28 Aralık 1931 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

28 Aralık 1931 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kiev 1531. Kadın ve e ilham Kadını sempatik ve anti- patik yapan biziz ! Kadının iskeleti bizim iskeletimizdir Ruhiyat müderrisi Şekip Bey ne diyor? Ruhiyalcı Şekip Beye Babiâli de tâbi Semih Lutfi Beyin kü- tüphanesinde rastladım... Yeni şairlerden birinin kitabını sotu- yordu galiba,.. Üstadın ankete vereceği cevap herhalde enteres- san olacaktı..Geç vakit şöyle bir kütüphaneye uğrayıverişi benim için adeta “ Gökte ararken yer- de bulmak kabilinden,, birşey oldu. Fırsatı ganimet bildiğimi tahmin edersiniz.. yaklaştım. Ve, sordum. —Üstat sizce kadın wenbaımıdır?.. Hayret etti... Sorduğum sualin biraz “ damdan düşer gibi oldu- ğunu bissettim... Izahat verdim Bu defa: gülümsedi.. Düşündü. Ne tuhaf! kiminle konuştu"»sü, kime sordumsa evvela bir gülüm- süor.. Sonra da uzun un düşünüyorlar... Niçin o gülümse- yorlar?.. Neye düşünüyorlar?.. . Şekip Bey, birden hatırlamış gbi parmağını çıtlattı:. — * — Ayol bu sorduğunuz şeyin cevabını “ Ahtı atik ,, de bulmak kabil, — Nasıl?.. Elinde şiş karınlı bir kedi gi- bi sarkan portmeni masanın Üzeri- ne yatırdı... Açtı... Içinden siyah kap'ı kalın bir, Ti ÜR E Kalın cildin sırtında yaldızdan bir yazı parıldadığını gördüm; “Kitabı mukaddes ,, Şekip Bey ibir yaprak çevirdi. Gözlerimle 'Üstadın satırlar üzerinde gez'nen parmağını takıp ettim.. Beraber okudu' — Rabbullâb, ademin yalnız bulunması eyi değildir ana ken- “disine münasip bir yardırcı halk edeyim, dedi... Lâkin kendisine münasip bir yardımcı bulunma- dı.. Ve Rabtullân Adem'e ağır bir oyku getirmekle o u;ucu'ta anm eğe kemiklerinden birini alarak yerini et ile doldurdu... Ve Rabtullâh Ademden aldığı eğe kemiğinden nisa yaradup Ademe götürdü... iâh. )ekip Bey o akşam bundan birşey söylemedi: — Yarın gelirseniz bana, bu laihis etrafında uzun uzadıya Konuşuruz... Dedi... ilham —.. Darülfünunun en üst katında .gepyeniş bir salon... Salon souk amma bah's hararetli... Üstat Anlatıyor: -— Uhamdan maksat zekâmızın açılması, hesaplarımızın uyanması ve irademizin temadi ve muvaf- fakiyetiyse bizde ku te'sirleri ya- pan berşey, her hadise ve her vü- >zut birilham menbaıdır... Binaen- “sleyh hiç bir şey ve hiç bir vücut mutlak bir surelte ilhama muva- fik veya münafi degildir. Kadın, eger bizde sempati yerine anti pati levlit ediyorsa, yani en ge- niş manasile hattı hareketleri- mizi kısıyor ve daraltıyorsa, tabi- atile ilham menbaı değildir... Fakat kim iddia eder ki her ka- dın bizim için anti patiktir.. Bü- tün kadınlara karşı antipati duyan- lar ruhiyatta cipsi terslik denen nadir ve marazı bir haleti ruhiye içindedirler. Buna tutulmadıkca kadın, alelitlâk antipatik olamaz!. (üstat birinci sigarayı sigara tablasına basarak söndürdü ve ikinciyi yaktı. ) Biz antipatiyi, yalnız insanlara karşı duymayız.. Durğunluk, bezginlik ve melon- koli gibi hallerde bütün. bisleri- miz boşalır, kâinat ölür ve biz otomat bir makina haline gelerek bayattan bile zevk alamaz olu- ruz.. Bütün bu haller, normal hayatımızın tezahürleri olmadık- ları için o hallerde geçirdiğimiz haletler, ktymetlere miyar o'a- mazlar... Kendimizden nefret. intihara kadar gidebilir, Fakat intihar, hiç lir zaman yaşamak arzusuna galebe etmiş değildir. Öldürmek ve ö'mek, h'ssiyatımı- zın mutelif devirlerde aldığı arızi bir takım tecelliler o'sa gerektir. Netekim, bu fiillerin şahlandığı devirlerin yanında, sükünet bul- duğu devirleri de idrak etmi- şizdir. Kim iddia edebilir ki ya- şamak arzusu, bir gün bütün öl- dürücü temayülleri boğmasın!. Ve, bütün dünya bize bir cennet lesir ve ilhamını vermesin .. Cen- net ve ruhların ölmemezlik mef- küresi, yaşamak arzusunun bu ümidinden başka nedir?. (Üçüncü sigara yakı'ıyor.. ) Hislerimizin tarihine aldanıpta istikbali bunlardan istidlâl etmek, tarihin ebedi bir tekerrür olaca” ğına inanmaktır. Bense buna inanmiyorum, herşey gibi öldürücü bislerimizden bir çoklarının kay- bolacağına ve yerlerine yaşatıcı ve yaratıcı hislerin geçeceğine kani olanlardanım.. Dönyayı bu gözle gören bir insan için sem- patik ve antipatik damğasile mükürlenecek hiç bir şey yoktur, Bu itibarla kadın da, mutlak o'a- rak ve sempatik ne de aötipa- tiktir.. Kadını sempatik ve anti- patik yapan biziz... Eşyayı ve fikirlerimizi biz yaplığımız gibi, Bunun için sempati ve ant'patiyi bariçte değil kendimizde aray lim... Hayatımız çöküyorsa, orta- da sempatik olabilecek birşey kalmaz. Netekim hastalandığımız zaman her şeyi manasız görmü- yormuyuz?.. ( Dördüncü sigara... Hayret .. Siğaralar Şekip Beyin ağzımda ne çabuk, ne kolay eriyor!) Maddi ve manevi inkişafı ye- rinde olan bir şahsiyet, sevmek ve o yaratmaktan daha tatlı, daha carip birşey bulamaz. Kadına biz bir mevcudiyet ver- diğimiz gibi, oda bize bir mev- cudiyet verebilir... Eğer" bunlar, berbat bir sanatkâr haline düş müşlerse yaratacakları erkek ve kadın da menfur bir şeydir. Ka- dının iskeleti bizim iskeletimiz- dir. (Ahtı atikten bir yaprak okumamızın manasını şimdi an- lıyozum.) Fakat bu iskeleti dol- duran ve cinsi cazibe, denilen kudret bizim eserimiz olabilmek için o cazibenin sırrına etmemiz lâzımdır... Bu ewibe bütün ba- ! Onümüzdeki ANNY ... ELHAMRA SINEMASINDA Çarşamba ANNY ONDAR)yı filminin en seviml'si ve en tuhaf olan d. Son derece sülünclü komedi - vodvilinde göreceksiniz. Yeni Türkiye Avrupa muvazsnesinde mü- him bir amildir Yeni Türkiyenin siyasi azm ve iradesi memleketi mümkün olduğu kadar (o Avrupalaşmaya | daha yakın sevkediyor. Türki- nin yeni nesli bu istikameti su- reti mutlakada tasvip ediyor, Memleketin başlıca endişesi, bu temeddünle alâkadar oldugu cihetle, türk siyaseti külliyen harp maceralarına aleyhtardır. Bu suretle türkiye şimdiye kadar bütün muallak meseleleri dost- lux ve hakemlik muahedelerile halle muvaffak olmuştur. Dahili siyasetinin başlıca vasfi, idare, kuvvet ve selahiyetini cem ve tekâsüftüdür. Millet Meclisi yalnız bir fırka tanır. Bu fırka” nında reisi bütün millet tarafın- dan sevilen Reisicumhur Mustafa Kemal Hz. leridir. Din ve dünya işleride bir birinden ayrıldı, Türkiyenin boğazlara hâkim ku'unması, ve cenupta ingiliz imparatorluğiyle şimalde Ruslar arasında irtıbat vazifesini görme- si, ve şarki Tarakyayı elinde bulundurmakla bir Balkan ve Bahrisefit memleketi olmasi Tür- kiyenin vaziyetini çok kuvvetlen- diren âmillerdendir. Bu suretle, Türkiye, Asyada Büzülmekle (Oberaber, Avrupa s'yasetinin ve avrupa manzume- sindeki (o muvazenenin , kıymetli bir amii olmak hakkını haiz olmakta devam ediyor. Türkiyenin tamamen sulbper olan siyaseti nazarı itibara alı nırsa bu bal, Avrupa işleri üze- rinde selahkâr bir tesir icra edecektir. Adil bey Birkaç gündenberi Ankarada bulunan maliye teftiş heyeti re'si ve Eorsa komiseri Adil bey dün © Dariilbedayi Temsilleri Bugün akşam İstarbul Belediyesi saat 21,30da | ŞehirTiyafvosu MAYA Ji Yazan: İl mi S. Gantillon UN "Tercüme eden: Yakında: İŞADAMI Bedrettin yilsiz su akmadığı gibi ruhda akmaz, © sıkıntıdan kurtulmak için bu meylin cazibesi hareket mebdeidir... Bütün sevgileri bu- raya bağlıyamasak bile hayatr mızın kökleri oradadır. Kadın da erkeğe karşı aynı vaz'ıyetledir.. Kadın erkek için ve erkek kadın içn birer silâh değil, birbirlerinin bileyi taşıdır- lar... Her ikiside yalnız başları- na kesmez.. Fakat birbirlerini biledikce her ikiside keser.. Şekip Peyin sözleri Oburada bitti... Beşinc sigarada sönmek Üzere., Teşekkür ettini ve ayrıldım. Reşat Enis akşamından itibaren . ŞOFÖR Ankaradan şebrimize dönmüştür. yatı akıtan bir meyildir.. Me. Müellifi : Nizamettin Nazif Akrep kıskacını üç gölgeyi kapının içine çekti Ve paldır küldür odadan içeriye! dalmıştı. | Mehmet sultan bu Küstahlığın ceza- sını vermekte gecikmemişti. Şatranç rahlesini bir tekemde devirmiş ve hiç şakşefe etmeden herife saldırıp, yarü- dana sığınmış, dehhaş bir sille savur- müuştü, Alimallah beş parmağı olduğu gibi kalmıştı herifin suratında. Lâkin hepsi bu kadar işte., Sâi ace- le ile koynundan bir mektup çıkarıp uzatıverince şehzade yelkenleri indir. mişti, Bu mektup darüssaade ağasmıan yazdırdığı mektuptu. Sâiye gelince, bu da, o gün sarayın mutfak kapısı. dan çıkıp, müfti Yahya efendinin evi ne giren ve sonra kara yağız bir atım sıri:nda, kanatlanmış gibi, âdeta uça-! rak uzaklaşan süvariden başkası des gildi. “Babası hasta, babası son günlerini yaşıyormuş... Bu haber o dev cüsseli ve hadit şeh- zadeyi gaşyedivermişti. Babası ölüyordu ha?. Mektup sihir- kâr tesirini derhal göstermişti. O hid- det, o şiddet birdenbire uçmuş gitmiş- ti. Bir daha, bir daha okudu. Gözleri» ne İnanamıyordu., Kuşçu başı, ne olduğundan bihaber alık alık bakınırken, şehzade hemen kavuğunu kafasma geçirmiş sâiye: — Hadi! — diye bağırmıştı — Düş önüme! İşte o dakikadanberi gözlerine uyku girmemişti. Manisadan afa atlamıslar; her ko- nakta at değiştirerek, gâh hayvanları çatlatarak ve hiç durmıyarak Mudan- yayı tutmuşlardı.. Bu gemiye işte oradan binmişlerdi, ve gene hiç bir yere uğramadan, dur- madan gelmişlerdi. Anlaşıldı ya şehzade Mehmet; veli- ahtı bulunduğu saltanatın. payıtahlı « na uçar gibi gelmiş, fakat bir hırsx gibi sinerek, görünmekten çekinerek girmişti, Yahya efendi konağının etrafında fevkalâdelik başlamıştı. Karanlıklar! içinde bir takım gölgeler beliriyor; kâh iki kişinin, kâh bir üçüncü adam yan sokaklardan birine saptığı görü- lüyordu. ii Civar evlerde hiç bir hareket yok - tu.. Ne bir ses, ne bir ışık! Bazan, yan sokaklardan birinden bir baş uzanı- yor. Yahya efendinin bahçesini çevi- ren yüksek duvarın dibinde hir gölge İ kimildanıyordu. Hava zifiri karanlıktı. Ay yok, yı'» dız yoktu. Beşlerin evinde de ışık yoktu. Fa - kat, aradan biraz vakit geçince, iki katlı evin kap'sı yavaş yavaş aralan- dı. Bu sokağın büşinda; bir, iki, üç. Evet tam üç gölge duruyordu. Açıbışındaki bütün ihtiyata rağmen, kapı, hafif de olsa gene bir ses çıkar - mıştı. Gölgeler kımıldanır gibi oldu »| lar. Biri son derece hafif bir sesle; — Nah. Şu kapı!— dedi— İşte şu iki katlı evin kapısı. Tee — Bak, bak. Bir kafa uzandı. 11 — Bir adam çıkıyor.. Çıktı. İkinej gölge itiraz elti: — Biri çıktı ama, O bir adam des gü.. Ehemmiyet vermeyin bir çocuk. Hakikaten beşlerin kapısından biri çıkmıştı ama, bu çıkan bir çocuk de- gil bir adamdı.. Anlaşılan bu üç göl ge, Yesaride ehemmiyet verilecek bir kıymet bulamamışlardı. Kısa boylu etrafta olan bitenin far- kında olmadığı için koşa koşa kö başına kadar gitmiş, bir aşağı bir yı karı bakarak yokuşu dikiz ettikten! sonra gene koşa koşa eve dönmüştü. Sokak basindaki gölgelerden biri: — Galiba bir yere gidecekti — diye| | murıldandı— Karanlıktan korkmuş o'« mal ki gerj döndü. Arkadaşları bunu tasdike veya red- Ressamı : Münif Fehim andıran iki kol de zâman bulamadılar, Çünkü İ nın kapahmasile tekrar açılması V olmuştu. — Bak, bak, hak! Uzun boylu biri çıkmıştı bu sefer» — Bir kadın... — Zannetmem.. — Beni dinle sen.. Bu bir kadm. | Ve kadın, kısa boylunun az bastığı taşlara basarak yokuşa çıktı. doğruca Yahya efendinin kapısına naştı, — Vay canma, Bu da kim be? Üç gölge başbaşa verip bir kaç #" hiye fiskos geçtiler: — Belki bir komşudur. — Bu saatte komşuluk olur mü Hem öyle olsa yalnız çikar mıydı? — Doğru, feneri de yok.. — Ya demin çıkan çocuk?. Sokajl | gözetletmeden evden çıkmıyan bir # | dın daima şüphelidir. al — Peki ama kim oturuyor bu evâ€* | — Kim bilir.. — Lâmbaları da yanmiyor. Hem sokak kapısını kapamağdı da. — Bir yöz atalım şuraya. Üç gölge kunduralarının burunlar” na basarak, yavaş yavaş ilerlediler” Eve beş adım, üç adem, bir adım K” la yaklaştılar. Kapı hakikaten açık” Biri, bir adım daha attı, başını kaf” nın aralığına yaklaştırdı. Fakat diğe” | leri de, ona yaklaşalım derken, ne © du, nasıl oldu.. Kap: birdenbire açıl" İ dı. Kocaman bir akrep kıskaçını and” ran iki kol uzandı; gölgelerin ücü © balina ağzma giren küçük balıklar bi bir lâhzada Kendilerini binanın iç” de buldular. Kapı, iste o zaman ki pandı. Bu hadise o derece çabuk “f öyle sessiz cereyan etmişti ki, müf * tinin duvarı dibinde duran ve müte | tendiyen sağa, sola gidip gelen Dİ gölge bile (ki aradaki mesafe gü?" yakındı) işin farkma © vara Zaten o neyin farkında oluyordu yi Ne yesarinin çıkışını görmüş, ne hemen ik; adım arkasından geçen &” dın farkına varmıştı. Netekim hemen bir iki dakika 80” ra, muhalif istikâmetten gelen iki 9” dum da, kapıyı anahtarla açarak, £” ne bu eve girmişlerdi. Hazret ya gö dü de görmemezlikten geldi, ve v8 hut. Hayır, hayir, herhalde görme mişti, Bu adamın gözleri biraz hafi görüyor ve galiba kulakları hiç işit miyordu. “ -. m0. gişe A ... beg Alüşla kaba sakal, yokuşun da belirdikleri zaman vaziyet işte merkezdeydi. İki elebaşı dizginleri kollarına # çirmişler, hayvanları yediyorlardı. Kabasakal hafif bir islik çaldı. V” var kenarında, sokak başlarmda, Lu Tiyenler hemen o tarafa seğirttilef — Nasıl giren çikan var mı? Biri hafif sesle: — Hayır usta... — dedi — — Ya gelen geçen? . * —Kuş uçmaz, kervan geçme? İl İle — Alâ. Hadi öyleyse herkes yeri yerine... Gölgeler bu emre derhal) itaat esli , ler, fakat Kabasakal onları alake” i du: — Durun bakakm. Tamam g yiz? « — Evet usta... — Tamamız, tamamız canım! çocukları.. Kaybedecek vaktimiz Bu itirazı, asabi asabi yapan Alüştu. “ — Tamamız diyorsun ama.. * eksiğiz gibi geliyor... — Say öyleyse... — Iki. Dört... Altı... Birde $8- 4 f di. Sen, ben dokuz... Ecey on ikiye “5 mya iki kişi, , — Hayır üç. — Evet üç kişi eksik... — Tuhaf şey... — Tuhafı muhafi bu işte. © kadaş eksik - Bı Wi

Bu sayıdan diğer sayfalar: