1 Kasım 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

1 Kasım 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hileli Bir oyun Yağmurlu bir cuma günü farredi. nit. Sokağa çıkamıyorsunuz. Bahçede oynıyamıyorsunuz. (Derslerini; ve vazifelerinizi hazırladınız. Yapacak| bie gey bulamayınca canınız sıkılıyor. Pek âlâ, Vakıt gazetesinin çocuk sa. hifesi her zaman olduğu gibi, böyle vir sikantı gününüzde imdadımıza ye- tişecektir. Geçen hafta öğrettiğimiz gibi i miz gibi seye ea ile kendinize kutu- ii LAR Pain, Yok eğer, yalnız) oynamak istemiyorsanız bunun da ça yesini bulalım. Evde & kardeşiniz varsa onlara güzel bir öv İP Tirsiniz. Yoksa > bir oyun yapabi. davet ed :omŞu arkadaşlarınızı erek eğlenirsiniz. Bakınız Bası); Bir be, Tacağmız şey pek basittir. ta Yaz mendil, pek ufak bir par we imal yahut taze ekmek içi; hepsi adar, Mum parçasmı yahut ek ie İçini sağ elinizin baş parmağina| v tarafmdan yapıştırırsınız. Sonra ardeşlerinizin veya arkadaşlarmızın; önünde bir masa yanına gelirsiniz;| mendili masa üzerine açar ve dersi niz ki; — Hanımlar, beyler! Size şaşâca « İnız bir oyun yapacağım; Para veriniz, bu parayı mendilin ot- tasıma koyup mendili katlıyacağım. Açtığım zaman on para uçmuş, git miş oalcak, On parayı alınca, mendilin ortası MA koyunuz. Sonra mendilin bir ucu- MU #ytup paranın üzerine getiri- DİZ; fakat asıl dikkat edilecek nok- ta buradadır. Mendilin ucunu para hm üzerine kapatırken el çabukluğu İle evvelâ boş parmağmızı paraya döğâirmelisiniz. Parmağmızdı mum Yaliut ekmek içi yok muydu? İşte para oraya yapışacak, kimseye sezdirmeden parmağınızı çeker, men- dilin öteki ouçlarını da ortaya getirirsiniz. o Artık maksat hâsıl olmuştur. Para baş parmağınızın &l- tmda duruyor? Mendil tabii boştur. Arkağaşlarınızı biraz eğlendirmek İçin dersiniz ki: — Ey bu mendilde duran on para! Senden rica ediyorum, oradan uç ve arkadaşlarımdan birinin cebine gir. Bundan sonra arkadaşlurınızdan birine mendili açmasını söylersiniz. Tabit açınca bu parayı bulamıyacak ve ötekilerle beraber şaşıp kalacaktır.! Siz parayı bulmak için bir, iki arka- cebini arar nihayet bir ü Şüneti, yahut dördüncünün cebinden TTTSİNIZ. Nasil neye mi dediniz? Para baş mezm altında yapışık durmu- mu? İstediğiniz cepten pek âlâ Şkarabilir, sonra sahibine verirsi E in öğleden sonra trenle Kani şehrine gelmiş tik. İstasyon şehirden oldukça uzak- taydı. Biz kale istikametini tuttu. müştuk, O(Türezka Forta) demek Tusça (Türk kalesi) demekti, Yüksek bir kayn üzerine kurulmuş hu kalenin Küzel bir manzarası vardı. Dik bir yokuş ile kaleye çıktık. Geniş kal: duvarları çok yüksekti, Şehrin orta- sından geçerken alman esirlerine te- sadüf ettik. Alman olduğumu tanı- dılar. Hal hatır sordular. Doğrusu bu tesadüfe çok sevinmiştini. Muha- İrlarımın mülâzimi, benim muvasa- Jatımı kale kumandanına haber ver- Hapsettikleri hocre, tüyler ürper- tecek kadar tesellisiz bir yerdi. Eski kalelerin içinde dolaşanlar varsa bi Urler, kayanm başımdaki kale duvar- ları arasında, açılan bir kapıdan yir- miden farla basımaklı merdivenle rütubetli bir yere indik. Bu odanm dokuz metre kadar yer yüründen de| — Yavrum sen bakma şarka be gidiyor çünkü orada bamhaska yolu var. Garbin gözü daima canlılıkla t, ilim, fen orda servet Güneş ay ve yıldızlar o tarafa gide Sana yol gösteriyor, gideceğin yol demek. TEMİS Ne yazık ki medeniyetin güneşi,| dünya üzerinde yaşıyan bütün insan- Yarım üzerine doğmamış, hele bir kıs. mnın kalbini şefkat ve kardeşlik. ile isıtamamıştır. Bazı masallarda işit. tiğiniz, yahat seyahat kitaplarile hi. kâyelerinde okuduğunuz insan yeyi- cilerin korkunç ve iğrenç zafları te essüf olunur ki hâlâ bazı yerlerde de- vam edip gidiyor. Zamanımızın yük. sek medeniyeti henüz bu vahşi Adet. leri silemiyor. Hatta medeniyet âlemile pek sıkı münasebette bulunan bir memleketin insan ayağı basmamış ormanlarında bile böyle vahşilere tesadüf etmek ka- bildir. Meselâ: Asyada Hindicinden ce nuba inince Borneo adasına tesadüf) edilir. Bu adanın sahipleri dünya. nın en medeni insanlarıdır. Şimali| İngilizlerin, cenubu Felemenklilerin. dir. Böyle olduğu halde büylik ve do- kunulmamış (ormanlarında Dayak denilen yerli kabileler vardır. Bunlar hâlâ iptidai ve vahşi eden: Doğan Yıldız rinde olduğunu tahmin etmiştim. O. danm duvarlarından sular süzülü. yordu. Odanın zemininde su birikin- tileri hâsıl olmuştu. Höcrenin içersi müthiş soğuktu. Bir müddet sonra gözlerim karanlığa alıştı ük bir masâ İle bir iskemle odanın ortasın- da duruyor, üç tahtadan yapılmıs bir de ağaç sıra, odanın içindeki eş bunlardan ibaretti. Her köşede bir sükünet, Üç gün kapıdan giren ol. madı. Yapayalnız kalmışım. Beni! buraya getiren istihbarat zabiti de. mişti ki: "Sizi her suretle tazyik e deceğiz!,, Tabli bunları benim haşima geti. ren Şuşkinden başkası değildi. Ona karşı müthiş bir kin duyuyordum. E. ğer ben onu o ande elime geçirseydim yeberinciye kadar gırtlağın sıkar. dım. Şuşkine karşı duyduğum bü kin her zahmete tahümmül etmeme yar. dım etmişti. Bu münzevi höcrede de. Virmemek için şarkılar söylüyordum. kendi kendime konferanslar vermeye! Bellerinden aşağısı, pamuktan yapıl.) miş, mavi kumaş ile örtülmüştür. Kadmlar ve erkekler dişlerini bo- yarlar. Hatta bazıları dişlerini dele rek bir altın parçası koyarlar, Ku. laklarına da küpe yerine tahta par- çaları, halkalar, garip garip geyler koyarak omuzlarıma kadar düşürür ler, Bu adamlarm ekseris; kollarına, göğüslerine, yanlarına, kalçalarına bacaklarına resimler Yaparlar. Bu tarzdaki yaşayışlarma itiraz edecek değiliz. | Kimseye zararı ok madıktan sonra ne yaparlarsa yap- sınlar; bu bize ait değil, Asıl işin e hemmiyeti nedir bakın; v Dayak kabilelerinin çok fena bir âdetleri vardır ki bunu da Allahla- rına karşı bir ibadet diye yaparlar. Güyn dua ederlerken beraberlerinde kesilmiş insan başları olmazsa dua- ları makbul olmaz ve hayatlarında sandet — yüzü © görmezlermiş Bu. nun İçin bir adamın ç öy- le kesivermek de başımı kâfi değil baş ut da pu ce karşı askeri hücum plânlajı dü yordum. Dördüncü gün birisi içeri girdi! Bu hir esir Avusturya zabiğ; idi. E- linde bir parça ekmekle bir de canak vardı, 7 — Efendim size çorh. dedi. Çok memnnün kaşıkta çorbadan İkrah Çorba dedikleri, balık karıştırılMmıe tuzlu Sudan şey değildi. Avusturyalı af derek kale ku getiriyorum olmuş! etmiştim. kılçıklarıyla başka bir ialep ©& danmın hundan başka yiyecek vermelerini siddetle menettiğini anlattı, Kapıdaki nü betçinin işitmemesi için yavaş konu şuyorduk. o Bu adamdan öğrendiği me göre hudut yetmiş kilometre w zaktaymış, bazı hâpisler buradan fi rara muvaffak olmuşlar. Avustur- yalı esir bir miktar tütünle bir de mumu gizlice nin Üzerine brrak- tıktan sonra gitmişti. Rurada uzun günler azaplı geceler geçiriyordum. Birkaç gün sonra A- vusturyalı genç, o iğrenç çorbadan ge tirmişti, Bu defa umumi hir firari | Şen . Fıkralar | Hayat bilgisi dersinde — Söyle bakayım, sen hiç deniz suyunu tatlın m? — Tattım, hocahanım! — Pek âlâ, nasıl buldun? — Tuzlu, hocanım! — Niçin tuzlu biliyor musun? l — İçinde sardalya balıkları var da ondan. Çocuğun hakkı var Hocanrm küçük bir çocuğa yordu: | — Kümes hayranlarını biliyorsun! değil mi? say bakayım! — Tavuk, horoz, kaz, hindi, ördek.) — Çok güzel, sen bunlardan har. gisini daha ziyade seviyorsun? — İyi kızartılmış olanını, hocaha- nım! sorüri Tayyare piyankosu İki arkadaş tayyare piyankosunun isabet edip etmemesinden bahsediyor» lardı, biri dedi ki: — İlk günündenberi her keşidenin biletini alıyorum, ben iki defa amor ti, bir defa da ikramiye kazandım. Öteki: — Ben, dedi, geçen keşidede kakdı büyük ikramiyeyi alıyordum. — Neden almadın? — Başkasma isabet etti de ondan. az Zıya ışık naheba kerede yanlışçı- ma ça kırla Bu kelimelerde harflerin yerleri değişecek ve yedi kelimeli bir darbr- mesel olacaktır. —Vakıt bilmece kuponu 1 Ni 1931 velâ bir takım işkenceler Oya- pılacak, sonra bu zavallı boğazla- nacak; vücudu ateş üzerinde kızartı. larak eti yenecek, Bu iş de erkek ve kadın din reislerinin nezareti altın-| da olacak. Fakat her kabile, böylece boş ve zalim itikatlarına kurban edeceği zavallıları kendi aralarından seçmez. ler. Dost olsun düşman olsun diğer kabilelerden yakaladıkları — esirlerle bu vahşiyane ibadeti yaparlar. Bu itikat, bu adamlarda o kadar kökleşmiştir ki İngiliz ve Felemenk- lilerin bütün gayretlerine rağmen, vazgecirmeye imkân olmıyacak gibi! lanmak lâxımdı. İ yarlara tırmanmak için de civarda bu lunan bir merdivenden bahsetti, Er- velee firar edenler de bü tarzda ya- kay: kurtarmışlar. oCivardaki halk da Rus düşmanı olduğundan her hangi bir yerde saklanmak kolay. Hatla kalenin dibinde kırmızı damlı bir erden bahsediyordu. Ev sahibinin bu gibi işlerden anladığını dolayısile bu evde saklanabileceğimi o anlattı. Fakat ben bu firar teşebbüsünü teh- keli buluyordum. Brossilov ile Kereneski nezdinde Ertesi gün kapı açıldı, içeri giren bir zabit beni birlikte dışarıya çe kardı. İlk dakikada oAvusturyalının hiyanette bulunduğunu zantetmiş - tim. Yolumuz şehrin içersine doğru gidiyordu. Büyük bir binada mira. lay rütbeli bir zat beni teslim aldı. Haddinden ziyade âlicenaplık göste.! ren mirâlay, bana sigara ve çay ik. rar etti, müteakiben dedi ki: Ekselâns Brossilov sizinle görüş- teşebbüsünden bahsediyordu. Kaçmak (için, kalenin (oyetmiş haşin b, İS zn mek istiyor, miralay bey,,, Ben tashih ettim: ikinci Teşrinde er teşrin başlıyor. Her ayın kendisine mahsus işleri vardır. Bu aylarda yapılacak başlıca şeyleri söyliyelim: Siyasi hayatta Ankarada Büyük Millet Meclisi açılıyor, meb'uslarımız milletin işle. riyle uğraşmiya başlıyor. Resmi, hususi, ekalliyet ve ecnebi mekteplerinde bütün muallimler ta- yin edilmiş, prozramlar yapılarak ki- taplar tesbit edilmiş (olduğundan dersler muntazam bir hale girmiştir. Artık talebe için ciddi bir surette çalışmak ve künunüevvel yoklamala- rında muvaffak olmaktan başka bir şey kalmamıştır. Geceler uzun, hava lar serin olduğundan rahat rahat çalışınak hem iyi hem de eğlenceli dir, Evlörde Yavaş yavaş kış hazırlıkları baş. lamıştır. Geçen ay odununu ve kömü rünü alamıyanlar bu ay içinde teda- rik ederler. Bazı yerlerde sobalar kurulmıya bile başlamıştır. Kışlık eşyalâr da meydana çıkarılmaktadır. Ticarette İkinci teşrin umumiyetle yağmur ayıdır. Bunun için dükkânlarda en ziyade şemsiye, lâstik ve muşambalar üzerinde fazla alış veriş olur. Kış malları da hazırlanmıya başlar. ; Çiçek bahçelerinde Bu aym en güzel ve gp, muhtelif renkli çiçeği krizantem yani İstisrmpa- tıdır. Bahçelerde tarhlar henüz tan- sim edilmez. Ağaçlarm dökülen yap rakları bir tarafa toplanır ve çürü. meye terkedilir. Böylece çürüyen yap raklar, gübre yerine geçer, Geçen ay- da ekilmemiş tohumlar biraz geç kal makla beraber bu ay ekilir. Kıştan korkan ve limonluğa alınması icap eden saksıların toprakları tazelenir. Sümbül, lâle, zerrin ve bunun gibi | ilkbaharda açacak çiçeklerin soğan Jart dikilir. e Geçen haftaki bilmecemiz ürkün zevali, yerde hâyatm z& validir. i (Künrüt) kelimesi (Bünrük) su retinde çıkmık odluğu için hal vara kalarmda yalnız bu kelimenin hat sına bakılmıyarak takdirnsme verile ni lay bunu söylerken güldü, mükemmel almanca konuşuyordu. Bana karşı duyduğu merhamete doğrusu aklım yetmiyordu. Miralay sözüne yeniden başlamış tı: — Ümit ederim ki her şey lehinize neticelenir, (Herkes tecessüsle sizi görmek arzu ediyör. Çünkü burada sizden çok balısolundu. Ekselâns bile dedi ki: Bir kere bu adamla görüşe. lim. Sizi birazdan kumandanm hu « zuruna çıkaracaklardır. Ben vaziyetimden sıkılıyordum. Günler geçtiği halde traş olmamış tım, yıkanmamıştım, “Uzun boylu, çok şık bir süvari yüzbaşı içeri girdi, Başı ile selâm- ladıktan sonra: — Lütfen teşrif eder misiniz? Çok mükemmel döşenmiş bir oda- ya girmiştik. Birçok zabitan burada toplanmıştı, bunların arasında İngi- liz, Fransiz ve tlalyan zabitler; de vardı, Hepsi de mütecessiz bana ba- kıyorlardı, Nihayet kapr açıldı, Mi fs neral ile bir de sivil içeri girdiler, ç —Bitmedi

Bu sayıdan diğer sayfalar: