25 Kasım 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

25 Kasım 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 4— VAKIT 25 Teşrinsani 1930 Türk-Yunan misakı | 19 teşrinisani, Cenevre (Başmuharri- rimizden — Tahdidi teslihat ihzari kon feransımda Türk « Yunan bahri tahdidi teslihat mukavelesini tebliğ eden murah hasların alkışlanması suretile vukubu- lan tezahüratı telgraf haberi olarak vermiştik. Bu tezahüratı beynelmilel bir heyet tarafından herhangi bir sulh eserine karşı gösterilen basit bir neza- ket ve iltifat olarak telâkki etmek doğ. ru değildir. Bu tezahürat daha ziyade gerek Türkiyenin, ve gerek Yunanista-! nm harici siyasetlerindeki sulhperver- liğin cihan ef&ârı umumiyesi tarafım. dan artık tamamile anlaşılmış olduğu- nu gösterir. Vakın bazı ecnebi gazeteleri Türk - Yunan dostluğu misakı ve bahri tahdi- di teslihat mukavelesi imza edildikten sonra güya Avrupa sulhünü tehdit e-| den birtakım yeni siyasi kombinezon-| lar meydana çıkıyor gibi göstermek İs tediler. Hatta bazıları harbi umumiye tekaddüm eden ittifakların — başta A) manya dahil olduğu halde — Canlan- makta olduğundan bile bahsettiler, Fa- kat bu tahrikçiler istedikleri neticeyi alamadılar. Cihan efkâri umumiyesi. nin aklı selimi hakikati olduğu gibi gör mekte gecikmedi. İşte tahdidi teslihat| ihzari konferansmda Türk - Yunan iti Yâfından bahsedilirken yapılan takdir- kür tezahürat bu hususta en kıymetli bir delildir. Cenevre daima beynelmilel içtimala-| ra sahne olan bitaraf bir şehir olduğu için buradan dünyanın umumi vaziyeti daha ziyade vuzuh ile görülebilir; bir- kaç gün evvel Cenevrede içtimai merki- i olan bir İsviçreli zat hususi bir müsa habe esnasında bana aynen şu Sözleri söyledi: — Hali hazırda iktisadi buhranm in sanlar için tevlit ettiği tehlike harp tehlikesinden daha büyüktür. Bolşe- vizm mikrobu açlık ıstırabı İle hemen her memlekette müsalt bir inkişaf sa-| hası buluyor. İsviçre bile bu mikrobun tahripkâr tesirinden kurtulmuş değil; dir. Eğer milletler şimdiden akıllarını başlarına toplamazsa Bolşevizm tehli.| kesinin gittikçe tevessü ettiği görüle cek, iktısadi buhran her tarafta anarşi! yapacak, kazançları ile geçinemiyen in sanlar etraflarında servet namına ne| varsa yağma ederek yaşamak istiyecek lerdir. Böyle bir netice dünyadaki içti- mail nizamı yıkacaktır. Ben kendi görü- şüme göre şöyle düşünüyorum: İktısa- di buhran, işsizlik ve Bolşevizm tehlike si karşısında on sene kadar milletler için nüfusun artmasına mâni olacak tedbirler almak lâzımdır. On sene zar. fında yeni çocuk yapmak fikri bütün aileler arasında neşredilmelidir.., İsviçre gibi ebedi sulh memleketi o- lan bir yerde iktisadi buhranın tesiri insanları bu gibi düşüncelere sevkeder se bilhassa merkezi Avrupa gibi buhran dan en çok müteessir olan yerlerdeki insanların neler düşünebileceği kolay- ca tahmin edilebilir ve dünyanın hali hazırdaki bu manzarası rildikten sonradır ki Türkiye ile Yuna nistan arasında astrdide husumet dev- rinin kapatılarak yeni bir dostluk ve mukârenet devrinin açılmasındaki kıy- met daha iyi takdir olunabilir. Dün de Holandalı bir diplomat ile görüşüyordum. Bu zat Avrupa sulhü- nü tehdit edebilecek rekabetlerden bahsederken tehlike devrinin geçmiş ol duğunu ifade etmek için Türk - Yunan itilâfı ile başlıyan Balkan anlaşmaları- na işaret etti: “Artık Balkanlar sulh! esası Üzerine organize oluyor. Dedi.| Sade bu kisa cümle bile Türk - Yunan dostluğuna yalnız yakm şark sülhü i- çin dğil, bütün dünya sulhü için Ce- nevre muhitinde şimdiden ne kadar e- hemmiyet verildiğini göstermeğe kâfi gelir. Hakikaten 'Türk - Yunan dostluk mi- sakı ile bahrf tahdidi teslihat mukavele si Balkanların cenubundu ve Akdeni- zin garp mıntakası ile Karadenizde çok! kuvvetli bir sulh teşekkülü vücude ge- tirmiştir. Bu teşekküle Bulgaristanm da iltihak etmemesi için ortada hiçbir ciddi sebep yoktur. Binaenaleyh esasen 'Târkiye ile dost olan Bulgaristan Yunanistan ile anlaş İ istasyonun yanında İ00metreden Boncuk ve sedef düğme Kongoda Banana şehrinde içe- rilere doğru demiryolu yapmak için karar verildi. Sermaye gel- di, demiryolu ne kadar çabuk | bitirilebilirse edilecek kâr okadar çok olacaktı. Bunun için inşaat şirketi yolun derhal bitirilmesini istiyordu. Davullar çalındı, kabile | reislerine haberler gönderildi. De- miryolu inşaatında ameleye çifte yevmiye verileceği bildirildi. İşler başladı, mühendisle, yol çavuş- | ları faaliyete geçtiler. Ha gayret ha babam hal... Çalıştılar... Ça- lıştılar... Fakat Kongo Nehri va- dileri bir türlü aşılamıyor. Raylar üremiyor. Çünkü Ba- nanadan ileriye doğru adım at- tıkça, amele sayısı eksilmeye başladı. Bol güneş, sıcak yağmur, dal- larında kocaman, kocaman may- mumların kuyruklarından asılarak sallandıkları, dişilerile kur yaptık- ları ağaçların altında çalışacak adam gitdiçe azalıyordu. Niçin? Iklim meselesi diyeceksiniz ? bayır.. Böyle bir şey iddia edi- lemez Avrupalıar için iklim meselesi her zaman bir tehlikedir, Avru- palı bu sıcak iklimde bir türlü yaşayamaz yem yeşil bataklıklar arasında göğe doğru çıkan yem yeşil bir buhar hava haline girmiş medarlar sıtmasını bir sağanak etrafa savurur, Yerlinin vücudu malarya mik- robına okadar alışmıştır ki, yı- lâna,alila tutam aais gibi mina ya şerbetlidirler. Hayır, onların yol ameleliğin- den kaçmalarının sebebi bu de- ğildir. Dört ayaklı hayvanların yaşayamadığı yerlerde, bu adam- lar başlarında kayık, sandal ta- şıyarak yılanlarla, maymunlarla, parlak renkli kuşlarla kardeş kardeş yaşarlar ve hiçte sıkıntı çekmezler... Baş mühendis iki yevmiyeyi üç yevmiyeye çıkardı ve nihayet beş yevmiyeye... Brükseldeki amele- nin aldığının beş misli para ve- rildi gene elini çapaya, kazmaya süren yokl.. Baş mühendis bu vaziyet kar- şısında çıldıracak hale geliyordu. Toplandılar, konuştular, konuş- tular, fakat bu konuşmalardan hiç müsbet bir netice çıkmıyor- du. Gün geçdikçe amele sayısı düşmekte deva ediyordu. tacel telgralarda hattın küşadı hakkında malümat iste- niyordu. Genç bir mühendis bir teklifde bulundu. Ve teklifi kabul edildi. Zoluların köylerile istasyonlar arasına bir dekovil yapıldı. Her fazla buylu oağaçların goyet genişte gövdeleri vardı. Onlardan birsinin içi oyuldu. Bu adeta kocaman bir evdi. Genç mühen- dis buraya mavi, sar, yeşil türlü türlü boncuklar getirdi. asdı. Kırmızı renkte basmalar getirtti onlarıda bir kenera yer- leştirdi tığı gün Avrupanın cenubunda Adirya-! tikten Karadenize kadar imtidat eden sarsılmaz bir sulh abidesi vücuda gele- cek demektir. easarean Halbuki Brüksilden gelen müs- | resmi | Zenci hikâyesi Baş mühendis bir gün bir emir verdi: “— Dekoville seyahat serbest- tir, herkes maccanen istasaolara gelebilir. ... Kadınlar, oçocuklar, ihti- yarlar akım, akın istasyonlara geldiler ve istasyonlara gelmekle kalmadılar (O kabr o boncukları, renk, renk düğmelerin asıldığı, arşın, arşın kırmızı basmaların sallnndığı odüküânları * görünce ağaçların oyukları önünden bir türlü ayrılmadılar. Hele kadınlar boncuklara gö- nül verdiler, buraya gelen bon- cuklara onları o kadar alâkadar etti, siyah kadınlar kırmızı bas- malara o kadar candan yandı. lar... Günlerce bu dükânların et- rafmda tavaf ettiler, boncuğa elini sürebilen, basmaya doku- nabilen kendisini bahtiyar at ediyordı. Asıl gürültü, (zolulular ) evle- rine döndükten sonra patlak verdi. Siyal derili, ince belli, geniş kalçalı kadınlar dik me- melerini kocalarınn gögüslerine dayadılar, mallı burunlarını ko- calarının burunlarına yaklaştır- dılar ; » — Kocacığım... Boncuk is- terim, » — Kocacığım kırmızı ku- maş isterim diye ayak dirediler, kocalarından vat almadan koyun- larma girmediler, Hele“yekıllar, birsrirld, de kânların önünden ayrılmıyorlar, babaları kendilerine bir dizi boncuk almazsa köylerine gitme- yeceklerini açıkça söyleyorlardı. Genç ve nışanlı zolular pek berbat bir hale geldiler, çünkü nışanlı kızlar sedef düğmeleri dizi, dizi kırmızı bir bezin üstüne di- kerek boyunlarına takmayi dün- yorlar, sevgililerinden sedef düğ- me hediye etmelerini istiyorlardı. Çünkü genç yol çavuşu sevgili- sine bir düzine sedef düğme ile yarım arşın kadar kırmızı bez hediye etmişti. Bu hediye bütün delikanlılarm başına dert getir- di, Bütün nışanlılar, yol çavuşu- nun getirdiği hediyeden bahse- diyor: — O, nışanlısını herkesten çok İ seviyor, sen herkesten az sevi- yorsun, Diyorlardı. Kocalar, nişanlılar naçar dükkânlara baş vurdular. Şimdi siz zannedeceksinizki ko- calar ve nışanlılar kolayca bu işten kurtuldular, ne gezer efen- dim, ne gezer. Dükkâncı, bir zenciye bakıyor, birde fiat söylüyordu. Dükkâncı bir sedef düğme için ne istiyor- du, bilir misiniz? Tahmin ede- mezsiniz. —Tam elli frank... düğme. Bir kadına hediye edilecek düğmenin en aşağı otuz dane olması lâzımdı. Bir arşın bez 85 franktı. Da- ha aşağı almanın imkânı yoktu. Fakat yol çavuşu nışanlısına yal- nız bir sedef gerdanlık vermedi kocaman iki arşınlık bir bez al- dı, onun eni bir karıştan fazla idi, onun üstünü baştanbaşa se- def düğme ile kaplattı. sevgili- Tek bir sine hediye etti. Bu bezin üstün- yanın en büyük sadeti addedi. |... a Gömlek YAZAN : Ömer Rıza —70— Sana nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz !.. Diğer taraftan Suriye valisine karşı gelecek, onu yoldan çevi- recek kafile de hazırlanmıştı. Bu sırada Talha ile Zübeyrin Medineden çıkıp Mekke yolunu tutmaları Sebe oğlunu son dere- ce memnun etmişti. Demekki bunlar Alinin onları himaye et- tiğine kani olmuşlar, sonra şe- hirde söylenen sözleri de duy- muşlardı. Her halde bunlar Mekkede boş duracak değillerdi. Bunlar hiç olmazsa Ayşeye iltihak ede- cek ve onunla birlikte bir cep- be teşkil edeceklerdi. Bu suret- le cepheler üçleşiyordu. Bunların biri Alinin, biri Ayşenin, biri muaviyenin cephesi idi. Memle- ket bu yüzden üç parçaya ayrr- lacaktı. Her birinin emelleri di- ğerine zıt olacak, ber birinin İ- çinde ötekine karşı kinler, reka- betler, uyanacaktı, Sebe oğluna göre bu vaziyet- ten daha mükemmeli bulunamaz- dı. Kendisi ve adamları son de- rece memnundular. Meymun oğlu onun dehasını tepcil için bu fırsatı ganimet bil- di ve söyledi: —Sana nasıl teşekkür edece- ğimizi, senin şanını yükseltmek için ne yapacağımızı bilmiyoruz. Hepimiz, sana secde etsek yeri- dir. Sen ki tek başına dev ka- dar bir düşmanı yere serdin. Sen ki yalnız başına koca bir imparatorluğu tamı. ii. bn. pimiz senin kulun, senin köleniz. Sen ne emredersen onu yaparız Yahu senden razı olsun. Sen zamanızın mesihi ve bu milletin beklenen mehdisisin. Meymun oğlu, bu tarzda em- ram etti. Ötekiler ibadete dak mış gibi dinliyorlardı. Sanki bun- lar söz değil, ilâhi bir vabi idi. Meymun oğlu, sözlerini bitir- de tam bin dane düğme vardı. Yol çavuşunun nışanlısi bu yeni tuvaleti ile meydana çıktığı gün bütün Kongu altüst oldu. Nışanlılar bin düğmeli birer yeni kumaş hediye etmiye mec- bur oldular, Yol çavuşu bir gün nışanlısına bin dane katır bon- cuğundan mürekkep bir kolye hediye etti, derken efendim, nı- şanlılar, kocalar arasında bir re- kabettir başladı. Boncuk, düğme kumaş sarfiyatı arttıkça arttı. Fakat Zololu kocalarla, karılar ve nışanlılar arasında kavğa gürültü, aileler arasında rekabet azalmadı. Herkesin ağzının tadı kayboldu, hepsinden feci Zololu erkeklerin ellerinde, avuçlarında ne varsa hepsi tükendi. Onlar bir gün çalışip: bir kaç ay yaşr- yabiliyorlardı, fakat şimdi iş ber akis oldu, herkes tırıllaştı. Er- kekler tırıllaştı amma, kadınların nışanlıların istekleri bir kere ka. barmıştı, bir türlü süslenmekten vaz geçemiyorlardı. Kocalar, nı- şanlılar karılarına boncuk, sedef düğme, basma almak için demir yolunda ameleliğe razı oldular. Hem bilseniz ne fiatla, yarım yevmiye ilel.. Altı ay sonra hattın resmi kü- şadı yapıldı ve kumpanya baş- mühendisi hem demir yolu yapıp hem de üstelik kâr ettiğinden dolayı büyük bir mükâfatı nak- tiye ile taltif edildi, LM. i esnasında bulunmaları dikten sonra Sebe oğluna doğ” | ru yürüdü, onun ellerini öptü! arkadaşları onu takip ay | Sonra hepsi onun karşısında çöktüler. Onun sözlerini dinledi ler. Sebe oğlu şu sözleri söyle di: —Bu işi ben yalnız başım? yapmadım. Sizin gibi zeki, ve çalışkan dostlar. olmasaydi bu muvaffakiyetlerin birini ks” zanamazdım. Her birinizin b muvaffakiyetlerde o hissesi ve” Mazlum kavmimizin taribi hepi” mizi hürmetle anacaktır, Fakat biz henüz hedefimize varamadık. Henüz çalışmak mecburiyetinde” yiz. Çünkü henüz kılıçlar kıni” rından sıyırılmadı. Henüz dökü" lecek kanlar dökülmedi. Hati9 benüz biz tehlikedeyiz. K. kıyamet bizim başımızdan kop” yor. Şayet bunlar birleşecek 9 aleyhimizde hareket edecek lurlarsa akibetimiz fena olur. O nun için son derece uyanık da” ranmalı; vaziyetin en ince tefer” ruatına kadar hiç bir şey gözü müzden kaçırmamalıyız. Bilhass* Aliyi çok yakından takip edini” Onun bütün hareketlerini gözet” leyiniz. Onun her sözünü ban yetiştiriniz. Sonra Mebmedi bir an evel Medineden uzaklaştırım* lıyız. Onun da bir valiliğe tayi ni çok münasip olur. Bu sayedf vik tana lde müş oluruz. i Meymun oğlu sordu: — Demek ki biz henüz keden kurtulamadak mı? — Dikkat etmezsek tehilik” ye düşeriz. Çünkü Ayşede, Tef ha ve Zübeyr de, Muaviye hep bizi istiyecekler, bizim " damlarımızın kılıçtan geçirilm* lerini, barışmak için şart kof” caklardır. Bizim vazifemiz be” bu barışma teşebbüslerini 4k* mete Üğratmak, vaktinde tedbi” alarak ve yapılacak işleri vi r de yaparak vaziyete hâkim maktır. i — Biz senin ber emrini Y#” panz. — Ohalde hiç korkmayın” Haydi istirahat ediniz ve İşle” nizi yapınız. Sebe oğlu ile arkadaşları 9” gılmışlardı. Mekkedekiler Yemen ve Bir radan cevap bekliyorlardı. kaç bafta içinde bunlar ge lerdi. Basradan bizzat oranı” Hisi olan: Âmir oğlu büyük Yö lerle gelmişti. Bu yüklerin Basra beytülmalının bütün teviyatı vardı. Âmir oğlU hükümeti tanımadığı için beytülmalı — birlikte Yemen valisi Yalâ da kilde hareket etmiş o hükümeti tanımadığı için malda bulunan 600,000 alıp getirmiş ve 600 kafile ile gelmişti. ge Bunların ikisi de Mekke? Ays? vasalatlarını ük ae ile görüşmek için yek de Hz. Ayşe, Talan ve Zübet şt çağırttı, Onlarm da bu ” zi Bor girbePi develik x gb en ula dane sayi taya ğe

Bu sayıdan diğer sayfalar: