26 Şubat 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

26 Şubat 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 43 Yabancı basında okuduklarımız ULUS Rivayetler çok muhütelif ort - Bou, şu- bat 1937 — Perpigmanda — hü- kümet taraftarları- nın — toplandıkları yer Kontinantal a- ; dındaki kahvehane- dir. Bu kahvehane hakkında gazeteler- | de bir çok yazılar çıkmış olduğu j için Aaynr şeyleri tekrarlamanın bir manâsı olmıyacaktır. Ancak şehrin tam ortasını teşkil eden “İtalya,, meydanın- daki bu binanm bazr karakteristik ta - raflarını kuybetmeden yazıya başlryamı. yacağım. k Ön cephesinde açık mavi renge bo- yanmış olan verandası daima boştur. Müşteriler, kuytu ve isten kararmış 0- lan arka salonu tercih ediyorlar. Bu sa- londa her sınıftan insanlar masaların başında gruplar teşkil etmişler, dert- leşmektedirler. Kısa boylu tıknaz bir adam olan mal sahibi, şıklıkla alâkası olduğunu göstermek için beyaz getir ta- şımakta, masadan masaya gidip dolaş- maktadır. Sınırı aşıp İspanyaya geçmek için bu adamla görüşmek, anlaşmak lâzımdı. Nitekim görüşüp tanıştıktan sonra, be- İ ni, ertesi gün otomobili ile sınırdan ge- çirecek bir adamla tanıştırdı. Bu adam sınır boyunda Cerbere adını taşıyan u- fak bir kasabada nakliye işleri ile uğra- şan bir müessesede çalışıyormuş. Eli- me, Poum diye bir tek kelime yazılı bir kâğıd sıkıştırdı. , Poum, İspanyadaki bütün ihtilâlci grupları birleştirmek gayesiyle hareketc eden bir organizasyondur. Bir kısmı bu organiazsyona dördüncü enternasyonal yahud Troçkist adırı verıyorlar. E ctesi günü Cerbereye geldiğim za san ilk işim sınırdan geçmenin ne gibi muamelelere tâbi tutulduğuru tetkik etmek oldu. Bu münasebetle gö- rüştüğüm gümrük müfettişi bana çok enteresan malümat verdi. Denizden yapılan nakliye işlerinin Ş tehlikeli olması y ŞW alensiz. ya, mal ve eşya ithalini, daha ziyade ka. bi radan yapmak mecburiyetinde bırakı- yyor. Son aylarda sınırı geçen vagonla- rın sayısı hergün biraz daha çoğalmış- tır. Gürzüle 80 ilâ 110 yük vagonu sınırı R. geçip İspanyaya giriyor. Bu vagonların İ esas yüklerini, her türlü iaşe maddeleri 'ı ç ve hususiyle et, şeker, patates, fasulya k: ve un teşkil etmektedir. p i j a Buna mukabil İspanyadan yapılan ihracat hemen hemen sıfıa inmiş gibi bir şeydir. Eskidenberi en ehemiyetli bir ihraç maddesi olan mantar halâ ay- nı nisbeti muhafaza ediyor. Öncelsri esas ihraç maddelerinden biri olan per- takal hemen hemen hiç çıkarılmıyor. Acaba kaçakçılık yapılmıyor mu — der- siniz? Hayır, hiç yapılmıyor. Çünkü vagonların içindeki eşyayı kontrol et- mek gayet kolaydır. İspanyadaki de- miryorlarının rayarası açıklığı değişik tir. Vagonlar sınıra gelir gelmez, bo- şaltılip, içindeki eşya başka vagonlara yükletilmektedir. Tefrika No: 73 İspanya'da ne kadar gönüllü var? Noye Fraye Prese gazetesine hududdan yazılan mektup Cerberde bulnmamdan istifade ede- rek, gönüllülerin mikdarı haxkında tet- kiklerde bulundum. Bu hususta bilinen şeyler o kadar değişik ki, hayret edilir. Bu kasabacığın belediye reisi, üç husu- si trenle 2000 kişi- nin ve ayrıca da 500 gönüllünün geç- miş olduğunu te- min ediyor. Halbu- ki bir diplomat her trende 20,000 kişi olduğunda israr et- mektedir. Hâdisete- ri yerinde takib etmiş olan bir gazetenin mümessili ise, Valensia t1- rafına geçmiş olanların sayısı 25,000 ilâ 30,000 kişi olduğunu söylüyor. Mesul bir makam işgal eden bir ispanyol ihti- lâlcisi, yabancılardan teşkil edilmiş o- lan milis krtalarında 60,000 kişinin bu- lunmakta olduğunu iddia ediyor! Sı- nırdaki memur ise günde vasati olarak 50 kişinin İspanyaya geçmekte olduğu- nu tesbit ediyor. Acaba hangisi dağru- dur? Balkan anlaşmasının kuvvet ve ehemmiyeti 18 şubat tarihli Le Temps gazetesi, başyazısını, Balkan anlaşması konse- yinin toplanmasına tahsis etmiştir. Balkanların büyük devletlerin dip- lomatik entrikaları için daima müsaid bir zemin teşkil etmiş olduğunu, ve Balkan devletlerinin bu yüzden ekseri- jya mahalli menfaatlerine aykırı yollar takib etmiş bulunduklarını hatırlatan gazete, ana maksadı, Balkan devletle- rini yabancı menfaatlere alet olmaktan kurtarmak olan bu anlaşmanın ne ka- dar hayırlı ve sulha yararlı bir iş ol- duğunu kaydediyor ve Balkanlarda son zamanlarda husule gelen kımıldanma- ların ne kadar kötü niyetli tefsirlere meydan vermiş olduğunu tebarüz et- tirerek bunların yersizliğini ispat eden konsey toplantısından memnuniyetle bahsediyor: “Bu menfaat aynı zamanda sulhun ve Avrupa nizamının da menfaati oldu- Bu için, Fransa bünü ancak tasvib ede- bilir. Filhakika ne Balkanlarda, ne de 'Tuna havzasında memleketimiz hiç bir hodbin maksad güdmekte değildir. “Bu itibarladır ki İtalya ile Yugos- lavya arasında husule gelen gerginsiz- leşmeden samimi surette sevinmiştir. Bu gerginsizleşme, gerçi, bugüne ka- dar ancak söz sahasında kalmıştır. Çün kü, Belgrad'da, haklı veya haksız ola- rak, İtalyanın Yugoslavyayı Tuna ve Balkanlı bazı müttefiklerinden ayır- maya çalışacağından şüphe edilmiştir. Fakat 4 şubatta, bir parlamento komis- 'yonu önünde B. Stoyadinoviç şöyle di- yordu: “— Eğer filiyat sözleri teyid eder- se (İtalya ile) iyi bir dostluk ve kom- şuluk havası yaratmamamız için hiç bir sebeb yoktur.” Yakın günlerde, Balkan anlaşması- nın mümessili sıfatiyle hareket eden B. Rüştü Arasla İtalya Dış Bakanı Kont Ciano arasında Milânoda yaprlan görüşmeden de ancak memnuniyet du- yulabilir. Belki İtalyan hükümeti, bu- rada da, Akdenizin şark havzasının or- ganizasyonu dolayısiyle, bazı hususi imtiyazlar elde etmeye teşebbüs etmiş- tir. Buna muvaffak olduğu sanılamaz, fakat gene de İtalya, geçen temmuzda boğazlar istatüsünü tayin etmiş olan Montreux uzlaşmasına iştirakini vadet- mekten geri kalmamıştır. Avrupa ba- kımından, bu, esaslı bir noktadır. Şimdiki toplantı, Balkan anlaşması- nın birlik ve tecanüsünü tam zamanın- da bir kere daha teyid etmiştir. Son kânunda Yugoslavya ile Bulgaristan a- rasında imzalanmış olan paktı Yuna- nistan, Romanya ve Türkiyenin mu- rahhasları kayıdsız ve şartsız tasvib etmişlerdir. Hattâ belki anlaşmanın di- ğer üç hükümet merkezi de Belgradın misalini takib etmeyi düşünüyorlardır. B. Metaksas pazartesi günü demiştir ki: “Bulgar - Yugoslav paktını, bütün Balkan memleketleri için daha iyi bir istikbali haber veren bir hâdise telak- ki ediyoruz.,, Fakat bu istikbal mazi- nin şartlarını değiştirecek değildir: Filhakika yunan Başvekili sözüne de- vam ederek dört Balkan devletinin *“meri muahedelere hürmeti temin ve Balkanlarda teessüs etmiş toprak ni- zamını idame hususundaki,, sarsılmaz iradelerini açıklamıştır. *“B. Stoyadinoviç de verdiği cevabta şöyle demiştir: “— Balkan anlaşması- nın eseri, inkişaf ve terakkiye doğru yoluna devam etmektedir. Verilmiş söz, bütün kıymetini muhataza edecektir ve teahhütl yemini faaliyetimizin sağlam e- sası olmakta devam ediyor.” Yugos'av- yayı tek başına hareket etmekle itham edenlere bundan iyi cevab verilemezdi.” Le Temps, Balkan anlaşması konse- yinin, Pransa ile İngiltere arasındaki sı- kı iş bir'ıgini ve bu ki devlet tarafın - dan takib edilen silâhlanma gayretini memnv iyetle müşahede ettiği hakkın- dek” bir telgraf haberini zikrederek, ce- KOMŞULARIMIZDA 26 - 2 - 1937 —— Bulgaristan'da endüstri ve ziraat Sofya, 20 şubat — Bulgarista'nın e- konomik hayatında 1935 denberi bir can- Irlık başlamış ve bu hareket geçen — yıl daha ziyade genişliyerek, sağlam bir şe- kil almıştır. Bu değişiklikte, iç memle- ketteki ekonomik vaziyetin, bir surette düzelmiye yüz tutmuş olma- sı, büyük bir rol oynamıştır. Bulgaristan, her şeyden evvel bir zi- Taat memleketi olduğu için, halkının fa- aliyet verimi, memleketin en ehemi- yetli olan mahsullerine bağlı bulunmak- tadır. 1936 nın mahsulleri, umumiyet iti- bariyle iyi denecek bir vaziyette idi. Bu bakımdan bilhassa kayda değeri olan mahsul, zahiredir ki, ekim sahası- nın azaltılmış olmasına rağmen, verim çok bereketli olmuştur. Bulgaristan, şimdi, en ziyade endüs- tride kullanılan zirat maddelere ehemi- yet vermektedir. 1935 de, endüstri ile alâkası olan 186.000 hektarlık ekim ya- pıldığı hade, 1936 da bu miktar 254.000 hektara yükselmiştir. En başta da tü- tün ile ayçiçeği gelmektedir. Geçen yıl 33705 ton tütün veren 42900 hektarlık tütün ekimi yapılmıştır; hal- umumi buki 1935 de, 34.100 hektar ekilmiş, 28.150 ton tütün alınmıştı. Asıl dikkate değeri olan, ayçiçeği ziraatidir. 1936 da 156.000 hektarlık bir saha üzerinde 1.806.000 kental ayçiçeği çekirdeği istimsal edilmiştir. Bulgaristan pamuk ziraatine de e- hemiyet vermeğe başlamıştır. Geçen yıl 25,300 hektarlık yere pamuk ekilmiş ve 6,400 tonluk mahsul alınmıştır. 1933 denberi pamuk mahsulü altı misli yük- selmiştir. Soya tasulyesi ziraati de hızla in- kişaf etinektedir. Bu fasulyeden geçen yıl 46,000 hektar ekilmiştir. Bu mah. sulün endüstriye mahsus mikdarı 53,000 ton olup hemen hemen hepsi de - Al- manyaya sevk edilmiştir. Öy'e ümid ediliyorki, Soya tasult yesi ve parnuk ekilen asha 1937 de ço!” daha gen!ş bir ölçüyü bulmuş olac tır Geçen yılın meyve ve sebze mahsu- lü hakkında mübet bir rakam mevcud değildir. Ancak, geçen yıl havalar pek müsait clmadığından, üzüm mahsulü, daha önceki yıla göre bir parça düşük olmuştu.; diğer meyve ve sebzelerde fazlasiyle bir yükseliş vardır. nubu şarkı Avrupaaa #ransanın mane- vi, İngilterenin maddi itibarlarmın son zamanlarda tehlikeye maruz kalmış ol- duğunu, bazı memleketlerin büyük garb devletlerinin maddi ve manevi müzaha- retlerinin pek belirsiz bir hale gel i görünce başka taraflarda teminat bul- mak temayülünü duymuş olduklarını kaydederek, Fransada iç vaziyetinin is- tikrar kesbetmesi, İngiltere ile Fransa arasında sıkı bir bir'iğin muhafaza edil- mesi sayesinde bu gibi tehlikelerin ön- lenebileceğini ve dünya sulhu için bu- nun şart olduğunu ileri sürüyor. Endüstriyel istihsal, geçen yıl da çok elverişli bir inkişaf geçirmiştir. B hassa, ihracat endüstrisinin muhtel şubelerinde bir terakki vardır. Bugüne kadar devlet himayesini görmüş olan ve iç memleket ihtiyaçlarını temin eden endüstri şubelerinin yeni endüstri ka- nunundan sonra nasıl bir inkişafa ka« vuşacaklarını, şimdilik kestirmenin im« kânı yoktur. Her halde, yeni kanun, pa- razit nevinden olan endüstrileri orta« dan kaldıracak ve yaşamak hakkı olan endüstri faaliyetine kuvvet verecektir. Bu mülahazaya, evveliemirde, yerli ham maddeleri işleyen endüstriler gir« mektedir. Bulgar istatistik genel direk- törlüğünün verdiği malümata göre, u- mumiyet itibariyle endüstri istihsali, 1935 yılma göre yüzde 10 yükselmiş- tir. Denilebilir ki, bulgar millt ekonomi« ekonomik buh« si, dünyanm geçirdiği randan yavaş yavaş, fakat emin bir su- rette kendini kurtararak gelişmektedir. Ancak, iç memleket ticareti oldukça e- hemiyetli bir canlılık göstermekte ol- masına rağmen, henüz normal vaziyeti« ni almamış olduğundan, iç memleket e&« konomi mahfillerinde halâ itimadsızlık hüküm sürmektedir. Bu böyle olmakla beraber, bulgar hükümetinin hedefini müdrik istikrar politikası, bu kötülüğü de yakın zamanda bertaraf etmiş ola- caktır. Bu itibarla, 1937 yılının ihtimal lJeri ümid verici bir mahiyettedir. Zahi- re ve diğer mahsul fiatlarının yüksel« mesi ve genel olarak bulgar istihsalinin yabancı memleketlerde iyi bir sürüm temin etmesi de bu ümide kuvvet ver« mektedir. Profesör Burkhart Danzigde Cenevre, 25 (AA.) — Gazeteler, profesör Burkhart'ın dün Danzige gitx mek üzere Cenevreden hareket ettiğini, profesörün evvela ingiliz, fransız, ve leh resmi mahfilleriyle temas etmek ü- zere Londra, Paris ve Varşovaya uğrı- yayacağını bildirmektedirler. Mısır tayyare yarışı Kahire, 25 (A.A.) — Çol devresi müsabakasına iştirak eden tayyareciler ilk merhaleyi arızasız geçerek Massua- ya muvasalat etmişlerdir. Yalnız üç tayyare ehemmiyetsiz arızalardan do- layı seyahatten vaz geçmiştir. Ressam Tintereto'nun sergisi Venedik, 25 (A.A.) — Meşhur res- sam Tintoreto'nun eserleriyle 25 nisan- da burada açılacak olan sergide şehir kiliselerinin verdiği ve ressamın sanat hayatının başlangıcından ölümüne ka - dar faaliyetini gösteren 20 kadar şah- eseri de ihtiva edecektir. y DeD Ü C 1 YS Ç CENSEL Z KiTAr Yazan: Rudyard Kıpling Çeviren: Nurettin ARTAM — O,benim haber gönderdiğim gece gelmemişsti. O, o sırada ay ışığında vadide dolaşıyor, gürültü ediyordu. Onun kuyrugu, üç filin kuyruğu kadardı; onun için ağaçla- Tın arasında saklanamazdı. Ay ısığında in - san sürüsünün evleri önünde dansetmi-ti. Bana gelmediği zaman da ben onu görmüş- tüm, Ben, Cengelin üstadıyım. Baghira, pek aşağıdan alarak: — O zaman,'yeni konv->>> zamanı - idi, dedi, ihtimal ki o zaman onu, küçük kardeş, sen bir üstad sözü ile çağırmamıştın, değil mi? Ferao'yu dinle de biraz için açılsın. Movgli'nin başında kaynıyan huysuzluk, sir” “ik kendi kendine yatışmış gibi — idi. Başını kollarının üzerine koyup gözlerini ka- fakat duyar. Bir başka gün gelir, göze gö - payarak sırt üstü yattı. Gözlerinden uyku akarak: — Bilmiyorum; bunun için umur da etmi- vorum, dedi, midem epi ağır Baghira, haydi “yuyalım ; başımı biraz dinlendir. Pars, tekrar içini çekerek uzandı: çünkü - #rao'nun “yeni konuşma zamanı” dedikle- ri baharda söyliyeceği şarkıları tekrar tek - rar meşkettiğini duyuyordu. Hindistan Cengellerinde bir — mevsim, öteki mevsime, aşağı yukarı, ayırdedilmek- sizin kayıp gider. Yalnız iki şey bellidir: ku- ru günlerle yaş günler. Fakat akan sellerin ve havalanan tozların altından dikkatlice bakacak olursanız, o zaman her dördünün de beraber yürüdüğünü görürsünüz. Yalnız bu- nun arasında ilkbahar en harikulâde olanı - dır. Çvnkü kışın yama yama giyinmiş bir hale getirdiği yeryüzünü yeni ve taze otlar ve çimenlerle örter ve yer, kendini o zaman yeniden taze ve genç hisseder. Bundan do- layı, dünyanın hiç bir yerinde bahar, Cen - gelde olduğu kadar güzel değildir. Bir gün olur ki her şey yorgundur, hava- ya sinmiş olan her günkü kokular, eskimiş ve yıpranmıştır. Kimse bunu izah edemez, rünür hiç bir değişiklik olmadığı halde ko- kular yenileşmiş, tatlırlaşmıştır; Cengel halkının kış tüyleri yanlarından lüle lüle sarkmağa ve yeleleri tâ köklerin- den itibaren titremeğe başlar. O zaman belki biraz yağmur yağar, bütün ağaçlar, çalılar, bambolar, yosunlar ve bütün yeşillikler, si- zin zarazor duyabileceğiniz bir gürültü çıka- rır; bu gürültünün altında, gece gündürz, derin bir vızıldama vardır. Bu baharın gürül- tüsüdür: bu öyle bir ihtizazdır ki ne arılar- dan, ne çağlıyanlardan, ne de tepelerde bu- lunan ağaçlardan gelmez; o ılıklaşan ve bahtiyar olan dünyanın ürperişidir. Bu seneye gelinceye kadar Movgli, mev- simler değişirken pek ziyade sevinirdi. Ça- yırların arasında ilk defa ilkbaharın gözünü o görür, Cengelde başka hiç bir şeye benze- miyen ilkbahar bulutlarını enönce o sezerdi. Her türlü ıslak, yıldızla aydınlanmış, çiçek - lenen yerlerde, onun öten kurbağalara ve te- pesi aşağı gelmiş baykuşlara yardım eden sesi duyulurdu. O sırada baharmm getirdiği ılık hava içerisinde onun, canlılığı, neşesi arttıkça artar, günün batışından sabah yıldı- zının doğuşuna kadar otuz, kırk, elli millik bir yol üzerinde koşar sonra üzerinde tuhaf tuhaf çiçekler asılı geri gelirdi. Dört kardeş bu koşmada onunla beraber bulunmazlar; şarkılarını söylemek üzere öteki kurtların yanına giderlerdi. İlkbaharda Cengel halkı fazla meşgul olurlar, Movgli, kendi çeşidle- rine göre onların havlamalarını, kükremele- rini, bağırmalarını ve yahud kişnemelerini duyardı. O zaman, hepsinin sesi, senenin ö- teki zamanlarındakinden farklıdır; onun içindir ki Cengel'de ilkbahara “yeni konuş- ma zamanı,, adı verilir. Fakat bu bahar, Baghira'ya da söylediği gibi, yüreğinde bir ağırlık duyuyordu. Tâ bambu sapları benekli kahverengine döndü döneli, kokuların değişeceği sabaha gözleri- ni dikiyordu. Sabah olunca sisli ormanlarda tunç, altın renklerinde ve mavi papağanlar avazları çık: tığı kadar bağırmağa başlayınca Movgli de bir şarkı söylemek için ağzını açar, fakat şarkı, dişlerinde kilidlenip kalırdı. o zaman tabanından başlarındaki saçlara kadar bir betbahtlık duygusu duyar; bir tarafına bir diken batmadığına emin olabilmek için ba « kınırdı (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: