2 Ekim 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3

2 Ekim 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

101 kişi ile Eski ve yeni yaşayış tarızları — 55 Fikri ( bu isim uydurmadır ) Beyefendiyi size takdim ede- yim: Yaşı! altmıştan yukarı, yetmiş- ten aşağı. Orta boylu. Hayal meyal bir kır sakalı var. Gör- leri masmavi, teni gayet beyaz. Pek güler yüzlü. Ağır yürür, ağır konuşur; lâkin sözleri pek özlü ve pek tatlıdır. Istihzaya çok mayildir. Eski ve oldukça zengin bir ailedendir. Vaktile büyük bir adamın damadı idi. Otuz sene diplomatık etmiş. Görmediği yer kalmamıştır der- sek mübalâğamız yaman olmaz. Ha... unuttuk: elbisesini tarif etmeliyiz: Boz renkli jaket atayı- m biç terketmez. Daima kolalı gömlek giyer. Tek görlük çeh- resinden düşmez. Bastonunun sapı altındandır. Saati kapaklı- dir. Zebercet yüzüğü parmağın- dan biç eksilmez. Fikri Bey pek uzak ve kendi | inceliği ile mütenasip olmayan bir mahallede oturur. Niçin? Çünkü yaman ve harap bir ko- nak, on beş dönüm bir bahçe içinde bir konak kendisine mer- hum hareminden miras kalmıştır. İmlâya gelmez evinin ancak bir cihetinde oturur. Üst tarafı eski tabirle “araziyi mevat,, tır. Fakat - döşeli, dayalı taraf ise gerçekten görülmeğe değer. Es- | ki “sevk, yeni zevk orada birleş- mişlerdir: Radyo ve tandır, Si- nema gazeteleri ile Sami divanı, Fazıl'ın köhne “zenanname,, ve “bubanname,, leri ile sinemada yerlek resimler, purolar ve nargi- le... — Fikri Beyefendi, bir ricaya geldim. — Emrediniz. — Bana bir saat söz söyleye» ceksiniz. — Neye dair? — Sizi en ziyade meşgul eden “akademik,, bir meseleye dair. — Düşüncelerime ehemmiyet mi veriyorsunuz? Cılız fikirler... — Estağfürullah. — Öyleyse düşüneyim, Fikri Bey bir enfiye çekti. Enfiyeyi bir altın kutudan iki Parmağı ile almasi, sonra bur- Duna usulca götürmesi, en sonra elini ve burnunu gayet büyük sizden | Avrupaya mülâkat... silmesi pek kibardı. Asaleti ora- dan bile anlaşılıyordu. Söze gi- — Efendim, dedi, size öyle bir bahis açmalıyım ki şâhsi ve uzun bir tecrübeye müstenit ol sun; aksi takdirde sözlerimin bir ehemmiyeti. olmaz. — Her sözünüz mühimdir. Htifat (o buyuruyorsunuz. Efendim, senelerdenberi zihnimi yoran bir müşahedeyi arzedeyim: Yetiştiğim devirde bir alatur- ka yaşayış vardı. Bunun yüksek mertebesi gerçekten cazipti. Ta- rihi bir terbiye, an'anevi bir edep, deydenevi bir erkân hasıl olmuştu. Bir mütehayyizler silsilesi pey- da olmuştu. Gözünün önüne on- lardan beş, on sima geliyor. Ta- bil sizin de hatırınız bu dakika- da işlemektedir. Eski konakları, daireleri düşünüyorum: O mua- şeret tarzı : hasıl olabilmek için asırlar geçmişti. Yemek, içmek, uyumak evde oturmak, gezmek, ziyafet, ahpaplık, kadınlarla mü- nasebet, küçüklerin büyüklere karşı vaziyetleri, ev, konak, haremlik, selâmlık, mefruşat, elkap, elbise ve kıyafet, düğünler, vesaire, hep birer usule tabi idi... Dikkat o buyurunuz! Bunlara (iyi) veya (fena) demiyorum: Müs- tekar diyorum, Çakeriniz pek-genç yaşımda memur olmuştum. Orada da, bizim eski erkân gi- bi kök salmış, müstekar, esaslı bir yaşayış tarzı gördüm. Bu iki tarz birbirinin oOtaban tabana zıddı idi. Lâkin bir noktada bir- leşiyorlardı: Tahayylzde... Bir frenk kibarı ile bir Türk kibarı birbirinin zıddı bir hayat sördük- | leri halde yekdiğerini pek ko- it laylıkla anlarlar ve samimi dost | olurlardı... Hususi hatıra ve mü- şabedelerim: Pek nadiren, Avru- paya, biç alafrangadan anlama- yan rical, vezirler gelirdi, Bunlar çatal bile kullanamazlardı. Lâkin mütehayyiz, vekur idiler. Ken. dilerinin bu tehayyüzü, bu te- meyyüzü, bu vekarı, bu ince- | liği ve ağırlığı derhal Ayru- palıların nazarını celbederdi. He- le yüksek tabakaya mensup ka- dınlar bizim o kodamanlarımıza kahve rengi ipekli bir mendille “ VAKIT ,ın tefrikası 76 BU KADIN Yazan: $. $ Van Dayn yakıyordu. Bir ara Stitin yazdı- ğı rapora tekrar baktı, sonra dışarı çıktı. Vans müddei umu- minin masası üzerinde bulduğu bir kitabı açmış, okuyordu. Kumandanın geldiği haberini alınca odanın içindekiler fevka- lâde vaziyeti hissettirmemek için biraz derlenip toplandılar. Ku- mandan neşeli idi. Müddei umu- miye istifhamkârane baktı, Markam (yavaş, fakat vazıh bir ifade ile: — Kumandan müsaade eder | Li v İG MİDİD) DİE bayılırlardı. Yekdiğerinin Emi Nakleden: Ömer Fihem seniz, size bazı sualler soracağım. dedi — Ne arzu buyurursanız so- runuz, — Sizin askeri bir rovelveri- niz, var, değil mi? — Evet. otomatik bir Golt, — Onu son defa ne vakit te- mizlediniz, doldurdunuz? Kumandan yalnız hafifçe kaş- larını kaldırdı, okadar. Yüzünün tek bir adelesi bile oynamadı. Pek iyi bilmiyorum, dedi, Birkaç kere temizledim. Fakat İ anlamayan bir kontes ile bir ve- airimizin bir huçuk saat tercü- manlığını ettim. Kolay anlaştı- lar, seviştiler ve inceden inceye | flörte bile giriştiler... Tekrar edeyim! Garp muaşe- retinin pek yüksek olduğu inkâr edilemez. Amerikanizmin gale- besi ile bu muaşeret de sönü- yor ise de temel kuvvetli. Güç ve geç sönüyor. İngilizler, bu modernizm karşısında diyorlar ki: — Servetimiz gitsin, lâkin | eski muaşeret tarzımız gitmesin. Şimdi, Efendim, şahsi muhake- melerime geleceğim. Biz, tanzimatı hayriyeye de- ğin kâmilen, külliyen alaturka idik, Frenklik, Türk cemiyetine binde bir hulül ve nüfuz etme- mişti, Sonra yavaş yavaş frenkleş- tik. Bugünkü nisbeti bilmiyorum. Lâkin Şarklılıktan resmen çık- tık, Garplılığı şer'an kabul ettik. Fakat ölmekte ölan Şark yaşa- yış tarzının müracehesinde garp yaşayış tarzını ne kadar, yüzde kaç hazmettik? Rakamla ifade edilebilecek hiç bir müşahedem yoktur. Yalnız büyük bir ekse- riyetin alafrangalılığında solaklık beceriksizlik görüyorum ..- Sofrada: Pek nezih zatlar he- men havluyu tabağın altına seri- yorlar, Alenen, havlu ile tabak- ları, bıçağı, çatalı, bardağı sili- yor, güya temizliyorlar... Şapur şupur yemek yiyoruz. Avurtlarımızı şişirmek yetiş- miyormuş gibi o halde İâf ve hatta münakaşa ve gevezelik ediyoruz, Bir az solak oturuyoruz. Ras- gele hanımın elini öpüyoruz. Yalnız harici elbiseye bakıyor, | Üst tarafım külliyen unutuyoruz. Evlerimizin içi, üst. ve..başımiz? gibi ihtimam görniüyor. Mükâle- mede gereği gibi ince değiliz. Malümatsızlık yüzümüzü kızart- mıyor, Eski alaturka ile istihzamız fazla fakat alafranganın ne olduğunu öğrenmek için yorulmuyoruz (çün- kü güç) ve işimiz mukallitlikten ibaret kalıyor. Alafranga bayatta emizlik, intizam iki üstür, Bu süsle- rin yanından bile geçmiyeruz. Gö- rüşme ilmi... itiraf edelim ki bu hususta yobazız.. Dostluk, o vefakârlık ... Eski tarzı munkariz oldu, yenisini bekliyoruz. o Cilâ, cilâ, (ocilâ. Garptan tonlarla boya getiri- yoruz. Boya, boya, boya. oCep- heye verdiğimiz kuvvetin onda | birini, ah! dabile vessek... Biri söylüyordu: Haftada iki defa el tırnaklarmı cilâlatan bi- ri altı aydanberi ayak tırnakla- rnı kesmemiş. Fransadan avdetimden sonra hiç doldurmadım. Demek bu yakınlarda dok durmadınız? — Hayır böyle bir şey hatır- | İamıyorum. Markam, Stitin raporunu eline aldı: — Müşterileriniz müessesenize | yatırdıkları parayı geri istiyecek olurlarsa onları ne şekilde mem- nun etmeyi düşünürsünüz? Kumandan hiddetle dudakla- rını ısırdı: — Demek dostluk maskesi altında benim defterlerimi bu- nun için tetkik eltirdiniz, öyle mi? diye bağırdı. yüzü kulaklarına kırmızı olmuştu. — Yok hayır, bunun için de- İ kadar kıp- İ ği değil, Kasa ve kesemiz var: İçleri kof. Vaktile bizim akrabalardan bir Ebu Cehil molla vardı. Ka- zaskerdi. Fakat imzasından baş- ka bir tek kelimecik olsun ya- zamazdı. Mollanın ise 8000 cilt- lik kütüphanesi bilenleri güldü- rür, katıltır, bilmiyenleri efen- dinin ilmine hayran bırakırdı. yiz Ne alaturka, ne alafranga. Berhayat eski efendiler yepyeni- lerin bu gidişindeki incelikten mahrumiyete gülüyorlar: hakları var. Kezalik Avrupalılar bu temessüldeki o muvaffakıyetsizli- ğe bıyık altından tebessüm e- diyorlar: Hakları yok değil, as- la yok değil, Bir mukayese noktası: Bir Avrupa ve bir Türk ge- zetesini yaklaştırınız. Sahifeler pek çok okünmiya- cak kadar bol, Resimler o karikatürler: bizimkilerin bir rüçhani edilmez: Daha boyalı. Bir de içindekileri tahlil edi- niz Avrupa gazetesi tam, do- lu, hatta fazla, Cereyanı güzel- ce takip edebilirsiniz. O gaze- teyi okumakla birşey öğrenir ve mulümatınızı tazeleştirebilir- siniz. Ya bizimkiler? Müsaadenirle mukayesemi sonuna kadar gö- törmiyeyim. — “ Yanlış, sehiv, hata, zühul, ih- mal.. Bunları şaz olarak bilir, biz onlara kaide olmak (üzere tapınırız, |: Orta bir İngilizce, Almanca, Fransızca, Italyanca, hatta Rum- | ca, Bulgarca kitap gösteriniz ki inkâr tertip. yanlışı “buluhsun; En büyük “itina «ile» basılmış Türkçe bir kitap keşfediniz ki onda yanlışsız bir sahifecik, .. Fikri beyefendinin fikri caziptir, belki çok (mikdarda doğruyu ihdas ediyor. Şu kadar İ ki bu fikirleri olduğu gibi alır- Celâl Nari Madam Pavlova Şehrimizde bulunan muhar- rir Madam Pavlova, bu sabah saat 10 da, Yeşilköyden Cidna şirketinin tayyaresi ile Bükreşe gidecektir. memurlarına > TLMNANAKANAIMIN Müdüriy Kumandanın cevabı Markamın canını sıkmıştı. Daha sert, de- vam etti: — Bu sabah sizin ikametgâ- bınıza gittim. — Demek artık kapuları da zorluyorsunuz ! Yüzü kırmızı iken yeşil bir renk aliyor, alnının damarları şişiyordu. — Orada ne buldum, biliyor musunuz ? Madam Banningin mücevherlerini, Size bu kıymet- İK taşların oraya nasıl gittikle- rini sorabilir miyim? — Bu sizin üzerinize vazife — Mis Hofmana mücevher- lerden bahsetmemeyi niçin sıkı sıkı tenbih ettiniz? Buna da karışamazsınız! Nenize lâzım. Bır istihalenin tam ortasında- | Keza | onda yüz. binde birden ziyade | sanız siz de bata etmiş olursunuz TAKSiT Satış muamelesine başlanmıştır. Tafsilâtını müessesenin Sultanhamamındaki manifatura mağazasından öğreniniz, 3 — VAKIT 2 Teşrinevel M. Holştat | Mübadele komisyonunun iş- leri hakkında izahat veriyor Muhtelit mübadelede dün ak- şam 4 üncü böre toplanmış ve mutat işlerle meşgul olmuştur. Bitaraf reis M. Holştat gaze- temize şu izahatı vermiştir: — Hakem olduğumuz mesele- ler hakkında kararımızı nihayet 10-15 güne kadar bildireceğiz. Biliyorsunuz şimdi yalnızım. M. Rivas mezundur. Ancak biray sonra dönecektir. M. Andersene gelince bu Pazar geleceğini bil- dirdi. Kendisi, Danimarka hükü- meti murahhası olarak cemiyeti akvamdâa bulunmaktadır. Yakında Türk ve Yunan bü- kömetleri etablilerin listelerini vereceklerdir. ; 12000 Vesika Haber aldığımıza göre Garbi Trakya tali komisyonu şimdiye kadar 12000 e yakın vesika da- ğıtmıştır i ği Tali komisyon binası ğ 6 ıncı Tali komisyona tahsis edilen hükümete ait binada ta- mirat ve boya yapılmaktadır. Yakında komisyon nakledecektir. Nüfus idaresinde Bir gazete tarafından nüfus idaresinde mülkiye müfettişleri tarafından bir mesele hakkında teftişat yapıldığı yazılmıştır. Tah- kikatımıza göre nüfus idaresin- de tabkiki icap eden bir mesele bulunmamaktadır. Kazananlar Bankamızda kumbarası olan- ların o numaraları özerinden çekilmekte olan ikinci kur'a dün Ankara merkezinde çekilmiştir. .smi No, Istanbulda Hicran H 21570 . Ayşe OH 16643 Izmirde Ayşe İH. 3206 Istanbulda MebmerB 12022 i Minaslı Hayri bey mahdumu E- | min B 163 © Istanbulda kazananların Bankamıza İİ müracsnt edip müktfarlarını alma" | lam rica olunur. Türkiye Iş Bankası li Ismail Fuat ve şürekâsı Zabitana , Muallimlere, Devlet memurlarına ve Banka He Tel, Tet. 192 TMM — Fakat biraderinizi öldüren kurşunun (sizin tabancanızdan çıkıp çıkmadığını enmek ba- na İâzımdır, kum; nl — Yeni bir sual, hal demek beni tevkif etmek için buraya çağırdınız. Boş bulunmamdan bilistifade beni hapse attıracak sualler soruyorsunuz. Doğrusu ya dürüst, dostça bir hareketi Vans atıldı. Bir kamçı gibi şaklıyan sesle: — Budala, diye haykırdı. Gör © müyor musun ki sana bu sualle- ri soran bir dostundur. Senin masum olduğunu anlamak için çırpınan ve bütün ümitleri mah- volan bir dostun. Kumandan © yüzünü döndü, bağırdı: Sen karışıma oradan, kara yılani Vansa (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: