9 Temmuz 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 11

9 Temmuz 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VAKIT —1931 — Eflâtunun akademisi 4 Yer altında bulundu, meydana çıkarılıyor Güzel san'atlara, memleketimizde, en son ilhak eden resiry kadar riazisine Yağzacn, kendsine anlayışlı bir meydan bulama jdı. Halbuki yeni ve memleketin san'at; jbârları tarafından eksikliği duyulmuş, Jbizde de mevcudiyeti istenmiş bir san jat olması itibarile resmin, muhakkak” ive mantıki bir surette çok çabuk ha larasına yayılmış olması Mizimgelirdi. Ne yazık ki, resim, bizde, ressamla İrımız için sâdece güzel san'atlar akade misine hoca olma vasıtası olarak kal | ! idi 084 0: tahsile (gönderilen talebe, buraya dö- nünce gözlerini hocalığa dikiyor. ken- disinden evvel gelenlerin yerlerini al mak istiyor, ve, eskilerle yeniler ara- sında bir sessiz — bazan da sesli — mü cadele açılıyor, Eskiler; — Daha dün siz bizm ralebemizdi- niz. Ne diye yerimize göz dikiyorsu- nuz? Haydi farzediniz ki yerimizi size bıraktık, biz ne yapalım? Diyorlar, Buna mukabil yeniler: — Evet, doğru amma, biz Avrupa fdan hemen gelmiş olmak itibarile ora dan yeni yeni şeyler, bilgiler, tarzlar ia getirdik. Onları öğr ğix. Eğer hize| yatürü, yahut bir'darülmesai idi, O.Jâkademide yer sem bizi vilâ-! mun bütün faaliyeti yalnız felsefeye|Yet mekteplerine resim hocası olarak münhasır değildi. Bundan başka bir)Rönderecekler. Biz orada ne yaparız7| cok ilimlerle bilhassa riyaziyat ve ta Diye cevap veriyorlar, (bik ilimlerle iştigal edilirdi. Bilâhare İşte bu “biz ne yapalım, ne Yapa- 1bu ilim ve fikir ocağı daha fazla ablâ/rız?,, suali bütün meselenin ruhudur. Wi mesâil ile meşgul olmuş, ve milessi|Her iki tarafın hakkı var, Her iki ta“) sinin vefatını bir asır geçmeden Sok.'Taf da, çalışma meydanını ancak a| e ratın fikri hakimiyeti altında kalmış-|Kademinin duvarları arasında bulu- İd Daha sonra bu müessese Çiçero-|Yör. Çünkü oradan dışarı çıkınca, 1€5 Pp” i devrinde Larisalı (Filo) mun ve An.(samlar, Sahrayıkebire düşmüş acemi Pek tiyoküsün tesirine boyun eğmişti. yolculara benziyorlar, N defnolunmustu.! ,, ,, Pütün bu değişikliklere rağmen) (O Evvelâ şunu söyliyelim ki resim İriyat esnasında birçok büyük re) Elâtunun akademisi oimparatorluğa|hocası ile artist arasında büyük bir ler'de bulunmuştur. Dereektiğimiz! ViKim sınıflar yetiştirmeğe devam et.|fark vardır. Maarif vekâleti, het sene! im bunların biridir. a ral Zamanm müruriyle ve barbarlı) Avrupaya güzel san'atlar tahsiline gön İzzat fiolsofun kabrini kı fi kale x. Tabii bu kabrin isti a fitlemişti, la gönderiyor? Eğer kendisinde istidat gok mühim bir iş olacaktır. Çünlü|,, Ancak milâdın beşinej asrında yeni olduğunu bir imtihan neticesinde gös Mezar beşeri abidelerin en kıymetli; 2/lâtemilik filesofu Plutarhos akademi) (eren ressamlara bir artist kültürü ver nun akademisinin duvarlarında görülen resimlerden biri Yunanistanda 'Yunanlı âlimler ta dan pek mühim mahiyette hafri- VAt yapılmaktadır. Bu hafriyat şimdi mühim neticeler vermeğe başladı. friyatın hedefi eski filosof Eflâtu.| bu akademiye giden yol keşledilmi: #lunuyor. Bulunan yol, ceki kitaplar. igo tarif olunan yola mutabıktır, mığmunda büyük bir bina da k Ni iştir. Burası, Eflâtun akade e E ma inanılıyor. Bizzat Efil ndisi de burada di r ke X ay d « rinden biridir. Pozanyas tarafından > ni i zılan eserde Eflâtunun Kabrinden! t2!ebesi. Eflâtunun medresesinde o.(7! £eldikten sonra ne diye akademiden e mail beraber ontn ii işi öğrenmeğe devam et. ri a mekteplere resim hocasi olarak olunmamaktadır. mişti, yin etmek hakkını alıyor ve tayin edi ilitam akademisi, şüphesiz dün), Buna rağmen bu medresenin izmih|”0'> ATtİSt, eser yapar ve bir (atölye) ” en kıymetli sahalarından biri e. |lâli pek yakındı. 529 da imparator Jüs açarak kendi tarzımı beğenmiş olan ia İder Ki mühim felsefe. mekteple.|tinYen; bu akademiyi kapatmış ve bu se biri Bİ ze helin Hiyresel ? en biri burada dokuz asır yaşamış ie bu müessese ebediyyen sedde. e İk ayi orada, j ilmişti, nazariyelerini, resim tarzını &n Bununla beraber Eflâtunla ERlA.|,s'r ve öğretir; hatta öğretmez, ssde tam hâlâ hayatta sayılabilecek kuv e A di m Cn vetlerdir, ki hoca, resim hocası, alelü Onun için bu akâdeminin toprak- e ak e y den ilmi, i i âsik profe vi iz çıkarılması her yerde alâ| çe Semer İyi halen ayi min-İka yi ile karşılanacaktır. Bir artist ayni zamanda hoca ola bilir, ve bir hoca da artist olabileceği Kİbi. Fakat bu iki meziyetin bir şahıs- ta toplanmasını kimse istiyemez. Daha umumi ve açık söyliyelim: Hoca, resim: bilmiyene resim öğre“ tir. Artist, resim bilene Kendi resimle rini öğretir, İ ... mevkii Milâttan 387 sene evvel Sokratın lebesi ve Aristonun hocası bu ilim ücssesesini vücüde getirmiş ve bu İ- medresesi milâdın altıncı asrına dar payidar olmuştü. Burası, r Taylere göre bir darülfünun Deli mi, değil mi? Amerikada ehemmiyetli bir mesele çıktı Amerikanın en bül ın ve cümhur reisle; irad meye cen ve en galiz hikâyelerden zevk a- Niçin bizde artist ve hoca güzel ” n biri Abraİlerdı. Bu da ondaki cinneti ir sanatlar akademisinin dışarsına çıka” m Linkolndur. Amerikalılar, ovun) tezahürü idL; PİE SEE iizmetlerine y z ayarlar, Boa çi Kai kahra.| © Doktor Brilin bu sözleri Amerika |Mmeemmememmınm en meşhur doktorl, €rde Amerikada bir alâka uyandırmış, ona inanan-)”ö7/ediğine rasgelmedim. Linkolm, i ril, (Lipkoln) ün dey dan Arden)lar bulunduğu gibi ona düşman kesi.) (41dTIC! bİr söz söylemedikten başka İstey e'bü eiAlM'A olduğunu idei-İlenler de bulunmuştur. imalı mahiyette olan sözlerden de ç€ heyecan yanii Ye Dayik Aleyhte bulunanlar arasında (Lin- Mem . i koln) ün tercümei halini N eyli Ekspres gazetesi bu meseleye tor Brilin Link, ni yazan Mis > İş Znzetesi im EE akoln hakkındakil Ayda bulunuyor. Mis Ayda doktorun) *“MSİS ettiği bir başmakalede şu sözle Tinkoln evli olmakla ber iğ iddiasına karşı “Ben, Abraham Lin.)'! Söylüyor: ğini şidetli bir kontrola 0 yea a kolnün söylediği bütün hikâyeleri tet “Abraham Liukolnun deli olduğu” İnun için delilikleri pek Sair kik ettim. Bu hikâyeler içinde biri de,|9U söyliyen âlimin, balki hakkı vardır. miştir. Yoksa kendisi cinnet ii »)herhangi mecliste tekrar edilemiyecek| İnsanlarda büyüklük kafacı muvaze Kime uğreğ'vu atkağı'te ilm si derecede müstehcen değildir. Onun i.)n€sizliği ifade eder, Doktor Brilin, beyanatı; "Törü e idektemın iddiasını kabul etmiyo. Muvazenesizlik, bir takım kuvvet da toplanan Amerika Psikyatri mü (Li lerin diğer kuvvetlerden fazla, inkişaf assısları kongresinde vukubulmüş.İbir be iile — hayatına dair büyükletmesinden ileri geliyor. Fakat, bu yazan Emil Lüdvig şu sözle-ibüyük adamların müvazenesizliği, on- ur. Şjbin : / söyl yim rnk pl e Na mensup|ların insanlara hâkim olmalarını, t&- resme ran Kendisi nazariyesini teyit için şu zleri ilâve ediyor: Bunların içi ” ii ) n içinde biri de, İnsa; i k ma, un bütün hareketleri » tai nazarından beni, m “ii ün Linkoln kendini b. Onan bilün kayası kendimin)“ Yan an genelin edecek bir vaziyetle değildir. Kendisi u t ine (Linkoln) un tercümeihalini r sö) z ih on E. i li ç alini|bir şey lemiyorsa du tarih onun garip heyecanlara maruz olduğu-| yazan doktor Birs Klark şu sözleri söy ei helndln ir söbelci gibi duru: Kübizm rr hocadır — yar mecburdurlar, Gil bir hit mıştır. Bu sebepten her sene Avrupaya 5; Zin tezayüdü ile akademinin ışığı ha-|derdiği talebeleri acaba hangi maksat! iin eski ân'ünesini 'diriltmiş, ve onun | Mek içinse — ki maksat budur — onla! ük adamları tetkik ettim,|bii insanları idâre etmelerini temin ©- “ müdafaa)” göstermektedir. Finkoln bu cinnet lemiştir: el n ye: r. Kendisi belki deli idi, Fakat onun inden nüktelerin kabası yi i Ben Linkolnun herhangi bir ka. deliliği bir milleti birleştirmiş ve onu üstehj dın an nde utandırıcı bir hikâyehürriyet ştur, nedir di Çünkü bizim san'atkârlarımız ya- tisttirler, Ve buna Avrupadan dönca ve beyün (müşta! ressamlar) ismi alında to; dan tanıdırı ve rın il aldığını, bir aber ma nu muhar umak- tan vellit Böldukları bir sali ls teçhir edilen ederler hakkında Siz bu içten de anlarız amma, bunlar da aman garip iddialarda va luatyorlar, dediler. (Güzide) lere gelince, bunlar da, ri kari zıları se en cenchi gazetelerde gördükle türler altında, veya tetkik ye evkalarında tesadüf ettikle ri yaz! an öğrendikleri birkaç esre yen ismini, fıkraerların gyri bilgiç iddi slarile, meselâ hi; de 6 cereyan'ara tâ bi ıyan tablolara oyapıştırmaktan $ Halk da, muharrir ve gözidelerin- den işittiği bu cereyan isimlerini e retmdi, tablolara bakmadı, onları sev retmedi, iki buçek yeni kelime öğren- ktan mütevellit bir meronuni- dü ve (göremiyenler), güre- & bu cereyan isizslerini naklet isimlerini naklet- miş Gg miyei nlere ku cereyan tiler, Du cereyan isimleri, gitgide bir tek isme bıhinar etti ve bugün, memleketie,, 8 isin, bir veba aclgını gibi korkunç, bir şümullü, gözlerin alışmadığı veya cahili olduğu her şeye, hatta, yeme ve İçme de dahil olduğu halde, edebiya ta, resme, kunduracılığa, tel rsiliğe de verildi: KÜBİK. ... (Kübizm) nedir? i Bunu anlatmak hem çok müşkül, harı de çel kolaydır. Çok müşküldür, cünkü, (Kübizm) i aniatırken muhake kak suretle temas e raruretinde; Kulacağımız birçok meseleler vardır ki, bizatihi bu meseleler, henüz bizde mvezuu bahis olmamıştır. Bu itibara, (Kübizm) itam manasile anlatmaktan vazgeçiyorum. Yalnız onu bizim anlıya cağımız tarzda ve çok kolay tarafın- dan göstereceğiri. 1 — Müstakillerin açtıkları ilk ser- giye Hamdullah Suphi Bey de gelmişti. Bir tablo önünde durdu. Uztn uzun geyretti, Bu tabla, ta ile coki Flaman üs tatlar tarzında yapılmış tablo idi. Hardulleh oSuphi lere döndü, ©- muzlarınt ilkti ve: zir karğeşler, dedi, bir i bu (kübik) resimden an- yorum. ?oyoğlunda bir manavdan, g*- çen yaz, kavun alıyordum. Pa halı bir Ciyat istedi. Sebebini sorunc: — Beyim, dedi, bu kavun &ü- bik kavun! miz bilmiyoruz. Ve nemek, bilmemek atımızı, (Kübik) diye bir kelime kalkanına siper ediyoruz. m ki bu yazım okuduktan sonra, © SANAT BAHİSLERİ Türk musikisi ve Avrupa kulağı Mausikimizi böyle bir tahlil ve ten kip makinesine tevdi etmiş bulunuyo- ruz Tek sesli şeklini değil yeni bir mektep tesis etmiye başlıyan, kendine, yepyeni bir stil bulmıya çalışan tarz» nı, o makine ne şekilde en ince tefar- üatma kadar ayırmış ve tekrar ter kibinde ne gibi neticelere varmıştır. Onu anlatmıya çalışacağım. Viyananm u seneki konser sezonu prozramlari a oldukça mühim miktarda türk esef leri girmiş bulunuyordu. o Müteaddit almuvaffakıyetli meticelerden sonra heş imayıs gecesi, Viyana konser salonla rınin birinde verilen, yalnız genç Türk bestekârlarının eserlerini ihtiva eden Türk akşamı) ndan bize ümitlerle k dolu hir intiba, bu sahada muvaffak. yetli neticelere varılebilecek geniş bir istikbal, lehimize yazılan kuvevtli Ave rupa kritikleri kalıyor. Diyorlar kiz “Biz meğer Türk musikisi diye ken. di bestekârlarımızdan başka (şeyler, sahte bir tahassüs ifadesi, kandırıla» rak dinletilen yabancı olduğu kadar yalancı bir musiki duyuyormuşuz, Ve şimdi anlıyoruz ki, hakiki Türk mus kisi bu dinletilen değil dinlediğimiz. dir.,, İdir,vasati Avrupa türk musikisini ye- niçeri musikisi ile tanıtmıştı. Hatta Mo çart Türk marşında ve muasırları ba kabil eserlerinde bu musikinin tesiri al tında kalarak güya (Alla Turku) e serler yazmamışlar mıydı? ra Bu kanuni zamanındaki seferlerin va sati Avrupaya biraktığı bir yadizârdır. Seneler zamanımıza doğru yaklaş» tıkça Avrupalı bestekârlarda moda ha Tini alan oryantalizm şark ile 'garbi bağlamakta ziyade Avrupalı kulaklara lenteresân mevzular dinletmek, sirf süs İte yenilik yapmaktan (başka bir şey meydana koymadı. (Sen Sans) bu ye lün yolcusu İdi, ve daima o sermaye vi kendisine benimseyemiyecek bir be- zirgün olarak kaldı. Türk tahassüsünü ifade eden ma- kamlarımız o lahmi O bünyelerinde gizli bir armoni taşırlar. Türk melodi. sine kupkuru bir Avrupa armonisi - Av rupalı kulaklar için yazılam'armoni ne kadar bayağı kalırsa, ona tamami le karşı bir cephe teşkil eden türk ar monisi, o© lahmi bünyenin çe cuğudur ki Avrupa armonisinin İnşa. sistemlerinden istifade edilerek yazı lan yepyeni bir varlık, yepyeni bir # henk silsilesidir. O kadar yakın ve o kadar, sıcaktır. İşte bu sicaklığın tevafuku ve te vakufundaki sıhhatidir ki Avrupalı kulaklara büyük bir yenilik duymuş ol mak kanaati veriyor ve binnetice san at âleminde mühim mevkiler kazanıl mış oluyor. i İ o Türk musikisinin ritim zenginliği, ahenk bolluğu medeni ifade vasıtala” İri ile muvaffakıyetli bir şekilde kay- İnaştıkça musiki âleminde bir meklep İtesis etmiş oluyoruz. Rus musikisi mek İtebini takriben yüz sene zarfında kur maya muyaffak oldu, Biz daha çabuk hatta çok daha çabuk bina edeceğimi. İzi yine Avrupalılar söylüyor. İ — Hatta Viyananm meşhur musiki İmünekkitlerinden (Pant Stefan) Türk İakşamına dair yazdığı tenkidinde üç Türk bestekâr, Hasan Ferit, Cemal İReşit, Necil Kâzım diyordu: Üçü de 'daha otuzunu bulmamış; kendilerini Avrupada çok kısa bir zamanda sev- İdirmeğe başladılar, bütün san'at âle- minde yeni türk mektebinin eserleri liçin alâka uyandı. İyi ve genç Avüs turya bestekârları Türk gençlerinin Ve rakki ve muvaffakıyet elde ettikleri sürate nazarı dikkatinizi celbederim. Bu yazıda bir Avüsturyalınm re kabet sahasındaki iktısadi endişesi se» ziliyordu. Fakat bilenlere, anlıyanlas ra, muktedir bulunanlara da korku his sini yaşatmak bir muvaffakıyet değil imi? Acaba san'at âleminde biz mi ken di musikimizle daha ziyade alâkadarhu” lunuyoruz, yoksa Avrupa mı? Ben he men hemen Avrupa diyeceğim.. Çünkü senehi milletlerin Türk musikisini de rinden anlıyabilmek icin Türkiyenin alükadar bulunan resmi mü eri” ne müracaatlarında “biz Türk musi. kisi ile değil, Avrupa musikisi ile meş gulüz cevabını alıyorlar. Bu bize “o mahiler ki...

Bu sayıdan diğer sayfalar: