25 Aralık 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

25 Aralık 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kânuneve! rtica Menemende hareketi Dün İzmir tarikile Menemen- den gelen telgraflar bize hiç beklenmiyen elim bir haber ge- tirdi, Manisa taraflarında Nakşi- bendi şeyhliği Oyapan Derviş Mehmet isminde mürteci bir yoba Mehdilik davasına kalkmış, yanina kendi kafasında beş serseri al- | 1€ & Zilli mi EK EE eşe 2d #iortlak #kspıres Almancadan Üçümüz de sucuk onuna dar yet çmıştı, Şimendifer makuscıs leme odasına aldı, lâmbayı Jelbiselerimizi kurutmak için © İbada da bir parça | Bardaktan boğanı mış, hepsini silâhlandırmış; baş-!yolumuzu kapamı larına külâh, sırtlarına birer cüp- pe giyen bu adamlar iki gün evel Menemene gelmişler, orada halkı Cümhuriyet kanunları aley- hine kıyama şvik etmişler, “ Şeriat isteriz!,, o yaygarasile Anadolunun bu saf köşesindeki halk arasında bir «otuz bir Mart» isyanı çıkarmak istemişler | Hadise hakkında verilen ma- lâmat bundan ibaret olsaydı, ta- mamen eminiz ki, birçok kimse- ler buna inânamazdı. İşin içinde bir yanlışlık olduğuna, yahut her hangi bir meczubun cinnet teza- hüratından bahsedildiğine hük- mederlerdi. Maalesef gelen haberlerin ver- diği tafsilât bu ihtimalleri ber- taraf ediyor. Yakın maziye ait bu kadar tecrübeler meydanda | olmasına rağmen kör ve cahil irtica yılanının memleketin bu köşesinde başını kaldırmıya te- .şebbüs ettiği anlaşılıyor. Hadisenin ehemmiyetini tak- dir etmek için müsellâh mürte- cilerin kendilerine nasibat etmek istiyen Ragıp Kubilay ismindeki bir münevver muallimimizi şehit ettiklerini, © zavallı o muallimin başını bıcakla vücudünden ayıra- rak "İnna fetahnaleke, yazi- hı bir bayrağa taktıklarını ve bu suretle tahrikâta devam eyledik- lerini, daha sonra kanun namina kendilerini teslim olmiya davet eden hükümet kuvvetlerine mü- selâhan karşı gelerek bir küçük zabit ile bir kır bekçisini şehit ettiklerini, ahaliden dört beş kişiyi de ağır surette yaraladık- larını düşünmek kâfidir. Hadisenin ceteyan tarzına ba- kılınca mürtecilerin, çok cahilâne olmakla beraber, düşünüp taşı- narak pilân dairesinde hareket | ettikleri anl Manisadan Menemen» gelen Mehdi çetesinin mükemmel surette silâhlanmış olmasını, burada evvelâ mene- men camiine toplanan halkı a- yaklandırmak istemesini, #onra mahallelerde tahrikât yapmasını nihayet maksatlarını tamamen elde edemeyince hükümet ko- nağına gidip basmasını, jandar- ma kuvvetlerine karşı silâhla mukabelede bulunmasını başka aşılıyor. suretle tefsir etmek kabil olmuyor. Memnuniyeti oOmucip o olan nokta şudur ki mahalli hükümet hadise karşısmda soğuk kanlılı- ğını mubafaza etmiş, büyük bir süratle İzmirden Menemene faz'a jandarma kuvveti yetiştirilmiş, fesat tertibatı tevessü etmeden alü kişilik irtica çetesinin üçü öldürülerek ve ikisi ağıryaralı ol duğu halde ele geçirilerek bas- tırılmıştır. Hiç şüphesiz firara muvaffak olan diğer iki şekide tenkil edilecektir. Acaba fesat tertibatını yapan lar öldürülen, veya ele geçirilen beş altı kişiden mi ibarettir? Her halde bu ciheti çok ince tetkik ve tahkike tabi tutmak lâzımdır. Hadiseyi müteakip Ma. nisalı bazı kimseler ile bir takım memurların adliyece tevkif edil- miş olduklanna bakılırsa mese- lenin bes alı kisiva mnnhasır sebep olmuştu, Şimdi ancak gec: Jsından sonra gelecek olan ilk beklemek mecburiyetindeyiz. I yapabilirdik. Bu vesile il retle görmüş olduk ki Avrupanm orta yerin de ve demiryolu üstünde, hâlâ petrol lâmbası ve demir soba varmış. Bir ke Jai kapı aralığından içeri kaymış, soba İalevinin karşısında horlayordü. | Darülfünun müderrisinin iki iskem İle arasma koyduğu bastonuna astiği- imiz çoraplarımızdan sular damlıy du. Bu bina her halde, öyle bi kibar misafir pek görmemiştir. yon şefi konayk getirdi, karısı da 86 banım üstüne koyduğu kapta suyu kaynanasını bekliyordu. İkisi de akıl İı iyi insanlardı. Kadıncağız, lâkin, x- ada bir suyun kapağını kaldırıyor, ax daha su ilâve ediyor, yerinde ra- duramıyordu. Nihayet, ısınan su İyun cızırtısmn onu sinirlendirdiği an İ laşıldı. — Şimdi tekrar hayaletler görüye undur,, diye kocası ona söylendi. Lâkin o öyle garip bir tebessüm il vawkabele etti ki, bizde ne gülmeğe, * İde bir şey söylemeğe cesaret bırakiı. İOnun yüzünde: “Sizin gibi basit insan lar esrarlı şeylerden ne ânlar,, £' mana vardı. yarı treni İstas | Nihayet darülfünun profesörü söz | başladı: “Kazan kaynamağa koyulu- yor., — “Hayır, diye kadın mukabele et ti, bu gece bir felâket göreceğiz!, Tatasyon şefinin nefesi güçleşiyor. du. Makasçı lâmbasını aldı ve dış çıktı. Şef 1 “Lâkin sö dedim ben kadma, “siz suyun carte sından bir felâketi evvelden tahmin e deceğimizi mi sanıyorsunuz? — Evet! Her böyle cızladığı zaman, bir felâket olmuştu; lâkin tamamen İbu şekilde crzlamalı, başka türlü de giL — Bu cızırtı bir ihtar mı, yoksa fe- ilâket behemehal geliyor mu? Diye tek rar sordum. Kadın beni yan gözle bir ten sonra cevap verdi: — Bu bir ihtardır. Bizim üçüne arkadaş, bir dis, söze karıştı. İ — Eğer felâket, bu cızırtı ile bere ber gelmezse, kim diyebilir ki, bu, muş bir felâketin gecikmiş haberi de- rica cd İ süzdik- mühen- Kadım kır saçını kulağının arkasi» Jdoğru düzeltti, hiçbir cevap vermede gözlerini tavana çevirdi. Bir müddet sonra sessizce odadan çıkıyordu. Bunun üzerine darülfünun profe rü ile mühendis arasında ispirtizm, İmanyetizm, fakirizm gibi manasız, fa- İkat moda mevzular da, bermutat hiç bir neticeye bağlanmamak üzre müna kaşayn daldılar. Her ikisi de mutedil insanlardı, yalnız, ik#inde de “altıncı his,, biraz noksan kalmıştı, ikisi de his sediyorlar, hisset İ tefrik ve tem yiz edemiyorlar, ruhi bir ademi sükü- nete uğrıyan insanlarda “hiç bir şey yokmuş,, farzedelim div. düşünüyorlardı. O sırada punç bardağının başına ,* İçen istasyon şefine “nasıl bir felâket olabilir?,, diye sordum. — Tekmil hat, bizden evvelki ve son raki istasyonlara kadar mükemmel ve bir şey olmadığı, oldukça dallı ve budaklı bir mahiyette bulun- duğa istidlâl edilebilir. Bununla beraber hükümetçe başlıyan tahkikatın neticesi ni hayet bir kaç gün içinde işin bu safhasını tenvir edecektir. Tabü bu elim hadise karşısında ahnacak tedbirler de tahkikatın vereceği netice ile mütenasip olacaktır. birİsönü »İreleri zi - Ben de bilmem ne gibi bir hangi bir tren geçecek mi? r. Gece y lental, ısından son. nuna gi . Br. ast pek ıssız bir hattır, bütün 24 saatte topu topu beş tren g - çer. Tam bu anda karısı heyecanla kapı yı açtı: “Hangi tren bu sırada gelebi- lir “Jojef?,, diye sordu. İstasyon şefi, yüzü kireç gibi, yerin den fırlıyarak kel “Hiçbir tren N i ğ « diye kad ı bağrıdı. | — “Tâkin acaip şey, işte bu senip Diye, tahminen hat üzerinde olması icap eden makasçınm kalın sesi duyul da. N Hepimiz dışarı fuladık ve hakika-i ten “İllental,, istikâmetinden gelen bir! trenin gürültüsü duyuluyordu. “Lâkin bu deli, iye istasyon ge- rıyor ve ellerini uğuşturuyordu. (Şimdi, şimdi) (İllental) istasyonu İ- le telefonla konuştum, gayri tabif bir İşer olup olmadığını, ve hattın munta- İzam bulunup bulunmadığını sordum... Trenin gürültüsü gittikçe yaklaşı. yordu. — “Bizim trenler böyle geçmez, di- ye makasçı mırıldandı. Mütemadiyen hatla ve hat üstünde, sis içinde sönük et Timbalarma bakı. ok yüksek bir sürat, Sen bir şey unuttun (J0zef) sen bir şey unuttun! diye sızlanıyordu ka- İdam. | O — “Tren şimdi köşeyi dönecek diye! /makasçı tren yolundan istasyon rıht. mma çıktı. Lokomotifin iki lâmbası karşıdan göründü ve bir andn önümüz den » Vagonların aydınlık pence- adar bir hat gibi gözümüzün önünden sıyrıldı gitti. Yer titriyordu. Biz hepimiz de beraber titriyorduk. (Homurtu ile yuvarlanıp giden heyulâ önümüzden geçerken hepimiz istasyon duvarına kadar büzülmüştük. Tren (bir yıldırım ve gök gürültüsü gibi gel- İdi geçti, Saniyelerce süren ışık zinci rinin altında seri bir gözle, hepsinin de ümit edilmedik vaziyet karşısında- ki bitkin hallerini gördüm. Evvelâ istasyon şefi kendini toplıya| rak binaya koştu, biz de onu takip et tik. Telefonun çıngırak kolunu deli gi. bi çevirerek bağırıyordu: “Lerhbah,, syonu! (Tarhbah) istasyonu? Şim İllental) den gelen bir ekspres tre ni buradan #on süratle geçti. Bize ey velce haber verilmemişti. Sizin de mi |haberiniz yok?! çabuk, çabuk... Anlaşıl maz şey!,, Sonra tekrar çıngırağı çevi a bir fişe dokundu: “İller. Yonu! (İllental) İstasyonu?. n taraftan gelen bir ekspres treni şimdi buradan geçti. Bize bir | haber İvermemiştiniz. N çmar!.. Rica & derim,. Evvelce hiç haber verilmemiz! : ömer Rıza ZAN ! — Ayşeyi devesinden yere almak! Eşter adamlarına emretti: — Ayşenin üzerine hücum ediniz! İbnilesir bu muharebenin şiddetini atırken şu sözleri söylüyor: “Bu vak'adan evvel veya sonra hiç vak'ada, kollarım ve ayakların bu nr kesildiği görülmemişti?,, Bir aralık Zübeyrin oğlu Aptullah, Eşter ile karşılaşmış ikisi döğüşmüş- ler; Eşter, Aptullahı ağırca yaraladığı halde onun aldığı yara hafifti, Aptul lah yere yuvarlanıyorken Eşteri yaka- lamış ikisi de birlikte düşmüşlerdi. İ- ki taraf, arkadaşını kurtarmak için kos muslar; Hazreti Ayşe tarafı Aptulla- hı Ali tarafı Eşteri kurtarmağa muvaf fak olmuşlardı. Zübeyrin oğin Aptul- lahın aldığı yaralar sayılmış, bunla rm 37 den fazla olduğu anlaşılmıştı. Nihayet, Hazreti Ayşeyi taşıyın de veye hücum edilmiş, çok geçmeden de- ve yere yıkılmış, devenin yıkıldığını gören Ka'ka ile arkadaşları koşmuş- lar, Ayşeyi taşıyan tahtrevanın üzerin deki oklardan kirpi gibi olduğunu gör müşlerdi, in etrafında kalan a- 'Tren (Lerbah) dan henüz geçmemiş ti. O, kulaklık kulağında; biz sessiz, | bir kadı canla bekliyoruz. Lâkin (Lerbah) 3 hiçbir tren gelmiyor. Halbuki çoktar gelmiş olması lâzımdı. Biraz sonra bir motör gürültüsü du yuldu. Gelen (İllental) istasyonu şefi idi. Yanında bir doktor ile güçlü kuv- vetli bir adam vardı ki, koltuğunun al tmda deli gömleğini andiran bir şey taşıyordu. Lâkin kalabalık bir cemi. yet karşısında kalınca (şaşırdılar, ve esrârengiz treni bir protokol ile tesbit! etmekten başka yapacak bir şey bula- madılar, (Lerbah) tan tren hâlâ geç- memişti. Oradan derhal bir drezin ile İhat bekçisini yola çıkarmışlar. Bir az İgeçmeden o da geldi. Kireç gibi bembe! yaz ve korkudan tirtirtitriyordu. Hat- muntazam! hiçbir tren hiçbir enkaz İyok! | Enaz rahat eden doktordu. Kafası- ni sallıyarak dolaşıyor, miyop gözler" ve kocaman gözlükleri ile başını yüzle rimize kadar yaklaştırıp bize bakıyor- du. Nabızlarımızı yokluyor, ne İçtiği. mizi sorarak bardakta kalan punçları muayene ediyordu. Halbuki istasyon şefinin karısile makasçı hiç içmemiş- Terdi. — Ben “Hallüsinasyon,, u bilirim; diye doktor nihayet söze başladı; be- zan bütün bir şehir halkının dahi hep birden bir hayal gördüğünü bilirim, Son asrm iptidalrında Norveç . sahil-| lerinde bütün halk tarafından mua zam zeplinler görülmüştü ki o kada: büyüklerine bugün bile malik değiliz. Lâkin onlar yalnız “görülmüştü... hiç bir şe; Cişitilmiş) değildi. Ve siz hal. buki treni (işittiğinizi) de söylüyorsu MUZ. — Eee. diye hep bir ağızdan sesle: dik. — Yalnız, ben, bir şey farketmedim. Ortada 10,000 gözlerimizi ona dikmiş, korku ve heye, olduğu gibi Jolan ekspres treni “Lerhbah,, a doğru Diye makasçı parmağını burnunun u- İsizin taraftan gelip geçti, Bu bir haka|cuna yaklaştırdı, şimdi hatırladığıma ret, Bunu makamma bildireçeğim..|2ört ben en hafif bir hava tazyiki his- Ne.. Lütfen... ve öfke ile kulaklığı|etmedim. gengele fırlattı. Sapsarı kesilen me. — Orası öyle; diye yavaşça ista mur donuk gözlerle haykırdı: (Ben d:İyon şefi de ilâve etti. Biz de hepimiz li olacağım; (İllental) dan hiçbir tren|biribirim'ze şaşkın şaşkın o bakmdık. areket etmemiş, Hayır. Hiçbir hava tazyikı, hiçbir ruz Mühendis yavaşça sordü: gâr hiss . dik. Halbuki o sürate 45 (Mental) ekspres istasyonu mu? İre adam akıllı da bir rüzgâr yapmas. — Ne münasebet; öyle trenler bi-|lâzımdı. zim hattan hiç geçmezler. Bu hat ona sra telefon ç-'ımdı. (İllental) is- elverişli değildir.. Ben bilmem... Ha-|ta onu haber veriyordu. Bu hatta o na bir tuhaf geliyor). tuz kilometre mesafeden muvazi o Memur iwkemleye çöktü, ve saatelrak geçen diğer bir hatta iki saat sw bakarak beklemeğe başladı. vel bi tren kazası olmuş. Oradan ge “ükin demek ki ortada bir dik-İçen ekspres treni tam bizim hizamızda mevcut! diye darülfünun)ki istasyonda son süratle geçerken yol- İprofesörü söz açtı. & dikmiş. - Ah, diye makasçı seslendi, sizl O— Ya, yine bir hayali görüş. Dedi İ burada gördünüz. İhtimal verir)doktor. ki bu tren. (llemtal) da görün — Sesli, gürültülü... Diye ilâve etti memek için orman ve tepeler etrafın-İprofesör. da şarak geçmiş olsun!, Bunun Üzerine mühendis, darülfü- memur tekrar (Lerhbah) is-İnun profesörü ile beraber ben de dok a telefon ediyordu. Bizim yü-)torun ot-mobiline binerek hep herabe ibiz birer hortlakmışız kaza yerine gittik, ni dikmişli, İkataislik | & kii maktüi vardı damlar kaçmaktan başka çare giri mişlerdi. Hazreti Ali, tahtırevanm > yarali ve ölüler arasından kaldırılmasını e” İretmiş, ve Aysenin kardeşi (Meh d)e: — Git, demişti, bak hemşirene Pİ şey İsabet etmiş olmasın. Sonra ça” bir çadır kurdur ve müminlerin v8 ğ ni oraya götür! Mehmet, hemen koşmuş başını tah İrevandan içer sokmuştu. Hazreti Ayşe ona bakarak sormü tu: Kinisin sen?, Senin en sevdiğin akrabâak manın oğlu mu? Evet. Kurtulduğuna şükür! — Hemşire, sana bir şey oldu m“ — Bundan sana ne oğlum. —'Ne demek hemşire? ben senlik alâkadar olmıyacağım da şu başındaki adamlarla? bu serserilerle mi slâk” dar olacağım?. — Serseri değil onlar. Onlar hidaf** |izere olan adamlardır. Bunun üzerine (Ammar) gelmi# — Valide! demişti, bugünkü ha? ve darbı seyrettin mi? — Ben senin validen değilim! A" mar. — Validemsin. İstesen de, isten€ sen de, Hazreti Ayşenin tahtrevanr om” lar üzerinde kaldırılarak temiz bir © re götürülmüş, (Ali) nin kendisi 09” İziyarete gelmiş aralarında şu sü ei İgeçmişti. asılsm? validemiz! im: — Cenabı hak seni affetsin. — Seni de! Akşam üzeri Mehmet, Hazreti Ar şeyi alarak Basra şehrine götürdü. w nu Haris kızı Safiyenin evinde fir etti. Yaralıların mühim bir evlerine dönmüşlerdi. Hazreti Ali üç gügn şehir haricitit kaldı. Herkese ölülerini gömmeleri çin emir verdi, Halk şehirden çıkar” Alinin askerlerile döğtşürken ölen 8” rabalarını göz yaşları içinde gömü? lardı. Ali, ölüler o gömülüyorken, 909 derece müteessir bir halde dolaşı0!” du. İlerliye ilerliye bir adamı derin hürmet havası içinde gömen bir kafi? ye yaklaştı. oSrdu: — Kimi gömüyorsünuz? — Kâp bin Saru. — Öyle mi? Ali durdu. Onu gömenlerin basn” geçti. Onun namazmı kıldı. Ona r8f İmet okudu. Sonra yine ilerledi, Rs” geldiği her cemaatle her ölünün asm” zıni kildr. Akrabası olmıyan ölüleri" hepsi büyük bir mezara gömülmüş Bunlar iki tarafın da verdiği makts” lerdi. Ali, bütün bunların namaz Iılmış, hepsine mağfiret dilemiş, 0” dan sonra harp meydanmda bulun” bütün eşyanın Basra mescidine götü” rülmesini emir, iki tarafa mensup © lanlarm bu eşyayı görerek kendisin ait olan her şeyi alıp götürmesini mim etmişti. Hazreti Ali, harbin vukuundan 4 layı derin bir ıstırap hissediyordu. harp neden ve nasıl vukubulmaşi” Kendisi muharebe esnasında Hazre Osman katillerinden birçokları gör müş ve herkesten fazla onların mük hiş bir şiddetle harbettiklerine dikköt etmişti. Demek bu adamlar geri dö” müşlerdi. Demek ki onlar, onun es” ni dinlememişlerdi. Belki de bu 9” gaddarane hareketin başlıca amili 0” lardı. ANE, düşünüyor, fakat bir karar v€ remiyor ve Sebe oğlünun avenesin* bir şey diyemiyordu. Fakat muharebe meydanmda t” on bin maktul sayılmıştı. Bunlarin 99” rısı bir taraftan, diğer yarısı öbür . raftan idiler. Bunlar neden ölmüşle” di? Bunların ölmesi için hiç bir yoktu. Buna sebebiyet veren mi kak ki Osmanm katilleri idiler, OY” olmasa Eşterin bu taraflarda işi idi? Ebubekirin oğlu Mehmedin Hasr€ ti Ali ile birlikte gelmesinin ne mi olabilirdi? « A

Bu sayıdan diğer sayfalar: