lonlarına #irmemeleri Yüzünden a Tıyabilecekleri hiçbir maddi zarar alınmasını TAN Haftanın Musahabesi şkta Derece Ve Çeşitler ardan sonra, don olduğu gün; hava açınca kır gezintisi ne çıkmıştım. Yoluma bir kahve rastladı; bahçesinin etrafına çit ye rine dikilmiş kupkuru kamışlar, tamamen büz tuttuğu için, güneş vurunca avize kollarına dönmüş, billür kesilmişti; şıkır şıkır parlı. yor, allı yeşilli akislerle göz alıyor. du. Elimi vursam sanki çınlıyacak, her çıngılından bir elmastraş ka. deh sesi çıkacaktı. Ayrca buzdan kıvrımlar, büklümler hasil olmuş, kaprisler, arabesklerle bu çit elde edilmez bir nadide sanat, bir deha mahsulüne benzemişti. Önümde bir şaheser duruyordu. İşte bu manzara bana — ulema- dan olduğum için! — Stendharin, meşhur “aşk fezlekesi,, ndeki bir tarifini ve kullandığı bir tâbiri ha. tırlatmıştı. Stendhal, aşk haletine uğrayan bir kimsenin muhayyile kuvveti sarfederek, maşukunda bin bir çeşit meziyet, fazilet. tam. lık ve kemal farzetmesini bir kuru dal parçasının kaya tuzu madenin. de kalarak şıkırtılı ve ışıklı bir bil lür parçasına dönmesine benzetir ve bu keyfiyete “billürlaşma,, is- mini verir, Şüphesiz ki, Aşıkın en bâriz dalâ. leti — yani güzel öz türkçe tâbiri. le — sapıtması, bu noktada, yani sevgilisini billürlaştırmasında gö- ze çarpar. O gün buz tutmuş ka- mışlara bakıp, bir müddet düşün- dükten sonra, kendi kendime de. dim ki: “Okuyucularıma, geçenler. de, sarhoşların cetvelini vermiş, sarhosluğun çeşitlerini saymıştım; bü sefer de onlara âşıkların tasni. fini yapayım... Zaten sarhoslukla aşkın birbir- lerine benzerliğini kimse inkâr e Gi İkisinde de Insanın mantık ve muhakemesi bozulur; yaşa; görüş ve düşünüş tarzında takıl değişmeler hasıl olur, eskilerine uymayan sksamalar . göze.çarpar. Bulâsa, içkideki zehirlenme &razı. andıran hir, “ha Beapdya hira aşkla İkrimee, marazi aşk şekline girmemiş oldukça normal muhabbetleri, sarhoşluktaki usule risyet ederek, şu suretle bir tasnife sokmak kabildir: A— Zararsız âsıklık, 1: Keyifli - 2: Cesaretsiz « 3: Be- ceriksiz - 4: Romantik. B — Az rararlı âşıklık. 1: Sırnaşık » 2: Şövalye - 3: He. sapsız, C — Çok zararlı âşıklık. 1: Plânli . 2: Kara sevdalı -$: Zorba « 4: Kuduz. Kimi AŞIK — Uzun bir yük çekişten sonra, çinar gölgesine çökmüş bir manda gibi. zevkli bir geviş halindedir, kendi salyasile kendinden geçmiştir. Böy- le bir âşık, aşkın sadece neşesini e. mer. Ancak sevmeğe başlıyalıberi, dünyanın yaşamağa lâyık, daha lezzetli, daba renkli ve güzel koku- lu olduğunu anlamıştır; gönlü, gö. zü açılmıştır. Yüreğinde ara ver. miyen bir tatlı gıcıklanma, bir ka- difeye sürtünüş, bir sabun köpük. lenmesi vardır; daimi bir sevinç İ- çindedir. Penceresinden omahslle mescidinin kara servili tabutluğu. na bile baksa, Tarabyadaki otel balkonundan ayın doğuşunu sey. rediyor kadar manzarada letafet bulur; bayat simit boğazından kay- maklı lâtilokum yumuşaklığile ge. çer. Onun nazarında artık, fena haber, fena vaziyet, fena sey yok- tur, Kalbi, göğsünün içinde, sön. mesi olmıyan bir aydınlıkla am. pulleşmiştir; beyni kafa tasına ışık salan bir radyumlu süngerdir ve onun düşündüğü, ne maşüku tara- fından $evilmektir, ne de bekledi. 8i visaldir. Yalnız sevmek saade. tile avunur, en bahtiyar adamdan daha çok mesuttur. ESARETSİZ AŞIK — Sevdi. ğini bir türlü söyliyemez. Hattâ anlaşılmasın, diye sevmiyor. muş gibi, sahte tavırlar alır, maşü- kunu başka sevenler varsa, onlara dert ortaklığı, sır arkadaşlığı eder. Mektup, veya söz götürüp; getir meyi bile göze alır, hafif şekilde miyaneciliğe kadar varır. Baş İşi, sevgilisine ana, baba, kardeş nasi- hatleri vermek, akıl öğretmek, o- nun menfaatini korumakla vakit kaybetmektir. Böylelerinin, başka bahtiyar arkadaslara, ayni sevgili için nikâh şahitliği ettiği, -paraca yardımda bulunduğu, pahali hedi- yeler verdiği, çilileri zifaf oda. sının kapısına kadar götürüp, kös kös döndüğü de görülmüştür. En büyük emeli, maşükunun muhitin. den uzak düşmemektir. Rivayete göre otuz, kırk sene o şekilde de. vam etmiş ve meydana vurulma. mış Eyüp sabırlı aşklar mevcuttur. Aşkın en komik tecellisi, işte böy- Jesidir. B ECERİKSİZ ÂŞIK — Buna gafçı âşık ta denilebilir. Sevgi başlayınca eli, ayağı tutulur, artık ürkek, korkak, titrek ve ter. lidir. Avuçlarını oğuşturur, durur; dimağına yarı bir felç inmiş, dili ağzında kütükleşmiştir. Hiçbir me. ziyetini meydana koyamaz. elinde- ki hoşa gitme vasıtalarmın hiçbi- rinden istifade edemez. Ayrıca ak. si ve yanlış işlerde yapar; bön, battal, ahmak, münasebetsiz tavır. Jar ve hareketlerle düzelir gibi gö. rTünen vaziyeti berbat eder. Lü- zumsuz somurtkanlıklar, yerinde olmıyan kıskançlıklar, meclis bo- zarlik, sert ve dik bakışlar, yahut süzgün ve ağlamış suratlar, bulâsa bir sürü münasebetsizlikler... Aşk oyununda en fazla kaybeden sev. dalı odur. Rowaxrik AŞIK — Sa. nır ki insan sevince para ih- tiyacından ve bütün içtimai kayıt. lardan kurtulmuştur. Kafasına ar- İk adi sa a başladığı addi yemek içmek, giyim kuşam, ev bark düşüncesine fikrinde yer kal. Yazan: Refik Halid mamıştir. Onun gözünde dünya, sevgilisile kol kola gezilen bir de- niz ve orman kenarı, bir. mektep Salasıdır. Çoban kaval çalsın, de. Te çağlasın, gökte bayaz bulutlar dolaşsın, kırda beyaz kuzular otla- sın, &y doğsun, güneş batsın, yeti. şir! Başbaşa, ağız ağıza, burun bu- runa, bu dekor ortasında yaşanıla- bileceğine inanır. “Uzaklara gide. lim, inzivaya girelim, ölünciye ka- dar elele ve dudak dudağa!” diye inler ve zihninde dünyan bir u- cunu, kuş uçup fakat kervan göç. mez bir yerini tasarlar. Polonezya adaları değilse bile, hiç olmazsa “Polonez” köyü olsun, ille kaça- ım, saklanalım” derdindedir, bir gins aptaldır ve asrımızda bu âşık bir bedbahttır, ananı AŞİK — Kapı dan kovsan bacadan giren cinsinden... Köşe başında onu bu. lursunuz, tramvay durağında yine onu... Demin Tünelde yanınızda di, şimdi mağazada peşinizde... Si- nemada arkanızda oturmıya çalı, şır, eğlence yerinde karşınıza... Hakaretten anlamaz, azarlanmak- tan utanmaz, sevilmemiş olmak- tan yılmaz. Bu kategoriye men. sup âşıklar ayrıca sivil zabita me- muru gibi kendilerini bir nevi ta- kip vazifesile kellef bulurlar, Nereye gittiniz, kiminle konuştu. Buz, ve kimlerle düşüp kalkıyor- sunuz, güçleri bunları anla- mâk;'hem s12i, Höm temas ettik. lerinizi göz haps'ne almaktır. ed MOR AGE MYK ANTİ n BALDIRLARA GİREN KULUNÇ Be kulunç, demez de onun yerine kramp tâbirini kul. lanır, fakat bundan dolayı hekime gidip, şikâyet eden pek azdır. Çün- kü çok defa gece gelen kuluncun acısı, ertesi gün İşe, güce mânl ol. madığından, insan sabahleyin onu unutur, Gündüz otururken, gezerken gel- mesi pek nadir olur. Daha ziyade gece yalakta gelir. Kimisinde pek lardan birinin adal rak, sancı verdikten biraz sonra, geçer ve lekrar uyumaya mâni ol. maz... Kimisinde pek şiddetli olur. O vakit baldır adaleleri, kas katı kesilir, adalelerin arasına bir bı. çak sokulmuş ta, çevriliyormus gis bi, acısına da; amıyacak kadar insan haykırmı- ya mecbur olur, ağrıyan yerin Ü- zerine dokunamaz, dokunduramaz. Hiç hareket etmeden bacağını ol- duğu yerde bırakınca, göçecek zanneder, halbuki çabuk geçmez. Dakikalarca sürdüğü vardır. On. dan sonra kendi kendine kaybo- lar. Ertesi gün, hattâ iki üç gün sıra ile bir acı bıraktığı da vardır. Bunu, uykuda bacağın ters bir hareket yapmasından dolayı. ada- lelerin burkulmasına atfederler. Halbuki adaleler, giren krampın a- dale hareketile münasebeti yok- tur. Gündüz yorülmanın da bir te. siri olmaz. Krampın sebebi, kanda kireç nisbetinin azalmasıdır. O da boyundaki mini mini paratiroit guddelerinin bozularak, lüzumu kadar hormon çıkaramamaların- dan ileri gelir. Bu guddeler yolun- da işledikleri vakit, kanda bulun. ması lüzumlu olan kireç nisbeti — kireci kemiklerden alarak — tanzim ederler. Onlar bozulunca, kandaki kireç nizamı da bozulur. O zaman bozulan yalnız adale. lerin rahatı değildir. Sinirler de bozulur, İnsan havanın değişmele. rinden daha çabuk ve daha çok müteessir olur, Onun için, bu kramp sancılarını çekenler, sancı. nın daha ziyade fırtınalı günlerde geldiğine dikkat ederler. Ondan dolayı da, sancıların soğuktan gel. diğini sanırlar. Halbuki kramp, soğuktan değil, sıcaktan gelir. Fır. tanalı gecelerde gelmesi de, fırtı. nanın soğuğundan değil, fırtınalı günlerde havada elektriğin sık sık değişmesindendir. Elektrik değiş. mesile yatağın sıcaklığı birleşince, kramp meydana çıkar. Yazın s- cak mevsimde fırtına çıkarsa, © vakit kramp daha şiddetli olur. Kramp girince, onu derhal ge- çirmenin çaresi pek basjitir. He. men yataktan, yahut İnsan oturdu. ğu vakit gelirse, oturduğu yerden kalkıp, yürümek... Bazılarına, yü. rürken de geldiği olur. O zaman insan yürümekte devam ederse, &- dalelerin telleri kopacak gihi ge- lir de, bir tarafa dayanarak durur, Halbuki gene yürümekte devam etmek, hattâ ayakların üzerine da. ha kuvvetlice basarak yürümek i, yi olur. Baldırlara kramp girmesi, pek ıstıraplı olmakla beraber, parati. rolt guddelerinde kifayetsizliğin bu derecesi pek te ehemmiyet verile- eek bir hal değildir: Biraz fazlaca sinirlilik, iki mânasile de havadan nem kapmak, arada sırada mide bozulması, bir de çabuk geçen, ge- girilmesi de mümkün olan adale ıstırabı... O guddelerin kifayetsiz. liği daha ileri derecede olursa, baş. ka hastalık meydana çikar. Onun da şimdilik burada yeri olamaz. Gerek tiroit, gerek oparatiroit guddelerinin kadınlıkla münasehe. ti daha ziyade olduğundan, bu kramp sancılarına istidat ta kadın- larda daha ziyade bulunur. O mu- ayven günlerde ve gebelikte daha sık olarak meydana çıkar. Et yemeklerinin bu istidadı art. tırdığı lâboratunr tecrübelerile sa. Buna karşılık süt, o r, Sebebi de, tabii, sütte hol kirec bulunması. Onun İ. çin sütten çıkartılan yemekler de İyi. Hele pevnirlerde en iyisi. Yal mız terevağında kireç pek az bulu- nur... Yazın güneş banyosu kramp İstidadına bir deva olur. ÖYALİYE ÂŞIK — Lüzum- suzcasına kendilerini yoran. ber işi büyülten, fedakârlık ve kah- Tamanlık ile göze girmiye çalışan âşıklar bunlardır. Sevgilisi kuş sü. tü, bülbül beyni istese bulmak için nelere katlanmaz... Hem otomobil le gidilecek yere yayan koşar, san- dala bineceğine yüzerek gider, tü. nel işlerken Yüksekkaldırıma tır manmağı tercih eder. İster ki tufan olsun, maşukunu sırtına alıp dal galarla, sellerle çırpına dövüşe o- nu bir tepeye çıkarsın; yangın çık- sın, alevlere atılsın, dumanları yar- sin, yara bere, yanık yırtık içinde maşukunu kurtarsın ve “omuzları. nı silkip, vezifemi yaptım!,, desin Onlar, bazan da sevgililerinin et- rafında birer gözcü. bekçi, silâh- şor, velhasıl ilk fırsatta yumruğu. nu kaldıran, sopasına sarılan, silâ- hma el stan korkunç muhafızlar. dir. Haddiniz varsa yanında maşü- kasına biraz fazla bakınız veya on- dan bir nebze iltifat görünüz; ke. narda bir barut fıçısı durmakte- dır, ha patladı, ha patlıyacak.. İk tifat etmekten de, iltifat görmek. ten de vazgeçer, en iyisi taliinizi başka yerde denemiye gider, belâ- sından kurtulursunuz. H ESAPSIZ AŞİK — Çoban kızının şehzadeyi, Kel oğ- lanın padişah kızını, uşağın hanı- mı, hizmetçinin beyi, sevmesi ka- bilinden küfüv olmıyan aşk kur. banı... Yaş farklı aşkları da bu se riye sokmak lâzımdır. Bazan hem yaş, hem de içtimai seviye cihe- tinden uygun olmıyanı bir şahıs. ta birleşebilir ki, nümünesini çoğu defa ahretliğini seven büyük efen- dide görürdük. Kaç göç zama- nındaki enişte beyin baldızlarına ve baldız hanimin eniştesine tut. e hesapsız ark ced- büyük belâlere s8- recesinde azalmıştır sanıyorum. Eskiden yerli roman mevzulannı hep bu aşkların teşkil ettiğini 'de unutmamalıdır. Nasıl ki, daha es- kiden, çoban kızı ve kahveci gü- zeli gibi masallar mantık itibarile hakikate uymıyan, fakat hayal kuv. vetile hayırlı bir.neticeye bağla- nan hesapsız aşk hikâyeleriydi. Hesapsız aşklar, hem dram, hem komedi kısmına piyes temin ede- cek, hem acıklı, hem gülünç, iki türlü sermaye kaynağıdır. Ertuğ. rul Muhsin de maharetini göstere- P LÂNLI ÂŞİK — Melodram tipidir. Böylesi aşkı bir ne- vi sevkulceyş hareketi ve propa. ganda teşkilâtı ile idere eder; dai ma bir kurulmuş plânla yürür. Ek- seriya evli ve çocuklu kadınlara tu. tulur ve sevgilisini, evvelâ koca- sından soğutmak, hayatından tik- sindirmek, yeni ufuklar açarak bü. lamadığı, göremediği saadetleri va- adetmek suretile propaganda ve telkin yolundan kendisine çeker. Böyle bir âşık kocaya düşman, ka- rısına hayrandır. Kocası hakkında sevgilisine yeni ve hatirdın geç- memiş fikirler ilhamına başlamiış- tir; Bu adam bayağı ruhludur, aş- kın ulviyetinden anlamaz, kadını adi bir zevk vasıtas: telâkki eder.. Kendisi ise sevişmede mahir, aşkı. ng sadık, kadının mânevi kıymeti” ne vâkıf, ince hisli, şair ruhlu, fe- dakârdır. Nerede o, nerede bu! İşi ilerletir: “Siz böylesine mi lâyık. sınız? Böyle mi olmalısınız? İhmal e. dilebilir, hayatta ikinci plâna atı- labilir misiniz?” Ayrıca kadının 8- nasına, babasına karşı, damatların. da göremedikleri bir terbiye ve muhabbetle kul köle kesilir, çocuk- larına candan bağlanır, öper, ok- şar, hediyelere, iltifatlara boğar. Nihayet meramma erer: Ayrılık, talâk ve çoğu defa felâket! K ARA SEVDALI AŞIK — Sev- gi ile beraber yüzüne ölüm gölgesi düşer; keyifli âşıkın tama- men zıddıdır. Artık ne fahatı kal mıştır, ne neşesi... Kafası kahve değirmeni gibi kara kars keder ve endise tanelerini öğütmekle meş- güldür: dünya başına zindan ke- silmiştir. Mehtaba bakar, yâr ge. Mir hatırına, dertli dertli düşünör; E , Balkan Mektupları: Türkiyenin Dili Ve Sesi Yazan: AKA GÜNDÜZ aklamağd değme?. Ve söyleme, mek manevi vazile kaçaklığı olur. Memleketimizin dili ve sesi ner. de? Cenup Afrikasından, Şimal kutbu. nun öle yakasından, Tibet'in orta. sından bahsetmiyorum. Şu çenemize yapışık Balkanları söylüyorum. Hangi elçiliğimize gittimse, bahgi konsolosluğumuza uğradımsa, hangi büyük küçük otel voya umumi mü. esseseye girdimse hepsinde de dilimi. zin söylemediğini ve sesimizin işitil. mediğini gördüm. Kendi müesseselerimizde hiç ol mazsa birinci plânda gelen gazetele. rimizle mecmualarımızı bulamazsı. niz, Onlar haklıdırlar. Masrafı cer. çeveli bir müessese epeyce bir yekün tutacak olan bu işi kendi başma te. min edemez. Mahalli müesseseler ise bu gibi şeylerin ancak (gönderilen şeyler) olduğuna kanidirler. Çünkü bizden başka her yer bu (gönderilen şeyler) in gönderilmesi elzem olan şeyler idüğünü bilip tatbik ediyor. lar. Helsinkinin her çeşit neşriyatının bulunduğu yerlerde Nuruosmaniye. nin bir şeyciği bulunmaması dost ya. bancılarm bile gücüne gidiyor. Okunsun okunmasın, bunlar temin olunmalıdır. Kendi müesseselerimiz memleket haberlerini Battal Gazi devrindeki gibi gelenden geçenden öğrenmek acılığından o kurtarılmalı. dır. Balkanlarda . alâkalı müesseseler tarafından çıkarılan - fransızca gö. zeteleri her Balkan memleketinde kolayca okumak mümkündür. Yalanı mümkün olmıyan bizim fransize? (Ankara) ile (Rapublik) tir. Topu to pu iki dil bilen dilimiz var, onu de her yerde konuşturamıyoruz. Bu iki vasıtamız biraz daha etraflı bir him. metle politikamızdan ve haberleri. mizden bahsedecek (olurlarsa belki de gönderilmeden “istenilir. Vaktile çıkan ve şimdi her neden. se çıkmıyan Lâ Türki Kemalist'le diğer broşürlerimizin gördükleri bü. yük hizmeti . gözlük takmadan . ben bile gördüm. Dilimiz konuşamıyor da sesimiz u mu? Ne gezer! Memleket. te evlerimizde bile Bükreşi, Sofvayı, şurayı, burayı açıyoruz. Bir, sarfolu, nan , hakikaten takdire değer - him, metleri, masrafları gözönüne getiri niz, bir de alınan nakıs sıfır neticeyi! Hırçınlaşmamak kabil mi? Belki bana birçok mektuplar gös terilecek: — Sen neler söylüyorsun be & dam! Bak, dünya bizi seve sevine dinliyor. — İyi olmasına iyi ama, Bana si lâhlı ve silâhını kullanm bilir yerlerden gelecek mektuplar lâzim. Leblebiyi anlamak icin bundan da. ha sarih bir (eb) denilemez. Türkiyenin; her sahnede öne gecen ve sözü geçen bu memleketin dilini ve sesini istiyelim. Ayrı bir Vekâlet şeklinde mi, mü. dürlük kadrosunda mı, komite, ko. misyon halinde mi? Nasıl olursa ol. sun, fakat mutlaka ve müstakil biz mekanizma ile bu dil ve bu ses işle. tilsin, Benim vasiyetimde bir haşkası ol. saydı muhakkak ki daha acı yazardı. Ben yine tatlıya bağlamağa çalış seyahata çıkar, yeni ve yüzel man- zaralarla karşılaşır, gözlerine gam dolar, Her güzellik sevgilisini ba- tırlatır ama, yüreğine kasavet dol. durarak... Çenesini bıçaklar açmi- yan, dudaklarına tebessüm kon yan âşık odur. Düşündüğü, istedi. ği hemen hemen şöyle hulâsa edi- lebilir: Zifaf odası ve visal sediri yerine çifte tabut... Birinde kendi- 41, öbüründe sevgilisi... Gicir ger. yola revan olmuşlar. Şehitliğe dağ. ru hazin bir alayla teşyi ediliyor. lar; hava sisli pusludur, yahut ba- zan rüzgârı ağaç yapraklarını sâ. vurmaktadır, İşte ruhları öbür dün- yada birleşti. müebbeden bir'birler rinin oldular. Allah . mademki dünyada akıl ihsan buyurmadı. ba“ Ti, yarın ahrette . rahmet eylesin! ye AŞIK — “Şöyle. e. limi saçlarma dolayıp mer- divenlerden aşağı bir sürüklesem.. Pençemi bir gırtlağına geçirsem... İste onda ask bu şekilde teceili ot. miştir. hoyratlık şeklinde! Fikrine herkes gibi. insan gibi sevmek gir. mez. Düşündükleri hep cebir, şid- det. tazyik. kaçırma, kovalama, 18. kandal, karakollara düşmek, mah- kemelerde sürünmek. belâ çıkar- maktır, Kadınlarda da bu sınıfa Ğ (Devamı 7 incide)

Bu sayıdan diğer sayfalar: