27 Aralık 1934 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

27 Aralık 1934 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

' SAYIFA 4 Garpta fikir hareket!leri *“CİHAN İÇİNDE AVRUPA BULRANI, Salı günkü sayımızda baş tarafını verdiğimiz M. Andr& Siegfried'in “Ci- han içinde Avrupa Buhranı,, adlı yazı- sının bugün de mühim bir kısımını da- ha tercüme ediyoruz: Avrupa'nın cihan üzerindeki hege - monyası eski değildir. On altıncı asrın ında Avrupa müvazenesi henüz kıtaya hâkim olmamıştı. Türkler Viyana kapılarına gelmişler, Rusya As- ya'ya doğru dünmüş, İspanya arablar . dan henüz kurtülmuüş ve eskiden mede- niyetimizin mihveri olan Akdeniz garplı olmaktan ziyade şarklı bir deniz halin- de idi. Rönesans'dan itibarendir ki Av . rupa diğer kıtalara mukavemet kırıcı bir kndretle tahal-küm etmeğe başlar. Fakat sınai iakılâbın yapıldığı 19 un. €u astdadır ki Avrupa'nın küvvet ve kudreti en geniş, ev şümullü surette her tarafa yayıldı. Yenanhlara yalnız fikri bir alâkâ mevzuu olan ilim bir kuv vet ve küdret vasıtası olmuş ve diğer ta rtaftan da tamamiyle maddi mahiyette olan istibsal hir idealizm mevzuu hali. ne geldi. 19 gncu asırda Avrupa ile diğer kı- talar arasındaki ticari mübadeleler ba « kımından tecasüs eden müvazene, bü - yük harp başlangıcına kadar devam et- mişti. Başlıca Avrupa devletleri bilhas. ga hammaddeler idhal ve mamül eşya İh rac ediyorlardı. Meselâ 1913 de Alman yaya giren mafların ©4 76 sı hammadı idi, keza Pransa 96 B0 ve — İngiltere ? 75 hammadde idhal etmişlerdir. Aynı memleketlerin gene o sene içinde ihrac ettikleri mallarda mamül eşya nisbeti de yüzde 75, 61 ve RO,5 dur. Birleşik dev. letlerin aynı devrede ihrac ettiği ham eşya nisbeti © 77 dir. Görülüyor ki beynelmilel ticari mü. badeleler muvazenesi bu - tezad üzerine kurulmuştu. Yani memleketler arasında- ki münacebetlerin mahiyeti o memleket. lerin genc veya “ibtiyar,, almalarına bağ k idi. Bugün çözülmekte olan bu nizamda Avrupa, arzın fabrikası, bütün dünya » am imtiyazlı ve hattâ tek mütcahhidi olmuştu. Zamanın en büyük sanayij olan de. mir ve pamüuk . mensucat sanayli sanki Avrupa'nın bir tekaddüm hakkından ileri gelen iatiyazt idi. Hattâ bu “İmti. yaz,, fikrine hâlâ o kadar alışık ve bağ- Tiyız ki yeni bir memleketin sanayileş. mek istediğini ve mallarımıza kapılarını kapadığını görünce hakktmıza tecavüz ettiğini bile iddia etmekten geri dura- mıyoruz ! Avrupa, bundan' başka, on dokuzun- vu gerim sonlarına kadar maden kömü. rü ve demir istiksali bakımından da müstesna bir vaziyete sahibdi. Meselâ 1870 de, 30,700,000 tona baliğ olan ci. han demir madeni fetihsalinin 14 mil. yon 600 bin tonunu İngiltere, 4 milyon 300 bin tonunu alman gümrük - birliği, 2,600,000 tonunu Fransa ve 3,800,000 tonunua da birleşik devletler temin et - mişti. Keza 1880 de İngiltere'nin istih. sal ettiği maden kömürü 147 milyon tonu bulmusken birleşik devletler ancak TI bucuk milyon ton istihsal edebil - mislerdi. # Fakat Avrupa'nın hakik? üstünlüğü tabil memdalardan ziyade ökonomik ha- yatının teşkili işinde görülmüştür. Av. Tupa, hu iste diğer kıtalardan evel dav. Tanmıs olduğu için İhtiyacımdan fazla sermayc de biriktirmişti, para biriktir. me usülünü tatbik eden daha başka memleketler - bilhassa Asyade - bulun- makla beraber bunlar, tasarruf — edilen paranın faydalı olmasızı temin - etmek yolunu aramamışlardır. Fakat verimli ve hayatiyetle dolu sermayeler vücude getirmek hassası ötedenberi Avrupa'ya vergidir. Avrupa'da nara arttırma işi ikinci bir tabiat haline gelen çalışmak 2rzu ve ihtiyacının bir neticesi oldu. Herkesş durmadan ve hattâ sebrbini dü- şünmeden çalışır, kazancına sarfedeme- diği kısmımı da verimli işlere yatırırdı. Bu suretle dışarı verilen para yavaş ya. vaş bir ökonomik inkişaf ve hattâ istilk vasıtası oldu. Sermave, sanıyi sahasında ihracatı da tutmağa başlayınca bore alanlar, kendilerine İkzım olan malları Borc veren memleketlerden almak yolu. nu tuttular, Dışarı sermaye yatırmanını oynadığı ökonomik rol, bahis mevzuu olan cihan muvazenesinde pek esaslı olmustur. Herkesin ve bilhassa eskj dünyanın İst'fade ettiği bu muvazeheyi dozulmak- tan korumak için başlıca alâkadarların, | yani büyük Avrupa devletlerinin de- vamlı bir gayret ve faaliyet göstermele ri lâzımdı. Bu devletlerin her biri ken- di hesabına hareket etmekle beraber Ayrupanın müşterek bir sıyasasını güt- mekten geri kalmazlardı. Bu — sıyasa ise ahval tabiatinden doğmuş olduğu bellidir. Avrupa, ezişmiş olduğu vaziyet- t0 Yutunmağa mecburdu. Yani büyü- meğe mahkürmdu. İşte daima yüzüne vu- | rulan imperyalizminin sebebi budur. Avrupanın başlıca kaygusu dışardan | mal tedariki idi. Süratle çoğalınakta e- lan nüfusunu beslemek mecburiyelin- den beşka kıtadaki — tabif memibalaiım artık kifayet edemediği sanayiine ilk maddeler tirmek zarureti de var- dr. İthalâtın durması demek, halkın aç- lığa mahküm olması, fahrikaların ka- panmatı demekti, Binacnaleyh Avrupa muazzam bir ilk maddeler sıyasası güdmeğe mecbur oldu. Bunun tabil neticesi olarak bir de mahrec politikasr çıktı. Hem istih- sale, hem sermayeye, hem de — nüfusa mahrec bulmak Tâzımdı. Avrupalılar 19 unet asırda kesif bir muhaceret cereyanımna kapıldılar. Bundan başka Avrupa fabrikelarının hatsiz ve hesabsız olarak piyasaya dök- tüğÜ Mmamul eşyayı ihrac etmek kaygu- su da hökimdi. Mahrecler biribiri arka- sına kapandıkça ve daraldıkça Avru- panın müstemlekelerinden etdiği en bü- yük istifade, diğer kıtalarda mallarının imtiyazir bir mevkic sahib olmasımı em- reden politikayr o müstemlekelerde de- vam ettirmek suretiyle temin olunmuş- tur. Bermaye yatırmak mesclesi de aynı seyre tâbidi. Bir devlete borc para ve- rildimi, ona bu suretle edilen hizmet, himaye altına alınmağa kadar ileri gö- türülebilirdi. Müstakil bir devletin ka- nunlarına tâbi bir hususi teşebbüs mev- zubahs olduğu vakit alâkkadar, daima, nakdi vaya maddi teminat almak kuy- gusuna düşerlerdi. İmtiyaz şeklinde ise imtiyaz sahibi ümetin itibarı saye- sinde istediği şartları kabul ettirmeğe müuvaffak olduğu takdirde vaziyet, bir müstemleke vaziyeti halini alırdı. Av- Tupalr mukavemetten hoşlanmaz ve Av- Tupa dışımda bulunan ikinci derecede bir devletin kanun ve nizamlarının ken- disine tdtbik edilmesine razı olmazdı. Bu suretle ferdi teşebbüslerin arkasın- dan bir hükümetin kuvveti görünmeğe başlayınca ökonomik inkişaf bir sıya- sal inkişaf şeklini alırdı. Bu sahada en mühim ve en mücasir mani, devleler a. rasındaki rekabetti. *0 İçinden bakıldığı zaman bir vahdet manzarası arzetmiyen Avrupa, dışarda şahsiyetinin kuvvetini ve medeniyeti- nin birliğini dalma gösterirdi. Afrika- da, Asya'da, Okyanusyada, bir ingiliz, bir alman veya bir fransız, Avrupadaki- kavgaları ve rekabetleri ne olursa ol- sun, avrupalılıklarını hisseder ve etti- rirlerdi. Beyaz adara istediği yere girer ve biç bir engele rastgelmezdi Beynelmilel havada, şimdi hatırası- nı bile kaybetiğimiz bir istiktar vardı. Bu vaziyetten en çok istifadeeden av- rupalılar onu tabil ve Ükimi ganırlardı. Avrupanın o zamanki gürürüna şaşma- malr. Rütün dünya filen onundu, Diğer ırklar ise, yaratıcı dehâmıza ve vücude getirdiğimiz muaszam işleri- mize hayran olmaktan ziyade doymak bilmez ihtirasımızdan korkar ve ah- lak bakrmından da dini akidelerimizle telifi kabil olmıyan imperyalizmimiz için mahküm ederlerdi. Hulasa diğer milletler avrupalılara birer kudurmuş insan, birer “azgımn,, gözile bakarlardı. rım olduğu gibi kalmaları lâzım gelir. di. Avrupa dışındaki memleketler gü- nün birinde bu vaziyeti kabul etmiye- rek kendi tabii membalarile kendi top- rakları içinde mamul eşya yapmeğa kalkıştıkları vakit ne olacaktı, işte o gün geldi; ve geldiği vakit Avtup> bulranı başladı. Kıraliçe Mari davacı Klazsilya faciası, on büyük uluslar arası mahkeme demek olan uluslar der- konseyi özünde bir dava görülme- gerektirmiştir. Kiatilin suç ortaklarının, gelecek yı- bın ilk Üç ayı içinde Buşdüron istinaf mahkemesince görülecek davası, faci- anım şimdiye kadar karanlık kalmış bir çok noktalarını şüphesiz aydımlatacak- tır. Hakikat de böylece, apaçık bir su- Tette ortaya çıkacaktır. Böyle bir davanın, ceza yasaşınıt evexinden taşarak dış sıyasa alanı. Onün için, adaleti tam manasile tat- bik ettirmek isteğile, kıraliçe Mari, da- Vaya müddei sıfatile katılmayı karar- laştırmıştır. Vekâletini Bay Pol Bonkura veren kıraliçenin bu hareketi hususi bir ma- na almaktadır; çünkü B, Bonkur Paris barosunun en usta avukatlarından biri olmak keyfiyetile, Fransa ile küçük an- laşma arasında sıkr bir işbirliği eryasa- St yapmış ecski bir dışarrişler bakanı - mın yüksek otoritesini nefsinde topla - maktadır. Yüklendiği nazik vazifeyi nasıl ba- şarmayı düşündüğünü B. Bonkur'dan sordum. — Bu işi, vazife bakımından oldu- Bu kadar, kıraliçe Mari'nin isteğini ye- rine getirmiş olmak için başaracağım. Yugoslavya kıraliçesi geçen hafta, ni- yetlerinden bana bahsederek avukatı ol- matır diledi. Buna (olmaz) diyemez - dim. Hattâ, bütün öteki uluslararası davalarda yaptığım gibi, mesleki vazi - yetimin Fransanın menfaatlerine uygun olduğunu bile düşünmedim. B, La- val'ın Cenevredeki tavrı, ikimizin de aynı menfaatleri koruduğumuzu bana gösterdi. Onun Ürzerine, Marsilyada B. Lamoet'a kıraliçe Mari'yi müddei olerak göstermesini bildirdim. O da, iş etra- fında fazla gürültü — yapmadan geçen pazartesi günü müstantik nezdinde ge- reken musameleyi yaptı. Manevfi haklarının koru sız adaletinden istiyen, bir kıra! ziyade bir zevce,'bir annedir. Bu da, bu yolda fazla söz söylemenin lüzum - suzluğunu gösterir.,, B. Pol Bonkur'un bu iş hakkında fazla konuşmak istememesini doğru bul- malıyız. Bununla beraber, meselenin ehemmiyeti büyüktür, zira bir kırali- çenin davacı stfatile mahkemeye müra- caatı, tarihte ilk defa görülen bir şey- dir. Kıraliçe Mari, bu süretle fran - #ız adaletine olan güvenini göstermiş oluyor. Ursudlarının boşa çıkmrıyaca- Emdan emin olabiliriz. Zaten B. Pol Bonkur buman için var kuvvetile çalış- mayı kararlaştırmıştır. Onün Belgrad- da krralın cenazesinde bulunması, Ce- nevrede Yugoslavya ile birlikte sık wk yaptığı çarpışmalar, dışarıişler bakanı sıfatile güddüğlü sıyasa, kıraliçe Mari- nin kardeşi olan kıral Karol'un avukat- lığını yaparak onun döstluğunu kazan- Mış olması gibi sebebler, B. Bonkur'u kıral silesine epey yakınlaştırmıştır. B. Bonkur, istinafın tam manasile ve Şümullü olarak yapılması gerektiğini düşünmektedir. Bazı gazetelerin, is- tintakın bitmek üzere olduğunu yazdık- larını kendisine söyledim. — Kıraliçenin tam davacı olduğu &- ralarda istintakın bitmesi şaşılacak bir şeydir, dedi. Kıraliçe yalnız istinaf mahkemesine sesini duyurmak için de- Bil, istintak esnasında gerekli olan a- taştırmaların yapılmasın: temin etmek için davaer olmuştur. Bir şimdi Cenev- redeki aryasal bir alanda değil, her da- vada olduğu gibi, hakikatin ortaya çık- ması ülküsünü güden dava safhasında- yız. Zaten Cenevre konuşmalarının so- nunda da tahkikat yapılması kararlaş - tırılmıştır. Bu tahkikatın da istintak işlerine yardımı olacaktır. — Adaletin çabuk tezahlrü şüphesiz - istenilmekle beraber, bütün unsurlar toplanmadan önce istintakın bitirilmesinin — kabule değer olmadığı düşüncesindeyim. Zaten gelecek hafta Marsilyaya giderek bu iş üzerinde istintak hakimi ile konuşa- cağım., Buna göre Marsilya faciası Cenev- re kürsüsünden, adli alana geemiştir. Neticeleri Avrupa barışı Üzerinde ağır basmağa devam eden kanlı facianın so- fucunu bulmak serefi, böylece fransuz adaletine nasib oluyer. fran- Entransijan âl—12—19014 Geçenlerde ölen rus Bilgini profesör Mar'ın, son gelen sovyet gezetelerinden aldığımız bit resmini, bir belge olarak koyuyorurz. ——— —— Yugoslavyada altın madeni mi var? Bir muhabir Deyli Meyi gazetesinin 13 birincikânun tarihli sayısına şu ya- zıyı yazıyor: Şimdiye kadar Afrikanın cenubun. da ve garbında altın arayıcılığı yapıldı. ğı berkes tarafından bilinir. manlarda Belgrad'da görü takım ingilir maden mühbendisle; na Balkanların da bir altın kaynağı ol- duğu kanaatini verdiler, Her ne kadar bu mütehassıslar, bu kaynaklar hakkında fazla tafsilat vere- miyorlarsa da şurası gerçektir ki bü- yük İskender Makedonyadan çıkarttı - Bt altınları harcamış, ondan — sonra ro- malılar da bu kaynaklardan istifade et- mişlerdir. Yugoslavyada altın posteki hiküâye - si bir peri masalı değildir; nehlre ko- yun postu sokan köylülerin banları çı- kardıktan sonra üzerlerinde alı Tİ bufunduğu olmamış şey — değildir. Şimdi eski Sırbistanıa şimalindeki Pek nehrinde İngilizler tarafından yapılmış bir tesisat sayesinde günde 200 ingiliz lirası değerinde altım elde edilmekte - dir. Bundan başka ingiliz mütehassısları çalıştıran bir fransır kumpanyası da 28,000 ingiliz Hramı değerinide altım çı- karmıştır. Acun üzerinde hiç bir altın tarlasının bu kadar rtomantik bir tarihi yoktur. Eski Sırbistanın hemer her tarafım- da eski Romalıların alten araştırmak için vücuda getirmiş oldukları tesisatın İzlerine tesadilf oldhur. Altınlı top- rak külçelerini taşımak için yaprİmış olan kızaklar hâlâ orada senelerin toz- ları ve toprakları altında durmaktadır. Madencilerin çalışırlarken ceblerinden düşürmüş oldukları madeni paralara da şurada hurada tesadüf olunuyor. Büyük savaştan önce bu topraklar - da araştırmalar yapan Hofman isimli bir alman mühendisi, burada bir kaç ton altınlı toprak izlerine tesadüf et- miştir. Mühendis, bunlardan tam isti. fade edeceği sırada büyük savaş patla- mış ve Sırbistan B'r savaş alanır olmuş- tı. Barıştan gonra da büu araştırmalar ihmale uğramıştır. Geçen yıl, bir fransız. kumpanyası buralarda araştırmalar yapmış ve bir in- giliz maden mühendisinden rapor iste- miştir. İngiliz mübendisinin verdiği tapor, buralardan istifade etmek im- künı olduğunu göstermişti . Ondan sonra bir şirket teşkil edi! miş ve çalışmaya başlamıştır. Buradan gıkan altınları Yugoslavya devlet ban - kası piyasa rayicile almakta ve çıkaran- lara yüzde otuz beş kâr vermektedir. Bir taraftan en asrf tesisat vası.a- sile çıkarılan bu altın külçeleri bir ta - raftan romalılar zamanındaki nakil va- sıtalarile, yani Öküz atabalarile taşın - maktadır. Eğer Yugoslavyanın altın kaynaklar ranın dahe tamamile istizmar edilmedi- Bi ve burada zengin damarlar bulundu- Bu gerçek çıkacak olursa o zaman bu - | rasının Bultan'arda yeni bir çekişme sahası olması ihtimal içine girer. 27 İLKKÂNUN 1934 PERŞEMBE Ruzvelt'in yeni kalkınma programı Ruzvelt işsizliği tasliye cunek isti- yor. Onun düşüncesine göre, itimad artık geri gelmeğe başladığından şimdi en mübim iş istihlake kuyvet vermektiz Ancak, sürümün ve dolayısile istihsal ve istihsal kabiliyetinin yükselttiril - mesi için de ilk önce daha çok kimse - lerin normal kazanc elde edebilmeleri ve milyonlarca kişinin açlık yardımı görecek yerde normal olarak iş günde- liği almaları lazımdır. İşte Birleşik Amerika hükümetlerinin işsizliği büs - bütün ortadan kaldırmak için yirmi beş Otuz sene içinde 105 milyar dolardan az olmamak üzere barcamayı göze aldıkla- ti yeniden kurma ve iş bulma progra - mırntn Öz gayesi budur. Her yıl üç bu- guk ve en çok beş milyar harcanacağı- na göre belki 105 milyar: böyle en ön sıraya sürmek de doğru değildir. Fakat, bu gibi sayılarla da rekar kurarak bu biçimde tesir yapmak lazım geldiğini sandığı için aklrmızın hiç eremiyeceği astronomik bir sayı ortaya çıkıyor. Krizin en azgın bir devreye vardığı sıralarda, Birleşik Amerika hükümet- lerindeki İşsiz sayısı on dört milyon - du. Nev Deal ve Nira sıyasasının ted- birlerile işsizlerin sayısı 1934 hazira- mnında dokuz milyona kadar indirilebil- di. Bu tarihtenberi gün geçtikçe issiz- ler azalmaktadır. Eylâldeki istihasal a- zalması yüzde 17.$ idi; çelik, otoma: bil ve dokuma sanayii işlerinin bozuk gitmesi yüzünden işsizlerin sayıxı ye- miden on milyonu bu'du. Müstehlik - ler sahası genişlemediği müddetçe is- tihsal ve sürümün çoğalması beklene - mez, Çünkü on milyon işsiz, aileleri ile birlikte alhter olmak bakımından gü- cü düşük otuz milyon kişi demektir. Bir yandan işsizlik öteki yandan da kötü mahsul alınması dolayısile milyon Tarca çiftçinin yaşayış standardı bozul- muş olmasından, bütün nüfusu 105 mil yonu bulan Amerika Birlesik Hükü - metlerinde çok büyük bir istihlak a- çığı vardır. Eğer bir amerikan ( kazancı 1000 dolar Üzerinden hesab e - dilecek olursa beş milyon işçiyi yerleş- tirmek için yılda beş milyara Üzmmn var dir, Buğgüne kadar yapıldığı gibi eğer ki yeni işçiler de istihlak madde nayiinde kullanılacak olurlarsa yapılan bu iş umud verici bir başlangıç olma - yacaktır. Çünkü bu istihsal maddele - rinin piyasaya getirilmesi her şeyden önce tevzide yeni zorluklar doğuracak ve büyük teşebbüsler için sermaye ya tırılmasını mucib olacaktır. Bundan dolayı bu defa bugüne kadar mevcud olan istihsal sanayiine rekabet etmeden yahut tevzil gücleştirmeden milyonlar- ca kişiye iş bulabilmek maksadile Bir « Teşik-Amerika hükümetlerinde iatihsal tesisatının daha İyi bir biçime sokul « masına yöl açılacaktır. Bu gaye uğ- runda da büylük baraj ve kanallar ya- pılacak, çalıştlabilecek topraklar hazır- Tanacak, kauçuk ekilecek, hasılı birle - şik refaha yarayacak işler başarılacak 'vr Bu programla yalnız makinenin ve- rine el ve kol kuvveti konmakla kal- nmıyacak istihsalin iyileştirilmesile ülve zenginliği ve geliri de yükseltil - miş olacaktır. X Hiç şüphe yok ki, Amerikada para #bulmak Avrupanın berhangi bir ülke- sinde olduğu gibi zor bir şey değildir. Bundan başka dolar değerinin düşürül- mesi için bugüne kadar yapılan bütün uğraşmalara rağmen geniş halk tabaka- larının enflasyondan — kaçındıkları da dehlerine kaydedilecek bir meseledir. Bugün Ametika Birleşik hükümetleri Uluş Bankasının piyasada dolaşan bü- tün parası, 1932 yılının 5,6 milyar do- larına karşı 5,3 milyardır. Bu vaziye- te göre, herhangi bir kredi genişleme- si yahut da doğrudan doğruya yapıla- cak olan bir enflasyon Birleşik Ame- rika hükümetlerinin geniş mubitleri için bir kâbus demek olmaz. Ruzvelt, milyarlarca az faizli uluş kredilerinin Amerikaya dağıtılmasında da hiç bir korku görmemektedir.. * Ruzvelt'in düşüncesine göre, 4 ve ması İazımdır. Böyle olmakla beraber kambiyo ve acun itimadı meszelesini de unutmamak gerektir. Çünkü bugün a- cunun her şeyden önce sükün ve durur —— duğa ihtiyacı vardır. Her ne biçimde alursa olsun güvendi-lik istemcmekte 20 ilkkâsun 1934 torihli Woye Praye Prese'den *

Bu sayıdan diğer sayfalar: